Putin kadınlara ve eşcinsellere nasıl bakıyor?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin: Kötü bir günüm yok, çünkü kadın değilim

Putin, uçuş görevlileri ile birlikte (Reuters)
Putin, uçuş görevlileri ile birlikte (Reuters)
TT

Putin kadınlara ve eşcinsellere nasıl bakıyor?

Putin, uçuş görevlileri ile birlikte (Reuters)
Putin, uçuş görevlileri ile birlikte (Reuters)

Fidel Sbeity
Dünya Kadınlar Günü öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçen cumartesi günü Rus havayolu şirketi ‘Aeroflot’un eğitim merkezine yaptığı ziyarette bir konuşma gerçekleştirdi. Dünya genelinde birkaç medya organı tarafından yayınlanan bir videoda Rusya Devlet Başkanı’nın, şirkette ve devlet idarelerinin çeşitli sektörlerinde çalışan ve faklı kıyafetli ve üniformalı bir grup kadınla çevrili geniş bir yuvarlak masada oturduğu görülüyor. Öyle ki, sanki onları neyin beklediğini anlatmak üzere kadın temsilcileri bir araya getirmiş gibiydi.
Şaşırtıcı olan, birkaç metre uzaklıkta oturan cumhurbaşkanları, uluslararası heyetlerden bakanlar, generaller ve konuklarla olan fotoğraflarının aksine, kadınlarla yakın oturmasıydı. Zira son olarak askeri işgalin başlamasını önleme girişimlerine ilişkin tekrarlı ziyaretlerinde Fransa Cumhurbaşkanı ile arasında metrelerce mesafe bulunuyordu.
Putin, beraberinde oturan kadınlara, devam eden savaş hakkında bilmek istedikleri her şeyi ona sorma özgürlüğü tanıdı. Her soruyu bıkmadan ve homurdanmadan cevapladı. Sanki, milletin anaları ve emekçileriyle olan bu samimi görüşmede onları rahat ettirebileceğini söylüyor gibiydi. 
40 dakikalık bu basın toplantısı aracılığıyla Putin, işgalden günler sonra birçok siyasi mesaj gönderdi. Ancak belki de Rusya Devlet Başkanı birkaç saatte bir yeni bir basın toplantısı düzenlediği için Batı medyası, bu toplantıya haber olarak herhangi bir önem vermedi. Rus kadınlara yaşananlara ilişkin merkezi bir konum vermek isteyen açık Rus medyası propagandası karşısında ne demişti? Bir erkeğin kadınlarla toplantısından ne gibi bir haber çıkacaktı? Medyada kadınlarla ilgili tüm komik yorumları, kadınların erkeklerden daha zayıf olduğuna dair geri bir geleneksel inancı, onun bayağı görüşünü gösteriyor.

Kadın kadındır ve erkek de erkek
Ancak bu muhafazakâr ve geleneksel saygı, televizyonda basın toplantılarını takip eden Rus halkının önünde komik bulduğu şakalarla, kadınları kadın oldukları için alaya almasına rağmen geliyor. Putin’in kadınlara yaptığı şakalar, onları küçük duruma düşürmüyor, ancak onları fiziksel açıdan daha zayıf olarak sınıflandırıyor. Bu ise, daha küçük ve ince yapılı oldukları için doğal bir durumdan kaynaklanıyor. Kadınlar, karar verme hususunda da zayıflar. Zira bu durum da annelik duygusuna sahip oldukları için doğal bir şey. 
Reuters 
Bu gerekçeler, Rebecca Tan’ın 2017 yılında ‘Vox’ dergisinde yayınladığı ‘Kelimelerden daha fazlası: Putin’in kadın düşmanlığının geniş kapsamlı sonuçları bulunuyor’ başlıklı araştırmasında yer alıyor. Tan, Putin’in ABD’li yönetmen Oliver Stone ile bir belgesel çekimi sırasında sarfettiği ifadelerini ‘barbarca, aptalca ve geri zekalı’ olarak nitelendirdi. Kremlin’de yatak odaları arasında dolaşırken Putin, ‘ay içerisinde hiçbir kötü günü olmadığını’ söylemiş, “Çünkü ben kadın değilim” demişti. Sanki kadınların adet döngüsünün bir zayıf nokta olduğuna atıfta bulunmuş gibiydi. 
Yorumları, kadınlarla sınırlı değildi. Aksine 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakına yönelik eleştiriler sonrasında Hillary Clinton da dahil olmak üzere Avrupalı ​​ve Amerikalı politikacılarla da ilgiliydi. “İnsanlar çizgiyi geçiyorsa bu güçlü olduklarından değil, zayıf olduklarındandır. Ama belki bir kadının en kötü yanı zayıflık değildir” ifadesiyle Clinton’a atıf yapmıştı. 

