Rusya’nın komşularını işgalinin arka planındaki jeopolitik düğüm ve imparatorluk hırsı

Rus ayısı, sürekli olarak sıcak sulara inmenin yollarını ararken NATO'nun genişlemesini ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdit olarak görüyor

Rusya’nın komşularını işgalinin arka planındaki jeopolitik düğüm ve imparatorluk hırsı
TT

Rusya’nın komşularını işgalinin arka planındaki jeopolitik düğüm ve imparatorluk hırsı

Rusya’nın komşularını işgalinin arka planındaki jeopolitik düğüm ve imparatorluk hırsı

Bahaddin İyad
Rusya’nın, yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük ülkesi olmasına, bol ve çeşitli kaynaklara ve kendisini ‘dünyanın kalbi’ haline getiren stratejik bir konuma sahip olmasına rağmen, komşularına yönelik işgal ve askeri müdahale konusunda uzun bir geçmişi var. Rusya’nın, Çarlık Rusyası dönemi (1547-1721), Rus İmparatorluğu (1721-1917) ve ardından Sovyetler Birliği (1922-1991) dönemi boyunca tüm tarihi, topraklarını genişletmeye yönelik attığı adımlarla doludur ve bunlara dayanmaktadır. Gözlemcilere göre Rusya, özellikle Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2000 yılında göreve gelişi ve ‘Putin dönemi’nin başlamasıyla birlikte gücünü geri kazanmaya çalışıyor.
Yayılmacı büyük imparatorluklar çağının modası geçmiş olsa da 1979 yılında Afganistan'ın 10 yıllık işgali, 1990'lardaki Birinci ve İkinci Çeçen Savaşları, eski Sovyet cumhuriyetlerinden Çekoslovakya'yı işgali, 1999 Kosova Krizi, 2014'te Doğu Ukrayna’ya askeri müdahale ve Kırım'ın ilhakı, 2008 yılında Gürcistan'a ve 2015 yılında da Suriye'ye yönelik askeri müdahale gibi askeri adımlar, onlarca yıldır Rusya’nın özellikle komşu ülkelere yönelik politikasının değişmez bir özelliği olmaya devam etti. Yakın geçmişte ise geçtiğimiz ay Kazakistan'daki protestoları ve kaosu bastırmak için askeri müdahalede bulunan Rusya, şu an Ukrayna’yı her an işgal etmekle tehdit ediyor. Bu da dış politika hedeflerine ulaşmak için güç kullanımına yönelik Rusya’nın bu daimi eğilimini yöneten faktörlere ilişkin sorunun sorulmasına neden oluyor.

Sıcak denizlere inme düğümü
Sıcak sulara inme düğümü, Moskova'nın dış politikasını yöneten ve Rus ayısının her zaman sıcak sulara ulaşabilme imkanını güvence altına almaya çalışmasına neden olan şaşırtıcı ilk jeopolitik gerçeği temsil ediyor. Rusya, üç okyanusa bağlı 13 denizle çevrili bir yarım ada ülkesi olmasına rağmen çoğunlukla karla kaplı soğuk bir ülkedir. Doğusunda Japonya Denizi’nde Batılı güçler ve müttefik ülkelerle deniz limanlarını paylaşıyor. Bunlardan en önemlisi Vladivostok Limanı’dır. Batıda ise Baltık Denizi'nde St. Petersburg ve Kaliningrad limanları yer alıyor. Ayrıca İstanbul Boğazı üzerinden Karadeniz’den Akdeniz'e ulaşabiliyor. Ancak bu limanların çoğu, bir numaralı düşmanı olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeleri tarafından çevrilidir. Bu da Ukrayna ile yaşadığı mevcut krizi ve Ukrayna’nın NATO’ya katılma arayışının bir sonucu olarak onu işgal etmekle tehdit etmesini açıklarken Rusya’nın 2014 yılında Kırım'ı askeri olarak ilhak ettikten sonra liman kenti Sivastopol’u ele geçirmesinin ve 2015 yılında Şam rejimini desteklemek için Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasının ardından Tartus Limanı’na entegre askeri bir deniz üssü inşa etmesinin önemini de ortaya koyuyor.
Rusya merkezli Realist Araştırma Merkezi Direktörü Amr ed-Deeb, The Independent Arabia’ya yaptığı değerlendirmede, Rusya’nın 2015 yılındaki askeri müdahalesinin sebepleri arasında yer alan Suriye'de bir deniz üssüne sahip olmasına rağmen, Kızıldeniz'de bir deniz üssüne sahip olma arayışı içersinde olduğunu belirterek, “Rusya, sürekli olarak sıcak sulara ulaşmanın arayışı içerisinde. Bu da Akdeniz ve Kızıldeniz ile çevrili Ortadoğu'daki varlığının neden arttığını açıklıyor. Ancak Port Sudan'daki son olaylar, Rusya'nın bu lojistik askeri deniz üssü ile ilgili nihai kararını engelledi. Rusya’nın bu bölgelerde bulunma arzusu, çıkarları olan büyük bir ülke ve büyük bir deniz filosu olduğundan meşru bir arzudur ve dolayısıyla çıkarlarını korumak için var olma hakkına sahiptir.

