Hiç şüphe yok ki sosyal medya hali hazırda her zamankinden daha fazla gündemde. ABD’de meydana gelen büyük çapta ve olağandışı siyasi olaylar, sosyal medya araçlarının siyasetteki rolü hakkında soruları gündeme getiriyor. Eski ABD Başkanı Trump, başkanlık seçimleri, 6 Ocak olayları, ırkçılığa karşı gösteriler ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sırasındaki ifadeleri ve kışkırtmalarıyla sosyal medya araçlarını en çok kullananlardandı.
Bu kanı yalnızca ABD için değil, her yerde bu araçlara erişim açısından da geçerli. Yayınlanan materyallerin niteliği ne olursa olsun ülkelerdeki politikacılar, aktivistler, gazeteciler veya sıradan vatandaşlar sosyal medyayı fikir alışverişi ve doğrudan yayın için açık bir sahne haline getirdiler.
Herhangi birinin kendi deneyimlerine dayanarak yapabileceği derecelendirmelerden bağımsız olarak, ciddi kamuoyu yoklamalarının çoğu ABD’lilerin düşüncelerini ve yorumlarını genellikle sosyal medya aracılığıyla, "haber kaynaklarının" etkisi altında yayınladığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte bilgi edinme ve görüş ifade etme kolaylığına rağmen haberde neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmeye çalışmanın zor olduğunu da açık. Hobbin, sosyal medyanın sağladığı özgürlük alanını, birçok kişinin başkalarıyla bağlantı kurmak ve siyasi muhalifler de dahil olmak üzere diyaloga geçmek için kullandığı bir araç olarak görürken kanıtlar bunun toplumdaki siyasi bölünmeleri şiddetlendirebileceğini ve körükleyebileceğini ortaya koyuyor.
İnternet üzerinde yayın veya siyasi yorum yapan kimseler ya uzman, ya gazeteci, ya kanaat önderi ya da görüşlerinin doğru olduğu inancıyla ideolojik olarak daha kararlı olan kişilerden oluşuyor.
Washington'daki PEW Araştırma Merkezi, sosyal medya kullanıcıları ve ABD’li politikacılar arasındaki boyutu gösteren bir araştırma yaptı. Çoğu ABD’li (demokrat, cumhuriyetçi ve bağımsız) sosyal medya veya çevrimiçi platformda neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmenin zor olduğu görüşünde.
Bu bağlamda şimdi bile birçok ABD’li görsel, işitsel veya yazılı haber sitelerinin yanı sıra gerçek ve iyi bilinen medyanın yalnızca doğrulanabilecek değil, aynı zamanda sorumlu ve yasal olarak soruşturulabilecek önemli bir kaynak olmaya devam ettiğine yönelik bir eğilim de var.
Bir medya kuruluşu hata yaptığında sadece dava açılmaz, yazar ve ya gazeteci de sorumlu tutulabilir. Diğer yandan sosyal medya, platformları üzerinde yayınlananların içeriğinden nasıl sorumlu tutulduğuna dair tartışmalar devam ederken tartışmanın özü ile kullanıcılarının sorumluluğu arasındaki sınırları belirleme ve aynı zamanda ifade özgürlüğünü kısıtlamadan kimliklerini doğrulama becerisi de ortaya çıkıyor.
Araştırmaya katılanların yarısı sosyal medya aracılığıyla bilgi edinme kolaylığının kendilerine fikirlerini ifade etmeleri için doğrudan bir alan sağladığına inanırken küçük bir azınlık ise tam tersini düşünüyor. Dörtte birlik bir kesim ise internet üzerinde yorum yapmanın siyasi sonuçları etkilemek için tercih edilen bir yol olduğunu savunuyor.
Buna karşılık sosyal medyayı görüşlerini ifade etmek için kullananların çoğu, bir “topluluğa” ait olmanın, hemfikir oldukları insanları bulmanın ve ana akım medyada olmayan şeyleri keşfetmenin daha kolay hale geldiğini söylüyor. Bazıları da kendileriyle aynı fikirde olmayan başka görüşten insanlara ve fikirlere erişmenin daha kolay olduğu görüşünde. Her halükarda Twitter, Facebook, YouTube, Instagram ve diğer araçları kullanmak günlük hayatımızda deneyimlediğimiz bir gerçek.
Açık bir ideolojik bölünme
Bununla birlikte siyasi etki yaratmaya çalışmanın bir yolu olarak internet üzerinde siyaset hakkında paylaşımda bulunan veya yorum yaptığını söyleyenler, genel olarak ABD’lilerin çoğunluğundan daha az uzlaşmaya, başkalarıyla fikir alışverişinde bulunmaya ve farklılıkları kabul etmeye pek açık görünmüyor.
Ayrıca parti içinde az yayın yapanlar, çok yayın yapanlara göre daha ideolojikler. Çevrimiçi paylaşım yapan Demokratlar, muhafazakar veya aşırı muhafazakar Cumhuriyetçilerin aksine daha liberal veya hatta çok daha liberal olma eğilimindeler. Bu, insanların sosyal medya platformlarında rakipleriyle karşılaştıklarında ideolojik olarak daha katı insanlarla karşılaşma olasılıklarının daha yüksek olduğunu da gösteriyor.
Katı Demokratlar fikirlerine bağlı kaldıkları gibi rakipleriyle uzlaşmaya da yanaşmıyor. Cumhuriyetçiler de öyleler. Her iki taraf da yayınladıkları görüşlerin çoğu konuda ABD’lilerin çoğunluğunun fikirlerine karşılık geldiğine inanıyor. Taraflar kendilerini ABD’lilerin geri kalanından izole hissetmezlerken farklı siyasi görüşlere sahip insanlarla siyasi tartışma yaptıklarını iddia ediyorlar.
Diğer yandan Pew Araştırma Merkezi, çoğu insanın siyasi görüşlerini sosyal medya platformlarında paylaşmadığı gerçeğine de işaret ediyor. Araştırmaya göre ABD’lilerin yüzde 70’i siyasi ve sosyal konular hakkında nadiren yayın yaptıklarını söylüyor. Bazıları da başkalarını gücendirmek, saldırıya uğramamak, okuduklarına yeterince dikkat etmemek ya da ekleyecekleri bir şeyleri olmadığı için fikir beyan etmekten kaçındıklarını belirtiyor.
Anket, sosyal medyanın "siyasi aktivizm alanında aktif olan en partizan ABD’lilerin yuvası" haline evrildiğini ve böylece oynadığı rolün farkına varmadan günümüzün siyasi kültürünü anlamanın neredeyse imkansız hale geldiğini aktarıyor. Diğer yandan anket, sosyal medyada fikirlerini ifade etmeyen kesimin gerçek sessiz çoğunluk olduğunu ortaya koyuyor.
2016 ve 2020 seçimlerinde yapılan anketlerin oy verme niyetleri hakkındaki gerçeği ortaya çıkaramadığın da deneyimlenmişti. ABD kamuoyu yoklamalarının, siyasi ve sosyal farklılıklardaki gerçeği öğrenmek konusunda başarılı olamadığı unutulmamalı.