İran DMO Komutanı: İsrail, yıkımının koşullarını hazırlıyor

‘Kudüs Günü’nde iki balistik füze sergilendi

Dün Tahran'da ‘Şahab-3’ füzesinin yanında duran İranlı bir asker (EPA)
Dün Tahran'da ‘Şahab-3’ füzesinin yanında duran İranlı bir asker (EPA)
TT

İran DMO Komutanı: İsrail, yıkımının koşullarını hazırlıyor

Dün Tahran'da ‘Şahab-3’ füzesinin yanında duran İranlı bir asker (EPA)
Dün Tahran'da ‘Şahab-3’ füzesinin yanında duran İranlı bir asker (EPA)

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Hüseyin Selami dün, yerel olarak üretilen ‘Zilzal’ ve ‘Hayberşeken (Hayber Kırıcısı)’ adlı iki balistik füzenin sergilendiği ‘Kudüs Günü’ münasebetiyle düzenlenen bir yürüyüşte, İsrail'in kendi yıkımının koşullarını hazırladığını söyledi. Selami, Tahran’da düzenlenen etkinlik sırasında İsrail’e hitaben yaptığı konuşmada; “Habis eylemlerinizi durdurun. Sizler çok iyi biliyorsunuz ki, biz etki-tepki insanlarıyız. Tepkilerimiz acı verici. Kendi yıkımınız için koşullar yaratıyorsunuz. Sizi rahat bırakmayacağız. Kötü bir eylemde bulunursanız başınıza neler geleceğini siz benden daha iyi biliyorsunuz” ifadelerini kullandı.
İran ordusu, İsrail tarafından gelen herhangi bir saldırıya güçlü bir şekilde misilleme yapacağına dair söz verdi. Tahran, nükleer programının barışçıl hedefler taşıdığını söylese de İsrail daha önce pek çok defa İran'ın nükleer programıyla ilgili endişelerini dile getirdi. İsrail, uzun bir süredir İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlamak için dünya güçleri ile Tahran arasında yapılan görüşmelerin başarısız olması durumunda, İran'a askeri operasyon düzenleme tehdidinde bulunuyor.
Şubat ayında Tahran, bin 450 km menzile sahip ‘Hayberşeken’ füzesini tanıttı. Tahran balistik füzelerinin menzilinin 2 bin kilometreye çıkabildiğini ve bölgedeki İsrail ve ABD üslerini vurabileceğini söylüyor.
Devrim Muhafızları dış operasyonlar ayağını yürüten Kudüs Gücü Komutanı Meşhed kentinde yaptığı açıklamada, İsrail’e ait bir savaş uçağı ve keşif insansız hava aracınının (İHA) iki İHA’yı engellemek için operasyonlar gerçekleştirdiğine işaret ederek İran İHA’larının ‘işgalci güce karşı başarılı bir operasyon gerçekleştirdiğini’ kaydetti. Komutan “Bu İHA’lar nereden geldi? Neden yalan söylediniz? Erkek gibi gerçeği söylemeye hazır değilsiniz” dedi.
Ayrıca Hizbullah'ın İsrail topraklarının 100 kilometre içine bir keşif İHA’sı gönderdiğini de belirtti.
Tesnim Haber Ajansı’na göre ‘siyonizmin yok olmanın eşiğinde’ olduğunu söyleyen DMO’ya bağlı Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, İsraillilere hitaben “Siyonistlerin çok geç olmadan Avrupa'daki asıl ülkelerine veya nereden geldilerse oraya dönmeleri yararlarına olacaktır. Bu cani oluşum, utanç verici yaşam serüveninde hiçbir savaşı kazanamamış, tek yürek bir millet oluşturamamıştır” dedi.
İran, Orta Doğu'daki en büyük füze programlarından birine sahip. Tahran, balistik füze programının ‘ABD, İsrail ve diğer düşmanlara karşı caydırıcı amaçlı’ yürütüldüğünü söyleyerek, Batı'nın programın durdurulması yönündeki taleplerini kabul etmiyor.
Geçen yıl boyunca İran ve ABD, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Viyana'da dolaylı müzakerelerde bulundu. Eski ABD Başkanı Donald Trump, 2018 yılında nükleer anlaşmadan çekilmiş ve buna karşılık İran, 2019'da anlaşmadaki yükümlülüklerini ihlal etmeye başlamıştı. Nükleer anlaşma uyarınca İran, kendisine uygulanan ekonomik yaptırımların hafifletilmesi karşılığında nükleer programını kısıtlamayı kabul etmişti. Taraflar mart ayında anlaşmayı yeniden canlandırmanın eşiğinde gibi görünürken, müzakereler birden İran'ın talepleri ve Washington'ın DMO’yu yabancı terör örgütleri listesinden çıkarıp çıkarmayacağı tartışmaları yüzünden askıya alındı.
Öte yandan İran devlet televizyonu, İranlıların ‘Kudüs Günü’ münasebetiyle ülke genelinde devlet tarafından düzenlenen yürüyüşlere katıldıklarını belirtti. Televizyonda İsrail bayrağının yakıldığı anlar ve ‘ABD’ye ölüm, İsrail'e ölüm’ sloganları atan insanlar gösterildi. İran Dini Lideri Ali Hamaney devlet televizyonu tarafından yayınlanan konuşmasında, “İsrail karşıtı protestolar ve eylemler artıyor” ifadelerini kullandı.
Yürüyüşlere İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ordu liderleri ve üst düzey yetkililer katıldı. Hükümet, iki yıl önce yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ortaya çıkmasından sonra ilk kez yürüyüş yapılmasına izin verdi.
İran'da her yıl Ramazan ayının son cuma gününde ‘Kudüs Günü’ yürüyüşleri yapılıyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.