İsrail Savunma Bakanı Gantz, ABD’de İran'a yönelik ortak askeri operasyonları görüşüyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3351586/i%CC%87srail-savunma-bakan%C4%B1-gantz-abd%E2%80%99de-i%CC%87rana-y%C3%B6nelik-ortak-askeri-operasyonlar%C4%B1
İsrail Savunma Bakanı Gantz, ABD’de İran'a yönelik ortak askeri operasyonları görüşüyor
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, salı günü İsrail'in güneyinde düzenlediği basın toplantısında konuşurken (Reuters)
Tel Aviv/Nazir Mecelli
TT
TT
İsrail Savunma Bakanı Gantz, ABD’de İran'a yönelik ortak askeri operasyonları görüşüyor
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, salı günü İsrail'in güneyinde düzenlediği basın toplantısında konuşurken (Reuters)
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ‘üst düzey stratejik öneme sahip’ şeklinde nitelendirilen görüşmeler için ABD'ye giderken, Tel Aviv ve Washington'daki siyasi kaynaklar görüşmelerde iki ülkenin ordularının ortak askeri operasyonlarına nasıl hazırlık yapılacağı konusunun tartışılacağını öne sürdüler. Aynı zamanda, İsrail ordusunun İran'a yönelik saldırılar düzenlemek için yakında bir dizi tatbikata başlayacağı bilgisi medyaya sızdırıldı.
Askeri kaynaklar, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'a yönelik saldırı simülasyonunda onlarca savaş uçağının katılacağı geniş çaplı bir askeri tatbikat yapacağını bildirdi. Tatbikatın önümüzdeki yıl bahar aylarında düzenleneceği ifade edildi. Tatbikat sırasında onlarca savaş uçağı, Akdeniz üzerinden batıya, İran'daki saldırıların simülasyonunun yapıldığı mesafelere uçuç eğitimleri yapacak.
Kaynaklar, İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi'nin 9 Kasım'da Knesset (İsrail parlamentosu) Dış İlişkiler ve Güvenlik Komitesi karşısında yaptığı açıklamaya atıfta bulundu. Kochavi söz konusu açıklamasında “Ordu, İran'ın nükleer tesislerine olası bir saldırı için hazırlıklarını artırıyor. İsrail ordusu İran ve askeri nükleer tehditle başa çıkmak için operasyonel planlamalarını ve hazırlıklarını hızlandırmalı” ifadelerini kullandı.
Gantz'a yakın kaynaklar, İran'ın nükleer meselesi hakkında konuşma tarzının, hükümetteki meslektaşlarının açıklamalarına kıyasla daha ılımlı sayıldığını vurgulamıştı. Zira Gantz İsrail'in büyük güçler ile İran arasında yeni bir nükleer anlaşmaya varılmasına karşı olmadığını, ancak bu anlaşmanın bir öncekinden daha iyi bir anlaşma olması gerektiğini, balistik füzelerin geliştirilmesinin kısıtlanması, bölgesel egemenlik projesinin durdurulması ve bölge ülkelerinde silahlı milislerin konuşlandırılmasına, bu milislerin intihar droneları (kamikaze) gibi gelişmiş silahlarla donatılmasına ve bölge ülkelerinde ve dünyadaki terör faaliyetlerine bir son verilmesi gibi konuları içermesi gerektiğini söylüyor. İran yeni bir anlaşmaya doğru ilerlenmesine yardımcı olmayan dik başlı tutumlar sergilediği için Gantz, İran'a baskı yapmak için bir kaç öneri sundu. Bunların başında askeri tehdit geliyor. Gantz'ın ofisinden yapılan açıklamada, ABD ziyareti sırasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Savunma Bakanı Lloyd Austin ve diğer üst düzey yetkililer ile bir araya geleceği ve bu görüşmelerde İran'ın rolüyle başa çıkmak için birkaç teklif sunulacağı bildirildi.
Öncelik ortak askeri operasyonlar
Tel Aviv'deki bir güvenlik kaynağına göre Gantz, ABD güçlerinin İran'a saldırı düzenlemesini istemeden önce ortak askeri operasyonlar yürütmeyi ele alacak. Ayrıca “İran'ı vurabilmek ve saldırgan hareketlerini etkisiz hale getirebilmek için” İsrail saldırı silahlarının seviyesini yükseltmeyi talep edecek. Kaynak, İsrail Savunma Bakanı’nın ABD'ye ‘dostane uyarılarda’ bulunacağını ve İsrail’in İran'ın nükleer bir ‘eşik devlet’ (bir ülkenin nükleer silahları hızlı bir şekilde inşa etme teknolojisine sahip olması, ancak bunu henüz gerçekleştirmemiş olması durumu) olmaya yakın olduğu yönündeki korkularının altında yatan sebepleri veriler ve belgelerle açıklayacağını söyledi. Böylece Gantz, bir anlaşmaya varılmadan önce müzakere sürecinde ve hatta olası bir anlaşmaya varıldıktan sonra bile İran'a baskı yapılmasını talep edecek. Çünkü ‘Tahran programlarını durdurmayıp kandırma çabalarına devam edecek. Bu yüzden dünya bu faaliyetlere karşı teyakkuzda olmalı.’