Arka bahçesini ve Rus dünyasını güvence altına almak
Sovyetler Birliği liderliğinde NATO'ya karşı kurulan Varşova Paktı ülkelerinin oluşturduğu orduda bulunan yaklaşık 250 bin asker, 1968 yazında, Prag Baharı'nın ‘liberalleşme’ adıyla anılan reformlarını yıkmak için eski Çekoslovakya'yı işgal etmek üzere harekete geçti. Çünkü Moskova, büyük bir kısmı işgali kınayan ve yüzlerce sivilin ölmesine ve yaralanmasına neden olan uluslararası komünist hareketin kırılmasının önemli bir nedeni olarak kabul edilen savaş hakkındaki görüş ayrılıklarına rağmen, bu değişikliklerin Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin stratejik derinliğinin kaybolmasına yol açabileceğini düşünüyordu.
Orta Asya meselelerinde uzman olan araştırmacı yazar Ahmed Tarabeik, başta Orta Asya ülkeleri ve eski Sovyet cumhuriyetleri olmak üzere Rusya'nın komşu ülkelerinin, jeopolitik düzeyde Moskova'nın arka bahçesi olarak ve Rus ulusunun tarihi ve sosyal derinliği açısından Rusya’nın dış ve güvenlik politikasında önceliğe sahip olduğunu söyledi. The Independent Arabia’ya özel açıklamalarda bulunan Tarabeik, Rusya’nın bu ülkelere yönelik askeri müdahalelerinin, Moskova'nın komşu ülkelerden kendisine bir güvenlik kemeri ve Batılı güçlerle arasında bir tampon bölge oluşturma arzusundan kaynaklandığını belirtti. Rusya geçmişte, Afganistan'a girerek burada monarşiyi kaldırdı. Burada Afganistan'ın stratejik konumu ve maden kaynaklarıyla ilgili stratejik ve güvenlik çıkarlarının yanı sıra ekonomik çıkarlarını korumak için Batı yanlısı olmayan bir müttefik hükümet kurdu. Rusya, Çeçenistan ise topraklarının ve egemenliğinin bir parçası olarak görüyordu. Dolayısıyla Moskova 1990'lı yıllarda patlak veren Birinci ve İkinci Çeçen Savaşı sırasında Çeçenistan’ın bağımsızlığını kazanmasını engellemek için müdahale etti. Bu durum, Rusya'nın kendisine bağlı olan, demografik yapı ve dil olarak kendisiyle örtüşen Ukrayna ve Belarus gibi ülkelerin yanı sıra Kazakistan için de geçerlidir. Zengin kaynakları ve Moskova'nın kiraladığı uzay üssü ile ilgili Rus milliyetçiliği ve ekonomik çıkarlarının bulunduğu Kazakistan, geniş alanı ve Rusya ile arasında uzun kara sınırlarıyla Rusya’nın kanatları altına girmekten kaçamayan hayati bir bölgedir.

