Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suudi Arabistan'la büyük bir ekonomik potansiyeli tekrar harekete geçirme konusunda mutabıkız

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suudi Arabistan'la büyük bir ekonomik potansiyeli tekrar harekete geçirme konusunda mutabıkız

AA
AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "(Suudi Arabistan) İki ülke iş adamlarını, yatırımcılarını bir araya getirecek organizasyonlarla büyük bir ekonomik potansiyeli tekrar harekete geçirmemiz gerektiği hususunda mutabık kaldık." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti dönüşü uçakta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Al Suud'un davetine icabetle yaptıkları ziyareti başarıyla tamamladıklarını ifade eden Erdoğan, "Ziyaretimizin ilk gününde Cidde'de hem Kral Selman bin Abdülaziz el-Suud hem de Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'Ia bir araya geldik. Kendileriyle gündemimizdeki konuları, ikili ilişkilerimizin tüm boyutlarını gözden geçirdik. Bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında fikir teatisinde bulunduk." ifadelerini kullandı.
Önümüzdeki dönemde Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin geliştirilmesi için atılabilecek ortak adımlar üzerinde durduklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu bağlamda Suudi Arabistan'ın güvenliğine ve istikrarına verdiğimiz desteği tekrarladım. Körfez Bölgesi'nin güvenliğini kendi güvenliğimizden ayrı görmediğimizi vurguladım. Ticaretimizin hızla toparlanması, gümrüklerdeki sıkıntıların giderilmesi, yatırımlarımızın teşviki, müteahhitlerimizin aynı şekilde üstlenebileceği yeni projeler, ikili açıdan ana konularımızı teşkil etti. Savunma sanayiine yönelik neler yapabileceğimizi de görüştük. Elbette Suudi Arabistan'daki vatandaşlarımızın ve şirketlerimizin sorunlarını da ele aldık. İki ülke iş adamlarını, yatırımcılarını bir araya getirecek organizasyonlarla büyük bir ekonomik potansiyeli tekrar harekete geçirmemiz gerektiği hususunda mutabık kaldık. Bu arada malum 2030 EXPO için adaylardan biri de Suudi Arabistan. Bu konuda da biz Türkiye olarak kendilerini destekleyeceğimizi açıkladık. EXPO 2030'un Riyad'da düzenlenmesi için biz de desteğimizi kendilerinden yana vereceğimizi söyledik."

"Turizmin teşvik edilmesine önem verdiğimizi özellikle belirttim"
Karşılıklı tarifeli uçak seferlerinin tekrar başlayacak olmasından duyulan memnuniyeti ifade ettiğini söyleyen Erdoğan, "Turizmin teşvik edilmesine önem verdiğimizi özellikle belirttim. Suudi makamlarının salgın tedbirlerini hafifletmesiyle birlikte vatandaşlarımız bu yıl hac ve umre ibadetlerini yerine getirebilecekler. Hac konusunda zaten kota açıklandı. Umrede ise böyle bir kota söz konusu değil. Umrenin önü açık." dedi.
Ziyaretin iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin müjdecisi olacağına inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İlişkilerimizin karşılıklı saygı ve güven temelinde geliştirilmesi hususundaki ortak irademizi en açık şekilde ve en üst düzeyde ortaya koymuş olduk. Ortak çıkarlarımız ve bölgemizin istikrarı için bu gayreti sürdürme kararlılığındayız. Suudi Arabistan'la müşterek çabalarımızın ülkelerimize ve bölgemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Barış, dostluk ve dayanışma ayı ramazanın, tüm İslam coğrafyasında huzura, istikrara, kenetlenmeye, muhabbet ikliminin yeniden güçlenmesine vesile olmasını diliyorum." ifadelerini kullandı.
Ziyaret süresince Suudi Arabistan'dan büyük bir muhabbet ve yakınlık gördüklerini dile getiren Erdoğan, samimi misafirperverlikleri için Kral Selman'ın şahsında tüm Suudi makamlarına canıgönülden teşekkür etti.
Yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı'nın Türkiye'ye, İslam alemine, tüm insanlığa sağlık, huzur ve bereket getirmesini niyaz eden Erdoğan, vatandaşların bayramını da tebrik etti.

"Üreten olmamız ve yeni pazarları beraber bulmamız gerekir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin "Geçen aylarda Suudi Arabistan ile İran arasında Bağdat'ta görüşmeler oldu. Bu önemliydi. Diğer taraftan Türkiye'ye de yakınlaşmasını bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de yüzde 80 kendi ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir savunma sanayimiz var. Buna dair de iki ülke arasında bir model söz konusu oldu mu?" sorusu üzerine, şu anda İran ile Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısının henüz gerçekleştirilmediğini hatırlattı.
Körfez Bölgesi ile İran arasında bir sıkıntı olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özellikle Yemen konusu, buradaki ayrılığın en önemli konularından bir tanesi. Orada da işte Husiler meselesi var. Şu anda Suudi Arabistan'ın bu konudaki hassasiyeti devam ediyor. Fakat biz belli hassasiyetleri paylaşmakla beraber tabii aramızdaki bu Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı'nı da devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Burada herhangi bir sıkıntı yok. Ancak Suudi Arabistan'la özellikle savunma sanayiine yönelik müşterek bazı adımların atılabileceği konusundaki düşüncelerimizi paylaştık. Bu adımlar karşılıklı olarak bizim ülkemizde veya Suudi Arabistan'da olabileceği gibi, üçüncü ülkelerde de bu tür adımları atmak mümkün. Bizde işin teknolojisi var. Bunlarda ise sermaye söz konusu. Dolayısıyla teknoloji ile sermayeyi bütünleştirmek suretiyle bu tür adımları atmak mümkün. Bu noktada bizlerin artık pazar olmaktan çıkmamız lazım. Üreten olmamız ve üreten olmanın dışında da bizim yeni pazarları beraber bulmamız gerekir. Bu konuda da mutabık kaldık. Temennim odur ki İslam dünyası artık pazar olmaktan çıkar, inşallah üreten ve yeni yeni pazarlara açılan bir konumda olur."

"Suriye'nin içindeki halkla dayanışma halindeyiz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ziyaretine ilişkin, "Yaptığınız bu ziyaret, başta Suriye olmak üzere Irak, Lübnan ve Yemen'deki bölgesel krizlerin ve savaşların nihayete erdirilmesi konusunda bir başlangıç olabilir mi? Bu konuyu böyle değerlendirebilir miyiz? Zira Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta çok ciddi bir barış misyonunu üstlenmiş durumda. Bölge halkları da en fazla Türkiye'den böyle bir barış misyonu beklentisi içerisinde. Bu misyonla acaba Orta Doğu'daki krizlerin nihayete erdirilmesi konusunda Türkiye bir öncülük yapabilir mi?" sorusuna karşılık şu cevabı verdi:
"Elbette yapabilir. Yapmaması için hiçbir sebep yok. Çünkü bizim Orta Doğu ülkeleriyle ortak yönlerimiz çok fazla. Her şeyden önce bu ülkeler, halkı Müslüman olan, yönetimleri Müslüman olan ülkeler. Fakat, dünyada güçlü ülkelerden biri, tüm emperyal amaçlarını Suriye'de de kullandı, Irak'ta da kullandı. Yanına yine aynı şekilde Avrupa'dan bir veya iki tane ülkeyi çekmek suretiyle buralara tırlarla dolu araç gereçler gönderdiler. Peki bunları kimlere verdiler? Bu bölgelerdeki terör örgütlerine verdiler. Bu terör örgütleriyle de bizleri ciddi manada rahatsız ettiler, rahatsız etmeye de devam ediyorlar. Bunlara eyvallah etmedik, etmeyeceğiz. Şu anda Irak'ta bizimle dayanışma halinde olan, görüşmeleri olumlu istikamette gelişen bir Irak yönetimi var. Bu Irak yönetimiyle birlikte de bu olumlu adımlarımızı inşallah bölgenin barışı için atmaya devam edeceğiz. Suriye'de ise durum biraz daha farklı. Orada Suriye'nin içindeki halkla dayanışma halindeyiz. Onlarla da oralarda müşterek adımları atacağız. Malum Suriye'nin kuzeyinde Türkiye olarak inşa ettiğimiz briket evlerle halkın gönlünü ciddi manada kazandık, kazanıyoruz."

