ABD Ukrayna krizinden nasıl bir fayda sağladı?

Moskova’nın Kiev’e yönelik tehdidi, Avrupa’nın zayıflığını ortaya çıkardı ve karar alma gücünü Washington’a geri verdi

Avrupa, Ukrayna krizi tehlikesiyle mücadele edemiyor gibi görünürken, dikkatler güçlü bir ulus olarak ABD üzerine yoğunlaştı (AFP)
Avrupa, Ukrayna krizi tehlikesiyle mücadele edemiyor gibi görünürken, dikkatler güçlü bir ulus olarak ABD üzerine yoğunlaştı (AFP)
TT

ABD Ukrayna krizinden nasıl bir fayda sağladı?

Avrupa, Ukrayna krizi tehlikesiyle mücadele edemiyor gibi görünürken, dikkatler güçlü bir ulus olarak ABD üzerine yoğunlaştı (AFP)
Avrupa, Ukrayna krizi tehlikesiyle mücadele edemiyor gibi görünürken, dikkatler güçlü bir ulus olarak ABD üzerine yoğunlaştı (AFP)

Tarık eş-Şami
90’lardaki Balkan savaşlarından bu yana Avrupa’daki ilk işgal tehdidini bir kenara bıraktığımızda Ukrayna krizi, ABD’nin dünya sahnesinde Avrupa ve müttefikleri karşısında ‘ağabey’ rolünü ‘terk edemeyeceğini’ ortaya koydu. Şu anda devam eden kriz ortasında ABD, temkinli ve uzlaştırıcı diplomasi yoluyla Batı’yı Ukrayna konusunda birleşik bir pozisyona başarıyla yönlendirdi.
Rusya’nın Batı’ya meydan okumasına rağmen Avrupalı liderlerin ABD’nin gücünün azaldığına dair inançlarına dayanarak verdiği tepki, ABD’nin gücünün ve Avrupa’nın zayıflığının boyutunu ortaya çıkardı. Ama kısa vadede etkileyici bir Batı birliği, uzun vadede ne ölçüde tutarlı ve sürdürülebilir kalabilir? Ukrayna krizinden kaynaklanması beklenen askeri yükler ortasında ABD, bundan ne gibi faydalar sağlayabilir? Ayrıca Avrupa, güvenlik yükünü paylaşmaya hazır mı?

Güçlü ABD’nin geri dönüşü
Dört yıl önce eski ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin Avrupa ve Doğu Asya’daki müttefiklerinin güvenini yok ettiğinde ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nü (NATO) modası geçmiş olarak tanımladığında dünyayı değiştirmek üzereydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyada, özellikle de Avrupa içerisinde ABD’yi farklı kılan güç, bir daha tekrar gündeme gelmeyecek ve yaşlı Avrupa kıtası ABD bağımlılığından çıkabilecek gibi görünüyordu.
Ancak Rusya’dan ‘Ukrayna’yı işgale’ ilişkin gelen ilk ciddi tehditle birlikte sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Ukrayna kriziyle ilgili şantaj, yatıştırma ve reel politik girişimlerinin ortasında Avrupa, zayıf ve tehlikeyle tek başına yüzleşmekten aciz görünürken, dikkatler bir kez daha harekete geçebilecek güçlü bir ulus olarak ABD’nin üzerine yöneldi.
ABD’nin kendisi ‘gerileme’ duygusuyla mücadele etmeye devam etse de Batı, Avrupa’daki büyük ABD askeri varlığına karşı onlarca yıldır süren Avrupa’nın kükreyişinde sonra durum, Moskova’nın ‘eski düzenin geri dönmesi için’ Avrupa’ya yönelik tehdidinin bir kokusunu taşıyordu. Asıl karar yerme yetkisi, Washington’un elinde. Ama bu yalnızca ABD’nin hala dünyanın en güçlü ordusuna sahip olmasından kaynaklanmıyor. ABD ayrıca, en büyük nükleer silah stokuna sahip olan Rusya’yı caydırabilecek tek taraf. Ancak aynı zamanda ABD ve müttefikleri, hala dünyanın gayri safi yurt içi hasılasının en az yarısını temsil ediyor ve rakiplerine karşı etkili ekonomik araçlara sahip.

