Kaddafi’yi ölüme sürükleyen Buteflika mıydı?

Buteflika, Kaddafi’nin ölümüyle ilgili sırla birlikte mi gitti?

Birçok dönüşüme tanıklık eden iki lider arasındaki ilişki Kaddafi’nin ölümüne kadar devam etmişti (Reuters)
Birçok dönüşüme tanıklık eden iki lider arasındaki ilişki Kaddafi’nin ölümüne kadar devam etmişti (Reuters)
TT

Kaddafi’yi ölüme sürükleyen Buteflika mıydı?

Birçok dönüşüme tanıklık eden iki lider arasındaki ilişki Kaddafi’nin ölümüne kadar devam etmişti (Reuters)
Birçok dönüşüme tanıklık eden iki lider arasındaki ilişki Kaddafi’nin ölümüne kadar devam etmişti (Reuters)

Mustafa el-Ensari*
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın vefatıyla, Arap dünyasında, bağımsızlık savaşları ve sonrasındaki süreçte önde gelen nüfuzlu şahsiyetler arenası boş kaldı. Buteflika, diplomatik zekası ve siyasi esnekliğiyle ünlüydü. 2019 Nisanında koltuğunu zorla bırakması dışında Buteflika, bu özellikleri sayesinde uzun süre iktidarda kalabildi.
Buteflika, birçok lider için zor olan bir rolle komşusu eski Libya Lideri Muammer Kaddafi ile de iyi geçinebildi. Çakal Carlos ve çokuluslu çetesi tarafından başlatılan 1975 OPEC rehine krizinin sona ermesi gibi kritik durumlarda Kaddafi’yi etkilemeyi başardı.
Soruşturmalara göre operasyonun finansörü Kaddafi’nin emriyle Suudi Bakan Ahmed Zeki Yemani ve İranlı bir bakan olmak üzere en az iki bakan ve çok sayıda devrimci hareketin tasfiye edilmesi bekleniyordu. Ancak Buteflika, müzakerelerin sorumluluğunu devralarak neredeyse trajediyle sonuçlanmak üzere olan eylem başarısız oldu.
Arap zirvelerinde kameralar genellikle iki liderin, Buteflika'nın siyasi ve folklorik performansıyla ünlü Kaddafi’ye karşı hayranlık ve ironi karışımı işaretlerle karşılıklı sohbet ettiğini gösterirdi. Fas gibi çeşitli çevrelerde Buteflika'nın siyasi kurnazlığının Kaddafi'yi istediği gibi hatta Faslılar ve Cezayir rejimi arasında bulunan uzun süreli gerginliğe rağmen iniş çıkışlar yaşayan ateşkesin her zamankinden daha iyi durumda olduğu bir dönemde ayrılıkçı ‘Polisario’ hareketini destekleyecek kadar kontrol etmesini sağladığı söyleniyor.
2011 yılında Libyalı devrimcileri Buteflika’nın Kaddafi’nin ailesinden özellikle de kadınlardan bazı üyelerine sığınma imkanı sağladığı gibi dostu Muammer Kaddafi’yi barındırmaktan çekinmeyeceğine inanmaya sevk eden şey de buydu. Daha sonra WikiLeaks raporlarında Buteflika’nın, Libya liderinin Sirte’de saklandığı yer hakkında birçok kişinin kendisine koruma sağlayacağını umduğu bir zamanda, İngilizlere bildirdiği ortaya çıktı.
Kaddafi ile yapılan telefon konuşmasını sızdırdı
ABD’li diplomatlar tarafından bir internet sitesinde yayınlanan bir mesaj, Muammer Kaddafi’nin Libya’nın Beni Velid kentinde tutuklanıp öldürülmeden önce Cezayir’e sığınmaya çalıştığını ortaya koydu. Cezayirli diplomatik bir kaynak, Muammer Kaddafi'nin Cezayir'e sığınma talebinde bulunduğunu ancak Cezayir Cumhurbaşkanı’nın birçok kez telefon görüşmelerini reddettiğini doğruladı.
1 Eylül 2011 tarihli mesajda, Kaddafi’nin sığınma talebinin, Geçiş Konseyi’nin itirazlarına rağmen ilk eşi ve oğullarının Cezayir’e sığınmasının ardından gerçekleştirildiği belirtildi.
Söz konusu mesajda, ayrıca gerçekleştirilen telefon görüşmelerinin ardından Kaddafi’nin Trablus’un 100 kilometre güneybatısında yer alan Beni Velid’de bulunduğu yerin Cezayir istihbaratı tarafından tespit edildiği ve Kaddafi’nin izini sürmekle görevli İngiliz özel kuvvetine bildirildiği iddia edildi. Bunun yanı sıra Kaddafi’nin öldürülüp Mağrip El Kaidesi ile ittifak kurmasını önlemenin Cezayir’in çıkarlarına uygun olduğu ifade edildi. Ancak Kaddafi’yi destekleyenler ve ailesinin  sessizliği, amcasının oğlu Kaddaf ed-Dem’in Buteflika’nın vefatının ilanının ardından başsağlığı dilemesi, bunu sızdıran ABD’li diplomatlar ve WikiLeaks’in spekülasyonlarının doğru olmayabileceğine dikkat çekiyor.
Bu, Kaddafi’nin yumuşak huylu olduğu anlamına gelmiyor. Yakınlarından biri olan ve daha sonra ondan ilk ayrılanlar arasında bulunan Mahmud Şalkam, Libya liderinin, devrimciler, lidere karşı ayaklanma konusundaki tutumundan şüphe duymamış ve özellikle bazı aile üyelerini ağırladıktan sonra onu korumakla suçlamamış olsaydı Libya'nın geleceğine önem veren Buteflika için sürekli bir endişe oluşturduğunu itiraf etti.

