İran Afgan mülteci dalgasına karşı Taliban'ı uyardı

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade (AA)
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade (AA)
TT

İran Afgan mülteci dalgasına karşı Taliban'ı uyardı

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade (AA)
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade (AA)

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, Afgan mülteciler konusunda Taliban yönetiminin sorumlu davranması gerektiğini belirterek, "İran'a mülteci dalgası devam edemez" dedi.
İran devlet televizyonuna göre, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hatibzade, başkent Tahran'da düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Avusturya'nın başkenti Viyana'daki nükleer müzakerelerde ilerleme kaydedilmesine rağmen ABD'nin tutumu nedeniyle nihai anlaşmaya varılamadığını söyleyen Hatibzade, "Bir anlaşmaya varıp varmayacağımızı bilmiyoruz çünkü ABD henüz bir anlaşmaya varma iradesini göstermedi" dedi.
Anlaşma için ABD'nin İran'a yönelik 'azami baskı' politikasının tüm bileşenlerini ortadan kaldırması gerektiğini belirten Hatibzade, nükleer anlaşmanın Avrupalı taraflarıyla her konuda uzlaşma sağladıklarını ve Washington'un tutumunun müzakerelerin sonucunu belirleyeceğini dile getirdi.
Hatibzade, Afganistan'da Taliban'ın iktidarı ele almasının ardından İran topraklarına giren Afgan mültecilerin sayısının arttığına ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine, "Afganistan yönetimi sorumlu davranmalıdır. İran'a mülteci akını devam edemez ve sorumluluk yalnızca İran'a bırakılamaz. Bizim kapasitemiz sınırlıdır" ifadelerini kullandı.
İran'da Afgan mültecilere yönelik kötü muamele iddialarını reddeden Hatibzade, İran'ın uzun yıllardır milyonlarca Afgan mülteciye ev sahipliği yaptığını söyledi. İranlı yetkili, "Ne yazık ki bazıları bunları görmezden geliyor ve Afganistan'da İranofobi, İran'da da Afganistan korkusu oluşturmaya çalışıyorlar" dedi.
İran'ın Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmek için Bağdat'ta yürüttüğü müzakerelere de değinen Hatibzade, bu konuda bir değişilik olmadığını, yeni müzakere tarihi belirlendiğinde kamuoyuna duyuracaklarını söyledi.

"İran-Türkiye ilişkileri istikrarlıdır"
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın zamanda yapması beklenen Tahran ziyaretle ilgili soru üzerine Türkiye ile ilişkilerin önemini vurguladı.
Hatibzade, "İran-Türkiye ilişkileri istikrarlıdır ve son yüz yılda en güvenli ve en istikrarlı sınırlar iki ülke arasındaki sınırlardır. Sayın Erdoğan'ın ziyareti belirlenen vakitte yapılacaktır" diye konuştu.
Said Hatibzade, basın toplantısında ayrıca İsrail hakkında şu ifadeleri kullandı:
"Kudüs'teki işgal rejimiyle (İsrail) ilgili birkaç şey söylemek isterim. Kudüs işgalcisi rejimle ilgili yanlış hesap yapan ülkeler bunun sonuçlarına defalarca tanık oldular. Bu rejim güvensizliği, terörü, komployu götürmediği müddetçe hiçbir yere adım atmaz."



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.