Çin, Sudan’da ihtişamını yeniden kazanmayı mı planlıyor?

Pekin, ister seçilmiş ister askeri diktatörlük olsun, bağımsızlıktan bu yana tüm Sudan hükümetleriyle iyi ilişkilerini sürdürdü.

Çin, Sudan’a petrol yatırımları, ticaret ve altyapı projeleri ile giriyor. (Independent Arabia- Hasan Hamed)
Çin, Sudan’a petrol yatırımları, ticaret ve altyapı projeleri ile giriyor. (Independent Arabia- Hasan Hamed)
TT

Çin, Sudan’da ihtişamını yeniden kazanmayı mı planlıyor?

Çin, Sudan’a petrol yatırımları, ticaret ve altyapı projeleri ile giriyor. (Independent Arabia- Hasan Hamed)
Çin, Sudan’a petrol yatırımları, ticaret ve altyapı projeleri ile giriyor. (Independent Arabia- Hasan Hamed)

Muna Abdulfettah
Çin'in Ortadoğu ve Afrika Boynuzu'ndaki rolünü etkinleştirme çerçevesinde Sudan'da daha aktif bir rol oynamaya kararlı olduğu görülüyor. Ortadoğu Özel Elçisi’nin Sudan'ı da içine alan faaliyetleri de bunu kanıtlıyor. Pekin'in 11 Ocak'ta Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Afrika gezisi sırasında Afrika Boynuzu'nda görev yapacak bir özel elçi atayacağını açıklaması bunun bir diğer kanıtı.
Çin, Sudan’da daha aktif bir rol oynamak istiyor çünkü bu ülke hem Arap hem de Afrikalı olduğundan, Arap-Çin İşbirliği Forumu ve Afrika-Çin Forumu'nun önemli bir üyesi konumunda. Hartum, önceki yıllarda bu iki forumun bir dizi periyodik toplantısına ev sahipliği yapmıştı.
Diplomatik olarak, Çin Ortadoğu Özel Elçisi’nin geçen haftaki Sudan ziyareti ve Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah Burhan ile yaptığı görüşme, bölgedeki birçok ülkeyi kapsayan tur rutin bir tur kapsamında gerçekleşti. Ancak Aralık 2018 devriminde Ömer Beşir rejiminin devrilmesinden sonra Sudan, son üç yılda birçok krize tanık oldu. Bunların olumsuz yansımalarının acısını çekti. Çin'in benzer koşullarda Sudan ve bir dizi Afrika ülkesinde geçmişte gerçekleştirdiği sızıntılar ve bölgeye güçlü dönüşü de bunlara ekleniyor. Tüm bunlar, söz konusu ziyareti ve kendisini takip edebilecek gelişmeleri, Çin’in rolünü pekiştirme, üçüncü dünya ülkeleriyle olan ilişkilerini belirli meselelere indirgeyen bağı koparma çabasına dönüştürüyor. ABD’nin Çin’e karşı bir propaganda olarak kullanmaya çalıştığı bu meseleler; Pekin’in Kıta’nın kaynaklarını ekonomik olarak sömürüsü, insan hakları ihlallerini görmezden gelmesi ve diktatör rejimlerle dostluğu ile ön plana çıkıyor.
Çin’in 1970’li yıllardan günümüze sürdürdüğü yayılma hedeflerine ek olarak, Asya, Ortadoğu ve Doğu Avrupa'yı karadan ve denizden birbirine bağlayan İpek Yolu ve Bir Kuşak Bir Yol projesi var. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bu proje için çalışıyor. Kendisi ile bağlantılı altyapı projelerini finanse etmek için yaklaşık 40 milyar dolarlık bir fon kurdu. Dahası bölgede daha sağlam bir konumlanma dahil Çin’in jeopolitik hedefleri de var.
IMG-20220325-WA0033.jpg
Sudan hükümeti, 1994 yılında Ticaret Bakanlığı'nı ülke dışışında iş birliği alanları kurmakla görevlendirdi. (Independent Arabia- Hasan Hamed)

