Giselle Nasr'dan Şarku'l Avsat'a: ‘Ziyaret’ dizisinin heyecan verici hikâyesi devam ediyor

Dizinin yıldızları üstün performans sergiledi

Dina El-Sherbiny Ziyaret dizisinden bir sahnede
Dina El-Sherbiny Ziyaret dizisinden bir sahnede
TT

Giselle Nasr'dan Şarku'l Avsat'a: ‘Ziyaret’ dizisinin heyecan verici hikâyesi devam ediyor

Dina El-Sherbiny Ziyaret dizisinden bir sahnede
Dina El-Sherbiny Ziyaret dizisinden bir sahnede

Arap dizi yapım şirketleri, ‘izleyici bunu istemez’ ilkesinden yola çıkarak, korku-dram içerikli dizilere hiçbir zaman sıcak bakmadı. Shahid (MBC tarafından kurulan Arapça içerik akış platformu) platformunda gösterilen ‘Ziyaret’ adlı dizi ise bu alanda piyasaya etkili bir giriş yaptı. Dizi konusuyla olduğu kadar nasıl ne şekilde çekildiğiyle de emsal teşkil ediyor.
Yapımcılardan bazıları başlangıçta bu diziyi sürdürmekte tereddüt ederken bir kısmı ise toplumlarında karşılığı olmayan bir çalışma olarak değerlendirdi. Bir diğer kısım ise  hassas yürekli izleyicilerin korku sahnelerine bakmaya tahammül edemeyeceğini düşünüyordu. Kendisini korkunç bir gerçekliğin ve çeşitli krizlerin ortasında bulan seyirci, daha hafif ve romantizme meyleden yanlarıyla da dizideki drama hayran kaldı. Dizi, iki bölüm sonra sosyal medya sitelerinde en çok konuşulanlar arasına girerken, büyük başarı elde etti.
Dizi, aralarında Takla Shamoun, Abdu Chahine, Carol Abboud, Elie Mitri ve Serena Chami'nin de bulunduğu bir grup Lübnanlı yıldızı bir araya getiriyor. Mısırlı Dina el Şerbini ise senaryoyu ilk okuduğunda çok korktuğunu ancak şimdi rolünü büyük bir aşkla canlandırdığını söylüyor. Lübnanlı yapımcı Tarık Ghattas ise diziyi yakın zamanda filme dönüştürmek istiyor.
Ziyaret dizisi ilk bölümünden bu yana bizi, gerçeklik ve hayal, kötülük ve iyilik, cennet ve cehennem arasında gezdirirken aynı zamanda sıra dışı hikâyesiyle de cezbediyor. Ancak bu noktada en önemli şey, bileşenleri ve araçlarıyla ve büyüleyici haliyle dizinin uluslararası sinema diliyle size hitap ediyor olması.
Giselle Nasr, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Dizinin ayrıntıları bana yakından yaşadığım garip bir hikayeyi hatırlatıyor. Dizide anlatılanlara inanmayabilirsin. Bu yüzden bu tür bir hikayenin gerçek olup olmadığını merak edip kendi içinde sorgulayabilirsin. Ama eminim ki yeryüzünde bu tür bir acı var ve kutsal kitaplarda da adı geçmekte. Takla Shamoun tarafından canlandırılan Claire karakteri her iki sorundan da mustarip ve hayatını ölene kadar dayanılmaz acılar içinde geçiriyor. Kız kardeşi ondan önce ölmüş” dedi.
Giselle Nasr bu hikâyeyi yakinen yaşadı ve gerçek kahramanlarını tanıyor. Hikâyeden çok etkilenen oğlu Tarık, detaylı bir şekilde yaşananları annesinden anlatmasını istedi ve hikâyeyi diziye dönüştürmeye karar verdi.
Giselle Nasr, kendisini öldürecek kadar kötülük tarafından kuşatılmış bu aile hakkında hüzünle yaşadıklarını anlatıyor. Hikâyede anlatıldığı gibi rolü bu aileyi dua ederek kurtarmak olan Dina el Şerbini'nin canlandırdığı İnsaf ise çabalarında başarısız oluyor ve ülkesine dönüyor.
