Erdoğan: Türkler ve Museviler yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog ile dün Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog ile dün Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında (AFP)
TT

Erdoğan: Türkler ve Museviler yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog ile dün Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog ile dün Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog’u dün Ankara’da ‘sıcak’ bir şekilde karşılayarak, Tel Aviv ile ilişkileri güçlendirme konusundaki isteğini göstermek istedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan konuşmasında, “Antisemitizmin bir insanlık suçu olduğu yönündeki yaklaşımımızı bir kez daha tekrarladım. Türkler ve Museviler yüzyıllar boyunca, barış içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu müstesna tarihimize gölge düşürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Antisemitizm, İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve ırkçılıkla mücadele konusunda kararlı ve ilkeli tutumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.
İsrailli mevkidaşını Ankara’da misafir etmekten çok memnun olduğunu dile getiren Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
“Bu tarihi ziyaretin, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Müşterek hedefimiz, ülkelerimiz arasında ortak çıkarlara dayalı ve karşılıklı hassasiyetlere saygı temelinde siyasi diyaloğun yeniden canlandırılmasıdır.”
Erdoğan, Türkiye-İsrail ilişkilerinin güçlenmesinin hem iki ülke hem de bölgesel istikrar ve barış için büyük bir öneme sahip olduğunu vurguladı.

Filistin meselesi görüşmedeki temel konulardan biri
Filistin meselesinin görüşmenin temel konularından biri olduğunu söyleyen Erdoğan şöyle devam etti:
“Sayın Herzog ile konuya dair yaklaşımımızı ve hassasiyetlerimizi açıkça paylaştık. Bölgede gerginliğin azaltılmasına ve iki devletli çözüm vizyonunun muhafazasına verdiğimiz önemi ifade ettim. Kudüs'ün tarihi statüsüyle Mescid-i Aksa'nın dini kimliği ve kutsiyetinin korunmasına atfettiğimiz önemin altını çizdim. Filistinlilerin sosyal ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesinin ehemmiyetine dikkat çektim. Filistin halkına yönelik insani projeler yürüten TİKA ve Türk Kızılay gibi kuruluşlarımızın faaliyetlerinin devam etmesi hususunda İsrail makamlarının desteğini beklediğimizi özellikle vurguladım.”

“Önümüzdeki dönemin yeni fırsatları beraberinde getireceğine inanıyorum”
Görüşmede Ukrayna ve Doğu Akdeniz gibi bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında fikir alışverişinde bulunduklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ifadelerle devam etti:
“Önümüzdeki dönemin ikili ilişkilerimizin yanı sıra bölgesel işbirliği açısından da yeni fırsatları beraberinde getireceğine inanıyorum. Dışişleri Bakanımızın hemen bu ziyaretin ardından Filistin ve İsrail’e yapacağı ziyareti önemsiyorum. Ardından yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın İsrail ziyaretini de önemsiyorum. Türkiye olarak, daha önce başlatılmış olan enerji noktasındaki işbirliğini yeniden hayata geçirmek için bu bir fırsattır diye düşünüyorum.”

Erdoğan, iki ülke arasında işbirliğini artırmanın önemine dikkat çekti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasında başta ekonomi ve ticari ilişkiler olmak üzere işbirliğini artırmanın önemine dikkat çekerek, “Ticaret hacmimiz, salgına rağmen yüzde 36'ya yakın artış göstererek geçtiğimiz sene 8,5 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ortak çabalarımızla bu rakamı, 2022’de 10 milyar dolara taşıyacağımıza inanıyorum. Enerji ve enerji güvenliği alanlarında yürütülecek projelerde işbirliğine hazır olduğumuzu Sayın Devlet Başkanına ifade ettim. Turizm, bilim, ileri teknoloji, tarım, sağlık ve savunma sanayi gibi alanlarda ciddi işbirliği imkanlarına sahibiz” dedi. 

Herzog’dan iki ülke halkları arasındaki güçlü ve köklü ilişkilere vurgu
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ise konuşmasında, iki ülke halkları arasındaki ilişkinin çok eski, güçlü tarihi, dini ve kültürel kökleri olduğunu vurguladı.
Herzog konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ne yazık ki ülkelerimiz arasındaki ilişkiler son yıllarda bir darlık döneminden geçmiştir. İnanıyorum ki ülkeler arasındaki ilişkiler karşılıklı saygı ruhunu yansıtan eylemlerle incelenecek ve hepimizin paylaştığı bölgesel ve küresel zorluklarla daha iyi başa çıkmamızı sağlayacaktır. İsrail ve Türkiye birçok alanda hepimizin ev olarak adlandırdığı bu bölgeyi çarpıcı biçimde etkileyecek bir işbirliği yapabilir ve yapmalıdır.”

