Sudan insan kaçakçılarına karşı koyabilir mi?

Sudan İstihbaratı, Kızıldeniz kıyılarında geleneksel teknelerle kaçakçılık yapan mafyaya bir haftada iki operasyon gerçekleştirdi ve 25 yabancı kadını kurtardı. Çevredeki sığınma dalgaları karmaşık zorluklar doğuruyor

Sudan insan kaçakçılarına karşı koyabilir mi?
TT

Sudan insan kaçakçılarına karşı koyabilir mi?

Sudan insan kaçakçılarına karşı koyabilir mi?

Hasan Hamid
Sudan doğusu üzerinden Hartum’a, ardından sınırlar aracılığıyla Libya’ya, Akdeniz’e veya Mısır’a, Sina Yarımadası üzerinden İsrail ve Avrupa’ya doğru, kaçakçılık ve insan ticareti için geçiş kapısı haline getirildi.
Sudan ve Libya arasındaki sınır noktalarında insan ticareti aktif bir durumda. Ancak en aktif durum, Eritre ile sınır şeridinde ve Sudan’ın doğusundaki Eritre ve Etiyopya mülteci kamplarında.
Bir hafta içerisinde Sudan Genel İstihbarat Teşkilatı, 22 Mart’ta insan ticareti ağlarına yönelik iki operasyonun düzenlendiğini açıkladı. Teşkilat, başkent Hartum’un banliyölerinde 25 yabancı kadını bir insan satıcısının elinden kurtardı. Kadınlar, bazı komşu ülkelerden Sudan’a ulaşmıştı. Bir hafta sonra doğuda Kassala vilayeti ve Sudan- Etiyopya sınırı ile sınırlanan el-Kadarif vilayetinde Hartum’un 400 km uzağında İstihbarat Teşkilatı, 31 Mart’ta bir başka ağı durdurabildi ve 18 Etiyopyalıyı kurtardı.
Sudan’ı çevreleyen sayısız mülteci dalgası, benzeri görülmemiş ve karmaşık zorluklar doğuruyor. Afrika Boynuzu, Orta ve Batı Afrika’daki silahlı çatışmalar ortasında bu faktör baş gösterdi. Bu mültecilerin ihtiyaçları, sayılarının fazlalığı, sınırlı kapasiteleri ve onlara yardım ulaştırma zorluğu göz önüne alındığında bu sorun, toplumların bunları kabul edememesi, onlara destek ve koruma sağlayamaması nedeniyle daha da kötüleşiyor.
Sığınma tablosunun iki anlamı var. Bu duruma ilişkin trajedi, ahlaki sorunun, unsurlarının birbirleriyle olan ilişkisi hakkında olayların yüzeyine sıçramasına izin veriyor. Peki bu iki anlam, ister kaçakçılıkla nitelendirilmiş olsun, isterse de doğrudan ticaret muamelesi görmüş olsun, operasyonun kendisi göz önüne alındığında insan ticareti ağlarının suçlarının kurbanı mı yoksa katılımcısı mı?
En meşhuru olmasına rağmen insan ticaretinin kalıpları bu türle sınırlı değil. Ancak geleneksel olarak altın arayışı gibi madenciliğin yaygınlaşmasıyla birlikte başka kalıplar da ortaya çıktı. Bu durum, kuyu kazmak da dahil olmak üzere bu zorlu görevde gençleri sömüren tüccarların ortaya çıkmasına neden oldu. Aynı şekilde Batı Afrika ülkelerine mensup, insan tacirleri tarafından dilenmek için kullanılan çocukların yaygınlaşması olgusu da mevcut.