Amerikan Avrupası
Washington’daki gözlemciler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya uyguladığı baskının, ABD’yi tüketme ve onu daha fazla kaynak harcamaya zorlama girişimi olduğunu söylüyor. Gözlemcilere göre ABD, Çin’in yükselen gücüyle başa çıkmak için cömert harcamalar yapıyor ve bu nedenle Avrupa’yı da kalıcı olarak savunamayabilir.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı analiz haberine göre The Atlantic Dergisi Yazarı Tom McTague Çin ile kurduğu ittifakla donanan Putin’in, daha sonra yararlanabileceği çatlaklar yaratma umuduyla, gelecek yıllarda Batı’nın gücünü test edebileceğine inanıyor. Ancak mevcut krizin ‘ABD’nin Avrupa’dan çekildiğini’ değil, Avrupa’nın nasıl Amerikan olarak kaldığını ortaya koymuş olması, en dikkat çekici nokta.

Hesaplama hatası
Batı, geniş anlamıyla, artık eskisi gibi var olmayan eski bir dünya arasında kapana kısılmış görünüyor. Bazı rakip güçler, hesaplarında ve güç dengesi değerlendirmelerinde hata yapmış olabilir. On altıncı yüzyılda Floransalı tarihçi ve siyasi düşünür Francesco Guicciardini, bu tür anların tehlikeli olduğuna dikkati çekmişti. Öyle ki, yeni bir imparatorluk yükselirken baskın bir emperyal güç çökmeye başladığında, eski iktidarın değiştirilebileceği noktayı yargılamak zordur. Çünkü bu bozulma, birçok kişinin hayal ettiğinden çok daha yavaş olabilir.
Siyasi analistlerin çoğunluğu, Çin’in dünya sahnesindeki yükselişiyle birlikte ABD açısından bu eğilime odaklanırken, son iki başkan Donald Trump ve Joe Biden döneminde ABD’nin en azından şimdilik gezegendeki en güçlü ülke olduğu da açık. ABD’nin ne istediği konusunda ABD’deki iç siyasi tartışma, güç merkezinin bu dünyadaki yeri hakkındaki temel gerçeği değiştirmeye yetmiyor.

Üç Büyük
Çoğu Avrupa ülkesi için Ukrayna krizi, Guicciardini’nin ‘Amerikan gücünü oldukça erken vakitte devre dışı bırakmanın bir tür aptallık olduğu’ teorisini doğruladı. Doğu Avrupa ülkelerinin ve üç Baltık devletinin ABD güvenliğini sağlamaya hevesli olduğu açıktı. Çünkü Avrupa’nın en önemli iki askeri gücü İngiltere ve Fransa’dan gelen destek teklifleri, Rus ordusu karşısında önemsiz kalıyor.
Avrupa’daki üç büyük ülke, yani Almanya, Fransa ve İngiltere açısından bile bu güçlerin her biri Washington tarafından koordine edilen bir rol oynuyor. Öyle ki Almanya, ekonomik bir koz olarak rolünü oynarken Fransa, diplomatik çabalara öncülük ediyor. İngiltere ise kıtadaki istihbarat ve askeri şahin rolünü sürdürüyor. Örneğin Almanya’nın yeni başbakanı Olaf Scholz, Washington’u ziyaret ettiğinde ‘büyük olasılıkla Almanya’ya vereceği zarara rağmen’ Kuzey Akım 2 boru hattının tamamlanmayacağını alenen duyurdu.
Aynı şekilde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu krizde Charles de Gaulle gibi bir Avrupa görüşü talebinde bulundu. Ayrıca Macron, yine de eski İngiltere Başbakanı Tony Blair gibi Washington ile Avrupa arasında diplomatik bir köprü görevi görüyor.