Başka bir kaynak, Gantz'ın ABD’lilerden İran hedeflerine saldırmalarını istemeyi planlamadığını ancak onlardan bölgeyi terk etmemelerini isteyeceğini ve Washington’a İran'la başa çıkarken ‘bölgedeki askeri varlığı artırıp bunu gerçek ve somut bir katılımla etkin bir varlığa dönüştürerek güç göstermeleri’ gerektiğini belirteceğini söyledi. Gantz kendisine eşlik eden basın mensuplarına verdiği demeçte Pentagon'un ziyareti onuruna yaptığı açıklamaya övgüde bulundu. Söz konusu açıklamada ABD Savunma Bakanı'nın İsrailli mevkidaşı ile ‘İran'ın kışkırtmaları karşısında ortak endişeleri’ ele alacağı ve İran dosyasının ‘ABD Savunma Bakanı ile İsrailli mevkidaşı arasında yapılan herhangi bir görüşmede her zaman masada olduğu’ belirtildi.
Açıklamanın devamında “İsrail ile ortaklığımız değişmez. Her zaman İsrail'in bölgedeki niteliksel askeri üstünlüğünü arıyoruz” ifadeleri kullanıldı. Bu açıklama, Gantz'ın ziyareti için sıcak ve özel bir karşılama olarak yorumlandı. Pentagon yetkililerinin Gantz ile ‘İran'a yönelik ortak endişelerin sebeplerini’ görüşeceği açıklandı. Ancak bakanlık, Reuters haber ajansının İran'a odaklanan tatbikatlar yapma olasılığının tartışılacağını öne süren haberi hakkında yorum yapmaktan kaçındı.
Üst düzey bir ABD'li yetkili Reuters'e verdiği demeçte, diplomasinin başarısız olması ve ABD ile İsrail liderlerinin talep etmesi halinde iki ülkenin savunma liderlerinin en kötü senaryoyu; İran’ın nükleer tesislerini yok etme durumuna hazırlık kapsamında olası askeri tatbikatları görüşeceklerini belirtmişti.
Reuters'ın haberi hakkında yorum yapan Pentagon sözcüsü John Kirby basın mensuplarına verdiği demeçte “Size söyleyebileceğim tek şey şu ki, biz İsrailli mevkidaşlarımızla rutin olarak tatbikatlar yapıyoruz. Bugün açıklayacak, hakkında konuşacak, atıfta bulunacak veya üzerine spekülasyon yapacak bir şeyim yok” şeklinde konuştu.
Diğer taraftan İsrail Demokrasi Enstitüsü geçen ay yaptığı bir anketin sonuçlarını açıkladı. Sonuçlara göre İsraillilerin yüzde 51'i ABD desteği olmadan bile İran'a saldırılmasını desteklerken, yüzde 58'i ABD onayı ve desteğiyle bir saldırı yapılmasını istiyor. Ayrıca ankete katılanların yüzde 62'si İran'ı tehdit olarak gördüklerini belirtiyor.
Gazze ve el-Faşir'de açlığın silah olarak kullanılması ve uluslararası sistemdeki aşınmanın belirtilerihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5182323-gazze-ve-el-fa%C5%9Firde-a%C3%A7l%C4%B1%C4%9F%C4%B1n-silah-olarak-kullan%C4%B1lmas%C4%B1-ve-uluslararas%C4%B1
Gazze ve el-Faşir'de açlığın silah olarak kullanılması ve uluslararası sistemdeki aşınmanın belirtileri
Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin, Han Yunus'ta zaten yetersiz olan gıdayı paylaşmak için her gün çektikleri acı, 1 Eylül 2025 (AP)
Emced Ferid et-Tayyib
Kıtlık, doğal kuraklık veya kaynak sıkıntısının bir sonucu olmaktan çok, siyasi tercihlerin bir yansımasıdır. Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Hint ekonomist ve filozof Amartya Kumar Sen, 1970'lerde yoksulluk ve kıtlık üzerine yaptığı öncü çalışmasında bunu kanıtlanmıştır. Sen, kıtlığın gıda yetersizliğinden değil, gıdaya erişimin olmayışından kaynaklandığını savunmuştur. Bu gerçek, bugün açlığın kasıtlı olarak bir savaş silahı olarak kullanıldığı Gazze Şeridi ve el-Faşer'de (Sudan) en çarpıcı şekilde görülüyor.
