Başbakan Hamduk'un istifasının ardından Sudan'ı ne bekliyor?

Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Burhan’ın ülkede OHAL ilan edip sivillerle hükümet ortaklığını feshetmesi, ülkedeki krizi daha da karmaşık hale getirebilir

Hartum'daki 2 Ocak’ta düzenlenen protestolara katılan Sudanlı eylemciler (AFP)
Hartum'daki 2 Ocak’ta düzenlenen protestolara katılan Sudanlı eylemciler (AFP)
TT

Başbakan Hamduk'un istifasının ardından Sudan'ı ne bekliyor?

Hartum'daki 2 Ocak’ta düzenlenen protestolara katılan Sudanlı eylemciler (AFP)
Hartum'daki 2 Ocak’ta düzenlenen protestolara katılan Sudanlı eylemciler (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan’daki siyasi güçler, Başbakan Abdullah Hamduk'un 2 Ocak Pazar günü duyurduğu istifasına dair farklı görüşlerde bulundular. Peki, bu gelişme, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdufettah el-Burhan’ın 25 Ekim 2021’de ülkede olağanüstü hal (OHAL) ilan etmesi ve sivillerle hükümet ortaklığını feshetmesinin ardından yeniden sivil bir hükümetin kurulması talibiyle başlayan yeni protesto dalgalarıyla derinleşen krizi daha da karmaşık hale getirebilir mi?
Sudan’daki siyasi güçlerin büyük çoğunluğu, Sudan’ın içinde bulunduğu krizi aşması için çatışan tarafların mantıkla hareket etmeleri ve 17 Ağustos 2019'da iki taraf arasında imzalanan anayasal belgeye uygun olarak askeri ve sivil bileşenler arasındaki eski ortaklığa dönülmesi gerektiği konusunda hemfikir.

Güvenin yeniden tesis edilmesi
Sudan Milli Ümmet Partisi Başkan Yardımcısı İbrahim el-Emin, konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Hamduk'un istifa etmesi sürpriz değildi. Çünkü Orgeneral Burhan ile 21 Kasım'da imzaladığı anlaşmadan sonra faaliyetlerini 25 Ekim 2021 öncesindeki yürütemediğinden bu bekleniyordu. Hamduk-Burhan anlaşması, siyaset sahnesindeki kaosu artırması ve halkın gücünü zayıflatması bakımından büyük bir felaketti. Bu yüzden mevcut ortam, asgari düzeyde dahi çalışmasına izin verecek durumda değildi” ifadelerini kullandı.
Emin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bence Hamduk’un istifası herkesin bir sonraki aşama için derinlemesine düşünmesini gerektiriyor. Siyaset sahnesindeki karmaşıklaştırmanın ve krizin taraflarını sivil ve askeri bileşenler olarak ayırmamanın bir nedeni yok. Asıl önemli olan meselenin, iç cepheyi birleştirmek için kapsamlı çalışmalar yapmak ve ülkeyi yöneten taraflar arasında güveni yeniden tesis eden yeni bir denklem bulmak olduğunu düşünüyorum.”
Emin,  ne devrimci güçleri ne de anayasal belgeyi atlatmaya yönelik bir girişimin başarılı olacağını, böyle bir girişimin, Sudan'da başarıyı, sürekliliği, istikrarı ve tüm Sudan halkının arzusu olan demokratik dönüşümü sağlayamayacağını söyledi.

“Darbeyi meşrulaştırıyor”
Sudan Kongre Partisi (SCP) Sözcüsü Nureddin Babekir, yaptığı açıklamada, “Hamduk'un istifası gecikmiş bir adım. Çünkü Orgeneral Burhan ile yaptığı ikili anlaşma uyarınca yönetimdeki varlığı, Burhan'ın asker ve sivil taraflar arasında imzalanan anayasal belgeyle onaylanan, uluslararası ve bölgesel desteğe sahip bir ortaklığa dayanan meşru yönetime karşı gerçekleştirdiği darbeyi meşrulaştırmaya katkıda bulundu. Bu istifa, askeri bileşenin önderliğindeki darbeci yönetimi zayıflatacak ve orduya olan güvenini kaybetmeye başlayan ve Sudan halkını daha fazla baskı yapmaya cesaretlendiren uluslararası camianın gerçeği anlamasını sağlayacak. Bu yüzden askeri bileşenin tam bir askeri hükümet oluşturma eğiliminde olması bekleniyor” şeklinde konuştu.
Hamduk’un istifasının, Hamduk’un darbe sonrası iktidarda kalmaya devam etmesi nedeniyle bir bölünme yaşayan sivil bileşeni birleştirmek için bir fırsat olacağına inanan Babekir, böylece bir yanda devrimciler, diğer yanda darbeciler olmak üzere iki taraf olarak denklemin netleşeceğini söyledi.

