Tunus’taki yargı otoritesi krizi ‘meşruiyet çatışmasına’ dönüşüyor

Akademisyenler Cumhurbaşkanı Kays Said’i Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararından geri adım atmaya çağırdı.

Cumhurbaşkanı Kays Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararını protesto için Tunus’un başkentinde önceki gün yargıçların katılımıyla gösteriler düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Kays Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararını protesto için Tunus’un başkentinde önceki gün yargıçların katılımıyla gösteriler düzenlendi.
TT

Tunus’taki yargı otoritesi krizi ‘meşruiyet çatışmasına’ dönüşüyor

Cumhurbaşkanı Kays Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararını protesto için Tunus’un başkentinde önceki gün yargıçların katılımıyla gösteriler düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Kays Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararını protesto için Tunus’un başkentinde önceki gün yargıçların katılımıyla gösteriler düzenlendi.

Tunus’ta yargı otoritesi krizi ‘meşruiyet çatışmasına’ dönüştü. Zira Cumhurbaşkanı Kays Said’in feshetme kararı aldığı Yüksek Yargı Konseyi, varlığının meşru olduğuna vurgu yaparak, kurumun mevcut yapısıyla “ülkedeki yargı otoritesini temsil eden tek meşru anayasal kurum” olduğunu dile getirdi. Yargı Konseyi, Cumhurbaşkanı Said’in geçici bir konsey oluşturma sinyaline atıfta bulunarak, kuruma alternatif olarak ihdas edilecek herhangi bir yapının ‘yok hükmünde olacağını ve hukuki etkisinin bulunmayacağını’ kaydetti. Yargı Konseyi ayrıca “kararnameler yoluyla” yargı otoritesinin anayasal yapısına zarar verilmesini ve Anayasa’ya, adaletin maslahatına, vatandaşların haklarına ve yargıçlara tanınan yapısal ve mesleki güvencelere aykırı olan bir geçiş durumu inşa edilmesini reddettiğini belirtti.
Tunuslu Hakimler Derneği Başkanı Enes el-Hamadi, Yüksek Yargı Konseyi olmadan bağımsız bir yargı otoritesinden bahsetmenin mümkün olmadığını belirterek, “Devletin yargısından iktidarın yargısına dönmeyi reddediyoruz” ifadesini kullandı. Yüksek Yargı Konseyi’nin kapılarının kapatılmasının Tunus’un yurtdışındaki imajına zarar verdiğini söyleyen Hamadi, Konsey’in anayasal bir kazanım olduğunu, çalışmalarını eleştirdiklerini ve içerisinde aksaklıkların olduğunu kabul ettiklerini ancak bu aksaklıkların ilgili tüm tarafların diyaloğuyla ve yargı sistemi reformu için bir strateji belirleyerek düzeltilmesi gerektiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ne bağlı olduğunu ve konseyin iç tüzüğünü gözden geçireceğini ifade ettiği son açıklamasına da değinen Hamadi, “Biz bunu en yüksek sorumluluk derecesi olarak görüyoruz çünkü Tunus'u tüm tehlikeli savrulmalardan uzak tutmak devlet adamlarının önceliklerinden biridir. Gerginliği tırmandırıcı adımların sürdürülmesini istemiyoruz. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’ndan herhangi bir kararname yayınlamamasını ve görevlerine devam etmeleri için üyelerine Konsey kapılarını açmasını talep ediyoruz” dedi.
Tunuslu Hakimler Derneği’nin ilan ettiği bu pozisyonla eşzamanlı olarak Yükseköğretime bağlı hukuk ve hukuk bilimleri fakülteleri ve enstitülerinde görev yapan akademisyenlerden bazıları, Cumhurbaşkanı Said’e konseyi feshetme kararını geri çekmesi çağrısında bulundu. Akademisyenler, ülkenin olağanüstü koşullardan geçtiği bir dönemde Cumhurbaşkanı’nın istisnai önlemler kapsamında kararnameler çıkararak tek başına yargı alanında reformla yapmasını reddettiklerini vurguladılar. Akademisyenler çevrim içi ortamda imzaladıkları ‘Yüksek Yargı Konseyi’nin Feshedilmesine Hayır’ başlıklı ortak dilekçede, ‘Cumhurbaşkanı’nın, kendi konuşmalarını, uyulması gereken bir yasa olarak nitelendirmesini’ kınayarak, Cumhurbaşkanı Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni feshetme kararını tamamen reddettiklerini vurguladılar. Bu kararı ‘kuvvetler ayrılığı ilkesinin açık ihlali’ olarak niteleyen akademisyenler, Cumhurbaşkanı’nın günbegün dayattığı ‘oldubitti politikalarını’ reddettiklerini ifade ettiler. Akademisyenler yargı sisteminde köklü ve bütüncül reformun yalnızca yargı konusuyla ilgilenen tarafların katılımıyla gerçekleşebileceğini ifade ettiler. Cumhurbaşkanı Said perşembe günü geçici bir yargı konseyinin kurulmasıyla ilgili kararname taslağının görüşüldüğü Bakanlar Kurulu toplantısını yönetti. Bakanlar Kurulu, cumhurbaşkanlığı kararnamesi taslağını onaylamazken, insan hakları ve özgürlükleri alanındaki uluslararası kanun ve sözleşmelere tam olarak saygı duyma konusundaki kararlılığını yineledi.