İki paralel durumla karşı karşıyayız. Bir yandan Gazze'de iki milyondan fazla insan İsrail'in uyguladığı abluka nedeniyle sistematik açlığa maruz bırakılırken Kuzey Darfur'daki el-Faşir'de de benzer bir durum yaşanıyor. El-Faşir’de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri, geçtiğimiz yılın mayıs ayından bu yana bir milyon sivile abluka uyguluyor ve bölgedeki soykırım trajik bir şekilde tekrarlanıyor.
Her iki sahne de uluslararası sistemdeki derin bir kusuru; sessizlik, suç ortaklığı ve celladı kurbanla eşdeğer gören sahte tarafsızlığı ortaya koyuyor. Gazze ve el-Faşir'de her gün yaşanan trajediler, uluslararası toplumdan daha ilkeli ve etik bir ilgi ve taraflar arasındaki resmi tarafsızlığın sahte rahatlığının ötesine geçerek bu krizlerin gerçekliğini ele alan acil bir müdahale talep ediyor. Dünya, açlığın silah olarak kullanılmasına göz yummamalı, aksi takdirde bunun devam etmesinde suç ortağı olur.
Açlığın kanlı tarihi
Açlık, soykırım savaşlarında faşizmin her zaman tercih ettiği bir silah olmuştur. İnsanlık tarihi, yapay kıtlığın ne doğal bir felaket ne de çatışmanın tesadüfi bir sonucu olduğunu, aksine toplulukların iradesini kırmak ve onları aşağılamak ve yavaş yavaş ölümle boyun eğdirmek için kasıtlı olarak kullanılan bir araç olduğunu doğrulayan kanlı bölümlerle doludur.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Ukrayna'dan Gazze'ye, Etiyopya'dan Darfur'a kadar, aynı model farklı şekillerde tekrarlanıyor, ancak yaşamın en temel ihtiyacı olan gıdanın, siyasi ve askeri boyunduruk altına alma aracına dönüşmesi gibi ortak bir nokta var.
Ukrayna, 1930'larda Stalin'in tarımsal ürünlere el koyma politikalarını uygulamaya koymasıyla milyonlarca insanın ‘Holodomor’ adlı kıtlık sırasında hayatını kaybetmesine neden olan en korkunç açlık olaylarından birine tanık oldu. Bu kıtlık, bir kuraklığın ya da gıda yetersizliğinin bir sonucu değil, tüm bir toplumu yok etmek ve iradesini kırmak için kasıtlı olarak kullanılan bir silahtı.
Gazze ve el-Faşir'de yaşanan benzer krizler münferit olaylar değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemdeki daha geniş çaplı bir aşınmanın belirtileridir. Uluslararası insani hukuk kurallarına aykırı şekilde zorunlu açlık, bir baskı aracı olarak kullanılıyor.
Naziler, 1941 ile 1944 yılları arasında Leningrad Kuşatması sırasında şehre 872 gün boyunca boğucu bir abluka uyguladılar ve bu süre zarfında bir milyondan fazla insan açlıktan ve soğuktan öldü. Amaç sadece askeri değildi, aynı zamanda yavaş yavaş kitlesel ölüm yoluyla kasıtlı olarak boyun eğdirmekti.
Etiyopya'da 1970'li ve 1980'li yıllarda, Tigray bölgesinde yardımların engellendiği ve zorla yerinden edilmelerin gerçekleştirildiği bir dönemde kıtlık bir savaş silahı olarak kullanıldı. Dünyanın vicdanını sızlatan korkunç görüntüler doğanın bir sonucu değil, sistematik bir politikanın yansımasıydı. Son on yılda Suriye'de dünya, sivillerin hayatta kalmak için ot yemek zorunda kaldıkları Guta ve Humus kuşatmalarına tanık oldu. Kuşatma tesadüfi değildi, açlığı bir baskı silahına dönüştürmek için kasıtlı olarak uygulanan bir hamleydi. Gazze ve el-Faşir'de, geçmişten günümüze uzanan bu olaylar münferit olaylar değil, açlığı siyasi bir silah olarak kullanan tek bir karanlık zincirin halkalarıdır.
