Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, 'tarihsel karar tasarısını' görüşmek üzere toplandı

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
TT

Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, 'tarihsel karar tasarısını' görüşmek üzere toplandı

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (AP)

Çin Komünist Partisi (ÇKP) 19. Merkez Komitesinin, partinin 100 yıllık geçmişine ilişkin ideolojik bir değerlendirme ortaya koyması beklenen 6. Genel Kurul Toplantısı başkent Pekin'de başladı.
Xinhua ajansının haberine göre, ÇKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri Şi Cinping, toplantının açılışında, 7 kişilik ÇKP Merkez Komitesi Siyasi Bürosu adına çalışma raporunu Genel Kurula sundu.
Toplantıda "ÇKP'nin 100 yıllık çabalarında elde ettiği büyük başarılar ve tarihsel deneyimi anlatan karar tasarısının görüşüleceği" belirtildi.
Merkez Komitenin 205 asil ve 171 yedek üyesinin katılacağı Genel Kurul toplantısı, ÇKP'nin 100. kuruluş yıl dönümünün kutlandığı 1 Temmuz 2021'den sonra yapılacak ilk önemli oturum olma özelliği taşıyor.
Toplantı, ayrıca 2023'te yapılacak, gelecek lider kadrolarını tayin edecek Çin Komünist Partisi 20. Ulusal Kongresinden önce gerçekleştirilmesi nedeniyle de kritik önemde.

"Üçüncü tarihsel karar"
Merkez Komitelerin 5 yıllık görev dönemlerinin sonuna denk gelen 6. Genel Kurul toplantıları genelde partinin ideolojik çizgisiyle ilgili kararlar alınması nedeniyle önemli görülüyor.
Bu Genel Kurulda "partinin yüzyıllık çabalarındaki temel başarılar ve tarihsel tecrübeye" ilişkin değerlendirme yapılacak olması, Çin'i yöneten partinin ülkenin gelecekteki yönüne ilişkin görüşlerini ortaya koyması bakımından önemli görülüyor.
Genel Kurulda ele alınacak tasarı, partinin 1945 ve 1981 yıllarında parti tarihine ilişkin değerlendirmelerden sonra alınan tarihsel içerikli üçüncü karar olacak.
1945 yılında alınan kararda, ÇKP'nin kuruluşu, Çin Milliyetçi Partisi (Koumintag) ile rekabet ve 2. Dünya Savaşı'nda Japon işgaline karşı verilen mücadeleye ilişkin değerlendirmelere yer verilmiş, partinin 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) kuruluşuyla sonuçlanan İç Savaş dönemindeki yönünü tayin etmişti.
1981'deki tarihsel kararda ise ÇHC'nin ilk 30 yıllık tarihinde yapılan yönetimde yapılan yanlışlıklar, özellikle 1966'da başlayan ve kurucu lider Mao Zıdong'un 1976'daki ölümüne kadar süren Kültür Devriminin sonuçları ele alınmıştı. 1981 kararı, 1978'de başlayan reform ve dışa açılma dönemine rehberlik etmişti.

Ortalama refah ve sosyalist modernleşme
Yeni kararın ise ÇKP'nin "çekirdek lideri" konumundaki, Genel Sekreter ve Devlet Başkanı Şi Cinping döneminin çerçevesini yinelemesi bekleniyor.
Şi, 2012'de iktidar geldiğinde "her yönüyle refaha sahip bir toplum yaratma" ve "sosyalist modernleşme" hedeflerini ortaya koymuştu.
Çin, geçen 9 yılda yoksullukla mücadele hedeflerini yakalayarak, ortalama refaha sahip bir toplum yaratmada kayda değer başarı sağladı.
Şi, 2035 yılına kadar olan dönemin hedefini ise "temel sosyalist modernleşmenin hayata geçirilmesi" olarak tanımlıyor. Ardından 2049'da, ÇHC'nin 100. kuruluş yıl dönümüne gelindiğinde güçlü, müreffeh, demokratik ve kültürel olarak ileri bir "modern sosyalist ülkenin" yaratılması hedefleniyor.
Genel Kurulun alacağı tarihsel kararın, tarihsel sorunların yanı sıra içerde artan sosyal ve bölgesel eşitsizlikler ile uluslararası güç mücadelesinin yarattığı dış baskılara karşı ortak bir parti görüşü ve tavrı oluşturacağı umuluyor.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.