Dizinin sekizinci ve son bölümünde tüm çalışma ekibi, dizi üzerinden zihinlerinde yer edinen duygularını sunuyor. Kulislerde ise sert ve rahatsız edici sahneler üzerinde konuşup Meksikalı-Amerikalı yönetmen Adolfo Martinez tarafından yönetilen dizide gerçeğin nasıl inşa edildiğini keşfetmeye çalışıyoruz.
Dina, “Bugün daha önce gerçek olabileceğini hayal dahi etmediğim bu tür bir hikayeye inanır hale geldim. Rolümü icra ederken bu gerçeği büyük ölçüde hissettim ve bundan korktum”  diyor. Dina, perili bir aileye yardım etmeye çalışan genç bir kadının (İnsaf) karakterinin yanı sıra teyzesi olan ve kendisi ile iyilik dünyası arasındaki arabuluculuk bağını temsil eden yaşlı kadın (Rahime) rolüyle iki farklı rolde karşımıza çıkıyor.
Dizinin son 8. bölümüne ilişkin konuşan Takla Shamoun şöyle diyor:
"Büyü ve sihir sahasına giren ve başkalarına zarar veren bu tip insanlar tanıyorum."
Konuşmasına devam eden Giselle Nasr, “Elbette, kötülüğün içlerine yerleştiği insanlar var ve onlarla tanışabilir, tuhaflıklarını ve diğerine zarar vermekten hoşlandıklarını görebiliriz. Bence Claire'in çektiği eziyet hiçbir insanın dayanamayacağı kadar büyüktü. Hikaye henüz bitmedi ve olaylar hala devam ediyor. Ailenin mahremiyetini korumak için insanları gerçek isimleriyle belirtmedik. Bu aileden geriye kalanların diziyi izlemediklerine, aksi halde tepki vereceklerine inanıyorum. Çocukları ve torunları nezdindeki itibarını korumak için mümkün olduğunca gerçek hikayenin özelliklerini benzer bir hikaye içinde saklamaya çalıştık” dedi.
Giselle Nasr bu tür bir Arap draması yapma konusundaki düşünceleri hakkında Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda şunları söyledi:
"Bu, başka hiçbir şeye benzemeyen bir yarış ve oğlum Tarık diziyi çekmek için sorunlarla yüzleşti. Bu süreçte en önemlisi salgın olmak üzere dizinin yapımı bakımından birçok sorunla karşılaştı. Bu türde, bu kalitede ve üst düzeyde drama türünde bir Arap ürünü sunmak gerekiyordu. Şahsen, drama türünde tanık olmadığımız ve tanık olmayacağımız farklı bir çalışma görüyorum.”
Bunu, büyük ölçüde fiziksel ve oyunculuk becerilerini gerektiren Ziyaret dizisinde, birkaç kez korkutucu bir karakterle ortaya çıkan Shamoun’da yakından gördük. Aynısı, kör bir keşiş rolünü canlandıran Abdu Chahine için de geçerli. Bu yüzden rolünün hakkını vermek için muazzam bir çaba sarf ediyor.
Makyaj ise kötülüğün yüz hatlarında ve mimiklerde yansıtılmasında son derece önemli bir rol oynadı. Gözlerden, kafadan ve uzuvlardan fışkıran kan sahneleri, işkence, yanık ve yara izleri gerçek gibi göründüğü için izleyicilerde büyük etki bıraktı. Makyaj, ses ve görsel efektler, Pedro Rodriguez Abajo ve Raquel Prieto gibi ödüllü yabancı uzmanların imzasını taşıyor.
Eserin hazırlanması ise yaklaşık iki yıl sürdü. Yapımcı Tarık Ghattas, "Oyuncu seçimlerimizde mutabık kaldık. Onlar bu ailenin yaşadığı duyguyu, fikri ve acıyı aktarabildiler" dedi. Tarık, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamaları şu ifadelerle noktalıyor:
"Bu hikayeyi diziye dönüştürme fikri hep aklımdaydı. Çünkü çocukluğuma kazınan ve düşüncelerimi meşgul eden bir hikayeydi. Kahramanlarını yakından tanıdım ve hikayeleri ailemizde tevarüs etti. Hikayeyi Shahid platformunda küratörlere sunduğumda, kabul ettiler. Lübnan, Dubai ve İspanya’da çalıştım.”
 



Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
TT

Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)

Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde, işgal altında bulunan Filistin’deki gelişmelere ilişkin düzenlenen istişare toplantısının ardından ortak bir bildiri yayımlandı. Toplantıya, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği, Arap Birliği ve Afrika Birliği (AfB) Komisyonu’ndan üst düzey heyetler katıldı. Toplantının, Filistin meselesinin seyri ile bölgesel ve uluslararası yansımaları konusunda üç kuruluş arasındaki siyasi eşgüdümün arttığını ortaya koyduğu belirtildi.

Bildiride, ABD Başkanı tarafından açıklanan ve Ekim 2025’te Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentinde Mısır-ABD himayesinde, Katar ve Türkiye’nin katılımıyla düzenlenen Uluslararası Barış Zirvesi’nde imzalanan barış planının, kan dökülmesinin durdurulması, insani yardımların engelsiz şekilde ulaştırılması, İsrail işgal güçlerinin çekilmesi ve normal hayata dönüş için gerekli koşulların hazırlanması açısından temel bir çıkış noktası olduğu vurgulandı. Planın, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla kabul edildiği ve geri dönülmez biçimde ‘iki devletli çözüm’ yolunun açılmasını hedeflediği kaydedildi.

Bu çerçevede üç kuruluş, Gazze Şeridi’nde ya da Batı Şeria’da Filistin halkının zorla yerinden edilmesini hedefleyen her türlü girişim ve planı kesin bir dille reddettiklerini belirtti. Bildiride, bu tür adımların savaş suçu ve uluslararası insancıl hukukun açık ihlali olduğu, ayrıca bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğe doğrudan tehdit teşkil ettiği ifade edildi. İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın tek yönlü açılmasına ilişkin açıklamaları da sert şekilde kınanarak, Gazze Şeridi’ni yaşanamaz bir bölge haline getirmeyi amaçlayan politikaların sonuçlarına karşı uyarıda bulunuldu.

Ortak bildiride, İsrail makamlarının Gazze Şeridi’ne uyguladığı kuşatma ve sistematik aç bırakma politikası kınandı. İsrail’in Refah Sınır Kapısı ile tüm kara ve deniz geçişlerini kalıcı ve güvenli şekilde açmaya zorlanması, insani yardımların herhangi bir kısıtlama olmaksızın ulaştırılmasına izin verilmesi çağrısı yapıldı. Ayrıca Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da yerleşim faaliyetlerinin genişletilmesi, keyfi tutuklamalar, ilhak planları, sözde İsrail egemenliğinin dayatılması, şehir ve mülteci kamplarına baskınlar, altyapının tahrip edilmesi ve nüfusun zorla yerinden edilmesi gibi uygulamaların tehlikesine dikkat çekildi.

Bildiride, tüm İsrail yerleşimlerinin hukuka aykırı olduğu vurgulanarak, bunların dağıtılması ve boşaltılması gerektiği ifade edildi. İşgal güçlerinin koruması altında artan aşırı yerleşimci şiddetine karşı uyarıda bulunulurken, uluslararası topluma bu suçların faillerinin uluslararası ceza hukuku çerçevesinde hesap vermesini sağlama ve BM Güvenlik Konseyi’nin 904 sayılı kararı uyarınca yerleşimcilerin silahsızlandırılmasını hayata geçirme çağrısı yapıldı.

Bildiride, Kudüs’e ilişkin olarak İsrail’in işgal altındaki kentte siyasi, coğrafi ve demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlayan tüm uygulamaları reddedildi. Açıklamada, başta Mescid-i Aksa olmak üzere İslam ve Hristiyan kutsal mekânlarının tarihî ve hukuki statüsünün korunmasının zorunlu olduğu vurgulandı.

