Arap dünyasından Abu Dabi'deki İHA saldırısına kınama

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyasından Abu Dabi'deki İHA saldırısına kınama

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri, Yemen'deki İran destekli Husi milislerin Birleşik Arap Emirliği'nin (BAE) başkenti Abu Dabi'ye silahlı insansız hava aracıyla (İHA) düzenlediği saldırıyı kınadı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı kınama açıklamasında güvenlik ve istikrarı tehdit eden her durum karşısında BAE'nin yanında olduğunu vurguladı.
Ürdün Dışişleri Bakanlığı da yaptığı yazılı açıklamada, 3 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı "korkak terör saldırısı" olarak nitelendirdi. Açıklamada, BAE'nin güvenliğinin, Ürdün'ün güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu ifade edildi.
Ürdün Kralı Abdullah'ın da Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid'i arayarak saldırıyı kınadığı ve Ürdün'ün BAE'nin yanında olduğunu ilettiği kaydedildi.

Kuveyt'ten BM Güvenlik Konseyine çağrı
Kuveyt Dışişleri Bakanlığı ise BM Güvenlik Konseyine "Husi milislerin saldırgan davranışlarına son vermesi ve uluslararası barış ve güvenliği koruması" çağrısında bulundu.
Bahreyn Dışişleri Bakanlığı, saldırının BAE egemenliğinin apaçık ihlali olduğunu belirterek, bu eylemlerle mücadelede BAE'nin atacağı tüm adımların desteklendiğini kaydetti.

Lübnan'dan dayanışma mesajı
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, yayımladığı yazılı açıklamada, saldırıya karşı BAE ile dayanışma içinde olduğunu belirtti.
Eski Lübnan Başbakanı ve Sünni Müstakbel Hareketi lideri Saad Hariri de saldırıyı kınayarak, Arap dünyasının, "Körfez bölgesinin güvenliğini ve halkını koruyan bir duruş sergilemesi ve İran yayılmacılığının durdurulması" çağrısında bulundu.
Yemen Dışişleri Bakanlığı kınama açıklamasında, "Bu saldırı, İran destekli Husilerin, Marib ve Şebve cephelerindeki yenilgilerinin ardından yaşadığı kafa karışıklığı ve hayal kırıklığını gösteriyor" ifadelerini kullandı.

Mısır Dışişleri Bakanı, BAE'li mevkidaşını aradı
Mısır Dışişleri Bakanlığının açıklamasında da Bakan Samih Şukri'nin, BAE'li mevkidaşı Abdullah bin Zayid Al Nahyan'ı telefonla arayarak, saldırıyı kınadığı ve Abu Dabi'ye desteğini ilettiği kaydedildi.
Katar Dışişleri Bakanlığı da saldırıyı şiddetle kınayarak, bunu uluslararası normlara ve yasalara aykırı bir "terör eylemi" olarak nitelendirdi.
Açıklamada, saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifa, BAE ve halkına ise güvenlik ve istikrar temennisinde bulunuldu.
Irak, Umman, Cezayir, Moritanya ve Fas Dışişleri Bakanlıkları da saldırıyı kınayan açıklamalar yaparak, BAE'nin güvenlik ve istikrarını hedef alan saldırılara karşı Abu Dabi yönetimiyle dayanışma içinde olduklarını kaydetti.

Saldırıda 3 kişi öldü, 6 kişi yaralandı
BAE'nin başkenti Abu Dabi'nin Musaffah bölgesine yönelik İHA saldırısı sonucu 3 yakıt tankerinde patlama meydana gelmişti. Saldırıda 3 kişinin öldüğü, 6 kişinin yaralandığı bildirilmişti.
Saldırının sorumluluğunu Yemen'deki İran destekli Husiler üstlenmişti.
Husilerin açıklamasında, Dubai ve Abu Dabi havaalanları da dahil olmak üzere BAE'ye ait tesislerin, 5 balistik füze ve çok sayıda İHA ile hedef alındığı aktarılmıştı.



İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonları intikam kokuyor

7 Ekim'in İsraillilerde aşağılanma ve hayal kırıklığı hissi uyandırdığına şüphe yok (Reuters)
7 Ekim'in İsraillilerde aşağılanma ve hayal kırıklığı hissi uyandırdığına şüphe yok (Reuters)
TT

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonları intikam kokuyor

7 Ekim'in İsraillilerde aşağılanma ve hayal kırıklığı hissi uyandırdığına şüphe yok (Reuters)
7 Ekim'in İsraillilerde aşağılanma ve hayal kırıklığı hissi uyandırdığına şüphe yok (Reuters)

Manal Nahas

İsrail gazetesi Haaretz, İsrail askerlerine Gazze'deki gıda dağıtım merkezleri veya insani yardım merkezleri önünde toplanan Filistinlileri öldürme emri verildiğini ortaya çıkardı. Paris Siyaset Bilimleri Enstitüsü (Sciences Po) öğretim üyesi ve Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) araştırma direktörü Samy Cohen 22 Temmuz 2025 tarihinde Le Monde gazetesinde yayınlanan makalesinde bunun 7 Ekim 2023'ün ertesi günü yaygınlaşan bir durum olduğunu belirtti. Cohen’e göre bu durumun sonucunda ateş açma emrini sadece Genelkurmay Başkanlığı'na bırakılarak, alay, tabur ve bölük komutanlarına yetki verildi. Oysa savaş kurallarına göre sivillerin bulunduğu veya düşmanla çatışma sahasına yakın olduğu durumlarda, üst rütbeli komutanların emir vermesi gerektiği öngörülüyordu. 7 Ekim’den önce bir konutun yıkılması gerektiğinde, Genelkurmay Başkanı’nın onayının alınması gerekiyordu. İsrail ordusunun yapısındaki değişime değinen Cohen, “Bugünse sıradan bir yüzbaşı, askerlerinin tehdit altında olduğunu düşünürse, üst rütbeli bir subaya danışmadan hava desteği talep edebilir ve bir binayı tamamen yıkabilir” diye yazdı.

Kurallar açık ve net. Askeri savcının denetimi altında kaleme alınmış ve sözlü olarak aktarıldı. Ancak birlik komutanları, askerlerini her türlü koşulun üzerinde tutuyor ve uluslararası hukukun ve ordunun ahlak kurallarının aksine, hiçbir uyarıda bulunmaksızın ateş açma emrini verebiliyor. Askerler de bu emir üzerine ağır silahlarla ateş açıyor. Üçüncü bir faktör ise, kalabalıkların akını ve Hamas üyelerinin bu kalabalıkların arasına sızmasından duyulan korku.

Operasyon türleri

Cohen, bu kadar çok sayıda sivilin öldürülmesinin farklı türde operasyonların sonucu olduğunu belirtiyor. 7 Ekim 2023 sonrası ilk operasyonu, Hamas ve İslami Cihad liderlerinin mümkün olduğunca çoğunu öldürmeyi amaçlıyordu ve liderler, aileleri, komşuları ya da tüm mahalle sakinleriyle birlikte bombalanarak bu gerçekleştirildi. Bu tür operasyonların emri, en üst düzey askeri ve siyasi liderler tarafından verildi ve plan önceden onaylandı. Hedeflerin belirlenmesi yapay zekaya bırakıldı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Kara birlikleri Gazze Şeridi'ne girdiğinde, bubi tuzaklı binalara ve patlayıcılarla donatılmış tünellere rastladı ve çatıların üzerinde keskin nişancılar tarafından gözetlendi. 29 Ekim 2024 tarihinde Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiye'de, bir binada yaklaşık 200 kişi kalıyordu. Bir kişi çatıda saklanarak saldırı birimini gözetliyordu. Bu yüzden bina yıkıldı ve 100 kişi öldü. Cohen’e göre savaş suçu işleyen askerler daha az ölümcül araçlara erişebilirlerdi. Ayrıca, Gazze Şeridi'ni ikiye bölen Netzarim Koridoru çevresinde ‘güvenli bölgeler’ olarak adlandırılan alanlar vardı. Bazı yüzbaşılar ve komutanlar, bu bölgenin sınırını geçen herkesin sivil kıyafetli bir Hamas savaşçısı olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini düşünüyordu.