“Birlikte ileriye bakmayı seçiyoruz”
Geçmişteki anlaşmazlıkların kendi kendine ortadan kalkmayacağının altını çizen Herzog, “Fakat biz iki halk, iki ülke her alanda derinlemesine bir diyalog içerecek güven ve saygı yolcuğuna çıkmayı seçiyoruz. Birlikte ileriye bakmayı seçiyoruz. Her konuda anlaşamayacağımız konusunda peşinen anlaşmak zorundayız. Bizimki gibi zengin geçmişi olan bir ilişkide bu durum doğaldır. Ancak anlaşmazlıkları geleceğe yönelerek çözmeye çalışacağız” şeklinde konuştu.
Herzog, Erdoğan’a seslenerek, işbirliğini sürdürme yönündeki umudunu dile getirdi.

“Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar bu güzel bölgede yan yana birbirimizle barış içinde yaşayabiliriz”
Erdoğan ile toplantısından önce bölgedeki başka liderlerle de görüştüğünü söyleyen Herzog şöyle devam etti:
“İnanıyorum ki hepimiz, tüm dinlerin mensupları, Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar bu güzel bölgede yan yana birbirimizle barış içinde yaşayabiliriz ve yaşamalıyız. Bölgede istikrar, refah, barış ve güvenliği tesis etmek için birlikte çalışmamızı diliyorum.”
Herzog, “Ukrayna’daki savaş çok kan dökülmesine neden olan insani bir felakettir” diyerek, İsrail ve Türkiye’nin Ukrayna’daki savaşı durdurmak ve insanlığı başka bir yıkımdan kurtarmak için arabuluculuğa katıldığına dikkat çekti.

2007’den bu yana Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı
2007’den bu yana Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı olan Herzog, Anıtkabir'i ziyaret etmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir araya geldi.
Herzog, Ankara programında son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onuruna verdiği resmi akşam yemeğine katıldı.
Cumhurbaşkanı Herzog’un bugün İstanbul’da Yahudi cemaatinin üyeleriyle bir araya gelecek.

İki lider ülkeleri arasındaki siyasi ve güvenlik ilişkilerini iyileştirmek için bir dizi adım üzerinde anlaştı
Tel Aviv’den üst düzey bir kaynak, Erdoğan ve Herzog’un iki ülke arasındaki siyasi ve güvenlik ilişkilerini iyileştirmek ve bunu başarmak için iki hükümet arasında mümkün olan en kısa sürede çalışmaya başlamak için bir dizi adım üzerinde anlaştığını açıkladı.
Kaynak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nın anlaşmayı pratik adımlara dönüştürmek için önümüzdeki ay Tel Aviv’e gideceğini söyledi.

“Diplomatik ilişkilerin tam olarak yeniden başladığına dair açıklama yapmadılar”
Söz konusu kaynak, Erdoğan ve Herzog’un diplomatik ilişkilerin tam olarak yeniden başladığına dair açıklama yapmadıklarına dikkat çekerek, “Bu konuyu gelecek döneme bıraktılar, ancak kademeli olarak eski haline getirmek için ilişkilerde bir dönüm noktasını vurguladılar” dedi.
İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler, 2010 yılında İsrail’in Gazze Şeridi’ne ulaşmaya çalışan Mavi Marmara isimli yardım gemisine düzenlediği saldırıda 10 Türk sivilin öldürülmesiyle birlikte kriz yaşadı.
İki ülke, 2016 yılında büyükelçilerinin geri dönüşünü gören bir uzlaşma anlaşması imzaladı. Ancak iki yıl sonra Türkiye, İsrail güçlerinin ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ne katılan Filistinlilere yönelik saldırısını protesto etmek için büyükelçisini geri çağırdığında, uzlaşma kısa sürede çöktü.
Bu protestolar sırasında patlak veren çatışmalar, 310 Filistinli ve 8 İsraillinin ölümüyle sonuçlandı.
Tüm bunların ardından, son aylarda Türkiye ile İsrail arasında net bir yakınlaşmaya tanık olundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrailli mevkidaşı, Herzog’un geçen Temmuz ayında göreve başlamasından bu yana birkaç kez konuştu.

