Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları ne anlama geliyor?

Macron’un destekçileri dün Paris merkezinde seçim sonuçlarını kutluyor (AFP)
Macron’un destekçileri dün Paris merkezinde seçim sonuçlarını kutluyor (AFP)
TT

Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları ne anlama geliyor?

Macron’un destekçileri dün Paris merkezinde seçim sonuçlarını kutluyor (AFP)
Macron’un destekçileri dün Paris merkezinde seçim sonuçlarını kutluyor (AFP)

Fransa’da dün düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oyların yüzde 58.2’sini, rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen ise 41.8’ini aldı.
Aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Le Pen seçimi kazanamasa da, bu oy oranı ile hedefine çok yaklaştı.
Le Pen 2017 seçimlerinde elde ettiği oy oranına (yüzde 34) kıyasla önemli bir sıçrama gerçekleştirirken, aldığı oy cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağın şu ana kadar aldığı en yüksek oy oldu.
Macron oyların yüzde 58.2’sini alarak rahat bir farkla kazansa da, bu rakamlar rakibi Le Pen’in aksine aldığı oyların düştüğünü gösteriyor.

Avrupa rahat bir nefes aldı
Ancak bu zafer bazı riskleri engellemiyor.
Bunlardan en önemlisi, dünyada bir ağırlığı olan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) daimi bir sandalyeye ve ABD’den sonra en büyük ikinci diplomatik ağa sahip olan nükleer ülke Fransa’nın aşırı sağın etkisi altına girmeye bu kadar yaklaşmasıdır.
Bu, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) çıkışına benzer şekilde Avrupa için bir felaket olur.
Sağcı rakibine karşı zaferini açıkladıktan birkaç dakika sonra Macron’a zafer tebriklerinin yağması tesadüf değil.
Almanya, İspanya ve Portekiz başbakanları, geçtiğimiz hafta Le Monde gazetesinde yayınlanan bir mektupla cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğrudan müdahale etti.
Söz konusu başbakanlar, ikinci tur seçimleri, ‘demokratik bir adayla aşırı sağın adayı arasında bir tercih’ olarak nitelendirerek, Fransız seçmenlerin Macron’u desteklemeleri gerektiğini vurguladı.
Macron seçim kampanyasında daha fazla entegrasyon çağrısı yaparak, Avrupa’nın stratejik bağımsızlığını inşa etmeyi ve onu sadece ekonomik değil, güvenilir bir savunma gücü haline getirme sözü verdi.
Demokrasilerde seçim zaferi harika bir şey olsa da, detayları düşünmek önemli. Dün seçime katılım oranı yüzde 63.23 olurken, bu oran 2017’de düzenlenen seçimdeki aynı döneme kıyasla 2 puan düşüş gösterdi.
Ayrıca Macron’a verilen oylar kesinlikle seçim programının benimsendiği anlamına gelmiyor, oylardan önemli bir kısmının Le Pen’in Elysee’ye gitmesini engellemeye yönelik olduğu biliniyor.
Macron da dün yaptığı zafer konuşmasında, “Birçok yurttaşım beni desteklemek için değil, aşırı sağı engellemek için bana oy verdi. Şu andan itibaren, artık bir tarafın adayı değil, tüm tarafların başkanıyım” dedi.

