Ukrayna: Daha önemli başka bir ülke yok!

Ukrayna büyük bir yıkıma sahne oldu. (AFP)
Ukrayna büyük bir yıkıma sahne oldu. (AFP)
TT

Ukrayna: Daha önemli başka bir ülke yok!

Ukrayna büyük bir yıkıma sahne oldu. (AFP)
Ukrayna büyük bir yıkıma sahne oldu. (AFP)

Uluslararası toplumun dikkati Ukrayna’daki savaşa odaklanmış durumda. Rusya-Ukrayna ilişkilerindeki dramatik değişim, birçok ülke medyasının ana gündem maddesini oluşturuyor. Savaşa yol açan etkenler nedir?  Rusya'nın kardeş bir ülkeyi işgal etmesinin başlıca sebepleri neler? Bu makalenin kapsamı, Ruslar ve Ukraynalılar arasındaki tarihsel ilişkinin ayrıntılarına girmemizi mümkün kılmıyor. Zaten ele almak istediğimiz konu da tam olarak bu değil.
Kremlin'in operasyon kararının iki önemli unsura dayandığına inanılıyor. Bunlardan ilki, Ukrayna tarafının Minsk Anlaşması’na uymaması. Kiev'in ayrılıkçı olarak nitelediği Rus yanlısı güçlerin hâkim olduğu Donetsk ve Luhansk bölgelerini sürekli olarak bombalaması ve bunun sonucunda sivil kayıpların meydana gelmesi.
Rusya, Ukrayna, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) ve iki ayrılıkçı bölgenin temsilcileri, Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinde Rus destekli ayrılıkçı güçler ile Ukrayna'ya bağlı askeri birlikler arasında çıkan çatışmaları sonlandırmak amacıyla Eylül 2014'te Belarus'un başkenti Minsk'te bir araya geldi. Toplantının ardından Kiev ile ayrılıkçı güçler, ağır silahların ortadan kaldırılması ve mahkûm takası da dahil olmak üzere 12 madde üzerinde anlaştı. Minsk Protokolü diye adlandırılan ve ateşkesi amaçlayan Birinci Minsk Anlaşması’nı imzaladı. Şubat 2015'te, Ukrayna'nın Rusya yanlısı ayrılıkçılara toprak kaybetmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'nun katılımıyla yeni bir toplantı gerçekleştirildi. Minsk Anlaşmalarında belirlenen yol haritasına göre ateşkes ilanı edilmesi, Donetsk ve Luhansk'daki isyancıların elindeki bölgelere yönetim yetkileri devredilmesi, Donetsk ve Luhansk'da erken seçime gidilmesi ve bu bölgelere öz yönetim hakkı tanınması gerekiyordu. Rus diplomasisinin Donbas’a özerklik verilmesini kapsayan Minsk Anlaşması’ına uymaya teşvik etmeye yönelik sürekli girişimlerine rağmen Kiev yönetimi söz konusu ‘yol haritasına’ uymadı ve ‘Donetsk ile Luhansk halk cumhuriyetlerinin’ liderleriyle görüşmeyi reddetti.
Kiev yönetimi aynı zamanda, sonuçlarının Rus yanlısı güçlere meşruiyet kazandıracağını anlayarak Donbas'ta seçimlerin düzenlenmesine destek olmayı da kesinlikle kabul etmedi. Batı ülkeleri, Başkan Vladimir Zelenski üzerinde etkili bir baskı kurmak istemeyerek süreçten çekildiler. Dahası mevcut Ukrayna Cumhurbaşkanı, kendi tabiriyle ‘yozlaşmış’ selefi Petro Poroşenko tarafından imzalanan Minsk Anlaşması’na tabi olmadığını da defalarca ima etti.
İkinci unsura gelecek olursak; Donbas'ta sekiz yıl boyunca, Ukrayna ordusunun bombardımanı ve yerel milislerle silahlı çatışmalar sonucunda en az on bin Rus yanlısı vatandaş öldürüldü.  Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın gözlemcileri ve anlaşmaların iki imzacısı olan Paris ve Berlin yönetimleri, bu durumu doğru bir şekilde değerlendirmediler.