Saadet Partisi’nden ‘Herzog’u ülkemizde istemiyoruz’ protestosu
Saadet Partisi örgütleri, 81 ilde eş zamanlı olarak, ‘İşgalci İsrail’in Cumhurbaşkanı Herzog’u ülkemizde istemiyoruz’ protestosu düzenledi.
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Ömer Faruk Yazıcı, Eminönü Meydanı’nda düzenlenen protestoda yaptığı açıklamada, Herzog’un Türkiye’ye davet edilişini şiddetle kınadıklarını söyledi.
Yazıcı ayrıca, “Anormalliklerin normalleşme olarak takdim edilmesini ise reddediyoruz. Kudüs’e, Gazze’ye bombalar yağdıran, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı kirli postallarıyla çiğneyen, çoluk-çocuk, kadın, yaşlı demeden mazlumları katledenlerin ülkemizde yeri yoktur ve olmayacaktır” dedi.



Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
TT

Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, bugün (Çarşamba) yayımlanan açıklamalarında, Kiev ile Washington arasında müzakere edilen savaşı sona erdirmeye yönelik yeni önerinin, Ukrayna’yı NATO’ya katılım hedefinden resmen vazgeçmeye zorlamadığını söyledi.

Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin ülkesinin tek taraflı kararıyla değil, ittifak üyelerinin iradesiyle belirleneceğini vurgulayan Zelenskiy “Biz kendi tercihimizı yaptık. NATO’ya katılımı engelleyecek anayasal düzenlemeleri gündemimizden çıkardık” dedi. Bu açıklama, Washington’un daha önce Kiev’i NATO’dan uzak tutmayı hedefleyen hukuken bağlayıcı bir planına dolaylı bir gönderme olarak yorumlandı.

Ukrayna lideri, Rusya ile savaşı sona erdirmeyi amaçlayan görüşmeler sırasında, topraklara ilişkin konularda Amerikalı ve Ukraynalı müzakerecilerin uzlaşmaya varamadığını belirterek, bu başlıkların liderler düzeyinde ele alınması çağrısında bulundu. Zelenskiy, “ABD tarafıyla Donetsk bölgesine ve Zaporijya Nükleer Santrali’ne ilişkin konularda mutabakata varamadık. Hassas meseleleri ele almak üzere ABD ile liderler düzeyinde bir toplantıya hazırız. Toprak gibi konular liderler seviyesinde görüşülmeli” dedi. Önerdiği toplantının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i kapsayıp kapsamadığını belirtmedi; ancak Zelenskiy daha önce defalarca Rus liderle görüşme çağrısında bulunmuştu.

Öte yandan Zelenskiy, ülkesinin Rusya ile savaşın sona erdirilmesine yönelik bir anlaşmaya varılmasının ardından, mümkün olan en kısa sürede cumhurbaşkanlığı seçimlerine gideceğini açıkladı. Washington ile üzerinde uzlaşılan planın son taslağına göre, Moskova’ya sunulan belgede “anlaşmanın imzalanmasının ardından Ukrayna’nın en kısa sürede seçim düzenlemesi gerektiği” yönünde bir madde yer alıyor. Bu açıklama, Zelenskiy’nin salı günü gazetecilerle yaptığı görüşmede dile getirildi.


Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
TT

Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen son telefon görüşmesi, Macron’un girişimiyle 1 Temmuz Salı günü yapıldı. Elysee Sarayı, görüşmenin iki saati aşkın sürdüğünü ve İsrail ile ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri, uzmanları ve askeri liderlik kadrolarından isimleri hedef alan saldırılarından birkaç gün sonra, özellikle İran’ın nükleer dosyasına odaklandığını açıklamıştı.

Ancak görüşmede Ukrayna’daki savaş da ele alındı. Elysee’ye göre, tarafların yaklaşımları arasındaki derin fark nedeniyle temas adeta ‘sağırlar diyaloğu’ niteliği taşıdı. Buna rağmen Elysee’den yapılan açıklamada, Emmanuel Macron ile Vladimir Putin’in bu başlıkta temaslarını sürdürme kararı aldıkları belirtildi.