Organize suç
Sudan, esnek ve değişken bir olgu olması dolayısıyla organize suçun çeşitli nedenleriyle çevrili. Sudan ayrıca, Küresel Organize Suç Endeksi 2021 tarafından sınıflandırılan bir kemerle çevrilmiş durumda. Öyle ki organize suçla ilgili olarak Afrika kıtası, 5,17 puan alarak, Asya kıtası sonrasında ikinci sıraya yerleşti. Yayınlanan bir raporda, “Bu durum, Afrika’da en büyük etkiye sahip bir suç piyasası olan insan kaçakçılığı da dahil olmak üzere, kıtada kök salmış yaygın ve çeşitlendirilmiş yasadışı ekonomilerin bir yansımasıdır. Bu yasadışı ekonominin faaliyetin bir kanıtı olarak, 54 Afrika ülkesinden 30’unun, insan ticareti için önemli bir etki pazarına sahip olduğu değerlendirildi” ifadelerine yer verildi.
Rapor, kıtadaki çatışmalara dikkati çekerken, “2019’da yaklaşık 25 devam eden çatışma kaydedildi. Kıtanın çoğu yerindeki ülkeler, 2020’yi takip eden yılda silahlı saldırılara ve sürekli isyanlara maruz kaldı” ifadelerini içerdi. Raporda ayrıca, organize suç ve çatışma arasındaki ilişki, karşılıklı olarak birbirlerini güçlendirici olarak nitelendirildi. Endeksin sonuçları, organize suçların başında insan ticaretinin geldiğini, ardından silah kaçakçılığının, yenilenemez kaynak kaçakçılığının ve ardından uyuşturucu kaçakçılığının geldiğini gösterdi.
2020 - 2021 yıllarına dair bir rapora göre Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) “Doğu ve Batı Afrika’daki silahlı çatışmalar, insan hakları ihlalleri kalıplarını geliştirdi ve uluslararası ve insan hakları hukukuna meydan okudu. İnsan ticareti bu çatışmaların en belirgin ortak özelliklerinden biri haline gelmiştir” dedi. Amnesty, “Milisler, silahlı gruplar ve yaygın çeteler, sistematik olarak insan kaçakçılığı yapmaktadır. Kurbanlarının çoğu, insanlık dışı gözaltı koşullarına ve toplanma noktalarında aşırı izdihama maruz kalan mülteci ve göçmenlerdir. Farklı şekillerde zorla çalıştırma, işkence, tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz kalıyorlar. Kadınlar ve kız çocukları daha da büyük risk altındadır” ifadelerini kullandı.

Güvenlik akışı
Hartum’daki Ulusal Araştırmalar Merkezi’nde kriz yönetimi ve müzakere uzmanı olan Tümgeneral Emin İsmail Meczub, “Ülkede, siyasi istikrarsızlık nedeniyle güvenlik birimlerinin temel görevlerinden ayrılmasından kaynaklanan bir güvenlik akışı var” dedi. İsmail Meczub, “Devletlerin kökeninde, stratejik güvenlik planlarına sahip olma, siyasi, ekonomik veya toplumsal güvenlik olsun, kapsamlı güvenlik sorumluluğunu taşıma, iç veya bölgesel olaylardan kaynaklanan krizleri öngörme ve krizi bu temelde yönetme’ eylemleri yatmaktadır. Ancak Sudan’ın güvenlik likiditesinden mustarip olmasının, şehirlerde ve çevre bölgelerde suç unsurlarının ortaya çıkmasının yanı sıra güvenlik güçlerinin önemli bir bölümünün yokluğuna neden olduğu açıktır” dedi.
Kriz yönetimi uzmanı, “İnsan ticareti, Sudan’ı bir geçiş ülkesi olarak gördüğü için hükümete rahatsızlık veriyor. Doğudaki komşu ülkelerden Batı Sahra’ya, oradan da Libya’ya ve Avrupa’ya doğru Libya kıyılarına geçerek, son on yılda aktif olmuştur” dedi.
İsmail Meczub, “Sudan, yıllardır bu tür faaliyetlerin durdurulması için Avrupa Birliği (AB) ile ortak şekilde, Genel İstihbarat Teşkilatı, polis ve Hızlı Destek Güçleri’nden oluşan büyük kampanyalar yürütüyor. Ancak bu çeteler, komşu ülkelerden vatandaşları Sudan toprakları aracılığıyla kaçırmak için mevcut durumdan yararlanıyor. El-Kadarif’teki Genel İstihbarat ekibinin bu ağı yakalayarak başardıkları; özellikle bu çetelerle savaşmak için son zamanlarda gündeme getirilen yeni teknik birimlerden yararlanarak, izleme ve takip açısından bir gelişmeyi yansıtıyor” şeklinde konuştu.
Tümgeneral Emin İsmail Meczub, AB ile durumun daha da kötüye gitmemesi amacıyla ‘bu çetelerin takibi için eğitim ve teknik donanım sağlanması ve tüm Sudan yollarının onlara kapatılması’ alanında işbirliğinin sürdürülmesi gerektiğini vurguladı.
İsmail Meczub, “İnsan ticaretiyle mücadele, başta toplumsal olmak üzere güvenliği yaygınlaştırarak önleme araçlarını harekete geçirmekten geçmektedir. Çünkü bu suça başvurmak, tacirlerin güvenlik ve yasal boşlukları istismar etmesi ve mağdurların işsizlik nedeniyle bu gerçekliklerinden kaçma girişimleri tarafından motive edilmektedir. Bunlar, toplumu reddetme ve hayallerini gerçekleştirme umuduyla bu çetelerin örgütlerine yönelmektedir” dedi.