"60 bin civarında konutu bitirmiş durumdayız"
Briket evlerle ilgili ilk etapta 100 bin briket ev yapmayı hedeflediklerini bildiren Erdoğan, "Bir hedefimiz var. Türkiye'den oraya gidenleri veya Suriye'nin içinde o konutlara yerleşenleri önce oralarda iskan ettirelim, ondan sonra da inşallah bunların kendi evlerine geçmelerini de sağlayalım. Şu an itibarıyla 60 bin civarında konutu bitirmiş durumdayız. 2+1 gibi konutlarla bu süreci devam ettiriyoruz. Suriye'de de halkı yanımıza çekmek suretiyle adımlarımızı atıyoruz, atacağız ve onları da yanımıza çekerek işimizin çok daha kolay olduğuna inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Irak'taki yönetimin de bir an önce ilan edilmesini temenni ettiğini söyleyen Erdoğan, "Orada iki başlılık söz konusu, bir Kuzey Irak'taki durum, bir de merkezi yönetim var. Taraflarla görüşmelerimiz, istihbarat teşkilatlarımız vasıtasıyla devam ediyor. İnşallah orada da sonuç iyi olacak." diye konuştu.
Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Suudi Arabistan ile temasların başladığı, benzer bir durumun üst düzeyde Mısır'la söz konusu olup olmadığına ve konunun Cidde'de gündeme gelip gelmediğine ilişkin soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Doğrusu Cidde'de bu konu gündemimize gelmedi. Fakat şu anda ortada bir gerçek var. O da şu, bizim İsrail ile ilgili bir politikamız var, aynı şekilde Mısır'la da böyle bir politikanın olması mümkün. Bizim zaten Mısır'la şu anda alt düzeydeki, hatta istihbarat örgütlerimiz arasındaki ilişkiler devam ediyor. İş adamlarımız arasındaki ilişkilerimiz devam ediyor. Olumlu neticeler, üst düzeyde de bu adımların atılabileceği istikametindedir. Çünkü Mısır halkıyla Türk halkının birbiriyle ortak yanları çok çok ileri. Dolayısıyla biz Mısır halkını yok farz edemeyiz. Gönlümüz bir an önce şunu arzu ediyor, bu birlikteliği, beraberliği sağlayalım. Çünkü bunu sağladığımız anda bölgenin barışı, bölgenin birlikteliği çok daha ileri bir konuma inşallah taşınacaktır diye düşünüyorum."

"Ne çekiyorsak aşırılıklardan çekiyoruz"
Fransa'daki seçimlerin ikinci turunun 24 Nisan'da tamamlandığı hatırlatılarak, "Bu süreci ve sonuçlarını, Türkiye'nin NATO ile ilişkileri ve Fransa ile ilişkileri özelinde değerlendirebilir misiniz?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Doğrusu aşırı uçların Fransa seçiminde elenmiş olması, kaybetmiş olması bence tüm dünyamız için bir kazanımdır. Çünkü ne çekiyorsak aşırılıklardan çekiyoruz. Hatta ben arkadaşlarla yaptığım görüşmelerde de şunu söylüyordum, 'Artık biz Macron'u tanıyoruz, biliyoruz. Münasebetlerimiz belli bir noktada. Dolayısıyla Macron'un seçim kazanması Türkiye-Fransa ilişkileri açısından çok daha isabetli olacaktır.' temennilerimiz de tuttu. Ama hepsinden öte burada bence tabii Macron akıllı bir siyaset güttü. Macron'un karşısındakilerinin ise bir defa Fransa'nın yapısını, sosyolojik yapısını tam manasıyla iyi analiz edemedikleri ortaya çıktı. Yani onların İslam düşmanlığını, hele hele başörtüsüne karşı aşırı derecedeki tavırlarını, Müslümanlara yönelik yapacakları uygulamaları çok açık net ortaya koymaları, ikinci tur için tabii Macron'u çok daha öne çıkardı.
Hele hele Sayın Macron'un son televizyon programındaki yaklaşımları, başarısı bana göre seçimde finalde onun öne çıkmasını ve seçimi kazanmasını getirdi. Seçimin hemen öncesinde, NATO toplantısında kendisiyle bir saat kadar özel bir görüşmemiz oldu. O görüşmede de Türkiye-Fransa ilişkilerini bundan sonraki dönemde nasıl planlayacağız, ne gibi adımlar atacağız, bunları konuştuk. Bu seçimde ortaya çıkan neticeyle de aramızdaki ilişkiler inşallah çok daha iyi bir konuma gelecektir."

"Bir iplik düzeyinde de olsa bağı koparmayacaksın"
"Mısır ve İsrail ile iyileşen süreçte, Türkiye'nin son dönemde dış politika atağında, yani Rusya ile zor olan ilişkilerimizi çok başarılı şekilde yönetmemizde, hızla bozulan ilişkilerimizi düzeltmemizde, burada nasıl bir paradigma değişimi yaşandı? Türkiye bu adımları nasıl ve neden attı? Burada nasıl bir siyaset güdüyoruz?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Mısır ve İsrail ile ilişkiler noktasında da tabii bölgede Türkiye olarak belirleyici bir ülke konumunda olmamız hasebiyle ipleri tamamen koparmamız bize bir şey kazandırmaz. Bizim yaklaşım tarzımız her zaman şu, 'Bir iplik düzeyinde de olsa bağı koparmayacaksın, o bağı tutacaksın ki bir gün bu ilişki size lazım olabilir.' Biz de bu anlayışla aramızdaki bu bağları koparmayalım istiyoruz. Tabii İsrail'in Türkiye'ye ihtiyacı var. Gerçekçi olmak lazım, bölgedeki durumlar, hele hele barışa yönelik planlar noktasında bizim de ihtiyacımız var. Bu adımları bu şekilde atalım istedik. Attığımız bu adımların da isabetli olduğu görülüyor.
Tabii hele hele Sayın Herzog gibi bir Cumhurbaşkanı'nın İsrail'in başında olması da bu ilişkilerde gerçekten barışa yönelik bir adım atılmasına vesile olmuştur. Temenni ederiz ki Sayın Başbakan ile de münasebetleri çok daha iyi bir konuma getirelim. Tabii ramazan ayında, İsrailli bazı aşırı grupların, radikal grupların Mescid-i Aksa'da meydana getirdikleri rahatsızlıklar, bizleri de ciddi manada rahatsız etmiştir. Biz Sayın Herzog'a, Hamursuz Bayramı ile bizim itikaf döneminin çakıştığını da söyledik, 'İnşallah bu dönem böyle kavgalı gürültülü olmaz, çok daha sakin bir şekilde geçer.' dedik ama maalesef arzu ettiğimiz gibi olmadı, yine sıkıntılar yaşadık. Temenni ederiz ki bundan sonra yaşamayız."