Macron, ABD Başkanı Donald Trump dışında, Putin’e yönelik diplomatik izolasyon kuralını bozan tek Batılı lider konumunda bulunuyor. Oysa Macron, son iki yılda Rusya’ya karşı sert çizginin öncülüğünü üstlenmiş, Moskova’ya yönelik mali ve ekonomik yaptırımların savunulmasında, Ukrayna’ya mali ve askeri destek sağlanmasında ve çatışmaların sona erdirilmesinin ardından Rusya’yı caydırmak amacıyla Ukrayna topraklarında asker konuşlandırmayı öngören bir ‘istekliler koalisyonu’ kurulması çağrılarında aktif rol oynamıştı.

xscdf
Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için Berlin'de bir araya gelen Avrupalı liderler aile fotoğrafı çektirdi, 15 Aralık 2025 (EPA)

Macron ayrıca, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy için bir ‘referans noktası’ olmayı hedefledi. Son dönemde Zelenskiy’i üç kez Paris’e davet eden Macron, Ukrayna’ya dördüncü nesil 100 adet Rafale savaş uçağı tedarikini öngören bir mutabakat zaptını da Zelenskiy ile imzaladı.

Avrupa'nın genel görüşüne aykırı hareket ediyor

Macron bir kez daha Avrupa çizgisinin dışına çıktı. Brüksel’de düzenlenen ve Ukrayna’ya 90 milyar euroluk kredi verilmesini onaylayan son Avrupa Birliği (AB) zirvesinin ardından düzenlediği basın toplantısında Macron, Vladimir Putin ile doğrudan diyaloğun yeniden başlatılması çağrısıyla salondaki herkesi şaşırttı. Macron, çağrısını şu sözlerle gerekçelendirdi: “Vladimir Putin’le konuşan kişiler olduğunu görüyorum. Bu nedenle biz Avrupalıların ve Ukraynalıların, bu müzakereyi resmî biçimde yeniden açacak bir çerçeve bulmasının çıkarımıza olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde kendi aramızda konuşmaya devam ederiz, müzakereciler ise Ruslarla baş başa pazarlık yapar. Bu ideal bir durum değil.”

Macron’un bu sözlerle, Alaska’da olduğu gibi Putin’le yüz yüze görüşmekten ya da onunla defalarca telefonla temas kurmaktan çekinmeyen ABD Başkanı Donald Trump’a atıfta bulunduğu belirtiliyor. Macron’un söz konusu ifadelerine Rusya Devlet Başkanı’ndan yanıt gecikmedi. Putin, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Macron ile ‘diyaloğa hazır olduğunu’ söyledi. Bunun üzerine Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları, “Kremlin’in bu girişime açık onay vermesi memnuniyet verici. Önümüzdeki günlerde ilerlemenin en uygun yolunu değerlendireceğiz” açıklamasını yaptı.

adfrg
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, 18 Ağustos'ta Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ile yüz yüze görüştü. (AP)

Macron’un girişiminin sürpriz etki yaratması üzerine Elysee kaynakları, olası eleştirilere karşı önlem alarak Moskova ile yapılacak her türlü temasın Zelenskiy ve Avrupalı ortaklarla ‘tam şeffaflık içinde’ yürütüleceğini ve hedefin Ukraynalılar için ‘sağlam ve kalıcı bir barış’ olduğunu vurguladı. Rusya ile diyaloğun neden kesildiğine ilişkin olarak Elysee Sarayı, “Ukrayna’nın işgali ve Putin’in savaşı sürdürme ısrarı, son üç yılda her türlü diyalog ihtimalini ortadan kaldırdı” değerlendirmesinde bulundu. Diyaloğun yeniden başlamasının ise ancak ateşkesin ana hatlarının netleşmesi ve barış müzakerelerinin başlamasıyla mümkün olacağı, bu aşamada Putin’le yeniden konuşmanın faydalı olacağı kaydedildi.