Gazze ve devam eden Filistin trajedisi
Gazze'deki trajedi, Filistinlilerin hayatlarını yerinden edilme, yoksunluk ve acı çekmenin kısır döngüsüne dönüştüren, uzun süredir devam eden Ortadoğu krizinin merkezinde yer alıyor. Uluslararası Gıda Güvenliği Sınıflandırması (IPC), Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırıları ve ardından İsrail'in geniş çaplı askeri müdahalesinden, geçtiğimiz ağustos ayına Gazze'nin gıda felaketi ölçeğinde resmi olarak beşinci ve en yüksek aşırı kıtlık aşamasına girdiğini duyurdu.
Bu durum bir kaza ya da öngörülemeyen koşulların sonucu değil, İsrail'in kasıtlı politikasının bir sonucudur. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) uzmanlarının raporları, yardımların girişine getirilen kısıtlamaların, tarımsal altyapı ve su şebekelerinin tahrip edilmesiyle birleşerek, topluluğun gıda sağlama kapasitesinin sistematik olarak çökmesine nasıl yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Antropolog Alex de Waal, Gazze'nin ‘toplumunun artık kendini besleyemeyecek bir noktaya geldiği’ uyarısında bulunarak, İsrail'i gelecek nesiller boyunca iyileşmeyecek derin yaralar bırakacak ‘soykırım amaçlı açlık’ suçlamasıyla itham etti.
BM Genel Sekreteri António Guterres, Gazze’deki durumu ‘insan yapımı bir felaket’ olarak nitelendirdi, ancak açıklamasında bunun arkasında kimin olduğunu belirtmekten kaçındı ve genel siyasi taleplerle sınırlı kaldı. Bu talepler daha geniş kapsamlı çatışma bağlamında geçerli olabilir, ancak açıklamanın temel konusunu, yani yapay kıtlığın ötesine geçiyor. Bu ihmal, açıklamanın ifadesindeki bir eksiklik olmakla kalmayıp, trajediyi siyasi bir açıklamaya indirgeyerek açlık suçunun doğrudan sorumluluğundan dikkatleri başka yöne çekmesi nedeniyle daha geniş kapsamlı bir ahlaki kusuru da yansıtıyor. Böylece açlık, meşru bir savaş silahı olarak normalleşiyor ve failleri, siyasi araçlarla cezadan kaçınmanın ya da yaptıklarını haklı göstermenin bir yolunu buluyor. Ancak, çatışmanın karmaşıklığı ve siyasi ve askeri incelikleri ne olursa olsun, yadsınamaz bir gerçek var. Gazze'de her gün açlıktan ölen çocuklar, ateşkes müzakerelerinin veya esir takası anlaşmalarının sonuç vermesini bekleme lüksüne sahip değiller.
İsrail'in gıda ve ilaç girişine getirdiği kısıtlamalar, güvenlik endişeleri veya misilleme amaçlı gerekçelerle haklı göstermeye çabalasa da bu kabul edilemez. Bu kısıtlamalar sadece uluslararası insani hukuku ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda açlığı kabul edilebilir bir savaş silahı olarak meşrulaştırır, cezasızlığı uzatır ve dünyanın ahlaki vicdanını oluşturması gereken haysiyet ve adalet ilkelerini temelden sarsar.
El-Faşir kuşatması ve soykırım tehdidi
Aynı zamanda, dünyanın başka bir köşesinde, Sudan'ın Kuzey Darfur eyaletinin başkenti El Faşir’de de benzer bir trajedi yaşanıyor. Sudan ordusu, 2023 yılının nisan ayından bu yana HDK'ya karşı şiddetli bir savaş yürütüyor. Bu savaş, Sudan genelinde milyonlarca sivili yerinden etti ve el-Faşir'i boğucu bir kıtlığın yaşandığı bir bölgeye dönüştürdü. IPC, kıtlığın şehirde ve Zemzem ve Ebu Şuuk gibi yakınlardaki yerinden edilmiş kamplarda 1,5 milyondan fazla insana kadar uzanabileceği uyarısında bulundu.
HDK milisleri geçtiğimiz yılın mayıs ayından bu yana el-Faşir'i tamamen kuşatma altında tutuyor. El-Faşir'e giden yolları kapatan milisler, konvoyları yağmaladı ve insani yardımın şehre ulaşmasını engelledi. 2003-2008 yılları arasında yaşanan soykırımın izlerini hala taşıyan Darfur, yeni bir açlık sahnesine dönüştü. Çaresiz aileler hayatta kalmak için hayvan yemi yemek zorunda kalırken, çocuklar acımasız bombardıman altında şiddetli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor.