2017 yılında yayınlanan “Geleceğe giden yol: Kazakistan” adlı kitabın yazarı olan Ahmed Tarabeik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rusya, söz konusu bu ülkelere, hükümeti sosyalist sistem için siyasi reformlar arayışı içerisinde olduğundan Sovyetler Birliği’nin işgaline tanık olan Çekoslovakya'da olduğu gibi Rusları korumak ve yakın çevresinde Batılı herhangi bir askeri varlığın olmasını yahut Batı yanlısı hükümetlerin yükselişini ya da Rusya'yı ideolojik olarak tehdit eden reformların benimsenmesini engellemek amacıyla etkisini ve ekonomik çıkarlarını korumak için sık sık müdahale ediyor.”
Tarabeik’e göre Rusya, son olaylara müdahalesi ile Kazakistan’ın bağımsız dış politikasına ve uluslararası düzeyde kendisini temsil etme eğilimine duyarlı olduğunu, olayları ve çekişmeleri ateşleyebildiğini ve aynı zamanda onları bastırabildiğini göstermek istedi. Kazakistan’da sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) fiyatlarına yapılan zammın ardından başlayan olayları, liderliğini yaptığı Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) güçleri aracılığıyla sona erdirmesi tüm dikkatleri Rusya'nın oynadığı role çekti.
Şarku’l Avsat’ın The Independent Arabia’dan aktardığı habere göre  gazeteye değerlendirmelerde bulunan Rus siyasi analist Andrei Antikov ise şunları söyledi:
“Rusya’nın geçmişteki askeri müdahalelerinin çoğu, Moskova'nın bölgedeki çıkarlarına veya ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit hissetmesinin sonucunda gerçekleşti. Afganistan ve Çekoslovakya dahil tüm savaşlarda ve müdahalelerdeki ana faktör, Moskova'nın çıkarlarına başka meydan okumalarında önünü açabileceği düşünülen oralardaki Sovyet etkisinin yok olma tehdidiydi. Gürcistan'da ise Ruslara ve oradaki Rus barışı koruma güçlerine yönelik devam eden saldırılar askeri müdahalenin nedeni oldu. Çeçenistan'a yapılan müdahalenin nedenini de sadece eski Sovyetler Birliği'nin bir parçası olması değil, Rusya topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak görüşmesi ve Moskova'daki terör saldırıları başta olmak üzere Ruslara karşı ayrılıkçı hareketler ve terör eylemleri olarak açıklayabiliriz.”
Ancak Rus analiste göre Rusya, Ukrayna'ya askeri müdahalede, muhtemelen ağır olacak insani ve ekonomik kayıplara karşısında büyük bir çıkar sağlayamayacağını düşündü.