Siyasi ve hukuki çevrelerin birçoğu, konseyin feshedilmesi kararını olumlu karşıladı
2013’te suikasta kurban giden Şükri Belid ve Muhammed el-Berahimi’yi Savunma Heyeti de dahil olmak üzere siyasi ve hukuki çevrelerin birçoğu, konseyin feshedilmesi kararını olumlu karşıladı. Bu çevreler, çok sayıda dosya hakkında bilgi sahibi olan konsey üyelerinden bazılarına karşı tutumlarını dile getirmek için konsey binasının önünde protesto düzenledi. Gösterilere katılanlar, Şükri Belid ve Muhammed el-Berahimi’yi Savunma Heyeti’ni ‘suikast dosyaları ve Nahda Hareketi’nin gizli servisiyle ilgili gerçeklere ulaşmasını engellediği’ gerekçesiyle konseyi ‘İhvan projesinin kapısı’ olarak nitelendirdi. Şükri Belid ve Muhammed el-Berahimi’yi Savunma Heyeti, Yüksek Yargı Konseyi’nin Nahda Hareketi’nin gizli servisi dosyasının açılması talebini reddederek, böyle bir servis olduğunu üstü kapalı bir şekilde kabul etmemesini protesto için başkentte bulunan konsey binasının önünde gösteri düzenlemişti.
Tunus Ulusal Gazeteciler Sendikası bünyesindeki İş Güvenliği Merkezi’ne bağlı İzleme Birimi, Ocak 2022’de gazetecilere yapılan 30 saldırıyı belgeledi. Bu, son altı ayın en yüksek oranı. Sahadaki koordinasyon aracılığıyla kayıt altına alınan bu saldırıların çoğunun protestolar sırasında, doğrudan telefon görüşmesi veya sosyal medya üzerinden gerçekleştirildiğini aktaran İzleme Birimi, bu saldırılarda 25’i gazeteci ve 8’i kameraman olmak üzere 33 basın sektörü çalışanın hedef alındığını kaydetti. Söz konusu gazeteci kameramanların 21 farklı medya kuruluşunda (10 internet sitesi, 4 radyo kanalı, 3 haber ajansı, 3 günlük gazete ve 1 televizyon kanalı) çalıştıkları belirtildi.
Öte yandan, ev hapsine alınan Nahda Hareketi yöneticilerinden Nureddin el-Bahiri’yi Savunma Heyeti üyesi, Rezzak el-Kilani, Bahiri’nin sağlık durumunun risk altında olduğunu aktardı. Kilani basına yaptığı açıklamada, Bahiri’nin 44 gündür açlık grevinde olduğunu, ilaç almayı reddettiğini, bu nedenle doktorların ilaçları iğne yoluyla koluna enjekte etmek zorunda kaldıklarını ve sürekli iğne vurulduğu için kolu zarar gören Bahiri’nin doktorların iğne yapmasını da artık kabul etmediğini söyledi.
Bahiri’nin sağlık durumunun kötü olduğunu ve her an bir aksilik yaşanabileceğini dile getiren Kilani, sadece eşinin Bahiri ile iletişim kurabildiğini belirterek, hakkında dava açıldığı iddiasını yalanladı. Tunus İçişleri Bakanlığı, Bahiri’nin Aralık 2021’de ev hapsine alınmasının arkasında, vatandaşlık belgesi ve pasaportlarda sahtecilik yaptığı yönünde şüphelerin olduğunu açıklamıştı.



Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
TT

Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)

İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü savaş, tıpkı 7 Ekim 2023’teki gibi ‘hayal edilemez’ bir saldırıyla başladı ve daha önce ‘imkânsız’ olan çok sayıda misillemeyi ve çatışmayı beraberinde getirdi. Gazze'den Lübnan'a ve İran'a uzanan kanlı, maliyetli ve yıpratıcı olan bu savaşın ardından, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda başka bir savaşın da kesinlikle devam edeceğine şüphe yok.

İsrail’in Gazze Şeridi'ne karşı başlattığı saldırının, sadece bölgeyi değil tüm dünyayı açık bir çatışmaya sürükledikten sonra, Gazze'de sona ermeyeceği ilk andan itibaren belliydi. Dünyayı, İsraillileri, Filistinlileri ve her şeyi eşit ölçüde değiştiren tarihi bir dönüm noktası oldu. Dünyadaki değişikliğin başında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve 7 Ekim gibi senaryoların tekrarlanmasını önlemek için bunu uluslararası bir ihtiyaç haline getirilmesinin gerektiği yönündeki düşünceleri teşvik etmek geliyor. Filistinliler bugün bu durumu, arzu ettikleri bağımsız devlete giden siyasi süreci ilerletmek umuduyla mümkün olan her şekilde kullanmaya çalışıyorlar.

Ancak mesele mantık, dilekler veya haklarla ilgili değil, işgalci ve birçok cephede ‘galip’ olan İsrail'in tepkisiyle ilgili. Bu arada İsrail de değişti ve tüm bölgenin çehresini değiştirdi. Hatta Filistinlilerin tamamını ortadan kaldırmayı düşünmeye başladı, onlara bir devlet veya herhangi bir isimle bir varlık vermeyi ise asla aklından geçirmiyor.  Mahmud Derviş'in bir zamanlar söylediği gibi: “Devrim ne kadar geniş. Ne kadar dar yolculuk. Fikir ne kadar büyük. Ne kadar küçük devlet!”

Abbas'ın mektupları

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail-İran savaşının sona erdiğini açıklamasının ardından fazla beklemeden, bölgedeki savaşın sona ermesinin başlangıcı olmasını istediği bu anı fırsat bilerek ona bir mektup gönderdi. Abbas, mektubunda ‘kapsamlı bir barış anlaşmasına varmak için İsrail ile derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu’ belirtti.

dfrgty
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ABD Başkanı Donald Trump, 2017 yılında Beyaz Saray'da bir araya geldiler (Filistin Devlet Başkanı'nın Facebook sayfası)

Trump'ı açıkça ikna etmeye çalışan Abbas, mektubunda şöyle yazdı:

Sizinle birlikte, imkansız gibi görünen; Filistin'in tanınması, özgür, egemen ve güvenli olması, İsrail'in tanınması ve güvenli olması, bölgenin barış, refah ve bütünlük içinde olmasını sağlamayı başarabiliriz.

Trump'ın Gazze Şeridi dahil olmak üzere bölgedeki savaşların durdurulması konusundaki ‘cesur’ tutumunu vurgulayan Abbas, Trump’a hitaben “Sizin temsil ettiğiniz irade ve liderlik olursa adalet sağlanabilir” dedi.

Abbas, Trump'ın bölgedeki doğrudan müdahalesini yoğunlaştırmasının ardından bu hassas dönemde mektubunun öneminin farkındaydı ve doğal olarak Trump’ı daha büyük bir müdahaleye çekmeyi umuyordu.

Filistin Yönetimi'nden kaynaklar, Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın ABD Başkanı Trump'ın barış sürecine doğrudan müdahale etmesini umduğunu ve Trump'ın İran ve Ukrayna'da yaptığı gibi Gazze Şeridi’ndeki savaşa da müdahale etmesi halinde bir fırsatın ortaya çıkabileceğini düşündüğünü söyledi.

Abbas, Trump'ın dünyada İsrail'e baskı yapabilecek tek kişi olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden onu İran'a karşı savaşı bir tweetle sonlandırmaya cesaretlendirmeye çalıştı. Ardından İsrail uçaklarını Tahran'a yönelik büyük bir saldırıyı iptal etmeye zorladı ve daha sonra Gazze konusunda olası bir anlaşma olduğunu açıkladı.