Cancavid milislerinin mirasçısı olan HDK üyeleri, açlığı sistematik olarak bir silah olarak kullanıyor.
ABD, bu eylemleri soykırım olarak sınıflandırırken bu durum uluslararası toplumun Darfur'da daha önce başarısızlığa uğramasını hatırlatıyor. Buna rağmen HDK hakkındaki suçlamaları reddediyor ve savaşının devrik Ömer el-Beşir rejiminin kalıntılarını reform etme girişimi olduğunu iddia ediyor. Ancak sivillere karşı sistematik faşist ihlallerin kanıtları, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyor.
Silahlı Çatışma Konum ve Olay Verileri Projesi'nden (ACLED) alınan veriler, 2024 yılı sonlarına kadar Sudan'da sivillere yönelik şiddet eylemlerinin yüzde 77'sinin HDK tarafından gerçekleştirildiğini, Sudan ordusu dahil olmak üzere geri kalan tarafların ise çok daha küçük bir paya sahip olduğunu gösteriyor. 2025 yılında da aynı güçler aynı yaklaşımı sürdürdü. Bağımsız kuruluş Insights'ın raporuna göre yalnızca temmuz ayında 765 sivil öldürüldü ve bu suçların yüzde 88'i HDK’ye atfedildi.
Felaketin bariz nedenleri ve sorumluları olmasına rağmen, uluslararası toplum bu sorunu etkili bir şekilde ele almayı başaramadı.
Felaketin nedenleri ve sorumluları açıkça ortada olmasına rağmen, uluslararası toplum bu sorunu etkili bir şekilde ele almayı başaramadı.
BM Genel Sekreteri António Guterres geçtiğimiz haziran ayında El-Faşir'e yardım ulaştırılmasını kolaylaştırmak için yedi günlük bir insani ateşkes önerdi. Sudan hükümeti, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ın doğrudan onayıyla Guterres'in önerisini en üst düzeyde kabul etti. Buna karşın HDK öneriyi reddetti ve El-Faşir'de sivilleri doğrudan hedef alan saldırılarına devam etti.
Sudan Başbakanı, 18 Ağustos'ta BM Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) bir mektup göndererek BM’den El-Faşir'deki acıları hafifletmek ve kötüleşen insani felaketi ele almak için acil önlemler almasını istedi. Mektubunda, orada yaşananların ‘sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda BM için ahlaki bir sınav’ olduğunu vurguladı. Başbakan bu sözleriyle, uluslararası kuruluşun El Fasher'deki trajediye karşı sessizliğini veya bariz yetersizliğini haklı çıkarmak için kullanabileceği her türlü mazereti ortadan kaldırdı.
Öte yandan jeopolitik karışıklıklar El-Faşir'deki durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Çünkü dış destek milislerin cezasız bir şekilde faaliyet göstermesine olanak tanıyor ve milisler, hesap vermekten kaçınmak için destekçilerinin uluslararası nüfuzunu kullanıyor. BM Uzmanlar Heyeti ve ABD hükümetinin Kongre'ye sunduğu brifingler de dahil olmak üzere çok sayıda rapor, dış güçlerin milislere silah sağladığını ve bunun da milislerin yaygın suçlar işlemesine olanak tanıdığını belgeledi. Sudan'ın Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdindeki girişimleri de bu desteğin milislerin silahlandırılmasıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda gerçek hesap verebilirliği engelleyen siyasi iş birliğini de içerdiğini gösterdi. Birleşik Krallık gibi diğer uluslararası güçler de bu dış desteğe yönelik eleştirileri örtbas etmeye veya bastırmaya çalışarak milislerin cezasız kalmasına katkıda bulundu. Dış destekçilere karşı çıkma konusunda gösterilen bu küresel isteksizlik, Sudan krizini iktidar mücadelelerinde bir pazarlık kozu haline getirmiş ve insani trajediyi uzattı.
Uluslararası gizli anlaşma ve dünyanın karşı karşıya olduğu ahlaki sınav
Gazze ve el-Faşir'de yaşanan benzer krizler münferit olaylar değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemdeki daha geniş çaplı bir aşınmanın belirtileridir. Uluslararası insani hukuk kurallarına aykırı şekilde zorunlu açlık, bir baskı aracı olarak kullanılıyor ve güvenlik ve siyasi gerekçeler, zulmü meşrulaştırmak için öne sürülüyor. Her iki durumda da faşist benzeri otoriterlik ölüm makinesini besliyor. Bu krizlerin çözümü için yeni kınamalar değil, somut adımlar atılması gerekiyor. Bunları görmezden gelmek pasif bir davranış değil, felaketle sonuçlanacak bir suç ortaklığı, ahlaki sorumluluğun terk edilmesi ve gerçekliğin dehşetine göz yummak olur.