"Türkiye'de muhalefet hiçbir zaman yapıcı olmamıştır"
Dış politika üzerinden içeride bazı eleştirilerin olduğu anımsatılarak, "Dış politikaya Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan denkleminden bakıldığında, muhalefette son dönem gelişmeleri takdir edenler var ama bir yandan da 'siz bu ülkelere kötü konuşuyordunuz, eleştiriyordunuz, şimdi ne oldu da bu ülkelerle ilişkileri geliştiriyorsunuz' gibi eleştiriler var. Adeta ilişkiler hep gergin kalsın, iyileşmesin isteyenler var. Bunlar Türkiye'yi belli bir döngüde mi tutmak istiyorlar? İlişkiler değişen koşullara göre mi şekilleniyor?" sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Öncelikle şunu bir defa görmemiz lazım, Türkiye'de muhalefet hiçbir zaman yapıcı olmamıştır. Türkiye'deki muhalefet hep olumsuzluklar üzerine bina edilmiştir. Bundan sonra da hele hele mevcut muhalefetten ülkenin geleceği için olumlu bir yaklaşım beklemeyin. Ortaya ne koyarsanız koyun bu aktır, beyazdır ama onlar buna siyah demekle mükellef. Nitekim son dönemlerde bunu çok açık net görüyoruz. Yani bu ülkeyi yıkmaya çalışan teröristlere sahip çıkan bir muhalefet olur mu? Türkiye'de bu var. Düşünün şu anda ana muhalefetin başındaki kişi ve partisi bu ülkeyi terörize etmeye çalışanlarla beraber hareket ediyor. Terörün Meclisimizdeki ayağı konumunda olan partinin durumu zaten belli. Bunlarla beraber hareket ediyorlar.
Biz bunların neyini değerlendireceğiz? Biz ne yaparsak yapalım, ne kadar başarılı olursak olalım, bunlar her zaman bu işin başarısız olduğunu ileri sürmek için kendilerine göre bazı şeyler üretecekler. Onlar varsınlar bunu üretmeye devam etsinler. Biz de başarıyla sürdürdüğümüz dış politikamızı aynı şekilde kararlılıkla devam ettireceğiz. Yani dün diyelim ki herhangi bir ülkeyle münasebetlerde olumsuzluk olabilir. İlanihaye böyle gidecek diye bir şey yok. Düşünelim ki aynı evin içerisinde kardeşler var, kendi aralarında takışıyorlar, bir müddet sonra da barışıyorlar."
"Bizim şimdi özellikle bölgemizde aynı inancı, aynı düşünceleri paylaştığımız ülkelerle çok daha farklı bir sürecin içerisine girmemiz gerekiyor. Bu süreç de en başta düşman üretme değil dost kazanma sürecidir ve kardeşliğimizi pekiştirme sürecidir." diyen Erdoğan, şu anda bunu başarıyla sürdürmenin gayreti içinde olacaklarını vurguladı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Uluslararası camiaya baktığımız zaman, örneğin Amerika'da daha önce Trump vardı, ondan önce Obama vardı. Bizim Obama'yla da Trump'la da münasebetlerimiz gayet iyiydi ve görüşme noktasında aramızda herhangi bir sıkıntı yoktu. Peki, Sayın Biden ile aynı durumu yakalayabildiniz mi? Hayır, yakalayamadık. Temennimiz bu değildi. Aslında münasebetlerimizin olumlu istikamette çok farklı olduğu bir insan olmasına rağmen beklediğinizi alabildiniz mi? Hayır. Zaman zaman tabii bazı görüşmelerimiz olmuyor değil, oluyor ama bunun daha ileri olması gerekirdi. Temennim odur ki bundan sonraki süreçte bunu başarırız. Ama yine söylüyorum, AK Parti iktidarı düşman üretme üzerine değil, dost kazanma üzerine bu süreci devam ettirecektir. Bu tezgaha da, bu oyuna da biz gelmeyiz."

Erdoğan: Bu 6'lı masanın da nereye savrulduğunu, nereye evrildiğini açık, net görüyoruz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun son grup toplantısındaki üslubu ve "Ya bana katılın ya da önümden çekilin." ifadelerine ilişkin değerlendirmeleri sorulan Erdoğan, ana muhalefetin parti içindeki kendi tartışmaları veya hangi istikamete savrulduğu üzerinde iktidar partisi olarak bir değerlendirmeye girmeyi arzu etmediğini söyledi.
Bunun kendi sorunu olmadığını ifade eden Erdoğan, "Malum, işte 6'lı bir yuvarlak masaları vardı. Bu 6'lı masanın da nereye savrulduğunu, nereye evrildiğini açık, net görüyoruz. Şunu da söyleyelim, bu 6'lı grup, kimi öne çıkaracak, kimi adayı olarak belirleyecek, bu da bizim sorunumuz değil. Şu anda Cumhur İttifakı, adayını belirlemiştir ve Cumhur İttifakı bu adayıyla beraber yoluna devam etmektedir. Bu birlikteliğimiz, bu beraberliğimiz, sağlam bir şekilde inşallah 2023'e doğru yürüyor. Temennimiz, sürekli olarak güç kazanmak ve kazandığımız bu güçle de inşallah bu seçimlere girmektir. Muhalefetin ne yaptığı da bizi pek ilgilendirmemektedir. Temenni ederiz ki ülke için hayırlı bazı adımlar atsınlar, 'Biz de böyle bir hayırlı iş yaptık.' desinler. Ama şu ana kadar da böyle bir şeyi görmüş değiliz." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde sosyal yardım uzmanı olarak çalışan bir kadının, kırsal bölgede elinde uzun namlulu bir silahla çekilmiş bir fotoğrafının kamuoyuna yansıdığı hatırlatılıp bu fotoğraf üzerine Büyükşehir Belediyesi ve CHP yönetiminin açıklamalarına ilişkin görüşleri sorulan Erdoğan, her şeyden önce fotoğrafın "bir delil, bir ispat" olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bunun hesabını vermesi lazım. Neden böyle bir teröristi istihdam ettiği, neden teröristlerin müracaat ettiği kapı olduğu ve neden onlara mali imkanlar sağlandığı sorularının cevabının verilmesi lazım. Elbette seçim öncesi verilmiş sözler var. PKK'nın uzantısı konumundaki partiye verilen sözler var. Bundan sonraki süreç de tabii özellikle yargının sürecidir. Yargı da zaten gereğini yapacaktır, ben öyle inanıyorum, öyle de olması lazım. Zira, Türkiye bir hukuk devletidir. Bu hukuk devletinde de devletin kurumlarının içerisinde bu tür teröristlerin iş bulması ve bu teröristlerin oralarda belli makamları elde etmeleri asla kabul edilemez. Yani siz bir taraftan günahsız birçok insanı kapının önüne koyacaksınız, öbür taraftan da boşalan yerlere bu teröristleri alıp yerleştireceksiniz. İlla boşalan yere de gerek yok, icabında bunlara zaten yer hazırlanabiliyor. Şu an itibarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi de eminim yargı önünde bunun hesabını verecektir. CHP, hukuksuz olduğunu iddia ediyor ama şu anda bunların başında olan zat, bunların kendi elemanı. Şunu açık söyleyeyim, CHP'nin de kendi belediye başkanıyla alakalı yapacağı herhangi bir şey yok, çünkü öyle bir derdi, öyle bir sıkıntısı yok. Bunlar, 'Biz filanca yeri kaptık, dolayısıyla burada da süreci biz işletiriz.' mantığıyla hareket ediyorlar."
Erdoğan, şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin büyük oranda yolsuzluklarla hemhal olduğunu belirterek bütçe müzakerelerinde ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütün kuruluşlarında bu sıkıntıları gördüklerini anlattı. Erdoğan, "Tabii Meclisteki ağırlık partimizde olduğu için de her şey adım adım orada belli olarak ortada. Bütün belgeleriyle, detaylarıyla neyi nasıl elde ediyorlar, neyi nasıl birilerine peşkeş çekiyorlar, bunların hepsini oradaki Meclis Grup Başkanımız, arkadaşlarımız ispatladılar, ortaya koydular. Temenni ederim ki en başta yargı ve ardından da halkımız gereken hesabı soracaktır. Üç yıl geçti. Üç yılda İstanbul'da acaba belediyecilik adına ne yapıldı, bunu hep birlikte takip etmemiz lazım, görmemiz lazım." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun en son "Adalet için karanlıktayım" eylemi başlatıp, faturasını ödemediği için elektriğinin kapatılmasına ilişkin bir soru üzerine, "Bu zat zihinsel olarak karanlıkta kalmış durumda. Önce bu zihinsel karanlıktan kendisinin aydınlığa çıkması lazım. Güya elektriğinin kesik olduğunu iddia ettiği bir eve gidip yine milleti aldatmaya kalktı." diye konuştu.
Günümüzde evlerdeki sayaçların "yapılanları, yalan yanlış operasyonları" tespit etme imkanı verdiğini ifade eden Erdoğan, "Yani nerede elektrik var, nerede yok, bunların hepsini artık elektrik sayaçlarıyla zaten tespit ediyorlar. Nitekim o evde de elektriğin olduğu tespit edilmiş durumda, biliniyor. Ama Bay Kemal, maalesef bu olayın da farkında değil. Yani gittiği evin elektriği var mı yok mu bundan haberi yok. Ne yaptığının da farkında değil. Yanındaki kendi danışmanları da Bay Kemal'i ciddi manada aldatıyorlar, o da oyunlara çok rahat geliyor. Çünkü kendisinin ufku yok. Bu ufuk karanlık. Onun için onu aydınlatmaya büyük ihtiyaç var." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin enflasyonla mücadelesindeki yol haritasında nerede olduğuna ilişkin soru üzerine de enflasyonun şu an sadece Türkiye'de değil, küresel ekonomideki bozulmaların etkisiyle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere her yerde bir mesele olduğunun altını çizdi.