Haşin
Ev hanımı olan muhafazakâr kadın, Putin’e göre kocası kendisine şiddet uyguladığında şikâyet etmeyen kadındır. Kendisi, BBC’nin Rus polis raporlarından aktardığına göre her ay 600’den fazla Rus kadının evlerinde öldürüldüğü aile içi şiddeti suç olmaktan çıkaran bir yasaya imza attı. Tabi ki resmiyette her zaman sayı aşağı çekilir. Yasa, toplum tarafından kınanma ve kocalarını kızdırma korkusuyla polise şikâyette bulunmaktan kaçınan istismara uğrayan kadınları da içeriyor. 
Aynı yeni yasaya göre ilk kez aile içi şiddet uygulayanlar, ancak kurbanları hastaneye kaldırılacak kadar yaralanmışsa hapis cezasıyla cezalandırılabilir. İstismara uğrayan, suçlamada bulunmamayı seçerse de istismarcı suçlamalarla karşı karşıya kalmayacak. 

LGBT topluluğuna karşı amansız bir mücadele
Öte yandan eşcinsel bireyler, Putin’in ahlaki düşmanları listesinde ilk sırada yer alıyor. Putin, bu kişileri mutasyona uğramış ‘Kovid-19’ virüsleri olarak nitelendiriyor. Bunların Rus toplumunu yok etmek için Batı ve Avrupa tarafından gönderilen virüsler olduğunu ve yok edilmeleri gerektiğini savunuyor. 
Söz konusu Vox araştırmasında, yönetmen Oliver Stone’a Rusya’nın eşcinsellere karşı şiddet uyguladığını yalanlarken, “Ama eşcinsellerin yanında duş almaktan nefret ediyorum. Çünkü onları tahrik etmekten korkuyorum” demişti. Maite Fernandez-Simon da ‘Kadın kadındır ve erkek de erkek’ başlığıyla Washington Post için yazdığı bir yazısında, “Soçi’deki Valday Kulübü’nün yıllık toplantılarından birinde ‘Batıdaki çocuklara bir erkeğin kız olabileceği ve bunun tam tersinin öğretildiği doğru. Bana göre bu, insanlık suçudur’ dedi” ifadelerine yer verdi.

Eşcinsellik
Ortodoks Kilisesi’nin desteğiyle Putin, tüm devlet çalışanlarını sosyal medya aracılığıyla takip etmek üzere katı inananlardan oluşan bir elektronik gönüllüler ordusu kurdu. Rusya Devlet Başkanı’nın tüm mal ve yetkilerini yeniden kazandırdığı Ortodoks Kilisesi ile olan gizli ilişkisi hakkında birkaç yıl önce Alman televizyonu ‘DW’ tarafından bir belgesel yayınlandı Belgeselde, bir grup kilise mensubunun güvenlik yetkilileri koruması altında ‘sosyal medya organları üzerinden yayınladıkları fotoğraf veya videolar hususunda’ meslekleri ne olursa olsun öğretmenler, doktorlar ve farklı devlet kurumlarında görev yapan personelleri takip ettiği belirtildi. Bu çerçevede eşcinsellik belirtileri gösteren herkes halka ifşa edilerek, kovulmaları için çalıştıkları kurumların yönetimine şikâyet ediliyordu.
Bu zulümler, çalıştıkları şirketlerin tamamı Putin’e, çevresine ve kiliseye ait olduğu sürece, özel sektördeki çalışanları da etkileyebilir. Fanatik ortodoks toplumundan biri, yüzden fazla erkek ve kadın çalışanı tek başına işlerinden kovduğunu belirtirken, bu eylemiyle de övündü. Ayrıca bunların çoğunun, toplum tarafından dışlanmaları sonucunda Avrupa’ya kaçtıklarını belirtti.
Putin'e göre muhafazakar kadınlar evin hanımıdır (Reuters)
Büyük bir kitle, özgürlüklerini kısıtlayan her türlü suçlamayla göç etmek zorunda kaldı. 
Putin, bu bölgede yalnızca dindar ya da kiliseye yakın olmaya çalışmıyor, aynı zamanda kendi tanımladığı bir ahlak ve ahlaksızlık kavramı etrafında sıkı bir Rus toplumu inşa etmek için çabalıyor. Putin’in tüm uzun televizyon röportajlarındaki propagandasına göre kendisi, Batı’ya, yani ifsat olmuş toplumlardan hoşlanan Avrupa’ya karşı duruyor. Bu toplumlar, eşcinsellere evlenme hakkının tanınması ve kadınların hak ve görevlerde erkeklerle eşit sayılması dolayısıyla ifsat olmuş durumda. Şarku'l Avsat'ın İndepent Arabia kaynaklı haberine göre Putin’in kendisi, kilise tarafından desteklenen devasa bir medya aracının yardımıyla Batı’yı şeytanlaştırmaya ve onu kötü ve ahlaki olarak yozlaşmış olarak göstermeye çabalıyor.
Her zaman ve doğrudan Rus toplumunun benzersizliğinin ve gücünün varlığına dikkati çekerken Putin, “Birbirimize saygı duymayı öğrendik. Peki bu ne anlama geliyor? Aynı zamanda bu, geleneksel manevi kültürümüzün temellerine, saygıyla yaklaşmak anlamına geliyor. Rusya Federasyonu’nun tüm halklarının, az önce bahsettiğim karaltıya karşı içsel ahlaki korumaya sahip olduğundan emin olmak isterim” ifadelerini kullandı. Ayrıca Putin, bir gazetecinin ‘Batı toplumunun geleneksel toplumsal cinsiyet kavramlarını yeniden ele alan yeni değer sistemi’ hakkındaki sorusuna da bu ifadelerle yanıt verdi.



Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.