1- ‘Koruma sorumluluğu’ ilkesi: Sivilleri yok olmaktan korumak için ahlaki bir yükümlülük olarak yeniden tanımlanmalı ve onu sadece askeri müdahaleyle eşanlamlı olarak gören entelektüel hapishaneden kurtarılmalı. Bu ilke, orijinal etik ve pratik özüne geri döndürülmeli. İnsanları yok olmaktan korumak, yalnızca askeri müdahale veya siyasi hesaplamalarla ilişkili bir slogan değildir.
2- Gıda ve ilaç temini artık ertelenebilir bir seçenek değil. Uluslararası toplum, yardım ulaştırmak için mevcut tüm pratik araçları kullanmalı. Gazze ve El-Faşir'de insani yardımı havadan atmak artık son çare değil, sivil hayatları kurtarmak için mevcut tek seçenektir. Bu önlem, daha önce başarıyla gerçekleştirilen operasyonlara (Berlin hava köprüsü, Nuba Dağları ve Güney Sudan'daki operasyonlar) dayanıyor.
Sudan ordusundan bir asker, Hartum'da HDK ile cephe hattını izliyor (AFP)
Ahlaki tarafsızlık yanılsaması yıkılmalı. Failleri ve kurbanları eşit muamele etmek tarafsızlık değil, tehlikeli bir suç ortaklığıdır.
3- Yardımın engellenmesini kınamak yeterli değil. Sorumlular, ister yerel aktörler ister milislere silah veya siyasi koruma sağlayan dış destekçiler olsun, isimleri açıklanmalı, kamuoyunda kınanmalı ve uluslararası hukuk çerçevesinde hesap vermeli.
4- Hesap verebilirlik temel öneme sahip olmalı. Açlık, soykırıma eşdeğer kasıtlı bir silahtır ve bunu ikincil bir sorun olarak ele almak, cezasızlığı meşrulaştırır. Uluslararası toplum, Gazze'deki politikaları için İsrail'e ve Sudan'daki HDK ve destekçilerine işledikleri suçların sorumluluğunu açıkça yüklemeli.
5- “Ahlaki tarafsızlık” yanılsaması yıkılmalı. Failleri ve mağdurları eşit muamele etmek tarafsızlık değil, tehlikeli bir suç ortaklığıdır. Failler ve mağdurlar arasındaki ayrımı ortadan kaldıran sahte bir ahlaki eşitliğe teslim olmak, cezasızlığı meşrulaştırmak ve tarafsızlığı suç ortaklığına dönüştürmekle eşdeğerdir.
Kayıtsızlık ve ihmal, kötülüğün en geniş inkübatörleri ve en tehlikeli tezahürleridir. Amartya Kumar Sen'in dediği gibi, kıtlık doğal bir kaçınılmazlık değil, politik bir yapıdır. Siyasi kararların yarattıkları, karşıt siyasi kararlarla ortadan kaldırılabilir. Ancak bunun ilk şartı tanıma, daha derin koşul ise eylemdir. Gazze ve El-Faşir'deki trajediler sadece iki ayrı felaket değil, aynı zamanda eğer dünya insanlığını yeniden keşfetmezse açlığın 21’inci yüzyılda savaşın baskın silahı haline geleceği, uluslararası sistem tamamen çökeceği, insani değerler anlamlarını yitireceği ve nadiren eyleme geçirilen retorik süslemelere dönüşeceğine dair son bir uyarıya dönüşecek.
Trump, Şi, Kim ve Putin'i ABD'ye karşı komplo kurmakla suçluyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5182267-trump-%C5%9Fi-kim-ve-putini-abdye-kar%C5%9F%C4%B1-komplo-kurmakla-su%C3%A7luyor
Trump, Şi, Kim ve Putin'i ABD'ye karşı komplo kurmakla suçluyor
Şi, Kim ve Putin askeri geçit törenini izlemek için tarihi Tiananmen Kapısı'na geldi (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'i, Pekin'de II. Dünya Savaşı'nın sona ermesini anmak için düzenlenen büyük askeri geçit törenine katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile birlikte ülkesine karşı "komplo kurmakla" suçladı.
Cumhuriyetçi başkan, Truth Social sosyal medya platformundaki gönderisinde, “Başkan Şi ve Çin'in büyük halkına harika bir kutlama günü diliyorum.” Ardından alaycı bir şekilde ekledi: “Lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong-un'a, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı komplo kurarken en içten selamlarımı iletin” ifadelerini kullandı.