Macron'un girişiminin ardındaki gerekçe

Paris’teki Avrupalı diplomatik kaynaklar, Macron’un girişiminin geç de olsa, ABD’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk sürecini tek başına yürütmesinden duyulan Fransız-Avrupa kaygısını yansıttığını belirtiyor. Avrupalıların son haftalarda bu süreçte kendilerine bir yer açmayı başarmasına rağmen, Washington’un onları devre dışı bırakma eğilimi gösterdiği değerlendirmesi yapılıyor. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta The Atlantic sitesine yaptığı açıklamalar Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı. Trump, Avrupalıların “çok konuşup hiçbir şey yapmadığını, bunun kanıtının da savaşın hâlâ sürmesi olduğunu” söylemişti. Öte yandan, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard da geçen hafta X platformunda yaptığı paylaşımda Avrupalıları ve NATO’yu hedef alarak, ‘savaşı tırmandırmakla ve ABD’yi Rusya ile doğrudan bir çatışmaya çekmeye çalışmakla’ suçladı. Tüm bunların ardından söz konusu kaynaklar şu soruyu gündeme getiriyor: “Washington Kiev’e yardımları keserken, savaşın yükünü Ukrayna’yı destekleyerek esas olarak Avrupalılar taşıyorken, Avrupalıların Putin’le görüşme hakkı neden olmasın?” Kaynaklar, savaşın gidişatının AB ülkelerinin ve genel olarak kıtanın güvenliğini doğrudan ilgilendirdiğini, bu nedenle Putin’le dolaylı değil doğrudan bir diyaloğun gerekli ve önemli olduğunu vurguluyor.

Ancak Macron’un girişimi, AB içindeki ortakları nezdinde olumlu bir karşılık bulmadı. Ne Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ne de Rusya’ya karşı Avrupa liderliği rolünü üstlenmek isteyen Almanya Başbakanı bu çağrıdan memnun kaldı. Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Steffen Meyer, hükümetin Macron’un girişiminden ‘haberdar edildiğini’ söylemekle yetinirken, bu dosya nedeniyle ‘AB’nin zedelenmesine dair bir endişe bulunmadığını’ ifade etti.

Macron ve Napolyon Bonapart

Macron’a yöneltilen eleştiriler iki ana noktada toplanıyor. Bunlardan ilki, Rusya ve Vladimir Putin üzerindeki azami baskıyı savunma çizgisinden, Amerikalı müzakerecinin elde edemediği ya da elde etmesinin zor görüldüğü kazanımlara ilişkin ciddi soru işaretleri bulunmasına rağmen, Moskova ile diyaloğa yönelmesi. İkinci eleştiri ise Macron’un, Putin etrafında örülen Avrupa duvarını ve sıkı diplomatik izolasyonu delmiş olması. Eleştirmenlere göre bu girişim, Rus liderine Avrupa içindeki bölünmelerden ve AB ile ABD arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanma imkânı sunuyor.

frgt
Brüksel'de Avrupa zirvesinin sona ermesinin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeye açık olduğunu ifade etti. (AFP)

Le Monde gazetesi, Zelenskiy’nin Macron’un girişimini kendisiyle görüştüğünü ve bazı çekinceler taşıdığını kabul ettiğini yazdı. Şarku'l Avsat'ın Le Monde'den gazetesinden aktardığına göre bir Avrupalı diplomat, “Avrupa’daki herkes, bir gün Putin’le konuşmak zorunda kalınacağını biliyor. Karmaşık olan ise bu görüşmelerin en uygun çerçevesinin ne olacağı; Avrupa Troykası (Fransa, Almanya, Birleşik Krallık) içinde mi yoksa daha geniş bir formatta mı yapılacağı” ifadelerini kullandı. Bu soru, Macron’un yalnızca Fransa adına mı konuşacağı, yoksa Zelenskiy ve Avrupa’daki diğer liderlerden yetki alarak onların adına mı konuşacağı konusunu gündeme getiriyor.

Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık liderleri arasında gizli bir rekabet olduğu kesin, ancak bu durum açıkça ortaya çıkmış değil. Her durumda, önümüzdeki günler ve haftalarda ne olacağını tahmin etmek için henüz erken. Putin’in son basın toplantısında Avrupa liderlerini ‘küçük domuzlar’ olarak nitelemesi, bu sürecin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Rus basını ise 1812’de Napolyon Bonapart’ın Rusya’yı işgalinde uğradığı büyük yenilgiyi sık sık hatırlatıyor; o dönemde Napolyon’un ordusu büyük kayıplar vermiş ve bu macera onun düşüşünün başlangıcı olmuştu.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.