"Halkımız müsterih olsun, bu meselenin üstesinden geleceğiz"
Amerika ve Avrupa'ya bakıldığında da enflasyonda en yüksek seviyelerin görüldüğüne işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Bir de tabii dönemsel etkiler söz konusu. Elbette bu sorunun bizim vatandaşlarımız açısından oluşturduğu sıkıntıların farkındayız ve bunların giderilmesi için ne gerekiyorsa onu yapmanın gayreti içindeyiz. Bütün gelişmeleri yakından takip ediyoruz, gerekli tedbirleri alıyoruz. Halkımız müsterih olsun, bu meselenin üstesinden geleceğiz. Hedefimiz enflasyonu aşağıya çekmektir. Attığımız, atacağımız adımlarla inşallah mayıstan sonra gerilemeye de başlayacaktır. Bunun yıl sonuna doğru daha olumlu istikamette neticeleneceğini söyleyebilirim."

"Enflasyonu daha önce tek haneye biz düşürdük, yine biz düşüreceğiz"
Merkez Bankasının yıl sonu için enflasyon tahminini yüzde 42 olarak güncellediği anımsatılarak Mart-Haziran 2023 aralığında enflasyonun iyimser tahminle yüzde 25 civarında kalacak gibi gözüktüğü, iletişim yönetimi noktasında nasıl bir yol izleneceğine ilişkin soru üzerine Erdoğan, bu ülkede sokağın nabzını tutan, vatandaşın halinden anlayan en iyi kadroların kendilerinde olduğunu vurguladı.
Her bir insanın derdini, tasasını bildiklerini, sıkıntılarını çözüme kavuşturmak için her zaman yanlarında olduklarını anlatan Erdoğan, "Hamdolsun vatandaşımız da bize güveniyor. Milletimiz bu enflasyon sorununun da üstesinden AK Parti'nin geleceğini biliyor. Enflasyonu daha önce tek haneye biz düşürdük, yine biz düşüreceğiz. Bu işin en iyi iletişimi de enflasyondaki düşüşü görmek olacak ve inşallah bunu da başaracağız." dedi.
Erdoğan, bir gazetecinin "TÜSİAD'ı belki istisnai tutuyorum ama TOBB başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarında eylülden bu yana uygulanan, özellikle aralıkta çok anlamlı bir hal alan Türkiye Ekonomi Programına ilişkin somut, ona sahip çıkan, içselleştirilmiş, samimi bir destek göremiyorum. Her programda kapınız çalınıyor, her toplantılarına gidiyorsunuz. Ama yalnız bir mücadele gibi görünüyor." sözlerine ilişkin şunları söyledi:
"Hiç kuşkusuz ekonomi alanındaki mücadeleyi herkesin omuz omuza vererek seferberlik içinde yürütmesi gerekiyor. Bu ülkede kazandıklarını yine bu ülke için yatırıma, üretime, istihdama dönüştüren iş insanlarımız elbette var. Ekonomi politikalarımıza iş dünyasının büyük oranda destek verdiği de ortada. Ancak TÜSİAD'ın 'Acaba ülkenin geleceğine nasıl katkı veririz?' diye bir derdi yok. Tam aksine 'Mevcut iktidarı nasıl götürürüz? Rahat rahat kullanabileceğimiz bir iktidarı nasıl getirebiliriz?' diye bir dertleri var. Fakat Türkiye'de şu 20 yıllık dönemde bunlar parayı bizimle kazandılar, büyümeyi bizimle kazandılar. Şu anda büyüme yüzde 7'ye doğru gidiyor hamdolsun. Böyle bir durum söz konusu. Kimse bunları konuşmuyor. Biz büyümeyi eksiye filan çekmiş bir ülke değiliz ki. Ortalamayı yüzde 5'te götürmenin başarı olduğu konuşulurken, şimdi yüzde 7'ye doğru gidiyoruz. Biliyorsunuz biz büyümede bunun da üzerine çıktığımız bir ekonomiye sahibiz. Şimdi de yüzde 7 ile inşallah bu işi de başarılı bir şekilde sürdüreceğiz. 2023'e gittiğimiz bu süreçte de gereken adımları atıp burada herhangi bir sıkıntıya mahal vermeden inşallah yolculuğumuzu devam ettireceğiz. Bu konuda bizim döviz rezervinde de herhangi bir sıkıntımız zaten söz konusu değil. Biz göreve geldiğimizde döviz rezervimiz 27,5 milyar dolardı ama şu anda artık biz 120 milyar doları yakaladık hatta onun üzerine çıktık ve çıkacağız. Böyle bir konumdayız. İnşallah bu süreç başarıyla da devam edecektir."
Suudi Arabistan'da kaldığı odanın numarasının 1453 olduğu hatırlatılarak "Yani şunun farkındalar, biz İslam dünyasında da kutlu fethi gerçekleştiren milletiz. 'Fatih'in torunu geldi' dediler belki. Ayasofya'yı açmanızla birlikte tabi ayrı bir heyecan dalgası yükseldi. Şunu acaba artık net bir şekilde görebiliyorlar mı, Türkiye olmadan temeli sağlam bir medeniyet kurulmaz. Artık bir şekilde sizce anladılar mı? Yani artık biz olmadan olmuyor. Onlar da bunun farkında mı acaba?" sorusu üzerine Erdoğan, "Oda numarasını o mesajı düşünerek yapmışlarsa tevafuk olmuştur. İnşallah biz ecdadımızın yolunda aynı kararlılıkla gidebiliriz, onların elde ettikleri başarıları biz de aynı şekilde elde edebiliriz. Tabii tarihin izini sürdüğünüz sürece başarıya ulaşırsınız. Ama tarihin izini kaybederseniz siz de kaybolursunuz. Biz şu anda bu izi sürmeye devam ediyoruz ve ilham kaynağımız orası. Oradan aldığımız ilhamla da yolumuza devam ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Özbekistan Hive'ye gerçekleştirdiği ziyareti anımsatan Erdoğan, "Burada da aklımda kaldığı kadarıyla 212 ağaç direk üzerine inşa edilmiş bir Cuma Camii var. Fakat burası ibadete kapalı. Bize orada 50 kişinin namaz kılabileceği bir yer hazırladılar. Namazdan sonra Şevket Mirziyoyev kardeşime dedim ki, 'Benim senden bir ricam var, uzun yıllar kapalı olan Ayasofya'yı açmak elhamdülillah bize nasip oldu. Şimdi sen de gel bu Cuma Camii'ni aç.' Şeyhülislama dedi ki 'Süratle Cuma Camii'ni açacağız.' Onlar bu işi başlattılar, biz de takipçisi olacağız. İnşallah Hive'de o Cuma Camii'ni açmak hepimize nasip olur, açılış törenine de Diyanet İşleri Başkanımızla, Aksakalımızla, tüm heyetimizle hep birlikte katılırız ve Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular, Osmanlı yeniden ayağa kalksın." değerlendirmesini yaptı.