İsrail, Gazze Şehri'ne saldırı hazırlığı için askeri güçlerini seferber ediyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5182263-i%CC%87srail-gazze-%C5%9Fehrine-sald%C4%B1r%C4%B1-haz%C4%B1rl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-i%C3%A7in-askeri-g%C3%BC%C3%A7lerini-seferber-ediyor
İsrail, Gazze Şehri'ne saldırı hazırlığı için askeri güçlerini seferber ediyor
İsrail askerleri, Gazze Şeridi sınırına yakın güney İsrail'de konuşlu bir tank taretinin tepesinde duruyor (AFP)
İsrail, Hamas'la yaklaşık iki yıldır süren savaşın ardından harap olan kuşatma altındaki Filistin topraklarının kuzeyindeki Gazze Şehri'ni ele geçirmeyi amaçlayan bir saldırıya hazırlık olarak yedek askerlerin çağrılara yanıt vermeye başlamasıyla, dün asker yığınağını yoğunlaştırdı.
Sivil Savunma, İsrail'in son günlerde Gazze Şehri'ne yönelik bombardımanını yoğunlaştırması nedeniyle dün şafak vaktinden bu yana Gazze Şeridi genelinde İsrail ateşiyle en az 78 kişinin öldürüldüğünü bildirdi.
İsrail zırhlı personel taşıyıcısı, Gazze sınırının İsrail tarafında manevra yapıyor (Reuters)
Yahudi devleti, Birleşmiş Milletler'in geçen ay kıtlık ilan ettiği Gazze'deki savaşı sona erdirmek için artan uluslararası ve iç baskıya rağmen, Gazze Şeridi'nin en büyük şehrinin kontrolünü ele geçirme planını sürdürüyor.
Şarku’l Avsat’ın İsrail medyasından aktardığına göre ilk seferberlik dalgası kapsamında yaklaşık 40 bin yedek asker göreve çağrıldı.
Bir İsrailli askeri yetkili, operasyonların bir sonraki aşamasına yedeklerin değil, düzenli kuvvetlerin liderlik edeceğini söyledi.
İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, dün yedek askerlere yaptığı konuşmada, "Operasyonumuzdaki saldırıların hızını artırıp yoğunlaştıracağız, bu yüzden sizi göreve çağırdık. İsrail Savunma Kuvvetleri kesin bir zaferden daha azını kabul etmeyecektir. Bu düşmanı yenene kadar savaşı durdurmayacağız" ifadelerini kullandı.
Tel Aviv'de, kendilerini “Kaçırılanlar için Askerler” olarak adlandıran bir grup vicdani retçi, yedek ve düzenli askerlere göreve gelmemeleri için çağrıda bulunan bir etkinlik düzenledi.
Yedek asker Max Krich, “Bu savaşta görev yapmış ve ülkemizin geleceğini önemseyen askerler olarak, bu savaşa katılmayı reddetmek bizim ulusal görevimizdir” dedi.
Krich, “Rehinelerin iadesi anlaşması pahasına düşmanlıkların devamını meşrulaştıran her türlü eylem, onlara ve İsrail halkına ihanettir” ifadesini kullandı.
İsrail askerleri Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlar sırasında M4 tüfekleri taşıyor (İsrail ordusunun web sitesi)
Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği önünde Rehine Aileleri Forumu tarafından düzenlenen ayrı bir etkinlikte konuşmacılar, ABD başkanına, "rehineleri eve getirmek ve savaşı sona erdirmek için ABD destekli bir anlaşma sağlayarak tarih yazması" çağrısında bulundu.
Rehine Eitan Horn'un kız kardeşi Dalia Kuşner, "Bu fırsatı kaçırmayın. Nüfuzunuzu kullanın, bağlantılar kurun ve anlaşma imzalanana kadar herkesi odada tutun" dedi.
Bu çocukların suçu ne?
Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, güncel ölü sayısına ilişkin yaptığı açıklamada, "İşgal güçlerinin sabahın erken saatlerinden bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı sonucu 78 şehit nakledildi" dedi.
AFP’ye konuşan Basal, "Gazze Şehri'nin güneybatısındaki Tel el-Heva mahallesinin batısında, el-Af ailesine ait bir binanın en üst katını işgal uçaklarının vurması sonucu 13 kişinin hayatını kaybettiğini" belirtti.
Basal, "Gazze Şehri'nin doğusundaki el-Derac mahallesinde yeni bir katliamda, üçü çocuk ve ikisi kadın olmak üzere 11 şehit enkazdan çıkarıldı" dedi.