Abbas, Trump'ın kendini savaşları sona erdiren adam olarak gösterme tutkusunun, kalıcı barışın sağlanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla bağlantılı daha büyük bir başarıyla taçlandırılması gerektiğine inanıyor. Bu amaç doğrultusunda Arap ve Avrupa ülkelerinin liderleriyle birlikte çalışıyor.

Filistin Yönetimi’nden bir yetkili, Trump'ı ikna etme çabasının, Arap ve Avrupa ülkeleriyle ortak bir vizyon çerçevesinde yürütüldüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırısından kısa bir süre sonra başlayan ve halen devam eden, devletin ilerlemesini sağlamak için yapılan çalışmalar var. Bunlar arasında, savaş sonrası döneme ve beklenen barış konferansının başlatılmasına hazır olmak için iktidarda geniş çaplı reformlar da yer alıyor. Tabii ki Trump'ı bu fikri benimsemeye ikna etmek de bunlardan biri” diye konuştu.

Abbas, Trump'tan Uluslararası Barış Konferansı düzenlenmeden önce müdahale etmesini istemişti. Konferansın düzenleyicileri, diğer ülkeleri nihayetinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bir sürecin başlangıcı olması beklenen Filistin devletini tanımaya ikna etmeyi umuyorlar.

Yeniden yapılandırma

Abbas, bu yıl Filistin Yönetimi'nde 32 yıl önce kurulduğundan bu yana en büyük değişiklikleri yaptı ve Fetih Hareketi liderlerinden Hüseyin Şeyh'i yardımcısı olarak atadı. 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşın tüm dengeleri alt üst etmesinden sonra gerçekleşen bu atama, boş kalan bir makama yapılan bir atama değildi.

Şu an 90 yaşında olan Abbas'ın bir başkan yardımcı ataması, Filistin Yönetimi’nin gerçekten değiştiğine ve yeniliklere hazırlandığına dair en açık mesajdı.

yu
Nablus'taki çatışmaların ardından dinlenen Filistinli güvenlik güçleri (Reuters)

Şeyh, iktidar içinde bazı büyük değişikliklerin yapılmasının ardından göreve geldi. Abbas, geçtiğimiz yıl hükümetini görevden aldı ve Başbakan Muhammed Mustafa liderliğinde yeni bir hükümet kurdu. Abbas, Şeyh'in başkan yardımcısı olarak atanmasından önce güvenlik teşkilatlarının neredeyse tüm liderlerini görevden aldı ve en önemli teşkilatların başına yeni başkanlar atadı. Bu kez atananların çoğu cumhurbaşkanının özel muhafızlarından oluşuyordu.

Abbas bununla yetinmedi, yüzlerce tuğgeneral rütbeli subayı görevden aldı ve başkanlık kararnamesiyle emekliye ayırdı. Kararın metninde, Filistinli güvenlik güçlerinin insan kaynaklarının, güvenlik kurumlarının geliştirilmesi ve çalışmalarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasının amaçlandığı belirtildi.

Bunun yanında Abbas, ABD ve İsrail'in protestoları üzerine silahlı unsurlara ve esirlere maaş ödeme sistemini değiştirdi.

Filistin Yönetimi'nden bir kaynak, tüm bu değişikliklerin ve şu anda devam eden reform kampanyasının, yeni bir döneme hazırlık olarak yönetimin yenilenmesi ve değişmesi için uygun zeminin hazırlanmasına yönelik olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “Dünyaya, otoritenin Gazze bölgesini devralmaya hazır olduğunu söylemek istiyoruz. Dahası, Filistin devleti için de hazırız” ifadelerini kullandı.

İsrail'in kesin reddi

Ancak planlar, toplantılar ve konferanslar devletin hayallerini gerçekleştirmek için yeterli mi?

Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, Gazze’de savaşın başlamasından bu yana bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına dair artan tartışmaların böyle bir devletin kurulmasını gerçekten sağlayamayacağını düşünüyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, şunları söyledi:

“Bu sadece bir terim olarak kalacak. İsrail'de bu fikre en ufak bir kabul yok, hatta eski ABD Başkanı Joe Biden'ın hükümeti bile yeterince ciddi değildi, Trump hükümeti ne kadar ciddi olabilir ki? Trump ve Netanyahu'nun gündemi açık: Gazze'de bir çözüm bulunarak Arap dünyasıyla normalleşme anlaşmalarının kapsamı genişletilecek ve ABD, Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde İsrail'in egemenliğini tanıyacak. Bundan ötesini göremiyorum.”