"Dezenformasyonla mücadele etmek için üzerimize düşeni kararlılıkla yapacağız"
Elon Musk'ın Twitter'ı satın aldığı hatırlatılarak Musk ile iletişimi ve Türkiye'deki sosyal medya düzenlemeleri hakkında görüşleri sorulan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sosyal medya konusunda doğrusu benim yaklaşımım olumlu değil, sosyal medyaya pek olumlu bakmıyorum. Ama sosyal medyayı bir kenara atmamız da mümkün değil. Onun için de gerekli olanı yapmamız lazım. Bu da nedir? Yasal düzenlemeler… Şu anda biz bu yasal düzenlemeleri yapmak için çalışıyoruz. Bu konuda gereken adımları süratle atacağız. Şimdi, Elon Musk 44 milyar dolar verdi diye Twitter'daki olumsuzluklar meşrulaşmaz. Örneğin Trump'ın Twitter ile ilgili mücadelesinde neler yaşandığını gördük. Ben daha önce de söylüyordum 'Twitter cıvıtır' diye. Bunun ne olduğunu da zaten yaşıyoruz. Sosyal medyada iftira derseniz iftira var, yalan derseniz yalan var. Hakikatlerin paylaşıldığı veya ulaştırıldığı değil, tam manasıyla olumsuzlukların, yalanın, yanlışın, her türlü fitne fücurun olduğu bir yapı. Elon Musk burayı almış olabilir fakat bundan sonraki süreçte de biz birinci derecede ülkemizi düşünmek zorundayız. Şu anda çıkaracağımız yeni yasal düzenlemeyle bu işe bir çekidüzen vermeyi hedefliyoruz. Devlet olarak dezenformasyonla mücadele etmek için üzerimize düşeni kararlılıkla yapacağız."



Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
TT

Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA

Avustralya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Richard Donald Marles, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını duyurdu.

Avustralya Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Bakan Marles, Ukrayna Başbakanı Denis Şmıgal ile bir araya geldiği Ukrayna'nın Lviv kentinde konuya ilişkin basına konuştu.

Avustralya savunma sanayisinin desteğiyle Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını açıklayan Marles, İngiltere öncülüğünde Ukraynalı askerlerin eğitim gördüğü Kudu Operasyonu'na verilen desteğin sürekliliğine işaret etti.

Marles, ek askeri yardım paketinin 50 milyon dolar değerinde kısa menzilli hava savunma sistemi, 30 milyon dolar değerinde insansız hava sistemi, 15 milyon dolar değerinde miğfer, sert gövdeli şişme bot, duman maskesi, jeneratör ve postal gibi yüksek öncelikli ekipman ile havadan karaya mühimmat içereceğini kaydetti.

Böylelikle savaşın başlangıcından itibaren Avustralya'nın Ukrayna'ya toplam 880 milyon dolar değerinde askeri yardım sağlamış olacağını vurgulayan Marles, ülkeye yapılan toplam yardımın ise bir milyar doları bulduğunu bildirdi.


ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD genelinde birçok farklı eyalet ve üniversitede öğrencilerin düzenlediği Filistin'e destek gösterileri, üniversite yönetimi ve polisin müdahalelerine rağmen devam ediyor.

Öğrenciler, üniversite kampüslerindeki açık alanlarda toplanıp kamplar kurarken, üniversite ve yerel yetkililer, kampüs kapatma, gözaltına alma gibi eylemlerle karşılık veriyor.

Öte yandan Gazze'ye destek gösterilerine katılan üniversite ve öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor.

- Washington Üniversitesinde 80'den fazla kişi gözaltına alındı

CNN'in haberine göre, Missouri eyaletinin St. Louis kentindeki Washington Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerine ilişkin açıklama yapıldı.

Polisin 80'den fazla kişiyi gözaltına aldığı aktarılan açıklamada, kampüste kamp kuran öğrencilerin "niyetlerinin iyi olmadığı ve tehlikeli olabilecekleri" ifade edildi.

- Güney California Üniversitesinden kampüs kapatma kararı

Güney California Üniversitesinin (USC) sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan paylaşımda, "bir kargaşa nedeniyle" üniversite kampüsünün kampüste yaşayanlar hariç herkese geçici olarak kapatıldığı açıklandı.

Filistin'e destek için gösterilerde şu ana kadar yaklaşık 100 kişinin gözaltına alındığı USC'den geçen hafta yapılan açıklamada mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtilmişti.

- Arizona Eyalet Üniversitesinde 72 kişiye gözaltı

Arizona Eyalet Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerinde gözaltına alınanlara ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, 15'i öğrenci 72 kişinin, "izinsiz kamp kurdukları" gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtildi.

- Harvard Üniversitesi

Üniversitenin öğrencilerince çıkarılan The Harvard Crimson gazetesinin haberine göre, Harvard Avlusu'na kamp kuran öğrencilerin Filistin'e destek gösterisi sürüyor.

Öğrencilerin avluda Filistin bayrağını göndere çekmesinin ardından polis, bayrağın kaldırılmasını talep etti.

Üniversite çalışanları bayrağı indirirken göstericiler, Filistin'e destek sloganları attı.


Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
TT

Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi

Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlık almasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlık gününde ana toprak Hindistan'dan ayrıldıkları ve Müslüman ülkeler olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin olmadığını öne sürerek kabul etti.

Kuveyt ve hatta Körfez ülkelerinde katıldığınız sohbetlerde Amerikan başkanlık seçimlerinin konuşulmaması nadir görülen bir durumdur. Hatta bölgemiz ve sorunlarımız için kimin, şu an ki Başkan Biden’ın mı yoksa eski başkan ve Biden'ın şu anda tek güçlü rakibi olan Donald Trump’ın mı daha iyi olduğu konusunda şiddetli tartışmalara da rastlanabilir. Bu takip, bölgemizdeki Amerikan askeri varlığının ve dünyanın en büyük süper gücü olan ABD'nin oynadığı küresel ağırlığın bir sonucu olarak anlaşılabilir.

Hindistan parlamento seçimleri ise birkaç gün önce başladı ve haftalarca devam edecek, böylece yaklaşık 970 milyon Hint seçmen, yani seçmen kaydı olan ve kendi ülkelerindeki seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan yaklaşık 1 milyar kişi bu seçimlerde oy kullanabilecek. Diğer bir deyişle gezegenimizin nüfusunun 8 milyar kişi olduğunu düşünürsek, dünyamızda yaşayan her sekiz kişiden birinin Hindistan seçimlerinde oy kullanma hakkı bulunuyor.

Körfez ülkelerinde Hint toplumundan çok sayıda kişi olmasına rağmen, Kuveyt veya Körfez’deki sohbetlerde Hindistan seçimleri ile ilgili bir diyaloga nadiren rast gelinir, hatta neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa Hint toplumunun ne kadar kalabalık olduğunu bilmek için nüfusu 4 milyon olan Kuveyt'te sayılarının yaklaşık 1 milyon olduğunu bilmek yeterlidir. Yani tüm sektörlerde çalışan ve her düzeyde inşaat ve ekonomiye etkin bir şekilde katkıda bulunan Hintler sadece Kuveyt Devleti’nde nüfusun dörtte birini oluşturuyorlar. Gerçek şu ki Hint toplumu Körfez ülkeleri yasalarına en çok uyan ve onlara en saygılı toplumlardan, dahası bu ülkelere gelen ve sayıları 200’ü aşan gurbetçi topluluklar arasında suç işleme ve çalıştıkları ülkenin yasalarını ihlal etme oranları belki de en az olan topluluklardan biridir.

Nüfusu 1 buçuk milyara yaklaşan, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap bölgesi ile kadim tarihi ticari, kültürel ve dini ilişkilere sahip büyük bir ülke olan Hindistan hakkında ne yazık ki pek bir şey bilmiyoruz. Körfez'de Hindistan ile ilgili araştırmalarla ilgilenen merkezler olduğunu hiç duymadım. Hindistan’ın meselelerini ve bunların gerçekliğimiz üzerindeki etkilerini, parlamento seçimleri sonuçlarının birçok halkı, ırkı ve milliyetiyle Hindistan ile ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini ele alan periyodik seminerler de düzenlenmiyor.

Mevcut Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hindistan seçimlerine ırkçı, azınlık karşıtı olan partisi Bharatiya Janata ile katılıyor. Tüm göstergeler onun başarılı olup üçüncü bir dönem seçileceğine işaret ediyor. Hindu ırkçı partisi, sayıları 200 milyondan fazla olan Müslümanlar başta olmak üzere tüm azınlıklara yönelik dışlayıcı bir söyleme dayanıyor. Modi, geçtiğimiz pazar günü destekçileri için düzenlenen bir seçim mitinginde, seçimlerde kendisiyle yarışan muhalefetteki Kongre Partisi’ni hedef aldı. Açıkça Müslümanlara atıfta bulunarak, partiyi Hindistan'ın zenginliğini sınırsız sayıda çoğalan davetsiz misafirlere dağıtmak istemekle suçladı.