Operasyon silsilesi
Öte yandan Port Sudan’daki Genel Mahkemede yargıç olan Belediye Başkanı Ahmed Hebnai, “İnsan kaçakçılığı, Kızıldeniz üzerinden Suudi Arabistan’a doğru geleneksel teknelerle aktif şekilde ve belli bir Sudan kabilesi tarafından uygulanıyordu. Ancak Suudi Arabistan ve Sudan deniz kuvvetlerinin ortak tatbikatlarına ek olarak, bazı tarafların işbirliği ve krallığın desteğiyle Sudan gümrüğüne bir dizi gemi sağlayarak bu durum, Sudan kıyıları üzerinden Krallığa insan kaçakçılığını sınırladı ve kaçakçılık, bir süre durdu. Ama zaman zaman tekrarlanıyor” ifadelerini kullandı.
Hebnai, “Bu kaçakçılığa yönelik uyarılara rağmen kaçakçılık operasyonlarını tam anlamıyla tamamlamak üzere olan çok sayıda kişi tutuklanarak Sevakin Mahkemesi’nde yargılandı. Sudanlılar, Yemenliler, Eritreliler ve Somalililer de dahil olmak üzere farklı milletlerden insan tacirlerinin tutuklandığı birkaç olay dışında, bu işbirliği bu yöntemin solmasına katkıda bulundu” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Belediye Başkanı, “Kızıldeniz’de insan kaçakçılığıyla mücadelenin ardından, mülteci kamplarından El-Kadarif şehrine sızma faaliyeti başladı. Kurbanlar, tüccarlar için ev hizmetçisi olarak çalışıyordu. Bazıları tırlarla başka şehirlere kaçırılıyor ve bir kişinin fiyatı arz ve talebe göre belirleniyordu. Göçmenlik ve vatandaşlık yasaları, bu durumu kovuşturuyor. Cezası ise hapis, para ve sınır dışı etme cezalarıdır” dedi.
Yargıç Hebnai, “Mülteci kamplarından insan ticareti amacıyla kaçakçılık; tanınmış milletlerden oluşan özel suç şebekeleri ve bu ticarette aktif olan bir aşiret aracılığıyla iki türlüdür. Birincisiyle çerçevesinde mülteci, anlaşmaya göre dolar cinsinden bir miktar para ödeyip üç aşamadan geçmektedir. Bu çerçevede ilk aşamada sızma yoluyla kamptan çıkış, ikinci aşama ise mülteci kartı veya ulusal numara gibi belgeler çıkarılması için başkalarına teslim edilmesidir. Ama üçüncü aşamada, kendisi için bir tekne ayarlanıyor. Eğer bu grup tutuklanırsa da mülteciler dahil herkes yargılanıyor. İkinci şekle gelince, aynı aşamalardan geçiliyor, ancak mültecinin bilgisi dışında. Çünkü organlarını satmaya özendirilip kurban oluyorlar. Tutuklanırlarsa mülteciler değil tüccarlar yargılanıyor” açıklamasında bulundu.