Milletvekili seçimlerine yansımaları
Her halükarda, önümüzdeki Haziran ayında ülkede yasama seçimleri için yeni bir seçim turu yapılacak.
Le Pen, mücadeleye devam ettiğini ve partisinin büyük aday grubunun meclise girmesini beklediğini söyledi.
Öte yandan, ilk turda üçüncü olan ve yedi milyondan fazla oy alan aşırı sol adayı Jean-Luc Melenchon, en büyük parlamento bloğunu elde etmek ve bizzat hükümet başkanlığına gitmek için sol partilere ittifak kurma çağrısında bulundu.
Özet olarak, cumhurbaşkanlığı yarışından ortaya çıkan Fransız siyasi sahnesi, beş yıl önceki atmosferden çok farklı.
Bugün siyasi sahnenin iki kenarında (aşırı sağ ve aşırı sol) varlık gösteren iki blok var. Onların aralarında ise, temel dayanağı Macron ve partisi Cumhuriyet Yürüyüşü olan, klasik sağcı ve sosyalistleri içeren merkezci bir blok var.
Macron zafer konuşmasında, önümüzdeki beş yıl boyunca ülkeyi yönetirken yeni yollar bulması gerektiğini defalarca belirtti ve bu sırada karşılaştığı zorlukları hatırlattı.
Bugün, Macron’un özellikle solcuların oylarını kazanmak için Fransızlara verdiği sözleri yerine getirip getirmeyeceği (ve belki de arzusu), sosyal ve ekonomik sorunları ortadan kaldırma becerisi olup olmadığı hakkında sorular gündeme geliyor.
Akaryakıt zamları, yükselen fiyatlar, azalan satın alma gücü, enflasyon, sağlık sistemi ve emeklilik sisteminin geleceği gibi sorunlar, 2018-2019 yıllarında Sarı Yelekliler isimli protestocuların gösterilerine neden olmuştu. Hükümet karşıtı gösterilere dönüşen protestolar başbakan ve cumhurbaşkanını zor durumda bırakmıştı.



Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
TT

Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bu sabah İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.

Kudüs İslami Vakıflar İdaresi tarafından yapılan basın açıklamasında, “İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Sukot Bayramı'nın son gününde, onlarca yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi” denildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, baskın sırasında yerleşimciler, işgal polisinin koruması altında Mescid-i Aksa'nın avlusunu gezdi ve mescidin doğu kısmında Talmud ayinleri gerçekleştirdi.

dfgrt
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve bir grup yerleşimci Mescid-i Aksa'nın avlusuna düzenlenen baskın sırasında (Arşiv – WAFA)

WAFA’ya göre bu saldırı, işgal güçlerinin Mescid-i Aksa'nın kapılarında ve işgal altındaki Kudüs'ün Eski Şehrinde askeri önlemlerini sıkılaştırarak, bölgeye giren Müslümanlara engeller çıkarmasıyla aynı zamana denk geldi.

WAFA, ‘aşırılıkçı bakan Itamar Ben-Gvir'in bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini’ belirtti. Ben-Gvir, geçtiğimiz çarşamba günü, Sukot Bayramı'nın ikinci gününe denk gelen tarihte bin 200 yerleşimciyle Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemişti.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı bugün, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemesini ve İsrail işgal polisinin koruması altında aşırı sağcıların baskın ve kışkırtıcı uygulamalarını en şiddetli şekilde kınadı.

Bakanlık tarafından bugün yapılan basın açıklamasında, bunun ‘uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali, kınanması gereken bir adım ve kabul edilemez bir provokasyon’ olduğu ifade edildi. Bakanlık, ‘İsrail'in işgal altındaki Kudüs şehri ve İslam ve Hristiyan kutsal mekanları üzerinde hiçbir egemenliği olmadığını’ vurguladı.


Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
TT

Kallas: Avrupa Birliği, Rusya'yı yargılama konusunda özel bir mahkeme kurulması için fon sağlıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, 13 Ekim 2025'te Ukrayna'nın başkenti Kiev'de gerçekleşen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Reuters)

Avrupa Birliği Dış Politika Şefi Kaja Kallas, dün yaptığı açıklamada, bloğun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey Rus yetkililerin Ukrayna'ya karşı saldırganlık suçu işledikleri iddiasıyla yargılanması için özel bir mahkeme kurulması konusunda fon sağlamaya başladığını söyledi ve diğer ülkeleri de buna katılmaya çağırdı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Callas, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile birlikte Kiev'de düzenlediği basın toplantısında, "Saldırı suçları için bu özel mahkemeyi kurduk, ancak şimdi bu mahkemeye fon da sağlıyoruz" dedi. Ayrıca, diğer üye devletleri, ülkeleri ve katılımcıları, mahkemenin tam anlamıyla faaliyete geçebilmesi için mahkemeye fon sağlamaya çağırıyoruz, çünkü hesap verebilirlik olmadan adil ve kalıcı bir barış olamaz" ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yakın zamanda savaş çözülmezse Ukrayna'ya gönderebileceğini söylediği Tomahawk füzeleriyle ilgili bir soruya yanıt olarak Kallas, füzelere kendi savunması için ihtiyaç duyup duymadığına Kiev'in karar vereceğini söyledi.