NATO’nun doğuya genişlemesi
Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından 2000, 2008, 2013 ve 2016 yıllarında Moskova'nın ulusal güvenliğini güçlendirmek ve güvenlik tehditlerine karşı adımlar atmak amacıyla imzalanan Rusya’nın dış politikasıyla ilgili dört kararname, kendisine yönelik düşmanca eylemlere güçlü bir şekilde yanıt verme hakkını saklı tuttuğunu gösteriyor. Putin tarafından Aralık 2014'te imzalanan yeni askeri doktrinde, Ukrayna’nın NATO üyesi olması, askeri üsler ve füze sistemleri de dahil olmak üzere NATO’nun askeri olarak Rusya sınırlarına yakın bir ülkede konuşlanması, Moskova için en büyük tehdit olarak görüldü.
ABD merkezli RAND Corporation tarafından yayınlanan “Rusya’nın ABD ve NATO'nun Bölgedeki Konumunun Güçlenmesine Yönelik Tepkilerine İlişkin Bir Değerlendirme’ başlıklı rapor, Rusya'nın NATO tehditlerine yönelik algılarının ne kadar güçlü olduğuna işaret ediyor. Rapora göre Rusya’nın seçkinleri, Moskova'nın NATO üyesi bir ülkeye karşı hayata geçirmeyi düşünebileceği bir saldırının başarı olasılığını azalmak ve böyle bir saldırının pahalıya patlayabileceğini göstermek amacıyla Baltık ülkeleri gibi Rusya'yı çevreleyen bölgelerdeki kemikleşmiş yetersizlikten rahatsız olan NATO’nun doğu kanadındaki konumunu güçlendirme çabaları arasında ABD ve NATO'nun Moskova'daki mevcut rejime uzun vadeli siyasi ve muhtemelen askeri tehditler oluşturduğu sonucuna artık daha rahat bir şekilde varıyor gibi görünüyorlar.

Realist Araştırma Merkezi Direktörü Amr ed-Deeb, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Rusya’nın ulusal güvenlik savunması coğrafi sınırlara değil, güvenlik sınırlarına dayanmaktadır. Örneğin Suriye, Rusya ile coğrafi olarak ortak bir sınıra sahip değilse de Moskova, ulusal güvenlik risklerine ilişkin algılarına göre Suriye’yi güvenlik sınırları içinde görüyor. Aynı durum, coğrafi olarak Rusya'dan uzak, ancak Rus Milletler Topluluğu veya eski Sovyet cumhuriyetlerinin sınırlarında bulunan Afganistan için de geçerli. Moskova’ya göre orada olanlar, Rusya'nın ulusal güvenliğini doğrudan etkiler. Rusya'nın son 15 yılda attığı tüm adımların, Rus dış politikasının ilkeleri ve ulusal güvenlik doktrini çerçevesinde atıldığını görüyoruz. Bu da Rusya'nın sınırlarının coğrafi değil güvenlik sınırları olduğunu ve tehditlerin proaktif olarak ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Örneğin, Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a yaptığı askeri müdahale, Rusça konuşan nüfusun korunması anlamına gelen ulusal güvenlik ilkesi çerçevesinde gerçekleşti. O zamanlar Gürcistan'ın savaştığı Abhazyalılar Rusça konuşan bir topluluktur. Bu durum şu an Ukrayna için de geçerli. Çünkü Ukrayna’nın doğusunda büyük bir Rus nüfusu yaşıyor. Moskova ise bir şekilde onların taleplerine yanıt vermek ve korumak zorunda. Ukrayna'nın yakın gelecekte NATO'ya katılma olasılığı da Rusya için gelecekte bir tehdidi teşkil ediyor. Çünkü Moskova Ukrayna, Gürcistan ve hatta Finlandiya ve İsveç'i Rusya sınırındaki ülkeler oldukları için NATO üyesi olmaktan alıkoyan çeşitli güvenlik garantileri talep ediyor.”