Başarısızlık sendromu
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, Muhalif kanattaki Sudan Halk Kongresi Partisi'nin (SHKP) siyasi işler sorumlusu Kemal Ömer ise Hamduk’un istifasıyla ilgili olarak, “İstifa, Sudan krizini daha da derinleştirme başlığı altında görülüyor. Bu istifaya iyimser bakanlar, bu gelişmenin mevcut krizde bir sıçramaya yol açacağı konusunda yanılıyorlar. Sudan halkının çoğunluğu orduya karşı olduğundan sahne daha da kasvetli olacak ve yeni bir başbakan seçmeye yönelik herhangi bir girişim halk tarafından reddedilecek” yorumunda bulundu.
Hamduk'un herkesçe iyi bilinen başarılarına övgüde bulunan Ömer, Hamduk görevde olduğu sırada yaşanan başarısızlıkların kesinlikle hoş görülmemesi gerektiğini, ancak bunların daha ziyade Sudan’daki siyasi ve anayasal gerçeklikten kaynaklandığını vurguladı. Ömer, “Başarısızlık, askeri bileşenin ekonomiyi kontrol etmesinin yanı sıra yönetimdeki tüm organlara ait bir sendromdur” dedi.

Tutumlarda kaymalar ve tehditler
Başbakan Hamduk, devlet televizyonunda yayınlanan konuşmasında halka hitaben şunları söyledi:
“Bana olan güveninizi size iade etmeye karar verdim. Başbakanlıktan istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu cömert ülkenin evlatlarının, demokratik bir ülke olma yolundaki ilerleyişlerini tamamlamaları için önlerini açtım. Sevgili Sudanlılar, bu çetin ikilemin çözümü, diyalogdur. Sudan toplumunun ve devletinin milli uzlaşıya varması ve anayasal belgenin gösterdiği yolda ülkenin kurtuluşu için sivil bir demokratik yönetime dönüşümünü tamamlayacak bir yol haritası çizmesini sağlayan tüm eylemlerin konuşulduğu bir diyalog olmalı. Ülkemizin felakete sürüklenmemesi için elimden geleni yaptım ve şimdi ülkemiz, eğer düzeltilmezse bekasına karşı tehlikeli bir kavşaktan geçiyor. Halka güvenlik, barış ve adaletin sağlanacağı ve kan dökülmeyeceğine dair verdiğimiz sözü yerine getirmeyi istedim, ama siyasi güçler içindeki bu dağınıklık ve ben merkezli çatışmaların gölgesinde gerekli uzlaşıyı sağlamak için yaptığım onca şeye rağmen bu olmadı.”
Hamduk, son birkaç gün içinde siyasi ve askeri tüm geçiş süreci bileşenleriyle ve barış anlaşmasının taraflarıyla onları bilgilendirmek ve tarihi ve ulusal sorumluluğu önlerine koymak amacıyla görüştüğünü söyledi. Hamduk, “Bugün ülkede yaşanan büyük kriz, öncelikle siyasi bir kriz olsa da giderek ekonomik ve sosyal hayatın tüm yönlerini kapsayacak şekilde değişime uğruyor ve kapsamlı bir kriz olma yolunda ilerliyor” şeklinde konuştu.
Ülkenin en büyük sorununun, siyasi ve askeri bileşenleri arasındaki yapısal sorun olduğunu vurgulayan Hamduk, “Totaliter rejimlerin çöküşünden ve iç savaşların sona ermesinden sonra ortaya çıkan türden bir sorundur. Bu açıklama, Sudan’ın mevcut ve benzersiz gerçekliği için tamamen geçerlidir” dedi.

Protesto gösterileri devam ediyor
Pazar günü, başkent Hartum, Kuzey Hartum ve Omdurman’da ‘Şehitlerin Kanına Vefa’ olarak adlandırılan ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na doğru gerçekleştirilen milyonluk protesto yürüyüşüne binlerce Sudanlı katıldı.
Darbe karşıtı Sudan Merkezi Doktorlar Komitesi tarafından yapılan açıklamaya göre Omdurman'daki gösterilerde en az iki eylemci öldü. Komite, eylemcilerden birinin göğsünden vurulduğunu, diğerinin ise başına aldığı şiddetli darbenin kafatasını parçalaması sonucunda hayatını kaybettiğini belirtti.
Düzenlenen yürüyüş, yeni yılın ilk protesto gösterisi olurken gösterilerin organizatörleri tarafından Ocak ayı için hazırlanan takvimde yer almadı. Bu yürüyüşün, Omdurman'da 30 Aralık'ta düzenlenen protesto gösterilerinde öldürülen beş kişiye ‘vefa’ amacıyla düzenlendiği belirtildi.