Önlem alma
Port Sudan limanından emekli Tuğgeneral Ahmed Derrac Surur, “Kızıldeniz’in kendine özgü konumu, üç kıta arasındaki bağlantısı ve sınır komşusu ülkeler ile diğer ülkeler arasındaki gemi trafiği ve ticaret faaliyeti, kara ve deniz sınırlarının ötesine sızma da dahil olmak üzere birçok olgunun ortaya çıkmasını teşvik etti. Ayrıca birçok idari soruna cezai sorumluluğa ve yasal sonuçlara yol açtı” dedi. Surur, “Modern haliyle insan ticareti, sınır kapılarından sızma olgusunun gelişmesi ve bölgesel ve iç çatışmalar sonucunda birçok şekil almasından sonra ortaya çıkmıştır. İnsan ticareti kalıpları, komşu ülkelerden çok sayıda mültecinin hayatına mal olan organ ticareti şeklini alacak şekilde gelişti. Ancak sıkı denetimin artması ve Sudan içindeki ve dışındaki ilgili makamlardan izleme ve takip organlarının geliştirilmesi, bu fenomeni azalttı” açıklamasında bulundu.
Tuğgeneral Ahmed Derrac Surur, “İnsan ticaretiyle uluslararası, bölgesel ve yerel düzeyde mücadele etmek için düzenlenen kampanyaya rağmen bu durum, tamamen ortadan kalkmadı. Kara ve deniz sınırlarının ötesine öncekilerden yeni ve farklı bir şekilde uzanmaya başladı. Başta Eritre ve Etiyopya olmak üzere komşu ülkelerden insan kaçakçılığı baş gösterdi. Kadınların oranı erkeklerden fazla olup, yaşları ise 13- 16 civarında. Faaliyetlerin çoğu ilgili makamlar tarafından engellendi. Çabalar, bu olguyu tam olarak kapsamazken, az görünüyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve ağır siyasi kriz göz önüne alındığında, bu durumla mücadele etmek için her türlü önlemin alınması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Yasaları değiştirmek
Göçmen kaçakçılığı ile insan ticaretinin çeşitli biçimleri arasındaki çizginin bulanıklaşması nedeniyle Sudan’da insan ticareti mağdurlarına ilişkin kesin istatistikler bulunmuyor. Darfur’dan ülke içinde yerinden edilme vakalarının etkinliğine ve Eritre, Etiyopya ve Somali’den gelen mülteci ve yasadışı göçmenlerin sayısındaki artışa gelince, tutarlı bir istatistik de yok.
2014 yılında Sudan hükümeti, İnsan Ticaretiyle Mücadele Hükümet Komitesi’ni kurdu. Öncesinde ise Sudan parlamentosu, özellikle kadın ve çocuklarla ilgili olanlar olmak üzere, insan ticaretiyle mücadele hususunda ilgili birçok uluslararası sözleşme ve protokole dayalı olarak, idam ve 5 ila 20 yıl arasında hapis cezası olarak değişen cezaların uygulanması için bir mücadele yasasını onayladı. Şubat 2021’de geçici Egemenlik Konseyi, insan ticaretiyle mücadele yasa tasarısında değişiklikler yaptı.
Bu çerçevede Yargıç Hebnai, “Kaçakçılar, göçmenlik yasasına göre yargılanırken, göçmen kaçakçılığıyla mücadele için yasa çıkarmak, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı suçlarından hesap sorulmasını sağlamak için Adalet Bakanlığı bünyesinde bir komisyon kuruldu. Bu komisyon, cezai değil idaridir. Yeni yasanın onaylanması yasadışı göç ve insan kaçakçılığıyla mücadeleye yardımcı oldu, ancak onu sona erdirmedi” dedi.



Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.