İmparatorluk geçmişi ve Putin'in hırsları
Rusya, tüm kültürel ve medeniyet alanlarında büyük bir başarı dengesine sahip olsa da bu başarıyı dünya ülkeleriyle olan ilişkilerini desteklemekte faydalı bir şekilde kullanabildiği söylenemez. Çünkü bu ilişkiler, Rusya’nın askeri gücüne ve Rusya Devlet Başkanı Putin’İn vizyonlarına ve kişisel hırslarına dayanıyor. Putin’in, ülkesini sadece Batı ile rekabet eden bir güç değil, uluslararası bir kutba dönüştürerek Rusya’nın ihtişamlı geçmişini diriltmeye çalıştığı söyleniyor.
Araştırmacı yazar Ahmed Tarabeik ise Moskova'nın bir süper güç olarak etkisini yeniden kazanmanın ve çok kutuplu uluslararası sistemi yeniden tesis etmenin yanı sıra eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkileri güçlendirerek komşu ülkelerdeki hegemonyasını ve etkisini yeniden kurmaya, ekonomik yaptırımları ve Batı’nın hırslarını engellemesini kabul etmediğini göstermeye çalıştığını düşünüyor. Tarabeik’e göre Rusya’nın düşük gelirli olması ve dünyanın önüne sanki hegemonyasını kaybetmiş gibi görünmesi ‘ona ve halkına karşı bir hakaret’ anlamına geliyor. Rusya’nın geçmişinin güdüsüne ve küresel rollerine ilişkin algısına işaret eden Tarabeik, Putin'in şahsi düşüncesinin, sadece Sovyetler Birliği'nin geçmişini değil, Rus İmparatorluğu'nun ihtişamını yeniden canlandırmayı amaçladığı için önemli bir faktör olduğunu da sözlerine ekledi.
Rusya meselelerinde uzman Muhammed ed-Deyhi, tarihteki tüm Rus imparatorluklarının bıraktığı mirasın Rusların çevredeki bazı coğrafyalara genişlemesinin nedenlerini açıklayan en önemli faktörlerden biri olduğunu söyledi. Rusya haritasının, dünyadaki kapitalist ülkeler tarafından reddedilen Moskova'yı sosyalist düşünceyi yaymaya zorlayan Sovyet döneminde Rus siyasi ideolojisinin rolü gibi sürekli değiştiğine işaret eden Deyhi, ancak Rusya'yı her zaman sıcak sulara ulaşımı olan ülkelere yönelmeye iten tutumunun oynağı rolün görmezden gelinemeyeceğini buna bir de herhangi büyük bir ülkenin bölgesel bir nüfuz elde etmek ve bölgenin zenginliğini sömürmek amacıyla başka bir bölge üzerinde kontrol sağlama hırsının eklendiğini vurguladı.

Deyhi, değerlendirmesine şöyle devam etti:
“Rusya’nın askeri müdahalesi veya etkisi, her zaman bir taraf için diğer tarafın pahasına askeri destek verme şeklinde olmuştur. Rusya'nın ülkelerle ilişkilerinde yumuşak güç araçlarını nadiren kullandığı söylenebilir. Suriye örneğinde olduğu gibi, Rusya’nın desteği her ne kadar Şam rejimini destekleyerek devletin bekasını amaçlasa da bu Rusya'nın askeri varlığı için savaşı bahane eden bir destek şeklidir. Rusya'nın Ukrayna ve Orta Asya'daki hedefleri Suriye'deki hedeflerinden fazla bir farkı olduğu söylenemez. Ayrıca bu, Batılı ülkeler ve ABD’ye Rusya'nın uluslararası bir kutup haline geldiğini ve kendisine karşı ekonomik yaptırımlar uygulanmaması gerektiğini kabul ettirme girişimidir. Buna Moskova'nın Batı ve ABD arasında Rusya’nın eski nüfuz bölgelerinde veya Sovyet cumhuriyetlerinde olarak tanımlanan yerlerde genişlememelerini ön gören toplu bir askeri anlaşmaya varma girişimleri de ekleniyor. Bunlar Orta Asya'daki fazla farklılıklar göstermeyen güdülerdir. Orta Asya, bir yanda Çin ve Rusya, diğer yanda Batı arasında tarihi bir baskı ya da diğer bir deyişle nüfuz alanı olmasından ötürü, mevcut uluslararası çatışmada kazançlı olan taraf olduğu söylenebilir. Kim Orta Asya'da varlığa ve nüfuza sahip olursa, Afrika'ya ve dünyaya yayılarak diğerinin çevreleyebilen de o olur.”