Kiev'de siviller cumartesi günü Bölgesel Savunma Güçleri’ne katılmak için kayıt yaptırdı. (AP)
Başkan Vladimir Putin'in sorunu çözmek ve mevcut kısır döngüden çıkmak noktasında güç kullanması için yeterli bahanesi oluşmuş gibi görünüyordu. Güç kullanımı için elbette birden fazla senaryo vardı. Ancak Rus siyasi elitinde şeffaflığın olmaması ve potansiyel beklentiler konusunda tam bir ortak anlayışın tesis edilememesi nedeniyle, Rusya'nın Donbas'ta ne gibi adımlar atabileceği konusunda bir fikir birliği bulunmuyordu. Bunun en önemli kanıtı, Başkan Putin’in, Rusya Güvenlik Konseyi'nin 22 Şubat'taki toplantısında, Dış İstihbarat Servisi Başkanı Sergey Narışkin’i küçük düşürücü sözleridir. Ayrıca 15 Şubat’ta Devlet Duması'ndaki iki cumhuriyeti tanıma kararına ilişkin oylama süreçlerinde Birleşik Rusya Partisi’nin bazı üyeleri karşıt oy kullandı. Bazıları ise oturumlara iştirak etmedi. Söz konusu karar taslağının kabulünden sonra güçlü bir eylemin geleceği açıktı. Ancak bu durum anlaşılır nedenlerle ülkenin siyasi elitlerine bildirilmedi.
Rus hükümetinin siyasi propagandası çatışmaların başlangıcında, Donetsk ve Luhansk’taki kardeşleri, Ukrayna silahlı kuvvetlerindeki ‘Naziler’ tarafından yapılan silahlı provokasyonlardan koruma ihtiyacına odaklanmıştı. Ukrayna’daki sosyal ve politik yaşamda ‘Nazizmin’ baskın bir faktör olduğu yönündeki açıklamalar garip görünmekteydi. Üstelik hem Vladimir Zelenski hem de selefi Petro Poroşenko Yahudi milletine mensuptu. Bunun yerine odak noktası, son yıllarda belirgin bir Rus karşıtı yönelim kazanmış olan ve Batı'nın başarıyla kullandığı Ukrayna milliyetçiliğinin aşırı biçimleri üzerinde olmalıydı. Kremlin’in Ukrayna’ya karşı askeri operasyonun ‘Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerinin’ sınırlarına yığılması, Rus kamuoyu için çok daha anlaşılabilir olabilirdi. Ancak Rusya'da dedikleri gibi; ‘işler beklendiği gibi yürümedi.’
Kısa süre içinde askeri operasyon gerekçelerinde, Nazizmi sonlandırmak ve Ukrayna’yı silahsızlandırarak tarafsız kılmak, yani NATO’ya katılmayacağını ikrar etmesini sağlamak ağırlık kazandı. Burada şunu ifade etmek lazım; Rusların mutlak çoğunluğu, komşularının NATO üyesi olmasının Rusya Federasyonu’nun güvenliği açısından kabul edilemez olduğunu düşünmektedir. Operasyon başladıktan bir süre sonra çatışmaların başkent ve diğer büyük şehirler dahil olmak üzere ülke sathında geniş bir alana yayıldığı anlaşıldı. Haberler yalan dolanla dolu olduğu için çatışmaların boyutu, tarafların askeri kayıpları ve sivil ölümlerine dair henüz nesnel bir görüş oluşturmak oldukça zor. Ancak açık olan bir şey var ki güç kullanımı hem büyüklük hem de coğrafi kapsam olarak ‘aşırı’ olarak nitelendirilebilir. Bunu Kremlin’deki karar vericilerin ciddi bir stratejik hatası olarak görüyorum. Rus askeri liderliğinin sahadaki kazanımlarına dair raporlarına rağmen Donbass halen Ukrayna silahlı kuvvetleri tarafından bombalanıyor. Dolayısıyla Donbas’ı korumak amacıyla başlatılan özel operasyonun henüz bu sonucu sağlayamadığını söyleyebiliriz.
Bir diğer mesele ise savaşa verilebilecek olası tepkiye ilişkin başta Rusya olmak üzere dünya genelinde yapılan tahminlerin yanlış çıkmasıdır. Kremlin adına bu tahminleri kimin yürüttüğü belirsizliğini korusa da doğal olarak başkanlık divanına işaret edeceğiz. Olası bir askeri müdahalede Batı’nın yeni yaptırımlar uygulanması bekleniyordu. Ancak bu yaptırımların boyutu ve ekonomi üzerindeki sonuçları, daha da önemlisi Rusya’nın dünya üzerindeki imajının nasıl etkileneceği doğru değerlendirilmemişti.  Başkan Putin’in pek çokları için sarsılmaz görünen konumu ciddi bir darbe aldı. Rus borsası çöktü (yüzde 40'tan fazla kayıp yaşandı) dolar ve euro keskin bir şekilde yükseldi (yaklaşık yüzde 10) ve ülkedeki finans piyasasının yaklaşık yüzde 75'i yaptırımlara maruz kaldı. Ülkenin ileri gelen şahsiyetleri kısıtlamalara tabi tutuldu. Bu olumsuz sonuçların listesi uzayıp gidebilir.
Bu arada, Kremlin'in Çin'den etkili destek alma beklentisinin karşılık bulmadığını belirtmekte fayda var. Yine jeopolitik muhtemel sonuçlar bağlamında, Kremlin danışma ekibinin Finlandiya'nın NATO'ya katılma olasılığını neden dikkate almadığı da tam olarak anlaşılmamaktadır. Helsinki’de parlamento bu yönde bir karar aldı. Daha önce tarafsız olan Finlandiya’nın NATO’ya katılma ihtimali doğdu. İsveç de benzer bir adım atabilir. Olumsuz etkiler arasında, hayati önem taşıyan birçok teknolojinin ve sanayi ürününün Rusya'ya ihracatının kısıtlanacak olması beklenebilir. Rusya kültürel alanlardan ve spor faaliyetlerinden süresiz olarak dışlanabilir. Diğer yandan Moskova, St. Petersburg ve birçok Rus şehrinde savaş karşıtı protesto gösterilerinde belirgin bir artış gözlemleniyor.
Açıkçası tüm bu yaşananlar arasında tek bir olumlu sonuç görüyorum: Ağır yaptırımlar, Rus liderliğini ekonomik politikalarını kökten değiştirmeye ikna edebilir. Batı ile yakından ilişkili olan oligarşiye itimat etmeyi bırakıp uluslararası dengeleri gözeterek, ulusal çıkarlara hizmet eden radikal reformlar uygulanabilir. Bugün öncelikli mesele kan dökülmesinin durdurulması ve mahiyeti tam olarak sadece Kremlin tarafından bilinen, komşumuzla ilgili planlardan vazgeçilmesidir.
Sovyetler Birliği'nin dağıldığı günlerde bir subaydım. Askeri akademilerde ders veriyordum. Ordudaki yoldaşlarımdan olan ve şu an Moskova Carnegie Moskova Merkezi'nin direktörü görevini yürüten Dmitri Trenin, o zamanlar popüler olan Novoye Vremya (Yeni Zaman) dergisinde “Ukrayna: Daha önemli başka bir ülke yok!” başlıklı bir makale yayımlamıştı. Her ne kadar Trenin ve merkezdeki meslektaşlarının siyasi görüşlerini paylaşmasam da Ukrayna meselesine o makaledeki yaklaşımın bugün her zamankinden daha önemli olduğuna inanıyorum.