Baş müttefik
Çin ister seçilmiş ister askeri diktatörlük, ister komünist veya İslami karakterde olsun, bağımsızlıktan sonra tüm Sudan hükümetleriyle iyi ilişkilerini sürdürdü. Ancak 1989'da, sadece 3 yıl ülkeyi yöneten üçüncü demokratik ve seçilmiş hükümete karşı askeri darbe gerçekleştiğinde Sudan, Hasan el-Turabi'nin Batı'nın Hartum'da İslami bir hükümeti kabul etmeyeceği tavsiyesiyle doğuya, Çin'e yöneldi. Çin, 1997'de ABD ile ilişkilerin bozulması ve Sudan’a yaptırımların uygulanmasından sonra Sudan'ın ana müttefiki oldu. Sudan, Kurtuluş Hükümeti'nin kurulmasından sonra, 1994 yılında Ticaret Bakanlığı'nı Avrupa ve ABD tarafından uygulanması muhtemel yaptırımlara karşı önlem olarak ülke dışında iş birliği alanları açmakla görevlendirdi. Eski Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Muhammed Nuri Hamed şunları aktardı:
"Sudan, deniz hatlarını Karadeniz'den Sarı Deniz'e kadar uzatmak için Çin, Ukrayna ve Rusya ile 25 protokol imzaladı. Yaptırımlar hayata geçtikten sonra Çin, Sudan'a o dönemde Mısır'dan ithal edilen ve maliyeti yaklaşık 1 milyon dolar olan askeri üniformalar dahil olmak üzere ihtiyacı olan yardımları sağladı.”
Çin, petrol yatırımları için 1993'te Sudan'a yöneldiğinde, teorikte, ‘faydaların adil dağılımı kapitalist sistem altında gerçekleşemez. Güney ülkeleri halen yoksuldur ve sömürülmektedir. Çünkü tarihleri kapitalist sisteme bağımlı unsurlar gibidir’ şeklindeki komünist teoriye dayanan iş birliği (güney ve güney ülkeleri) perspektifini benimsiyordu. Ancak pratikte Pekin, o dönemde Çin açılım ve reformunun lideri Deng Şiaoping'in 1970’li yılların sonunda başlattığı dünyaya açılma aşamasının zirvesindeydi.
Çin'in Sudan ile ilişkilerindeki hedefi petrol ihtiyaçlarını güvence altına almakla sınırlı değildi. Aksine, siyasi ve kültürel ilişkileri pekiştirmenin yanı sıra ticaret ve altyapı alanlarını da kapsıyordu. İki rejimin ideolojik arka planı bu aktif iş birliğini engellemiyordu.  O kadar ki Sudan muhalefeti, özellikle iki devlet adına değil de iki parti adına yapılan toplantılarda Çin'de iktidarda olan Komünist Parti ile Sudan'daki İslamcı Ulusal Kongre Partisi'ni bir araya getirme girişimleri, Çin'in Sudan Devlet Başkanı Beşir'in Dostluk Sarayı ve Ulusal Kongre Partisi Merkezi gibi ülkeye yaptığı bağışlar hakkında sık sık alaycı açıklamalarda bulunurdu.

Yapısal sorun
Bazı Afrika ülkeleri, Sudan-Çin ilişkilerini, ABD yaptırımlarına dayanması halinde örnek alınabilecek bir model olarak gördüler. Nitekim Güney Sudan’ın ayrılması ve petrol kaynaklarının yüzde 75'inin Güney Sudan toprakları içinde kalmasından sonra ilişkilerde bir kırılma yaşanması beklense de sürekliliği diğer Afrika ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin başlangıcı oldu. Çin, Sudan ile olan ilişkisinden çok şey kazandı ve karşılığında da ona çeşitli alanlarda krediler ve yardımlar sağladı. Gelgelim bazı ekonomi uzmanlarının yanı sıra eski Maliye Bakanı Ticani et-Tayyib de şu değerlendirmede bulundu:
"Çin’in Sudan'a yardımları, sahip olduğu dolar rezervlerinin faizsiz ve cömert krediler görüntüsü altında geçirilmesi amacıyla yapılmıştır. Ama bu Sudan'ın çıkarına değildi. Zira bir yandan Sudan'ın borçlarının birikmesini, diğer yandan Sudan petrolünün daha uzun yıllar Çin'e akmasını temin ediyordu."
Gerçekten de olan buydu ve Sudan'ın Çin'e olan ihtiyacı ve Çin’in de birden fazla petrol kaynağına olan ihtiyacının gölgesinde, Güney Sudan’ın ayrılması ve petrol kaynaklarının önemli bir bölümünün Güney’de kalmasından sonra bile Çin, Sudan ile ilişkisini sürdürdü. Petrol arzını başka bir bağlantı noktası ile korumaya almaya çalıştı. Sudan ve Güney Sudan'da devam eden istikrarsızlık durumunu sezince de uzun vadeli bir stratejiyi hayata geçirmeye hazırlandı. Sudan petrolünü yüklemek ve kara Kıta’dan petrol arzını ve onunla ticaretini sürdürmek amacıyla Kenya'nın Hint Okyanusu kıyısındaki Lamu Adası’nda bir deniz kompleksi inşa etmeye girişti.
Faydalarına rağmen Çin'in yatırım yapmaktan kaçındığı Sudan'ın yapısal sorunlarının başında tarım geliyor. Cezire eyaleti ve doğu Sudan'da pamuk ekimi projesi gibi sadece birkaç tarımsal proje Çin’in yardımlarıyla hayata geçti. Ama Pekin petrol, inşaat ve benzeri alanlarda olduğu gibi bu sektöre ağırlığını koymadı. Nedeni, üretim ve tüketim arasında temel bir boşluk olduğundan Hartum'un komşu ülkelerden gıda ithal eden bir ülke haline gelmesi ve bunun sonucunda bu alandaki yatırımların ekonomik fizibilitesinin Sudan'ın içi ile sınırlı kalması olabilir. Ayrıca Çin, tarımsal üretimde kendi kendine yeten bir ülke ve bu alana yatırım yapmaya da ihtiyacı yok. Ama başta petrol olmak üzere diğer kaynaklara susamış durumda.
IMG-20220325-WA0036.jpg
Çin, Sudan ile ilişkilerini ülkenin ikiye bölünmesinden ve petrol kaynaklarının Güney’de kalmasından sonra bile korudu. (Independent Arabia- Hasan Hamed)