Buteflika: ‘Tamamen bitik’
Şalkam, ayrıca Cezayir’de yayın yapan ‘Echrouk’ gazetesinde de yer alan bir açıklamasında önemli bir olaydan bahsetti. Şalkam şu ifadeleri kullandı: “Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika, Libya halkına karşı sevgi ve takdir beslerdi. Buteflika ile bizzat Gine-Bissau'daki Afrika Birliği zirvesinde tanıştım. Onunla yaklaşık üç saat süren bir görüşme yaptım. Libya’ya duyduğu büyük büyük sevgiden dolayı önümde samimi bir şekilde ağladı. Ben de ona ‘Kaddafi’yi Libya’da reform gerçekleştirmeye ikna etmeye çalışın’ dedim. Fakat bana inatçı olduğunu, tavsiyeleri dinlemediğini ve tamamen bitik olduğunu söyledi. Kaddafi’ye sürekli birçok tavsiye veren Cumhurbaşkanı Buteflika’yı çok iyi tanıyorum.”
Şalkam, iki lider arasında, Batı’yla ilişkiler gibi birçok konuda anlaşmazlık yaşandığına dair tanık olduğu durumları şu ifadelerle anlattı: “2001 yılında Muammer Kaddafi, Bush ile Libya için arabuluculuk yapmak ve iki ülke arasındaki ilişkileri görüşmek üzere beni Buteflika’ya gönderdi. O dönemde bana, Bush’un kendisine, ona kitle imha silahlarını tamamen ortadan kaldırmaktan başka bir yol olmadığını bildirdiğini söyledi. Bunu Kaddafi’ye ilettiğimde, bana ‘Korkaksın’ dedi. Bunu Buteflika’ya bildirdiğimde, ‘Muammer’e de ki: Senin korkak bir kardeşin var, ismi de Abdulaziz Buteflika. En iyisi kitle imha silahlarından kurtulmak’ ifadelerini kullandı.
Daha sonra Şalkam, Mozambik zirvesinde Buteflika’nın, yemek masasında onlara katılması için kendisine ısrar ettiğini söyledi.
Merhum Cumhurbaşkanı Buteflika, NATO tarafından aranan dostu Albay Kaddafi’nin Cezayir’de istenmediğini, ülkeye gizlice girse bile bulunduğu anda tutuklanacağını açıkladıktan sonra devrimciler tarafından şüpheyle karşılandı. Bu katı ve iki lider arasındaki ilişkiler açısından şaşırtıcı bir tutumdu. Bazıları bu tutumu, ciddiye almasa da WikiLeaks’ın verdiği bilgiler bunun garipsenmeyecek bir durum olduğunu ortaya koydu. Tabi bu bilgiler, doğruysa.
Buteflika, WikiLeaks’ın iddia ettiklerini yapmış olsa bile, siyaset dünyasındaki tuhaflıklar bitmez. Özellikle de söz konusu kişi, Buteflika gibi hayatı dalgaları birçok ülke ve başkente uzanan maraton durakları ile öne çıkan bir mücahit ise.

Rehine krizi
Yeni çıkan ‘Gizli Hikaye’ isimli bir kitap, hırlı genç adamın amacına ulaşmak için önüne yıldızlık kapısını açan kişi olarak kabul edilen selefi Houari Bumedyen ile mücadele etmekten nasıl çekinmediğinden bahsediyor.
Şarku’l Avsat tarafından özetlenen kitapta, Buteflika’nın diplomatik yaşamındaki iki ışığın nasıl parladığı anlatılıyor. Bunlardan birincisi, üyeleri tarafından oybirliğiyle seçildiği Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na başkanlık etmek. Bu görev sol tarafında tabancasının namlusu görünürken Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı’nın önünde konuşma yapmaya davet edilmesi de dahil, diplomatik becerilerini ortaya koydu. İkincisi ise 1975 yılında Viyana’da Arjantinliler tarafından kaçırılan OPEC’e üye ülkelerin petrol bakanlarını serbest bırakmak için uluslararası terörist ‘Çakal Carlos’ ile müzakere etme becerisiydi. Carlos, rehineleri Viyana’dan Cezayir’e, oradan Trablus’a daha sonra yeniden Cezayir’e götürdü. Orada siyasi sığınma ve koruma karşılığında rehinler serbest bırakıldı.
Operasyonun Kaddafi’nin isteği üzerine gerçekleştirildiğini doğrulayan yazar, Cezayir havaalanında Buteflika ile Carlos arasında yapılan görüşme ve ikisi arasındaki ilişkinin detaylarını anlatıyor. Kitaba göre Carlos, rehin aldığı ve aralarında İran ve Suudi Arabistan bakanlarının da bulunduğu rehineleri serbest bırakmak için sunulan cazip mali teklifleri reddetti. Kitaba göre Buteflika, Carlos’a bakanlardan herhangi birine suikast düzenlerse, o ve yoldaşlarının siyasi sığınma hakkı reddedileceğini söyledi. Rehineler serbest bırakıldıktan sonra, Carlos'a bir ‘villa’ verildi ve koruma altına alındı. Kendisini orada ziyaret eden Buteflika ile ilişkisi devam etti. Daha sonra bir gün onunla öğle yemeği yedi.
Yazarın, Buteflika ile rejimin temel direklerinden biri olan Şerif Musaide arasında geçen bir konuşmadan aktardığına göre Buteflika, Bumedyen’e borçlu olmasına rağmen, ondan nefret etme noktasına geldi. Kitaba göre Buteflika, “Bumedyen, dünya üzerinde en nefret ettiğim kişi” dedi ve muhatabı “Bumedyen olmasaydı, bölge müdür yardımcısı dahi olamazdınız” şeklinde yanıt verdi.

Bumedyen’in vasiyeti
Yazar, Buteflika’nın Moskova’da tedavi görüp döndükten sonra Bumedyen’e karşı komplo kurduğunu anlatıyor. Dışişleri Bakanı, iki ülkenin yazacağı ‘yeni sayfa’ hakkında konuşmak için Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing'e telgraf çekme bahanesiyle uçağın kaptanından Korsika adasının üzerinden geçmesi için rotasını değiştirmesini istedi. Sağlık sorunlarına rağmen Bumedyen, Paris ziyaretlerinin artması üzerine Dışişleri Bakanı’na, “Sen benim Dışişleri Bakanım mısın yoksa Giscard’ın mı?” diye sordu. Bumedyen, 27 Aralık1978 tarihinde yaşamını yitirdi. Ardından Buteflika’nın arzuladığı halefliğin mücadelesi başladı. Kitapta Buteflika’nın buna ulaşmak için Bumedyen’in kendisini halefi olarak atadığını ifade eden bir vasiyetin varlığından bahsettiği ifade ediliyor. Aralarında Üçüncü Askeri Bölge Komutanı Halid Nizar’ın da bulunduğu birçok devlet başkanını ziyaret eden Buteflika, “Bumedyen beni halefi olarak atadı. Yazılı bir vasiyet gördüm. Nerede o? Onu görmek istiyorum” dedi. Bu hiç olmadı. O başka bir hikaye.
Siyasi zekasına rağmen Buteflika, sadece Bumedyen ve Kaddafi’yi hayal kırıklığına uğratmadı. Bunlar arasında liseden mezun olana kadar sömürgecilere karşı savaş sırasında ailesiyle birlikte yaşadığı komşusu Fas da var. Ancak, akrabalık ve komşuluk ilişkilerine rağmen, iki komşunun ilişkilerinde uzlaşma adına herhangi bir gelişme sağlanamamış, Kral Fahd'ın arabuluculuğuyla iyileşen ilişkiler, selefi, Şadli bin Cedid ve 2. Hasan hükümdarlığı döneminde daha da kötüleşmiştir.  Tecrübesi ve verimliliği ile tanınan seçkin diplomatın bu davranışı, analistler ve Kuzey Afrika uzmanları tarafından, açıklanamadı. Öte yandan Fas tarafından karşıt ve Cezayir tarafından ise suçlayıcı yorumlamalar yapıldı.
Fas Kralı 6. Muhammed, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’a, Buteflika’nın vefatı nedeniyle taziye mesajı iletti. Fas Kralı tarafından gönderilen mesajda şu ifadelere yer verildi:
“İster Ucda şehrinde büyüdüğü ve okuduğu dönemde ister Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi aşamasında Merhum Cumhurbaşkanı ile Fas arasında ‘özel bağlar’ bulunuyor. Tarih, merhumun Cezayir’in modern tarihinde önemli bir aşama kaydettiğini kaydeder” ifadelerini kullandı.



Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Son dönemdeki dönüşümler, ister başkent Şam'daki “meşru” merkezi iktidar otoritesi üzerindeki nüfuzu ve siyasi hegemonyası, isterse Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar üzerindeki hegemonyası yoluyla olsun, Türkiye'nin Suriye'de önemli bir siyasi aktör haline gelmesini sağladı.

Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Kürtlerin yoğunlukta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için siyasi ve güvenlik açısından bir meydan okuma teşkil ediyor. Türk dış politikasının açıkça ifade ettiği gibi, Ankara, Irak Kürdistan Bölgesi'ne benzer şekilde, Suriye'nin tam egemenliği altında dahi, Kürt bir siyasi/coğrafi/egemenlik deneyiminin ortaya çıkmasını engellemeye var gücüyle çalışıyor.

Buna karşılık, çekirdeğini Kürtlerin oluşturduğu, YPG ve onlara yakın Kürt siyasi güçler, Suriye dosyasıyla bağlantılı ve Suriye denkleminde devamlılıklarını sağlayacak bir siyasi/güvenlik koruma şemsiyesi oluşturabilecek üç aktif faktöre güveniyorlar.

Başta ABD olmak üzere Batılı güçler terörle mücadeleyi ve terör örgütü DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemeyi Suriye'deki önceliklerinin başında görüyorlar. Bu nedenle, SDG’nin rolünün sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Siyasetçilerin ve Başkan seçilen Donald Trump'ın başkanlık ekibi üyelerinin ifadelerine göre, ABD, kendisini Suriye'de askeri olarak kalmak zorunda görüyor. Nitekim ABD güçlerinin, 2020 yılında çekildikleri tüm bölgeleri kapsayan Suriye'nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği yeniden konuşlanma süreci bunu açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde Kürt siyasi güçleri de Şam'daki yeni yönetim ile ortak bir siyasi alan bulma arayışında olup, mümkün olan en kısa sürede siyasi uzlaşıya varmayı hedefliyorlar. Böylelikle Türkiye’ye bağlı ve Türkiye tarafından yönetilen milis güçler ve Suriye Milli Ordusu ile açık bir askeri çatışma ihtimalini uzaklaştırmayı, bu uzlaşının Suriye’deki Kürtlerin geleceğine yönelik bir siyasi ve güvenlik örtüsü teşkil etmesini amaçlıyorlar.

Bu konuda ilk sinyaller gelmeye başladı ama asıl soru; Türk örtüsüne “alternatif” bir Arap, uluslararası veya BM örtüsü olması ya da Suriye’nin demokratik /seçimli bir yönetim aşamasına girmesi ve yeni otoritenin tüm bölgelerden yerel Suriyeli müttefiklere sahip olması durumunda, yeni yönetimin Türkiye'nin dayatmaları olmadan siyasi ve güvenlik açısından ne ölçüde özgür hareket edebileceğidir.

Türkiye, SDG ile PKK arasında tam bir ayrışma talep ediyor. Kürt siyasal taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmaması, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı nalize göre SDG de dahil olmak üzere Suriye Kürtleri, bu iki hususun yanı sıra, Türkiye içinde Türkiye devleti ile PKK arasındaki “barış sürecini” merakla takip ediyorlar. Bu süreç giderek daha da istikrarlı bir şekilde ilerleyerek, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında iletişim ve mutabakat için bir kaldıraç, Türkiye’nin onlarla sıfır toplamlı bir denklem üzerinden iletişim kurmasını engelleyen bir araç haline geliyor.

Türkiye, ABD buna siyasi veya güvenlik desteği sağlamayacağı için artık Fırat Nehri'nin doğusuna net bir kara harekatı düzenleyemeyeceğini bildiğinden, işler zamanla yarışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye Suriye'deki vekilleri aracılığıyla baskı yapıyor. Suriye'deki Kürt durumunun gelişmesi ve meşru/anayasal bir karakter kazanması ihtimali konusundaki endişelerine karşı garanti olarak, ABD'ye SDG  güçlerinin sahada uygulaması gereken bir dizi siyasi ve güvenlik talebi sunuyor.

Türkiye, SDG’nin PKK’dan tamamen ayrılmasını, PKK unsurlarının Suriye'den çekilmesini ve iki taraf arasındaki her türlü siyasal, ideolojik ve örgütsel bağların koparılmasını talep ediyor. Kürt siyasi taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmamasını, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor.

SDG bu tür talepleri reddetmiyor ve Türkiye'nin geleceğin Suriyesi'nde Suriye Kürtlerini siyasi olarak koruma, kendi bölgelerine askeri harekat düzenlememe veya diğer Suriyeli silahlı grupları buna teşvik etmeme sözü vermesi koşuluyla, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü her şeyi kapatmaya ve durdurmaya hazır olduğunu açıklıyor.