Cumhuriyetçilerden Harris'e destek mektubu: Trump "Değerlerimize ihanet etti"

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Cumhuriyetçilerden Harris'e destek mektubu: Trump "Değerlerimize ihanet etti"

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Cumhuriyetçi yönetimlerde görev yapmış 100'den fazla tanınmış eski yetkiliden oluşan bir grup, Donald Trump'ın "yeniden başkan olarak ya da kamu güvenine dayalı herhangi bir makamda görev yapmaya uygun olmadığını" iddia eden sert bir mektupla Kamala Harris'i destekledi.

The New York Times'ın elde ettiği mektubu imzalayanlar arasında eski savunma bakanları Chuck Hagel ve William Cohen, eski C.I.A. direktörleri Michael Hayden ve William Webster ve eski Trump yönetimi yetkilileri Miles Taylor ve Olivia Troye gibi isimler yer alıyor.

İmzacılar Harris'le birçok konuda aynı fikirde olmadıklarını kabul etmekle birlikte, Donald Trump'ın diktatörlere yakınlığı ve 6 Ocak'taki davranışlarının onun yeniden görev yapma uygunluğunu ortadan kaldırdığını savunuyor.

Mektupta "Başkan olarak yönetimde gündelik kaosu teşvik etti, düşmanlarımızı övdü ve müttefiklerimizi baltaladı, orduyu siyasallaştırdı ve gazilerimizi aşağıladı, kişisel çıkarlarını Amerikan çıkarlarının üzerinde tuttu ve değerlerimize, demokrasimize ve bu ülkenin kurucu belgelerine ihanet etti" ifadeleri yer alıyor.

Cumhuriyetçi Parti yetkilileri Harris'i İsrail'i savunma, NATO'yu destekleme ve ABD-Meksika sınırına daha fazla görevli göndermeye ilişkin tutumlarından dolayı övdü.

Trump'ın kampanya yetkilisi Steven Cheung, The Independent'a e-posta yoluyla yaptığı açıklamada "Bunlar ülkemizi sonu gelmeyen dış savaşlara sokan ve Amerikan halkı acı çekerken bu savaşlardan kâr sağlayanlarla aynı kişiler" dedi.

Başkan Trump modern çağda ülkemizi yeni savaşlara sokmayan tek başkandır.

Trump karşıtı pek çok tanınmış Cumhuriyetçi, Harris'in kampanyasını destekliyor.

Trump'ın Kongre'deki en keskin (ve tek) Cumhuriyetçi Partili eleştirmenlerinden biri olan eski ABD temsilcisi Liz Cheney, bu ay Harris'e oy vereceğini açıkladı. Babası, eski Bush yönetiminin başkan yardımcısı Dick Cheney de öyle yapacak.

Liz Cheney, Kuzey Carolina'daki bir kalabalığa "Bir muhafazakar olarak, Anayasa'ya inanan ve önem veren biri olarak, bu konuda çok düşündüm" dedi.

Donald Trump'ın yarattığı tehlike nedeniyle Donald Trump'a oy vermemekle kalmayacağım, aynı zamanda Kamala Harris'e oy vereceğim.

Demokrat Parti Ulusal Kongresi'ne (DNC) katılan eski Illinois Cumhuriyetçi Parti Kongre Üyesi Adam Kinzinger gibi isimler de Harris'e desteklerini bir adım öteye taşıdı.

Kinzinger, DNC sırasında "Donald Trump güçlü gibi davranan zayıf bir adam" demiş ve eklemişti:

O büyük gibi davranan küçük bir adam. Adil gibi davranan inançsız bir adam. O, mağduru oynamayı bırakamayan bir faildir.

Harris'in kampanyası muhtemelen bu desteklerden bazılarının kendilerine bağımsızlardan ve ılımlı Cumhuriyetçilerden oy kazandıracağını umuyor.

USA Today-Suffolk Üniversitesi'nin kısa süre önce yaptığı bir ankete göre Harris, Pensilvanya gibi kilit önemdeki bir salıncak eyalette bağımsızlar arasında 43'e 38'lik bir üstünlüğü elinde tutuyor.

Independent Türkçe