Uzun vadeli bir meydan okuma
Bununla birlikte devam eden gerileme ve gelecekle ilgili zayıf Batı koordinasyonu ortasında uzun vadeli bir zorluk mevcut. Art arda gelen ABD yönetimleri, Avrupa’nın kendisini savunmak için daha fazla harcama yapması gerektiği konusunda haklı olabilir. Macron, kendisini savunmak için daha fazlasını yapmazsa, Avrupa’nın jeopolitik önemsizliğe sürüklenme riskiyle karşı karşıya kalabileceğini söylemişti. Zira özellikle de Avrupa ülkeleri, ‘bağlantısını yok etmek isteyen ABD’ ile ‘kendilerini hiç savunmaya muktedir görünmeyen diğer ülkeler’ arasında sıkışıp kalmış durumda.
Belki de bu nedenle kısa vadede etkileyici ama uzun vadede tutarsız olan bir Batı birliğine dair tuhaf bir tablo ortaya çıkıyor. Ukrayna krizi, herkesin sürdürülemez olduğunu düşündüğü ABD hegemonyasını, takdire şayan muhafazakâr kriz yönetimiyle güçlendirdi. Ama Rusya’nın büyük bir askeri güç olduğu düşünüldüğünde bu hegemonya, aynı zamanda sınırlı ve Putin’i caydırmakta belki de etkisizdir. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna ve NATO’nun geleceği hakkında Washington ile doğrudan görüşme talebi de Avrupa’nın ne kadar zayıf göründüğünü ortaya koyuyor.

Kasvetli tablo
Ancak büyük tablo, Avrupa açısından şu an kasvetli görünüyor. Libya’da ABD’nin desteklediği başarısız Fransız-İngiliz müdahalesinin ardından halk kargaşası devam ediyor. Mali’de Fransa, radikalizm yanlılarını ülkeden kovmakta başarısız olduğu dokuz yılın ardından geri çekildi. Bu durumlar, özellikle de Mali’nin Rusya’nın desteğine başvurması sonrasında Fransa ve Avrupa’nın Afrika’daki jeopolitik çöküşünü ortaya çıkardı. Bu nedenle Avrupa’nın ABD katkısı olmadan herhangi bir yere müdahale edebileceği fikri gerçekçi olamadı.
Avrupa’yı reforme etme sorunları bile büyük ölçüde başarısız oldu. Fransa, Almanya’yı Avrupa Birliği’nde (AB) reform yapmaya ikna etmede yalnızca az bir ilerleme kaydetti. Euro hala yapısal olarak o kadar kusurlu ki, çok az insan onun dolar ile ciddi şekilde rekabet edebileceğini düşünüyor. AB dış politikada kendisine bir koz oluşturamadı, çok az sayıda askeri-endüstriyel yeteneklere sahipken, koordineli savunma kabiliyeti bulunmuyor.
Tom McTague’ye göre sorun, Almanya’nın mevcut durumdan memnun olmasından kaynaklanıyor. Ekonomisi ise, kararlı bir küresel güç oluşturmanın sorumlulukları veya sonuçları olmadan ilerlemeye ve başarılı olmaya devam ediyor. Bu nedenle eski Avrupalı yetkililer, ABD çekilip kıtayı kendi kaderine terk edene kadar Avrupa'da hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyor.

Yük paylaşımı
Washington, on yıldır Avrupalı müttefiklerini kendilerini savunmak için NATO’daki paylarını ödememeleri konusunda sabrını yitirdiğine dair uyarıyordu. Bu durum, Barack Obama döneminde başladı ve Donald Trump tarafından ise daha yüksek sesle dile getirildi. Ancak ABD, ‘Avrupa’yı yükü paylaşmaya zorlamak için’ gerekli olanı yapmaya gerçekten hazır mı?
Avrupa’nın arzuları eylemleriyle çeliştiği gibi ABD de tüm bunlarla birlikte Avrupa özerkliğini isteyip istemediğinden emin değil. Öyle ki ABD, olası bir ekonomik rakip üzerindeki mevcut nüfuzundan vazgeçmek istemeyebilir. Avrupa savunma sanayisinin büyümesini teşvik etmek istemeyebilir. Ayrıca Avrupa’nın dolara meydan okumak için para biriminde reform yapmasını istemeyebilir.
ABD tavrının belirsizliği, mevcut yönetime de yansıyor. Zira yönetim, ‘müttefiklere danışmadan ebedi savaşları sona erdirme konusunda dış politikasında daha sert görünme arzusu’ ile ‘kurallara dayalı dünya düzenini savunmak için birincil güç olmaktan vazgeçmenin mutlak huzursuzluğu’ arasında sıkışmış görünüyor.
Bazı eski Avrupa büyükelçileri, Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığının, Biden yönetimine ‘gümrük tarifeleri, küresel vergi reformu ve büyük teknoloji şirketlerinin düzenlenmesi konusundaki olağanüstü anlaşmazlıkların giderilmesi de dahil’ çeşitli alanlarda AB liderlerine baskı yapmak için altın bir fırsat verdiğine dikkati çekti.
Ama bu yönetim henüz bu fırsatı değerlendirmemiş olsa da Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray’a gelmesiyle işlerin değişmesi mümkün.

Yeni dünya
Dünyanın şu anda tanık olduğu değişiklikler ortasında ABD ve Avrupa, daha fazla bağımsızlık ve daha fazla rekabetin sonuçları da dahil olmak üzere yeni bir dünyanın geliştiğini görebilir. Biden yönetimi, kendisinden önceki Bush, Obama ve Trump yönetimleri gibi çabalarını Asya’ya odaklaması gerektiğini düşünüyor. Avrupa ise kendini savunmak için daha fazlasını yaparken, Avrupalılar da ABD gücünün gidişatındaki değişime tanık olabilir.
Ama bu açıkça gerçekleşene kadar ABD, Batı’nın lideri olarak güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Ayrıca Trump’ın aksine Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna ve Avrupa’ya tehditler yönelterek, ABD’yi yeniden ‘yücelik’ makamına yükseltmiş oldu.



Putin: Nükleer bilim insanları Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
TT

Putin: Nükleer bilim insanları Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün RT televizyonuna yaptığı açıklamada, Rus nükleer bilim insanlarının Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturduğunu söyledi.

Putin, Rus nükleer endüstri alanında yarım milyondan fazla kişinin çalıştığını vurgulayarak, bunun “gerçek bir güç” olduğunu belirtti.

Putin, Rusya'nın “nükleer füzyonla enerji üretimi alanında bilim ve teknolojinin öncüsü” olduğunu ifade etti.

Rusya ve ABD, nükleer füzeleri tespit edip engellemek için kullanılan sistemler de dahil olmak üzere nükleer cephaneliklerini modernize ederken, Çin nükleer yeteneklerini Fransa ve İngiltere'nin çok ötesine taşıyor.

Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Rusya'nın konuşlandırılmış ve stoklanmış olarak yaklaşık 4 bin 300 nükleer savaş başlığı bulunuyor. ABD ise yaklaşık 3 bin 700 nükleer savaş başlığına sahip. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu miktarlar, küresel stokun yaklaşık %87'sini oluşturuyor.
Çin, sahip olduğu yaklaşık 600 nükleer savaş başlığı ile dünyanın üçüncü büyük nükleer gücüdür. Bunu yaklaşık 290 nükleer savaş başlığıyla Fransa ve yaklaşık 225 nükleer savaş başlığıyla Birleşik Krallık takip etmektedir.


Savunma İstihbarat Teşkilatı Direktörü İran raporu nedeniyle görevden alındı

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
TT

Savunma İstihbarat Teşkilatı Direktörü İran raporu nedeniyle görevden alındı

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)

Washington Post gazetesi dün kaynaklara dayandırdığı haberinde, ABD Savunma Bakanı Peter Hegseth'in, Savunma İstihbarat Ajansı Direktörü Jeffrey Kruse'u, ajansın İran'ın nükleer tesislerine yönelik ABD saldırıları hakkında sunduğu rapor nedeniyle görevden aldığını bildirdi.

Gazete, kimliğini açıklamadığı kaynakların, görevden alma gerekçesi olarak yalnızca "güven kaybı"nı gösterdiğini bildirdi. Hegseth, bu yıl diğer üst düzey askeri yetkililerin görevden alınmasını haklı çıkarmak için bu terimi kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığına göre Savunma İstihbarat Ajansı direktörü raporunda, İran'ın nükleer kapasitesinin Hegseth ve Başkan Donald Trump'ın bu kapasitelerin "tamamen yok edildiğini" iddia etmelerinin aksine, ABD saldırılarından sonra yalnızca birkaç ay boyunca zayıfladığı sonucuna varıldığını belirtti.

Hegseth, göreve geldiğinden bu yana, Genelkurmay Başkanı Charles Brown ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Lisa Franchetti de dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey subayı görevden aldı.


ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
TT

ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)

ABD donanması, Çin'e karşı insansız deniz aracı filosu kurmak istiyor ancak testlerde birçok sorun yaşandığı aktarılıyor.

Reuters'ın haberinde, Pentagon'un Ukrayna savaşında deniz drone'larının etkisini gördükten sonra Çin'in Tayvan Boğazı'ndaki muhtemel ilerleyişini engellemek için kendi filosunu kurmaya çalıştığı yazılıyor.

Pentagon, "Replicator" adını verdiği insansız deniz aracı filosu programını 2023'te başlatmıştı. 1 milyar dolar kaynak ayrılan proje kapsamında binlerce deniz ve hava drone'u üretilmesi hedefleniyor.

Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ın "Büyük, Güzel Yasa Tasarısı" kapsamında insansız deniz aracı üretimi için ek 5 milyar dolar kaynak sağlanmıştı.

Ancak Çin'e karşı caydırıcı güç olarak kullanılması planlanan filodaki drone'ların üretiminde yazılım sorunları ve kazalar yaşandığı aktarılıyor.

Kaliforniya açıklarında geçen ay yapılan testte, bir drone'un yazılım arızası nedeniyle aniden durduğu, başka bir insansız deniz aracının da buna çarpıp hasar gördüğü belirtiliyor. Olayın, rakip firmalar Saronic ve BlackSea Technologies tarafından üretilen cihazlarla yaşandığı ifade ediliyor.

Başka bir testte de drone'ların takibi için suya inen destek gemisinin kaptanı, gemiyi çeken insansız deniz aracının arızalanması üzerine suya düştü. Her iki olayın da yazılım ve kullanıcı hatasından kaynaklandığı bildiriliyor.

Reuters, ABD donanması, Saronic veya BlackSea Technologies'in yorum taleplerine yanıt vermediğini aktarıyor.

Ukrayna ordusunun deniz operasyonlarında kullandığı drone'ların tanesinin maliyeti yaklaşık 250 dolar. Hızlı hareket eden bu cihazlar gerektiğinde patlayıcılarla donatılıp saldırı için veya gözetleme amaçlı kullanılabiliyor.

ABD donanmasıysa bunu genişleterek insan komutlarına ihtiyaç duymadan görevleri tamamlayabilecek otonom bir filo kurmayı hedefliyor. Bunun çok daha maliyetli ve teknolojik açıdan zorlu olacağı belirtiliyor. Bir insansız deniz aracının maliyeti birkaç milyon dolara kadar çıkabiliyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nden T.X. Hammes, donanmanın geleneksel karar ve uygulama mekanizmasının da süreci güçleştirdiğine dikkat çekiyor:

Büyük şeyler üretmeye, karar almak için yıllar harcamaya alışmış bir sistem sözkonusu. Ancak bir anda onlardan hızlı hareket etmelerini istiyorsunuz.

Independent Türkçe, Reuters, Marine Insight