İsrail, bağımsız bir Filistin devleti hakkında herhangi bir müzakerede bulunmayı reddediyor. Aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nin yönetimini yeniden devralmasına bile karşı çıkmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’nin ‘ne Fetihistan (Fetih Hareketi) ne de Hamasistan (Hamas Hareketi) olmasına izin vereceklerini’ söylemeye devam ederek uzun süreli bir askeri yönetimin önünü açıyor.

Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmesini 7 Ekim saldırısıyla gerekçelendirmesi dikkat çekici bir çelişki. Netanyahu, Filistinliler devlet kurarsa 7 Ekim saldırısının tekrar edeceğini, çünkü El Fetih ile Hamas arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor.

Daha önce yaptığı bir açıklamada bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini ‘saçma’ olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail şehirlerinden sadece birkaç dakika uzaklıkta kurulacak bir Filistin devletinin ‘İran terörünün kalesine dönüşeceğini’ öne sürerek “Gerçeklikten kopuk hayaller yüzünden bekamızı tehlikeye atmayacağız” diye eklemişti.

Netanyahu, yabancı ülkelerin liderlerinin bağımsız bir Filistin devletinin kurulması taleplerine açıkça karşı çıkıyordu. Hatta kendisi ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, Filistin devletini tanıma niyetini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u sert bir şekilde eleştirerek “Eğer bunu çok istiyorsan, git ve Fransa'nın geniş topraklarında Filistin devletini kur” dediler.

İsrailli yetkililerin, Macron'a verdiği bu yanıt, Tel Aviv'in bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail'in Macron'a verdiği yanıt, Tel Aviv'in devlet fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun önümüzdeki pazartesi günü Washington'a yapacağı ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, “İsrail düşmanlarına topraklarının hiçbir parçasını teslim etmeyecek” diyerek İsrail'in bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin tutumunu açıkladı.

Smotrich, X platformunda, ‘Filistin Yönetimi'ndeki sahte reformlar ve diğer yalanların’ kisvesi altında İsrail devletinin ‘ülkenin bölünmesini, düşmana toprak vermeyi ve varlığını ve geleceğini tehdit eden bir terörist devletin kurulmasını’ asla kabul etmeyeceğini açıkça belirten bir paylaşımda bulundu.

fghyju
Benny Gantz ve Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)

Smotrich, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz zaten (merhum Filistin lideri Yaser) Arafat'ın İngilizce olarak barış konuşmaları yaparken, Arapça olarak teröristleri İsrail şehirlerinde kendilerini havaya uçurmaya teşvik ettiği bir korku filmindeydik. Sadece bir aptal aynı hatayı tekrar tekrar yapar ve her seferinde farklı bir sonuç bekler. Benim de üyesi olduğum İsrail hükümeti, bize çok kanlı bir bedel ödeten tarihi zaferleri boşa harcamayacak ve kimseye boyun eğmeyecektir. Aksine, Tanrı’nın yardımıyla ve askerlerimizin kahramanlığıyla son yirmi ayda inşa ettiğimiz askeri ve güvenlik gücünü, ulusal onur ve gurur duygusuyla ve bize yakın kalmak isteyen komşularımızla ve onlara sunabileceğimiz muazzam katkıyla geleceğimizi tehlikeye atacak kibirli talepler olmadan siyasi ve ekonomik güce dönüştüreceğiz.”

Smotrich, şüpheyi kesin olarak giderme çabasıyla sözlerine şöyle devam etti: Başbakan Netanyahu’yu çok iyi tanıyorum. O büyük bir devlet adamı ve bu basit analizi anlar. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrine şiddetle karşı olduğunu biliyorum ve savaşın kazanımlarından vazgeçip terörizmi ödüllendirmeyi asla kabul etmeyeceğinden eminim” şeklinde konuştu.

İran'dan sonra sıraki Batı Şeria mı?

İsrail, bu fikri reddetmekle ve dünyayı yeni bir 7 Ekim saldırısını önlemek için kurulmasını istedikleri bağımsız bir Filistin devletine karşı korkutmakla yetinmeyip onlara yeni bir 7 Ekim yaşatacağını söyleyerek ‘Filistin’in varlığını’ zayıflatmaya çalışıyor.