Ocak ayı protesto gösterileri
Hartum Direniş Komiteleri Koordinasyon Ofisi, 31 Aralık Cuma günü yaptığı açıklamayla 6, 12, 17, 24 ve 30 Ocak’ta ‘Üç Hayır’ (Müzakere yok, ortaklık yok, pazarlık yok) sloganıyla düzenlenecek protesto gösterilerinin takvimini duyurdu. Açıklamada, ordu siyaset sahnesinden çekilip iktidarı sivillere teslim edene kadar gerginliğin devam edeceği ve durmayacağı vurgulandı.
Sudan Merkezi Doktorlar Komitesi’nin açıklamasında, Orgeneral Burhan’ın, 25 Ekim’de askeri darbe olarak görülen kararlarını açıklamasından, ülkede olağanüstü hal (OHAL) ilan etmesinden ve sivil bileşenle hükümet ortaklığını feshetmesinden bu yana şimdiye kadar 13 protesto yürüyüşü gerçekleştirildiğini ve gösterilerde 55 kişinin öldüğünü aktardı.
Orgeneral Burhan ve istifa eden Başbakan Hamduk, 21 Kasım'da siyasi bir anlaşma imzaladılar. Anlaşma, Hamduk’un başbakanlık görevine geri dönmesini, teknokrat bir hükümetin kurulmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve demokratik süreci tamamlamak için askeri ve sivil birleşenlerin birlikte çalışmasını öngörüyordu. Birleşmiş Milletler (BM) de dahil olmak üzere bölgesel ve uluslararası taraflar ve kuruluşlar, anlaşmayı memnuniyetle karşılarken, Sudan’daki siyasi ve sivil güçler, ‘darbeyi meşrulaştırma girişimi’ olarak niteledikleri anlaşmayı reddettiler.



Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
TT

Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ardından Şam'daki ani güç kaybının şokunu yaşayan İran yönetimi, Suriye’nin yeni liderlerinin nezdinde nüfuzunun bir kısmını yeniden kazanmaya çalışıyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ekonomik kriz ve ülkesinin nükleer programıyla ilgili gerilim başta olmak üzere birçok iç ve dış sorunla karşı karşıya. İngiltere merkezli The Guardian gazetesine göre İranlı yetkilileri en çok endişelendiren, Esed'in devrilmesinin ardından Suriye'de silahlı muhalif gruplar lehine yaşanan ani nüfuz kaybı.

Tahran kısa vadede Şam'ın yeni yöneticilerinin nezdinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İranlı diplomatlar, Esed'le yakın ilişki içinde olmadıklarını vurguladılar. Esed'in uzlaşmayı reddetmesi onları hayal kırıklığına uğratmıştı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi kısa bir süre önce verdiği bir röportajda “Uzun zaman önce Suriye'de yönetimin iktidarda kalmaya devam etmesinin zor olacağı sonucuna vardık. Hükümet yetkililerinin muhalefetin iktidarı paylaşmasına izin verme konusunda esneklik göstermesi bekleniyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Tahran her zaman Suriye muhalefetiyle doğrudan temas halinde oldu. Şam’a 2011 yılından bu yana terörizmle bağlantısı olmayan muhalif gruplarla siyasi görüşmelere başlaması gerektiğini telkin ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada, İran'ın 2012 yılında Suriye'ye Esed'in isteği üzerine ve sadece DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasına yardımcı olmak için girdiğini savundu. Sözcü açıklamasında, “Suriye’deki varlığımız danışmanlık düzeyindeydi. Suriye'de hiçbir zaman belirli bir grubu ya da bireyi savunmak için bulunmadık. Bizim için en önemlisi Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve istikrarının korunmasına yardımcı olmaktı” ifadelerini kullandı. Ancak bu açıklamalar Şam'da pek karşılık bulmadı. İran, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera tarafından eleştirilen birkaç ülkeden biri olmaya devam ediyor.