Sergey Vorobyov - Rusya Devlet Üniversitesi İktisat Yüksek Okulu'nda Profesör. Emekli albay ve eski diplomat.



İsrail, Gazzeli Filistinliler için vatan arayışını genişletiyor

İsrail, zorla göç ettirme planından vazgeçmedi, aksine Filistinliler için vatan arayışını sürdürüyor (AFP)
İsrail, zorla göç ettirme planından vazgeçmedi, aksine Filistinliler için vatan arayışını sürdürüyor (AFP)
TT

İsrail, Gazzeli Filistinliler için vatan arayışını genişletiyor

İsrail, zorla göç ettirme planından vazgeçmedi, aksine Filistinliler için vatan arayışını sürdürüyor (AFP)
İsrail, zorla göç ettirme planından vazgeçmedi, aksine Filistinliler için vatan arayışını sürdürüyor (AFP)

İnci Mecdi

Batı basınında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti ile Ortadoğu ve Afrika’da bazı ülkeler arasında Gazze Şeridi sakinlerinin topraklarına yerleştirilmesi konusunda devam eden görüşmelere dair haberler yer almaya devam ediyor. Bu durum, Netanyahu'nun Gazzeli Filistinlileri insani bir formül kullanarak zorla göç ettirme planlarının hâlâ yürürlükte olduğunu doğruluyor. Hem de uluslararası hukukun olası bir ihlali ve etnik temizlik eylemi olarak değerlendirildiğinden, kendisini engellemeye yönelik uluslararası ve bölgesel baskılara rağmen.

Güney Sudan Dışişleri Bakanlığı, birkaç gün önce İsrail ile Güney Sudan arasında Gazze sakinlerinin topraklarına transfer edilmesi konusunda görüşmeler yapıldığı yönündeki haberleri yalanlayarak, bu iddiaların “doğru olmadığını ve Güney Sudan hükümetinin resmi tutumunu veya politikasını yansıtmadığını” vurgulasa da, İsrail ve ABD, yüz binlerce Filistinliyi Gazze'den transfer etme çabalarını sürdürüyor. Cumartesi günü Wall Street Journal'a konuşan konuya yakın kaynaklara göre, İsrailli yetkililer, Gazze'den ayrılmayı kabul eden Filistinlileri kabul etmeleri için Libya, Güney Sudan, Somaliland ve Suriye de dahil olmak üzere altı ülke ve bölgedeki mevkidaşlarıyla görüştüler.

Finansal anlaşmalar

Bazı kişiler Amerikalı gazeteye, İsrail'in Gazze sakinlerini Güney Sudan veya Libya'ya yerleştirmeye yönelik görüşmelerinin devam ettiğini söylerken, bir başka kaynak Filistinlileri Suriye veya Somali'den ayrılan bir bölge olan Somaliland'a yerleştirmek için daha önce yapılan görüşmelerde kayda değer bir ilerleme kaydedilmediğini bildirdi.

Somaliland hükümetinin temsilcisi, görüşmelerin hâlâ devam ettiğini belirtirken, Libya ve Suriye'deki yetkililer gazetenin bu haberle ilgili yorum taleplerine yanıt vermediler. Mevcut ve eski ABD’li yetkililer, ABD'nin Filistinlilerin topraklarına yerleştirilmesi konusunda İsrail ile Afrika ülkeleri arasında yapılan müzakerelere dahil olmadığını belirttiler.

Değerlendirilen destinasyonların çoğu, iç çatışmalar ve ekonomik çalkantılar gibi kendi iç sorunlarından muzdarip ve muhtemelen yüz binlerce göçmeni barındırmada zorluk çekecekler. Buna rağmen, kötü koşulları, Gazze'den veya başka yerlerden transfer edilen kişilerin kabulü karşılığında kendilerine ekonomik destek veya başka faydalar sunabilecek anlaşmaların kapısını açtı.

Mısır'ın itirazı ve baskısı

Ekim 2023'te Gazze Savaşı'nın patlak vermesinden haftalar sonra, İsrailli yetkililer Gazze Şeridi sakinlerinin zorla göç ettirilmesine yönelik planlardan açıkça bahsetmeye başladılar. Bu fikir, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yılın başlarında 2 milyon Filistinlinin Mısır ve Ürdün'e transfer edilmesini talep etmesiyle daha büyük bir yankı oluşturdu. Trump, ABD'nin Gazze Şeridi'ni kontrol edeceğini ve “Gazze Rivierası” olarak tanımladığı plan ile Gazze’nin uluslararası bir turizm merkezi olarak yeniden geliştirileceğini de söyledi.

Bu talepler, İsrail ve ABD'nin Gazze Şeridi sakinlerini Sina'ya yerleştirme baskısına boyun eğmeyen Kahire ile Washington arasında gerginliğe yol açtı. Wall Street Journal'a konuşan bazı kişiler, bu baskının devam ettiğini belirtti.

Mısır, Gazze Şeridi'nin sakinlerinden boşaltılması fikrine, uluslararası hukuku ihlal eden ve Filistin davasının tasfiyesi ile sonuçlanacak bir etnik temizlik operasyonu olarak gördüğü için şiddetle karşı çıkıyor. Bazı kaynaklara göre, ABD'nin baskısı, birçok görüşmenin İsrailli ve Mısırlı yetkililer arasında sözlü atışmalar da dahil olmak üzere tartışmalarla geçmesine neden oldu.

Kaynaklar daha önce de Associated Press'e (AP), Mısır'ın Güney Sudan'a, İsrail'in Gazze sakinlerini daha geniş bir anlaşmanın parçası olarak topraklarına yerleştirme teklifini kabul etmemesi için baskı yaptığını bildirmişti. İki Mısırlı yetkili, İsrail'in aylardır Filistinlileri kabul edecek bir devlet bulma çabalarından haberdar olduklarını ve bu çabaların Sudan ile sınırı olan Güney Sudan ile temasları da içerdiğini söylediler. Kahire'nin Güney Sudan'a Filistinlileri kabul etmemesi yönünde baskı yaptığını kabul ettiler.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Güney Sudan için bu anlaşma, İsrail ile daha yakın bağlar kurmasına yardımcı olabilir. Washington ile ilişkilerini iyileştirmesi için Güney Sudan’la çalışan bir Amerikan lobi şirketinin kurucusu olan Joe Szlavik, Güney Sudanlı yetkililerden görüşmeler hakkında bilgi aldığını söyledi. Bir İsrail heyetinin, Filistinliler için kamplar kurma olasılığını görüşmek üzere ülkeyi ziyaret etmeyi planladığını da sözlerine ekledi. Güney Sudanlı bir sivil toplum örgütünün başkanı Edmund Yakani de görüşmeler hakkında Güney Sudanlı yetkililerle görüştüğünü söyledi.

Szlavik'e göre, ABD İsrail ile yapılan görüşmelerden haberdar ancak doğrudan müdahil değil. Güney Sudan'ın, Trump yönetiminin ülkenin bazı seçkinlerine uyguladığı seyahat yasağını ve yaptırımları kaldırmasını istediğini açıkladı. Nitekim ülke, belki de Trump'ın gözüne girme çabasıyla, ABD yönetiminin yasadışı göçmenlere yönelik toplu sınır dışı etme operasyonları kapsamında halihazırda sekiz kişiyi kabul etti.

Beyaz Saray Sözcüsü Anna Kelly, “Başkan Trump, Gazze yeniden inşa edilirken Filistinlilerin güzel ve yeni bir yere yerleşmelerine izin verilmesi de dahil olmak üzere, Filistinlilerin yaşamlarını iyileştirmek için sık sık yenilikçi çözümler çağrısında bulundu. Ancak Hamas'ın önce silahsızlanmayı ve bu savaşı sona erdirmeyi kabul etmesi gerekiyor ve şu anda verebileceğimiz daha fazla ayrıntı yok” dedi.

Gönüllü ayrılış mı, zorla göç ettirme mi?

Birçok Filistinli, savaştan ve kıtlığa yakın bir açlık krizinden kaçmak için en azından geçici olarak Gazze'den ayrılmak istese de, kalıcı olarak ayrılmayı ve başka bir yere yerleşmeyi reddediyor. Hukuk örgütleri, insani yardım kuruluşları ve bazı hükümetler, ayrılmaların gerçekten gönüllü olup olmayacağını sorguluyorlar. Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil olmak üzere bazıları, bu fikrin etnik temizlik sayılabileceği konusunda uyardılar.

Cenevre Sözleşmeleri uyarınca, zorla göç ettirme bir suç ve yalnızca sivillerin güvenliği için geçici tahliye veya askeri zorunluluk gibi dar kapsamlı durumlarda kendisine izin verilebilir. İsrailli ve uluslararası hukuk uzmanlarıysa, bu kriterleri karşılamanın zor olduğunu ve Gazze'nin savaştan zarar görmüş ortamının, transferlerin gönüllü olacağı yönündeki argümanları zorlaştırdığını belirttiler.

Özellikle gençler, çocuklu aileler veya hasta akrabaları olan birçok Gazzeli'nin ayrılmak istediği bildiriliyor. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından geçen mayıs ayında yapılan ankete katılan Gazzeli Filistinlilerin üçte birinden fazlası, savaştan sonra göç etmeye istekli olduklarını söyledi.

Merkezin Direktörü Halil Şikaki'ye göre, göç etme olasılığı en yüksek olan demografik grup, eğitimli gençler ve bu durum Gazze'den beyin göçüne katkıda bulunabilir. Şikaki, savaştan önce yapılan anketlere göre, bu grup arasındaki katılımcıların üçte ikisi ila dörtte üçünün ekonomik ve güvenlik nedenleriyle Gazze'den başka yerlere göç etmeye istekli olduğunu ekledi. Birçoğunun Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Körfez ülkeleri veya Türkiye'ye taşınmakla ilgilendiğini belirtti.