 Kallas, "Ukrayna'nın gerçekten neye ihtiyaç duyduğuna karar vermek bizim işimiz değil. Neye ihtiyaç duyduklarını belirlemek onların sorumluluğundadır" dedi.

Avrupalı ​​yetkili, "Ukrayna'nın yanındayız ve daha fazla destek sağlamaya hazırız" diyerek, "Ukrayna'nın askeri ihtiyaçlarını karşılamak için yeni destek paketleri hazırlamak üzere çalıştıklarını" belirtti.


İsrail'in seküler politikacıları, Tevrat’tan alıntılar yaparak dindar seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışıyor

Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
TT

İsrail'in seküler politikacıları, Tevrat’tan alıntılar yaparak dindar seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışıyor

Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)
Trump dün Kudüs'teki İsrail parlamentosu Knesset’te, yanında Knesset Başkanı Amir Ohana otururken Netanyahu'nun konuşmasını dinliyor (AFP)

İsrailli üç liderin ABD Başkanı Donald Trump'ın ziyaretini memnuniyetle karşıladıkları konuşmalarda Tevrat'tan alıntılar yapmaları dikkati çekti. Zira bu üç lider de radikal sekülerler ve dinden uzak kişiler olarak biliniyor.

Başbakan Binyamin Netanyahu, Tevrat’tan ‘savaş zamanında savaş, barış zamanında barış’ pasajını alıntılarken, Knesset (İsrail Meclisi) Başkanı Amir Ohana, savaşçıların eve dönüşüne dair Tevrat’taki bir pasajı alıntıladı.

Muhalefet lideri Yair Lapid ise Talmud'dan “Bir canı öldüren, sanki bütün dünyayı öldürmüş gibidir. Bir canı kurtaran ise, sanki bütün dünyayı kurtarmış gibidir” alıntısını yaptı.

Peki, bu liderlerin sözlerinin ardındaki sır ne?

Genel olarak hepsinin siyasi ve askeri alanda artan rollerinin yanı sıra şu anda hükümet koalisyonunda belirleyici faktör olarak görülen dindar partilere yaklaşmaya çalıştıkları değerlendirmesi yapıldı. Çünkü yaklaşan seçimler için onlara ihtiyaçları var. Knesset’te Haredi dini partilerini temsil eden 18 milletvekilinin yanı sıra, aşırı sağcı bakanlar Bezalel Smotrich’in Dini Siyonizm Partisi’nden 14 ve Itamar Ben-Gvir'in liderliğindeki Otzma Yehudit Partisi’nden 18 dindar milletvekili olduğu biliniyor.

Yahudi dindarların orduda, eğitimde ve hükümet çevrelerinde artan etkisi dikkat çekerken bu kişiler, İsrail'deki Yahudi nüfusunun üçte birini oluşturuyor. İsrail'in 33 bakanlığından dokuzunu kontrol ediyorlar.

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh zirvesine katılımını, ultra-Ortodoks partilerin, Sukot bayramı arifesinde bayramın kutsallığına bir hareket olarak gördükleri için kendisini eleştirdikleri gerekçesiyle iptal etmişti.

Ancak bahsi geçen partiler, Netanyahu’dan zirveye katılımını iptal etmesini istemediklerini, ancak barışı sağlama konusundaki ulusal görevini anladıklarını belirten bir açıklama yaptılar. Açıklamada, “Netanyahu zirveye katılımını iptal ettiği için bizi suçluyor, ancak asıl nedeni, Şarm eş-Şeyh’teki zirvenin içeriğini reddeden dindar Siyonist partilerin öfkesiyle yüzleşmeye cesaret edememesi” ifadeleri yer aldı. Uzmanlara ve analistlere göre Netanyahu, hükümetindeki aşırı sağcıların baskısı altında.