Kısa süreli balayı

İranlı birçok yetkili Türkiye'nin şu an Suriye'de elde ettiği kazanımların kısa ömürlü olabileceğini ve Ankara'nın çıkarlarının HTŞ liderliğindeki hükümetle farklılaşmaya başlayacağını iddia ediyor. İran'ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, “Suriye meselesini umutla takip etmek zorundayız. Bu durumun devam etmeyeceğini biliyoruz, çünkü Suriye'deki mevcut yöneticiler birbirleriyle birlik içinde kalmayacaklar” değerlendirmesinde bulundu. İran’ın katı muhafazakâr çizgideki gazetesi Civan ise “Suriye'deki mevcut balayı dönemi, grupların çeşitliliği, ekonomik sorunlar, güvensizlik ve aktörlerin çeşitliliği nedeniyle sona erecek” öngörüsünde bulundu.

dfbg
Türkiye ve İran cumhurbaşkanları Suriye'deki durumu görüşmek üzere G8 Zirvesi çerçevesinde Kahire'de bir araya geldi (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı)

İran, yetkililerin yaptığı açıklamalarla, Esed rejiminin çöküşünden ABD’yi ve İsrail'i sorumlu tutsa da Ankara'nın rolüne öfke duyduğu çok açık. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, Esed rejiminin düşüşünün ardından yaptığı konuşmada ‘Suriye’ye komşu bir ülkenin, olayların şekillenmesinde açıkça rol oynadığını ve şimdi de bunu yapmaya devam ettiğini’ söyledi.

Fars Haber Ajansı, HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’yı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden ile müttefik gösteren bir poster yayınladı. İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi de HTŞ'nin uzun süre Türkiye'nin müttefiki olarak kalıp kalmayacağını sorguladı.

Fars Haber Ajansı’nın haberinde şu ifadeler yer aldı:

“Her ne kadar Türkiye kısa vadede Beşşar Esed rejiminin düşmesinin başlıca kazananlarından biri olsa da HTŞ, istikrarlı bir hükümet kurmaya çalışsa bile Ankara asla Suriye'de kendisiyle müttefik bir hükümeti iktidara getiremez. Bu imkansız. Bu durum, orta vadede Suriye ile 830 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için büyük bir tehdit haline gelecek.”

Türkiye'ye güvenmek

İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhan ise yaptığı değerlendirmede, Suriye ve Türkiye için kasvetli bir gelecek öngördü. Ruhani, değerlendirmesinde “Son haftalarda Suriye'nin tüm askeri kabiliyetleri İsrail tarafından yok edildi ve ne yazık ki silahlı gruplar ve Türkiye, İsrail'e uygun şekilde karşılık vermedi. Suriye ordusunu yeniden inşa etmek yıllar sürecek” ifadelerini kullandı.

xcdv
Türkiye sınırında Ayn el-Arab’a bakan noktada teyakkuzda bir Türk topçusu (Türk basını)

İran'ın eski Londra Büyükelçisi Muhsin Baharvend, Şam’daki yeni hükümetin Türkiye'ye aşırı bağımlı hale gelebileceğini söyledi.

Baharvend, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer Suriye'deki merkezi hükümet, otoritesini ve egemenliğini askeri müdahaleyle ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yabancı ülkelerden yardım alarak güçlendirmeye çalışırsa Suriye ya da Suriye'nin büyük bir bölümü, Türkiye tarafından kontrol edilecek ve Türkiye ağır insani ve ekonomik maliyetlere katlanacağı bir bataklığa girecek.”

Türkiye ile HTŞ arasında, özellikle de Suriyeli Kürtlerin ülkenin kuzeydoğusunda özerklik talepleriyle nasıl başa çıkılacağı konusunda gerilim yaşanacağını öngören Baharvend, “Türkiye destekli Suriye Mülli Ordusu (SMO), Türkiye'nin kuzey sınırında Kürt nüfusun yoğun olduğu bir Suriye beldesi olan Ayn el-Arab'ta (Kobani) Kürtlerin ağırlıkta olduğu ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı bir saldırı başlatmaya hazır” diye ekledi.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Şam’da yeni bir yönetim var ve bence bu artık öncelikle onları ilgilendirir. Eğer bu konuyu doğru düzgün ele alırlarsa bizim müdahale etmemize gerek kalmaz” dedi.

Daha geniş anlamda, Suriye'deki değişim İran'ın dış politikasını bir an önce yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Bu gözden geçirme, 'direniş ekseni' olarak adlandırılan yapının zayıflamasının İran'ın bölgede daha iyi ilişkiler kurarak nükleer bir devlet olmasını gerektirip gerektirmediği üzerinde yoğunlaşıyor. İranlı yetkililer yıllardır, ‘İran'ın savunmasının kendi sınırları dışında başlaması gerektiğini’ söylüyor. Ancak bazı Batılı diplomatlar, bu maliyetli stratejinin artık büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğini ve İran'ın Suriye'deki geri çekilişini nasıl açıklayacağının, bu stratejinin yerini neyin alacağını belirlemede çok önemli olacağını savunuyor.