Çin üzerindeki baskı
Çin, önceki rejimin gölgesinde ve Darfur'daki savaş faaliyetleri sırasında Sudan ile ilgili duruşu nedeniyle büyük bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Ancak bunların çoğu siyaset ve medya alanıyla sınırlıydı. Nitekim ABD, Pekin'de düzenlenecek 2008 Olimpiyat Oyunlarını boykot etmeyi Çin’e karşı bir baskı aracı olarak kullandı ama AB’nin buna yanıtı, sporu siyasete alet etmeme kararı almak oldu.
Eğer ABD’nin Çin ile geçmişte Afrika’daki çekişmesinin nedeni diktatörlük rejimlerine verdiği destekse, bugün Sudan devrimi bunu ortadan kaldırdı. Ayrıca Joe Biden yönetimi, Donald Trump döneminden farklı olarak diktatör yöneticilere müsamaha göstermeyeceğine dair beyanlarından geri adım atma yolunda olabilir. Demokratik değerlere ve insan haklarına saygılı ülkelere ilişkilerde öncelik verileceğine dair açıklamalarına rağmen bu yönelim, Biden'ın dış politikasında henüz net bir şekilde görülmedi. Bu da Çin'in ister sivil isterse askeri olsun herhangi bir hükümetin yönetimi altında Sudan ile ilişkilerini sürdürmesini garanti ediyor.

İhtişamı yeniden kazanma
Buna göre Çin'in Sudan ile ilişkilerinde yeni ve sürekli bir yol izlemedeki başarısı, yönetici sınıfının yönelimlerine bağlı olmayabilir. Nitekim Abdullah Hamduk'un başbakanlığı sırasında geçiş hükümetinin yönelimi, bazılarının kendisini komünist bağlarına geri döndürme girişimlerine rağmen Batılıydı. Batılı kuruluşlarla bağlantısı, Batılı sisteme çok fazla bağlılık göstermesine neden olmuştu.
Batı, çeşitli Sudanlı siyasi akımların askeri bileşeni reddetmesi ve iktidarı bırakmayıp ona sıkı sıkı tutunması korkusu gölgesinde, askeri bileşene karşı katı davranırsa Çin yardıma ve desteğe hazır olacaktır. Pekin'in Sudan ile geçmişteki deneyimlerine baktığımızda çoğu zaman ülkelere planlarını ve önceliklerini kendi koşullarına göre değiştirmelerini dayatan Batılı ülkelerin aksine Sudan veya diğer Afrikalı ortaklarının taleplerini hiçbir zaman reddetmemiş olduğunu görürüz. Çin, kendi iradesini dayatmadan veya ortaklık ilkesi temelinde müzakere talebini reddetmeden bu ülkelerin planlarına uyum sağlamaya çalışıyor. Bu durum Sudan ile deneyimine özgü olmayıp Güney Sudan, Libya, Somali ve diğerleri gibi siyasi ve ekonomik krizlerden muzdarip diğer ülkeler için de geçerli.
Çin Ticaret Bakanlığı'na göre Çin bugün, 40 yıllık reform ve dışa açılımından ve 2001'de Dünya Ticaret Anlaşması'na katılmasından 20 yıl sonra mal ticaretinde dünyanın en büyük ülkesi haline geldi. Şimdi de kendisini dizginlemeye çalışan uluslararası toplum konvoyunda sakince ilerliyor. Ancak bunu Sudan ile ilişkilerini kesmeden ve geri kalan Afrika ülkeleri ile projeleri etkilenmeden yapıyor.
Çin'in stratejisi bölgesel ve uluslararası dönüşümlere göre değişebilir. Ancak her kadim uygarlık gibi ihtişamını yeniden kazanmanın gerekliliğine dayalı yaklaşımını sürdürmeyi başardı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.