Gerçek şu ki, Genelkurmay Başkanı askerlerine uyanık olmalarını emretti. Bunu tek sefer yaptı ve adamlarına, esaretten kaçmayı başaran üç rehineyi öldürmelerini emretti. Çünkü askerler onları Hamas üyesi sanıyordu. Askerler komutanlarının emirlerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadılar ve savaşın ahlak kurallarından kurtuldular.

Caydırıcılık

‘Ortadoğu'nun en güçlü ordusu nasıl olur da vatandaşlarını savunamaz?’ sorusu çerçevesinde 7 Ekim’in İsraillilerde aşağılanma ve hayal kırıklığı hissine yol açtığına hiç şüphe yok. İsrail ordusu saldırıya hazırlıksız yakalandı ve hızlı bir şekilde karşılık veremedi. Bu yüzden ordu katliamdan sorumlu ve bu sorumluluğu siyasi otoriteyle paylaşıyor ve hesap vermesi gerekiyor. Bu yüzden İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki misillemesinin intikam yönü var. İsrail aynı zamanda stratejisinin temel taşı olan caydırıcılığı geri kazanmayı istiyor. İsrail ordusunun saldırganın bunu tekrarlamaması için Yahudi devletine bu şekilde saldırmanın bedelinin çok ağır olduğunu kanıtlaması gerekiyor. Burada amaç, fırsatı değerlendirip 8 Ekim'den bu yana saldırılarını tekrarlayan İran’a ve Hizbullah'a, sivillere ve orduya saldırmayı bırakmaları gerektiğini bildirmek. Sonuç olarak, misillemenin verdiği zarar, saldırının Yahudi devletine verdiği zararın kat kat fazlası olmalı. İsrail ordusu bu doktrini 1950'lerde önce geri dönmeye çalışan Filistinlilere, ardından birinci intifada (1987-1993) ve ikinci intifada (2000-2004) sırasında uyguladı.

Altyapı, eğitim, sağlık, ulaşım ve enerji dağıtım sistemlerinin sistematik olarak tahrip edilmesinin, Gazze'yi yaşanamaz bir yer haline getirip oradan tahliye edilmesini amaçladığını söylemek mümkün mü diye soran Cohen’in sorusunun kesin bir yanıtı olmadığını ifade etti. İsrail ordusunun gerçek veya varsayılan bir tehdit oluşturan altyapıyı tahrip ettiğini belirten Cohen’e göre bu durum, tünellerde saklanan Hamas üyelerinin sığınabileceği hastaneler için de geçerli. Savaşta giderek daha fazla hakim olan bu fikir, Hamas üyelerinin istisnasız tek tek ortadan kaldırılması gerektiği ve bunun bedeli ne olursa olsun ödenmesi gerektiğidir.

İsrail toplumu, Gazze’deki savaşın gerçeklerinin sadece küçük bir kısmını görüyor ve gerçekleri tam olarak görmek istemiyor. Büyük televizyon kanalları, toplumu bölünmelerden ve anlaşmazlıklardan korumak ve manevi bütünlüğünü zayıflatmamak bahanesiyle bu reddetme tutumunu sürdürmeye itiyor. Öte yandan birkaç haftadır, öğrenciler, gençler, entelektüeller, sanatçılar ve Yair Golan ve Ehud Olmert gibi az sayıda politikacı arasında ahlaki uyanışın işaretleri görülüyor.