Gazze'deki saldırılarda öldürülen arkadaşının cesedinin yanında ağlayan Filistinli bir çocuk (AFP)
Tel el-Heva mahallesindeki hava saldırısının ardından gelen görüntülerde, bir apartman binasında büyük hasar meydana geldiği, kurtarma ekipleri ve mahalle sakinlerinin enkaz altında kalanları aradığı ve bir çocuğun cesedine ulaşıldığı görülüyor.
Mahalle sakinlerinden Sena el-Dreimli, "Evlerimizde güvenle uyuyorduk. Bombalama ve yıkım sesleriyle uyandık, ancak tüm komşularımızın yaralandığını veya öldüğünü gördük. Hepsi cansız bedenler. Bu çocukların suçu ne? Bütün bunları hak etmek için ne yaptık?" ifadelerini kullandı.
Şifa Tıp Merkezi'nin dışında, bölge sakinleri İsrail saldırılarının kurbanlarına veda etmek için toplandılar. Kurbanların cesetleri morg dolaplarını ve morgun zeminini doldurmuştu.
İsrail ordusu AFP’nin yorum talebi üzerine, Gazze Şeridi'nin merkezindeki bir yardım dağıtım merkezinin yakınında açılan ateş sonucu 4 kişinin öldüğü yönündeki haberleri araştırdığını belirtti.
Ordu geçen hafta Gazze Şehri'ni "tehlikeli çatışma bölgesi" ilan etti ve boşaltılması gerektiğini vurguladı.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi, şehrin boşaltılmasını "imkansız" ve tahliye planlarını "uygulanamaz" olarak nitelendirdi.
İki milyondan fazla nüfusa sahip Gazze Şeridi'nin büyük çoğunluğu, savaş sırasında birkaç kez yer değiştirmek zorunda kaldı.
Filistinliler, dün sabah erken saatlerde Gazze'ye düzenlenen İsrail saldırılarının ardından sevdiklerinin cenazelerini taşıyor (DPA)
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sözcüsü Thameen Al-Kheetan, geçen ay el-Mevasi'deki Filistinlilerin “gıda, su, elektrik ve çadırlar dahil olmak üzere temel hizmet ve malzemelere çok az erişimi olduğunu veya hiç erişimi olmadığını” söyledi.
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenaze töreni öncesinde Gazze'deki Şifa Hastanesi önünde (AFP)
Bu durum, kaçacak gücü veya maddi imkânı olmadığını söyleyen 60 yaşındaki Amal Abdel Aal'ı endişelendiriyor. Yakın zamanda Gazze'nin doğusundan batıdaki bir çadıra sığınan kadın, "Yerinden edilmenin ve savaşın etkisiyle fiziksel ve psikolojik olarak tükendik. Güneye yürüyerek gidemeyiz ve bizi oraya götürecek bir araba için bin dolarımız yok. Bizi, çadırımızı ve eşyalarımızı taşımak için en az iki araba lazım ama gidecek yerimiz ve oraya ulaşacak imkanımız yok” şeklinde konuşuyor.
Gazze Şehri'nin batısında harap bir apartmanda yaşayan 37 yaşındaki Halil El-Medhun şöyle diyor: "Kendimi çaresiz ve umutsuz hissediyorum. Gazze'deki durum her geçen gün kötüleşiyor. Çadır kuracak yer aramak için iki kez güneye gittim ama bulamadım. Merkez ve güney tamamen kalabalık. Haberleri takip ediyor ve bir mucize olmasını, Gazze'nin işgali yerine ateşkes ilan edilmesini bekliyoruz. Herkes korkuyor, sanki ölümün sıfır noktasını bekliyormuşuz gibi."
Birleşmiş Milletler, Gazze Valiliği ve şehrinin nüfusunun yaklaşık bir milyon olduğunu tahmin ediyor ve binlerce kişinin şehirden göç ettiğini belirtiyor.
Gazze Şeridi'nde felaket boyutundaki insani koşullar, bazıları İsrail'in yakın müttefiki olan Batılı ülkelerin, savaşın başlamasından yaklaşık 23 ay sonra tavırlarını değiştirmelerine yol açtı.
Çatışmaların sona ermesi yönündeki çağrılar artarken, birçok ülke bu ayın sonlarında Filistin Devleti'ni tanıma niyetlerini açıkladı.
Belçika da bu ülkelere katıldı ve Dışişleri Bakanı Maxime Prevost, ülkesinin "BM Genel Kurulu toplantıları sırasında Filistin Devleti'ni tanıyacağını ve İsrail hükümetine karşı sert yaptırımlar uygulanacağını" açıkladı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة