Merkel'den sonra Almanya’da istikrar sağlanabilecek mi?

Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık yüzde 11'ini kazanması bekleniyor (Reuters)
Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık yüzde 11'ini kazanması bekleniyor (Reuters)
TT

Merkel'den sonra Almanya’da istikrar sağlanabilecek mi?

Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık yüzde 11'ini kazanması bekleniyor (Reuters)
Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık yüzde 11'ini kazanması bekleniyor (Reuters)

Almanya'daki 16 yıllık Merkel dönemi bugün resmen sona eriyor. Pek çok kişinin daha az istikrarlı olacağından korktuğu yeni bir dönem başlıyor. Merkel önümüzdeki haftalar ve aylar boyunca, yeni hükümetin kurulmasına kadar görevde kalacak. Yeni hükümetin kurulması ile ilgili müzakereler uzun zaman alabilir. Merkel sadece halefine görevini teslim edeceği zamana kadar koltuğunda oturacak. Seçim günü yaklaştıkça, hükümet kurmak için yarışan iki büyük parti arasındaki fark da azalıyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) haftalardır kamuoyu yoklamalarında Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) önünde olmasına rağmen, seçime yaklaşırken yapılan son anketlerde iki partinin birbirine çok yakın bir yüzdeye sahip olduğu görülüyor. Son ankete göre Sosyalistler yüzde 26 ile bir puan farkla ilk sırada yer aldılar. Yirmi yıldır Merkel'in liderliğini yaptığı Hıristiyan Demokrat Parti'nin oy oranı da yüzde 25'e yükseldi. İki partinin oy oranları birbirine yakın olsa da, seçmenlerin ülkeyi yönetmesi için Sosyalist aday Olaf Schulz'u tercih ettiği açık. Seçim öncesi yapılan son ankete katılanların yüzde 47'si Schulz'u başbakanlık koltuğunda görmek istediklerini söylerken sadece yüzde 20'si CDU adayı Armin Laschet'i tercih edeceklerini belirttiler.
Almanya’da seçmenler doğrudan şansölyeye değil, Federal Meclis’in yeni üyelerini belirlemek üzere partilere oy veriyor. Ardından meclis şansölyeyi seçmek ve hükümeti kurmakla görevli oluyor. Bu sefer, koalisyon hükümeti büyük olasılıkla 3 partiden oluşacak. Merkel, iktidarının büyük bölümünde hükümeti sadece Sosyalistlerle yönetmişti. Oylamadan önce, Hıristiyan Demokrat Birlik, Sosyalistlerin üçüncü sıradaki Yeşiller Partisi ve aşırı solcu Die Linke Partisi ile kurmaya çalışabilecekleri bir sol hükümete ilişkin birçok kez uyarıda bulundu. Laschet, sol hükümetin ülkede "istikrarsızlığa" yol açabileceğini, Almanya'nın istikrarlı bir hükümete ihtiyacı olduğunu ifade etti.
Sosyalistler, ülkeyi 16 yıldır yöneten Hıristiyan Demokrat Birlik'in "artık yeni fikirleri olmadığını" belirterek bu partiye oy verilmemesi çağrısında bulunuyor. CDU adayı Armin Laschet, daha önce seçimlerde başarılı olursa üzerinde çalışmak istediği 3 planı olduğunu söylemiş ve iki planını açıkladıktan sonra bir gazeteci üçüncü planını sorduğunda omuz silkerek, "Daha ne yapabiliriz?" cevabını vermişti. Aralarındaki tartışmalar sürse de her iki parti de aşırı sağ parti Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ile birlik olmama konusunda hemfikir. Kampanya ve programını mültecilerle mücadele üzerine temellendiren bu parti, 2017 yılındaki son seçimlerde ilk kez Federal Meclis'e girerek en büyük muhalefet partisi haline geldi. AfD’nin geçen seçimlerde olduğu gibi yine meclisteki sandalyelerin yaklaşık yüzde 11'ini alması bekleniyor, ancak tüm taraflar bu partiyle hükümet kurmayı reddediyor.
Tüm partiler iklim değişikliğine karşı mücadele çağrısında bulunurken ve seçim programlarında pratik adımlar atarken, AfD iklim değişikliğinin insan kaynaklı olmadığını ileri sürüyor. Bu parti ayrıca Almanya'nın konut sıkıntısı gibi sorunlarını mülteciler ve göçmenlerle ilişkilendiriyor.
AfD hariç tutulduğunda, Sosyalistler ve Hristiyan Birlik, seçim öncesi anketlere göre Yeşiller ve yüzde 10’luk oy oranı ile üçüncü parti olan Liberal Parti ile ittifak kurabilirler. Sosyalistler, yalnızca yüzde 6'lık oyu olan Die Linke Partisi ile de ittifak kurabilir. Aralarındaki birçok görüş farklılığı nedeniyle taraflar hükümetin kurulması konusunda aylarca sürecek müzakerelere girmek zorunda kalabilirler. Yeşiller Partisi, büyük olasılıkla ister Sosyalistlerin ister CDU'nun tarafında olsun hükümete katılacak. Yeşiller Partisi, Rusya ve Çin'e karşı daha sert dış politikalar dayatmaya çalışabilir. Bu parti, söz konusu iki ülkeye insan hakları konusunda sert çağrıda bulunan tek partidir ve hatta karar alma süreçlerinde Rusya'nın etkisini artırma korkusu nedeniyle Rusya'dan Almanya'ya doğrudan doğalgaz taşıyacak olan Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı projesinde çalışmaların durdurulması çağrısında dahi bulunmuştu.  Yeşiller Partisi adayı Annalina Birbock, sosyal medyada kişisel bir karalama kampanyasına maruz kaldı. Daha sonra bu kampanyanın Rusya kaynaklı olduğu ortaya çıktı. Diğer yandan Alman istihbaratı, seçimlerden günler önce, bilgisayar korsanlığı operasyonları veya Rusya kaynaklı seçimlere müdahale konusunda uyarılarda bulundu. Hükümetin kurulmasında kilit partiye dönüşebilecek Liberal Parti’nin hükümete dönme şansı artıyor. Ancak Sosyalistler kazanırsa, iki taraf arasındaki gelir vergilerinin artırılması konusundaki fikir ayrılıkları nedeniyle bu partiler arasında müzakereler uzun sürebilir. Sosyalistler ve Yeşiller Partisi gelir vergilerini artırmak isterken, Liberaller bunu reddediyor. Liberaller seçimden önce bu tutumunu dillendirerek, hükümete ortak olmalarının ancak gelir vergilerinin artırılmamasını kabul etmeleri koşuluyla gerçekleşeceğini ifade ediyorlar.
Hükümeti kim yönetirse yönetsin, çoğu parti iklim değişikliğiyle mücadele için daha hızlı adımlar atma sözü verdi. Merkel, yeterli iklim politikaları geliştirmede ve uygulamada başarısız olduğunu itiraf etmişti. Yeşiller Partisi'nin son dört yılda yükselişi ile iklim değişikliği konusu AfD hariç tüm partilerin seçim kampanyalarının önemli bir parçası haline geldi.



Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
TT

Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)

Sydney’de Hanuka Bayramı kutlamalarını hedef alan kanlı saldırıya ilişkin yeni görüntüler yayımlandı. Kısa süre önce paylaşılan video, bir çiftin saldırganlardan biriyle silahsız şekilde boğuştuğunu ve silahını kısa süreliğine ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ancak saldırganın silahın kontrolünü yeniden sağlaması üzerine çift vurularak öldürüldü.

Bu yeni video, saldırganlardan biriyle yüzleşen kahraman Ahmed Elhamad'ın eyleminin ardından geldi.

İsrail güvenlik yetkilileri, dünya çapındaki çeşitli istihbarat teşkilatlarına uyarıda bulunduklarını, Yahudi mekanlarını hedef alan potansiyel terör saldırıları konusunda uyardıklarını ve uluslararası yetkilileri daha yüksek güvenlik önlemleri almaya çağırdıklarını söyledi.

Avustralya Yayın Kurumu (ABC) tarafından yayınlanan yeni görüntülerde, çiftin silahsız bir teröristle karşı karşıya geldiği görülüyor. Videoda, teröristle boğuşup onu silahsızlandırmaya çalıştıkları ve kısa süreliğine de olsa başarılı oldukları görülüyor.

Şarku'l Avsat'ın Daily Mail'den aktardığı habere göre terörist daha sonra silahının kontrolünü yeniden ele geçirdi ve ölümcül saldırısına devam etti. Çift, terör saldırısında hayatını kaybeden kurbanlar arasındaydı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motifleri hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün yaptığı açıklamada, saldırının "DEAŞ ideolojisinden kaynaklanmış gibi göründüğünü" söyledi.

Avustralya polisi ise dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle suçlanan baba ve oğulun kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bomba bulunduğunu belirtti.

Yeni Güney Galler Polis Komiseri Mal Lanyon, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sidney sahili yakınlarında bulunan aracın oğlunun adına kayıtlı olduğunu ve içinde "iki adet el yapımı DEAŞ bayrağı" ile birlikte patlayıcı düzenekler bulunduğunu söyledi.