Ortak bildiride ayrıca, işgal hapishanelerindeki Filistinli mahkûmlara yönelik zorla kaybetme, işkence, infaz ve kötü muamele dahil ağır ihlaller kınandı. Aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, tutuklu lider Mervan Bergusi’nin hücresini basarak hayatını tehdit ettiğine dikkat çekilerek, mahkûmların akıbetinin ortaya çıkarılması, korunmalarının sağlanması ve serbest bırakılmaları için uluslararası baskı çağrısı yapıldı.

Üç kuruluş, uluslararası toplumu İsrail’i tüm ihlallerinden dolayı hesap vermeye zorlayacak somut adımlar atmaya ve cezasızlık politikasına son vermeye davet etti. Bu çerçevede, başta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) olmak üzere ulusal, bölgesel ve uluslararası yargı mecralarının devreye sokulması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, Filistin halkı için uluslararası korumanın sağlanmasının zorunlu olduğu ifade edildi. Bildiride ayrıca, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu teyit edilerek, Filistin hükümetinin Gazze Şeridi dahil tüm işgal altındaki Filistin topraklarında sorumluluklarını tam olarak üstlenmesinin desteklenmesi talep edildi.

Bildiride, Suudi Arabistan’ın Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nun 80’inci oturumunda açıkladığı Filistin Yönetimi’nin mali sürdürülebilirliğine yönelik acil koalisyon girişimi memnuniyetle karşılandı. Tüm ülkelere bu girişime katılma ve Filistin hükümetine mali destek sağlama çağrısı yapıldı. Ayrıca, 12 Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve Filistin meselesinin barışçıl çözümü ile iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin konferansın sonuçlarını onaylayan karar da olumlu karşılandı. Söz konusu konferansın, Suudi Arabistan ve Fransa’nın eş başkanlığında New York’ta düzenlendiği hatırlatıldı.

Açıklamada, UAD’ın İsrail’in işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki yükümlülüklerine ilişkin danışma görüşü takdir edilirken, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) görev süresinin üç yıl uzatılması kararı memnuniyetle karşılandı. Ajansa siyasi, hukuki ve mali desteğin sürdürülmesinin gerekliliği vurgulanarak, rolünü veya yetkisini zayıflatmayı hedefleyen girişimler reddedildi.

Bildirinin sonunda, Eylül 2025’te Filistin devletini tanıyan ülkelerin tutumları takdir edilirken, diğer ülkelere de Filistin devletini tanımaları ve BM’de tam üyeliğini desteklemeleri çağrısı yapıldı. Bunun, iki devletli çözümün hayata geçirilmesinin temel unsurlarından biri olduğu belirtildi. Açıklamada, bölgede adil ve kalıcı barışın ancak İsrail işgalinin sona erdirilmesi, 4 Haziran 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin devletinin uluslararası meşruiyet kararları ve Arap Barış Girişimi doğrultusunda kurulmasıyla mümkün olacağı vurgulandı.


Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
TT

Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)

ABD'nin Wisconsin eyaletinde düzenlenen özel bir törenle, Tuwaiq projesi kapsamında üretilecek dört Suudi savaş gemisinden ilki olan "Majesteleri Kral Saud" gemisi denize indirildi.

Gemi, Suudi Arabistan Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Muhammed El-Garibi tarafından, Suudi Arabistan ve Amerikan tarafından çok sayıda üst düzey subay ve yetkilinin katılımıyla denize indirildi.

Korgeneral el-Garibi, genel olarak silahlı kuvvetlerin ve özellikle deniz kuvvetlerinin Suudi liderliğinden aldığı sınırsız desteğin, modernizasyon ve kalkınmada önemli ilerlemeler kaydedilmesine katkıda bulunduğunu vurguladı. Tuwaiq projesinin, Suudi Arabistan'ın en son askeri teknolojilere dayanan, modern ve profesyonel bir deniz kuvveti oluşturma taahhüdünü ve personelinin ileri eğitim ve nitelik programlarını somutlaştırdığını ifade etti.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.

Görüşmede, Sudan'daki son gelişmeler, bunların sonuçları, güvenlik ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabalar gözden geçirildi.