Smotrich'ten sonra İsrail’deki koalisyon hükümetinin ikinci en güçlü ismi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İran'dan sonra Filistin Yönetimi’ne de darbe vurmak istediğini gizlemedi.

gthy
İşgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde, oyuncak bir silah  taşıyan İsrailli bir çocuk, Mart 2025 (AFP)

Ben-Gvir, şunları söyledi: 

“Şu anda geri dönüşü olmayan bir ivme içindeyiz. İran'ın başı dertte ve ölümcül bir darbe aldı. Bu, Batı Şeria'daki düşmanlarımıza da bir darbe indirmek için bir fırsat. Aralarında bir fark yok, ikisi de Yahudi halkını yok etme gündemine sahip.”

İsrail haber kanalı i24NEWS’e göre İsrail, İran'dan sonra savaşı Batı Şeria'ya taşımayı, Batı Şeria'daki silahlı unsurları hava saldırıları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) vurmayı, ‘terörist’ olarak nitelendirdiği kişileri ölüm cezasına çarptırmayı ve Filistin Yönetimi'ne uygulanan yaptırımları genişleterek faaliyetlerini durdurup tamamen felç etmeyi planlıyor.

Filistin Yönetimi’nin bugün kuruluşundan bu yana en zor dönemini yaşadığını herkes biliyor. Zayıf ve iflas etmiş durumda ve açıkça dağıtılma tehdidi altında.

İsrail uzmanı Kerim Asakira, bağımsız bir devlet kurulması fikrinin bugün İsrail'de tartışılmasının mümkün ve gerçekçi olmadığını vurguladı.

Asakira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“7 Ekim'den sonra bu mümkün ve gerçekçi olmaktan çıktı. 7 Ekim, genel olarak İsrail'in düşünce yapısını etkiledi ve çoğu İsraillinin Filistinlilerle olan çatışmaya bakışını kökten değiştirdi. Netanyahu ve sağcı hükümeti, Filistin devletini İsrail'in varlığını tehdit eden bir unsur olarak görüyorlar, çünkü Filistin’in herhangi bir varlığının İsrail'i ortadan kaldırmaya ve yok etmeye çalışacağına inanıyorlar. Bu yüzden İsrail, Filistin Yönetimi'ne karşı yavaş ölüm taktiğini kullanıyor ve zayıflamış olsa da Filistin'in yeryüzündeki son sembolü olarak ortadan kaldırmaya çalışıyor”.

78
Batı Şeria'daki Tulkerim Mülteci Kampı’nda mahallelerinin yıkılacağı tehdidiyle kurtarabildikleri eşyaları taşıyan Filistinliler (Reuters)

Asakira, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bence, 7 Ekim'den sonra İsrail'in İran'la bağlantılı eksenleri yok etme, Suriye ve Hizbullah'ı boyun eğdirme ve İran'ın nükleer projesini ortadan kaldırma yönünde ilerlemesi, İsrail'in Filistin devletini tanımak için acele etmesine neden olmayacak, aksine, Batı Şeria'yı ilhak etmek ve belki de nüfusunun bir kısmını sürgün etmek İsrail'in bir sonraki planı olacak.”

Batı Şeria'daki Filistinliler bugün fırtınanın ortasında olduklarını biliyorlar, ancak umutlarını kaybetmiyorlar.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Vasil Ebu Yusuf, Filistinlilerin bugün ‘zaferin kaçınılmazlığı’ üzerine bahis oynadıklarını söyledi.

Ebu Yusuf, değerlendirmesinde, “Tarihi hakkımıza ve dünyanın tek bir ilkeye, yani bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediğine dair mutlak inancımıza güveniyoruz. Kimse bunu engelleyemez. Sonunda zaferin bizim olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Filistinliler, dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taş atılan ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar gerçekten her şeyi denediler. Barış anlaşmaları yapmayı ve zeytin dalları uzatmayı da denediler. Filistinliler gerçekten her şeyi denediler: dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taşlı ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar birbirini izleyen ayaklanmalar. Barış anlaşmalarını ve zeytin dallarını da denediler. Sonra tavizler verdiler. Öyle ki Mahmud Abbas bir keresinde “Biz onlara razı olduk, ama onlar bize razı olmadı” ifadelerini kullandı.