Bharatiya Janata Partisi’nin laiklik ve yurttaşlar arasındaki eşitlik konusunda tuhaf yorumları bulunuyor. Parti teorisyenleri laikliğin çoğunluğun egemenliğini tanıma ve onun formülünün azınlıklara dayatılması gerektiği anlamına geldiğini savunuyorlar. Parti aynı zamanda ezici çoğunluk ile fırsatçı azınlıkları eşitleyen eşitliğin bu çoğunluğa haksızlık olduğuna da inanıyor ve şunu soruyor; azınlıklar lehine çoğunluk ezilirken eşitlik nasıl sağlanabilir?

Irkçı Hindu partinin destekçileri, kuzey ve kuzeydoğudaki bazı eyaletlerde Müslümanların sığır eti yediğini gördüklerinde veya bir Müslümanın Hindu bir kız ile evlendiğini duyduklarında Müslümanlara karşı katliamlar da gerçekleştiriyorlar. Onlara göre Müslümanların Hindu kızlar ile evlenmelerinin nedeni, onları Müslüman yapmaya yönelik küresel bir İslami komplo olduğu için, bu tür evlilikleri “cihat evliliği” diye adlandırıyorlar.

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve tabii ki bu saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara karşı Hindu ihlalleri tekrarlanıyor. Nitekim Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlığa alınmasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlıktan kısa bir süre sonra ana toprak Hindistan'dan ayrıldığı ve bu ülkeler İslam ülkesi olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin bulunmadığını öne sürerek kabul etti.

 Bugün bazı Hint Müslümanlar Pakistan (230 milyon kişi) ile Bangladeş (170 milyon kişi) Hindistan’dan ayrıldıkları için hayıflanıyor olabilirler. Çünkü eğer Hindistan Birliği içinde kalsalardı, bugün Müslümanların sayısı 600 milyona, yani şu anki Hinduların sayısına yakın olacaktı ve herhangi bir ırkçı partinin Hindistan'daki Müslümanları yabancı bir azınlık olarak görmesi zor olacaktı.

Hindistan seçimleri, bölgemiz meseleleri ve Hindistan ile ilişkileriyle ilgilenenlerin bu büyük ülkeyi daha iyi anlamalarına ışık tutması için bir fırsattır. Bu bölgemize fayda sağlayacak ve Hindistan gibi bir ülkede de Müslümanlara iyilik ve huzur getirecektir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
TT

Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)

İnci Mecdi

Nimet Minuşe Şefik, Mısır'da doğdu. Ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti. Ardından eğitim için İngiltere'ye taşındı. Bir yandan Hamas Hareketi yanlısı profesörler hakkında ABD Temsilciler Meclisi tarafından açıklan soruşturmayla karşı karşıya olan Şefik, diğer taraftan Gazze’deki savaşı protesto eden öğrencilerin oturma eylemini dağıtmak için polisten yardım istediği gerekçesiyle öğrencilerin öfkeli tepkisini çekti.

Nimet Minuşe Şefik, geçtiğimiz yıl New York'taki Kolombiya Üniversitesi'nin rektörü olarak atandığında, üniversitenin mütevelli heyeti başkanı onu ‘akademiyi ve dış dünyayı’ en iyi şekilde anlayan ‘ideal bir aday’ olarak nitelendirmişti. Ancak Mısır asıllı İngiliz-Amerikan barones, çok geçmeden kendisini Gazze savaşı nedeniyle karşıt tarafların suçlamalarıyla karşı karşıya buldu. Şefik, daha önce de dünyanın en büyük finans kuruluşlarında çalışmış biri olarak karmaşık meselelerle uğraşmış, İsrail'le ekonomik ve akademik ilişkilerin kesilmesi talebiyle öğrenciler tarafından düzenlenen oturma eylemine polisin müdahale etmesine izin vermesinin ardından solcuların akademik özgürlüğü ihlal ettiği suçlamaları, sağcıların ise kampüsteki antisemitizmle baş edemediği suçlamalarına maruz kalmıştı.

ABD Temsilciler Meclisi’nde ifade verdi

Şefik, geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi Eğitim ve İşgücü Komitesi’nde yapılan bir oturumda, 7 Ekim 2023 saldırıları sonrası kampüsteki ‘nefret ve antisemitizm’ olaylarına yaklaşımıyla ilgili sorularla karşılaştı.

ABD basınına göre Şefik hakkında, üniversitenin ‘antisemitizm’ (Yahudi karşıtlığı) olarak nitelendirilen Hamas Hareketi yanlısı yorumlar yapan öğretim üyelerine nasıl davrandığıyla ilgili özel bir soruşturma başlatıldı. Şefik’e ifade verdiği sırada Michigan'dan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Tim Wahlberg tarafından Hamas Hareketi’nin geçtiğimiz ekim ayında İsrail’i hedef alan saldırısını ‘çarpıcı bir zafer’ olarak nitelendiren yorumlarda bulunan üniversitenin Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları Bölümü profesörlerinden Joseph Massad hakkında da bir soru soruldu.

fdvb
New York'taki Kolombiya Üniversitesi kampüsünde bir araya gelen Filistin yanlıları, 25 Nisan 2024 (AFP)

Şefik, Wahlberg’in sorusuna, “Yaptığı açıklamayı kınıyorum. Söyledikleri beni dehşete düşürdü. Kendisiyle konuşuldu” yanıtını verdi. Bir diğer Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik’in Şefik’e Massad'ın neden halen Kolombiya Üniversitesi resmi internet sitesinde ‘Akademik İnceleme Komitesi Başkanı’ olarak yer aldığını sorunca oturumda sesler yükseldi. Stefanik, Şefik’ten Massad'ı görevinden alacağına dair söz vermesini istedi. Oturumda Şefik’e üniversitenin Ortadoğu Enstitüsü'nde misafir öğretim üyesi olan Muhammed Abduh’un 1 Ekim'de Facebook'ta paylaştığı “Evet ister Hamas, ister Hizbullah ister İslami Cihad Hareketi olsun direnişten yanayım, ama sadece belli bir ölçüde” şeklindeki paylaşımı soruldu. Bunun üzerine Şefik, Abduh’u üniversiteden göndereceğini söyledi.

Üniversitenin bazı Yahudi öğrencileri daha önce kampüs içinde sözlü ve fiziksel tacize uğradıklarını kampüs dışında da antisemitizm olayları yaşandıklarını bildirdiler. Üniversitenin önde gelen bazı büyük bağışçıları, Cumhuriyetçi temsilciler ve Demokrat Parti’den de bazı temsilciler, bu tür olayların Şefik’in antisemitizmle başa çıkmada yetersiz olduğunu gösterdiği yorumunda bulundular. Üniversitenin önde gelen bağışçılarından biri olan Robert Kraft, “Artık Kolombiya Üniversitesi’nin öğrencilerini ve personelini koruyabildiğine güvenim kalmadı. Bu durumu düzeltecek önlemler alınana kadar üniversiteyi destekleme konusunda çekincelerim var. Umarım üniversite ve yönetimi bu protestoları derhal sona erdirerek bu nefretle mücadele eder” şeklinde konuştu.

Polis şiddeti

Öte yandan Şefik’in, öğrencilerin üniversitenin barışçıl gösteri düzenleme politikalarını açıkça ihlal ederek kampüse çadırlarla ‘Gazze ile dayanışma kampı’ kurup Gazze’deki savaşa karşı protesto hareketine müdahale etmesi için New York polisine izin vermesi, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin ve solcu politikacıların öfkeli tepkisine neden oldu. Polisin müdahalesi sonucu 100'den fazla kişi gözaltına alındı. Bunun üzerine daha fazla öğrenci protestoya dahil oldu ve protesto hareketi kısa süre için ABD’deki birçok üniversitenin kampüsüne yayıldı.

Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Partili üyelerinden Alexandria Ocasio-Cortez, salı günü X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Polisin kampüste öğrenciler tarafından düzenlenen barışçıl protestoları dağıtması tansiyonu yükselten, pervasızca ve tehlikeli bir adımdır. Bu, insanların hayatlarını riske atan berbat bir yönetimin başarısızlığından başka bir şey değil. Bunu mümkün olan en güçlü şekilde kınıyorum” ifadelerini kullandı.

Şefik’in istifası için talepler

ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, çarşamba günü Kolombiya Üniversitesi’nde düzenlediği basın toplantısında Şefik’in istifasını istedi. Johnson, “Bugün burada dostlarımın yanında olmak ve Rektör Şefik’i bu kaosa derhal bir düzen getiremezse istifa etmeye çağırmak için bulunuyorum” dedi.

Ancak Kolombiya Üniversitesi Mütevelli Heyeti, üniversiteyi içinden geçtiği bu zor günlerde yönetirken onu güçlü bir şekilde desteklediğini açıklayarak Şefik’in arkasında durdu. CNN'in aktardığına göre Üniversite Mütevelli Heyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Rektör Şefik, rektörlük seçimleri sırasında bize nefret, taciz ve ayrımcılığa karşı sağlam bir duruş sergilerken, çatışmaları çözmek ve Kolombiya Üniversitesi gibi canlı bir kampüsü oluşturan farklı sesleri dengelemek için her zaman düşünceli bir yaklaşım benimseyeceğini söyledi. Şu anda da tam olarak bunu yapıyor” denildi.

İfade vermek üzere gitmeden önce Temsilciler Meclisi’ne yaptığı yazılı açıklamada, önce Mısır'da ve daha sonra okullarda sistematik ırkçılıktan dolayı ayrımcılığa maruz kalınan dönemde ABD’nin güneydoğusunda geçirdiği çocukluk yıllarını anlatan Şefik, bu deneyimlerin kendisine ‘çok çeşitli geçmişlere ve ayrımcılığın ilk elden üstesinden gelme deneyimlerine sahip insanlarla ilişki kurma ve onlardan bir şeyler öğrenme’ imkanı yakaladığını söyledi.

dfrgtbh
Üniversite kampüsünde Filistin’e destek için kurulan kampın karşısındaki İsrail bayrakları, 26 Nisan 2024 (AFP)

Üniversite rektörleri arasında bu durumda olan sadece Şefik değil. Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill ve Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, 7 Ekim 2023 olaylarından sonra kampüsteki ‘antisemitizm’ diye nitelendirilen protestoları ele alış biçimleri nedeniyle baskıya uğradılar. Her ikisi de bu baskılar sonucunda istifa ettiler. Gözlemciler, Kolombiya Üniversitesi ve ABD’deki diğer üniversitelerde yaşananların, bu çağda üniversiteleri yönetmenin karmaşıklığını ve bunların etkisini yansıttığını düşünüyorlar. Gözlemcilere göre bu yaşananlar aynı zamanda, Şefik gibi akademik olmayan geçmişlerden gelen ve sayıları giderek artan üniversite rektörlerinin deneyimlerini de yansıtıyor.

Bu sadece kampüste güvenli bir ortam oluştururken ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük ilkeleri arasında denge kurmakla sınırlı değil. ABD’de yayınlanan Time dergisine göre Şikago’daki Loyola Üniversitesi’nde yükseköğretimde profesör yardımcısı olan Katherine S. Cho, bugünlerde diğer üniversite rektörleri gibi kendisinin de fakülte, mütevelli heyeti ve yönetim arasında denge sağlamakla görevli olduğunu söyledi. Bu üç grubun genellikle üniversitede neler olduğu ve başkanın işini iyi yapıp yapamadığı konusunda farklı fikirlere sahip olduklarını belirten Cho, “Rektörün başarılı olduğunu düşündükleri konulara ilişkin farklı tanımları olabiliyor” dedi.

Pragmatik biri

Şefik, geçtiğimiz yıl Kolombiya Üniversitesi’nde rektörlük görevine geldiğinde, üniversitenin ilk kadın rektörü ve Ivy League (Sarmaşık Ligi/ABD’nin New England bölgesi ve güneyindeki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik) okullarının başına yeni atanan birkaç kadın rektörden biri oldu.

Mısır'da doğan, ancak dört yaşındayken ailesiyle birlikte ABD’ye göç eden Şefik, çocukluk yıllarını burada geçirdikten sonra lisansüstü eğitimini almak için İngiltere’ye taşındı ve burada uzun bir kariyer yolculuğu oldu.

Londra Ekonomi Okulu’ndan yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Oxford Üniversitesi'nde doktora yapan Şefik, 36 yaşında Dünya Bankası'nın gelmiş geçmiş en genç başkan yardımcısı oldu. Şefik, İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı’nda (DFID), Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) ve İngiltere Merkez Bankası'nda çalıştıktan sonra Londra Ekonomi Okulu’nun başına geçti.

İngiltere'de geçirdiği süre boyunca yetenekleriyle göz dolduran ve alanında üne kavuşan Şefik’in belirgin bir siyasi eğilimi yoktu. Hem Muhafazakar Parti hem de İşçi Partisi hükümetleri döneminde DFID Genel Sekreteri olarak görev yaptı ve Lordlar Kamarası'nın daimi üyesi oldu. Şefik, 2021 yılında Financial Times dergisine verdiği röportajda, pragmatik ve siyasi eğilimi olmayan biri olarak tanımlanıyordu. Şefik, ABD’de büyüyen Mısırlı genç bir kız olarak kimliği hakkında konuşurken, okulda kendisine siyah mı beyaz mı olduğu sorulmuş ve ‘Esmerim’ cevabını verdiğini de söylemişti.

Şefik’in 2022 yılında Londra Ekonomi Okulu’ndaki görevi için 539 bin sterlin maaş alması ülkede tartışmalara yol açarken Londra Ekonomi Okulu, öğretim görevlilerinin maaşlarını artırmayı başaramadı. Bazı çevrelerse bu miktarın ABD'deki üniversitelerdeki benzer pozisyonlar için ödenen maaşların halen çok altında olduğuna dikkati çektiler.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
TT

İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Hamas ile esir takası anlaşması yapılması halinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine olası kara operasyonunu askıya alacaklarını bildirdi.

Katz, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna yaptığı açıklamada, esir takasıyla ilgili konuştu.

Bakan Katz, Hamas ile esir takası anlaşmasına varılması halinde Refah'a operasyonun askıya alınacağını belirtti.

Ülkedeki ana muhalefet partisinin lideri Yair Lapid de aynı kanala yaptığı açıklamada, Gazze'ye saldırılara devam etme ya da esir takas anlaşması yapma arasında bir tercih yapılması gerekirse takasın seçilmesi gerektiğini söyledi.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bugün elindeki 2 İsraillinin "esir takası anlaşması" yapılması ve evlerine dönmeleri için hükümete çağrıda bulunduğu bir video yayınlamıştı.

Kassam Tugaylarının Telegram hesabından yayınlanan videoda, esirler İsrail ordusunun saldırıları altında zor şartlar altında yaşadıklarını ifade etmiş ve en kısa zamanda esir takası anlaşması yapılmasını istemişti.

Gazze'deki İsrailli esirlerin yakınlarının bir araya geldiği platform ise esir yakınlarından onay alınmasının ardından söz konusu videoyu sosyal medya hesabından paylaşmıştı.

Platform, hükümete, "Bağımsızlık Günü"nden önce hayatta olan esirleri evlerine getirme, diğerleri için ise cenaze merasimi düzenleme çağrısı yapmıştı.


Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
TT

Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)

ABD ve Mısır, İsrail'in çoğu yerinden edilmiş 1,2 milyondan fazla Filistinlinin toplandığı Refah'ı işgal etmesini ve kanlı bir savaş tehdidini önlemek umuduyla İsrail ile Hamas arasında bir takas anlaşması yapılması için baskılarını arttırdı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi Filistinli kaynaklar Şarku’l Avsat'a Refah'ın işgalinden önceki son saatlerde çabaların yoğunlaştığını ve perde arkasında ABD'nin İsrail'e anlaşmanın başarılı olması için baskı yaparken Mısır'ın da Hamas'a baskı yaptığını doğruladı.

Kaynaklar, “Washington Refah'ın işgaline karşı çıkıyor ve tehditler savuruyor. Mısırlılar ise Hamas'a bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklara göre Mısır, Refah'ın işgalini durduracak ve sonunda kapsamlı bir anlaşmaya yol açacak ‘insani’ bir anlaşma için çalışıyor. Mısır'ın fikri, kapsamlı bir anlaşmaya varılamıyorsa, ilk aşamada her iki tarafın taleplerini karşılayan ve tartışmalı konuları daha sonraki aşamalara erteleyen kademeli bir anlaşma olması. Zira ihtiyaç duyulan şey Refah'ın işgalini durdurmak.

Hamas'ın yanıt vermek için zamana ihtiyacı var. Çünkü bu konu hareketin Gazze Şeridi'ndeki liderliğiyle tartışılmalı. Mısır'ın Hamas üzerindeki baskısına karşılık Washington da Tel Aviv üzerinde baskı kuruyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bugün Suudi Arabistan'a gidecek olan Bakan Antony Blinken'in Gazze'deki ateşkesi durdurma çabalarıyla ilgili görüşmeler yapacağını ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden bakanlarla bir araya geleceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “Blinken, çatışmanın artmasını önlemenin önemini vurgulayacak ve bölgede sürdürülebilir barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaları ele alacak” denildi.


Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Cemaat-i İslami'nin Lübnan'daki askeri kanadı Fecr Kuvvetleri’nin önde gelen komutanlarından birinin İsrail tarafından öldürülmesi, örgütün Güney Lübnan cephesindeki rolü ve etkinliğine yeni bir ışık tuttu. İsrail ordusu Musab Halef'in Batı Bekaa’daki Midun bölgesinde bir silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısında öldürülmesini ‘Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği içinde İsrail'e karşı çok sayıda saldırı gerçekleştirmiş olmasına’ bağladı.

İsrail'e ait bir SİHA, Bekaa'nın batısındaki Midun bölgesinde bir aracı hedef alarak Musab Halef ve Bilal Halef'i öldürdü. İsrail ordusundan yapılan açıklamada “Cemaat-i İslami son dönemde Lübnan topraklarından İsrail'e karşı Har Dov bölgesinde (Şebaa Çiftlikleri) ve İsrail'in kuzeyindeki diğer bölgelerde çok sayıda saldırı planladı ve teşvik etti” denilerek Musab Halef'in ‘İsrail'e karşı saldırılar gerçekleştirmek için Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği yaptığı’ vurgulandı.

İsrail bu açıklamayla Cemaat-i İslami'nin askeri faaliyetlerini Hamas'la ve Lübnan'daki rolüyle ilişkilendirmeye çalışırken, örgüt bu suçlamaları reddetmekte gecikmedi ve ‘askeri çalışmalarının Hamas'tan ve diğer gruplardan bağımsız olduğunu’ vurguladı. Cemaat-i İslami'nin Siyasi Büro Başkanı Ali Ebu Yasin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Biz ve Hamas aynı okulun çocuklarıyız. Tüm özgür insanları ilgilendiren Filistin davası için savaşıyoruz. Hamas başka, Cemaat-i İslami başka bir yapı. Şehit Musab Halef ve Bilal Halef, Cemaat-i İslami için çalışmaktaydı, başka bir grup için değil. Saha çalışmaları sırasında Hamas ve güneydeki diğer direniş gruplarıyla koordinasyon var, özellikle de düşmanla tek bir çatışma hattında olduğumuz için koordinasyon yapmamak mantıksız. Ancak bu bizim Hamas ya da diğerleri için çalıştığımız anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.

Örgüt, Hamas ile aynı amaç için savaştığını kabul etse de bu, Hamas’ın Lübnan topraklarından askeri rol oynamasını onayladığı ya da desteklediği anlamına gelmiyor. Ebu Yasin, “Filistinlilerin Lübnan'dan askeri katılımı tartışma ve müzakereye tabidir. Toprak Lübnan toprağıdır, cephe Lübnan cephesidir. Hepimiz düşmanı Gazze'den uzak tutacak şekilde yormaya çalışıyorsak bile Lübnan'ın durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Savaş bittikten sonra masaya oturmalı ve Hamas'ın Lübnan'dan askerî harekât yapmasının mümkün olup olmadığını bilinçli bir şekilde tartışmalıyız” şeklinde konuştu.

Cemaat-i İslami ve Hamas'ın Müslüman Kardeşler doktrininin bir parçası olduğu doğru. Ancak bu, askeri uzman Tuğgeneral Vehbi Katişa'nın da ifade ettiği gibi, ikisinden birinin diğerinin içinde eriyeceği anlamına gelmiyor. Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Katişa, “Cemaat-i İslami'nin ilk askeri müdahalesi Gazze Şeridi'ndeki savaşın uzun sürmeyeceği ve bu sembolik rol sayesinde siyasi bir kazanım elde edeceği inancına dayanıyordu” ifadesini kullandı. Hamas ile Musab Halef arasında iletişim, koordinasyon ve bunların hareketin saha çalışmalarındaki görevini kolaylaştırma olasılığını göz ardı etmeyen Katişa, “Ancak bu, Cemaat-i İslami’nin Hamas içinde eriyebileceği anlamına gelmiyor” dedi. Katişa ayrıca, “Grubun liderliği içinde güney cephesine askeri olarak katılmanın fizibilitesi konusunda bir görüş ayrılığından” söz etti.

‘Lübnan'ı İsrail için yoğun bir cepheye dönüştürmenin Filistin davasına hiçbir şey kazandırmadığını’ vurgulayan Katişa, “Lübnan'dan atılan her roketin (aralarında sivillerin de bulunduğu yüzlerce Lübnanlı’nın ölmesinin ve köylerin yok edilmesinin kanıtladığı gibi) İsrail'in yıkıcı yanıtını çektiğini” belirterek, ‘Filistinli çocukların taş intifadasının İsrail'e silahlı eylemden daha fazla zarar verdiğini, zira bu sayede Yitzhak Rabin'in merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile Oslo Anlaşması’nı imzaladığını’ hatırlattı. Katişa, “Düşmanla onun üstün olduğu araçla savaşmak mümkün değildir” diyerek sözlerini noktaladı.


Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
TT

Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, ABD'nin Moskova'nın Batı'daki dondurulmuş döviz rezervlerine el koymasına karşılık olarak Rusya'nın da ABD vatandaşları ve yatırımcılarının Rusya'daki mülk ve paraları dahil tüm varlıklarına el koyabileceğini söyledi.

ABD Temsilciler Meclisi, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin ABD bankalarında tutulan Rus varlıklarına el koymasına ve bunları Ukrayna'ya transfer etmesine olanak tanıyan bir yasa tasarısını kabul etti.

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına karşılık olarak ABD ve müttefikleri, Rusya Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı ile işlemleri yasakladı. Ayrıca Batı'da, çoğunlukla ABD'den ziyade Avrupa finans kurumlarında bulunan yaklaşık 300 milyar dolar değerindeki Rus varlıkları donduruldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yakın müttefiki olan Medvedev, Rusya'nın ABD'nin rezervlerine el koymasına aynı şekilde karşılık veremeyeceğini ifade etti.

Medvedev, Telegram hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bunun nedeni açık; para, haklar ve diğer ABD varlıkları da dahil olmak üzere büyük miktarda ABD hükümet mülküne sahip değiliz. Dolayısıyla yanıt asimetrik olacak, ancak daha az acı verici olacağı doğru değil. Örneğin, Rusya'nın yargı yetkisi dahilindeki bireylerin mülklerine (fonlar, gayrimenkuller, ayni taşınır mallar ve mülkiyet hakları) mahkeme kararıyla haciz uygulanmasından bahsediyoruz.”

Medvedev sözlerini şöyle sürdürdü: “Evet, bu karmaşık bir hikâye. Çünkü bu kişiler genellikle Rus ekonomisine yatırım yapan kişiler... Onlara özel mülkiyet haklarının tehlikeye atılmayacağı garantisini verdik ama beklenmedik bir şey oldu: devletleri bize karşı hibrid (çok biçimli) bir savaş ilan etti. Kuşkusuz buna karşılık verilmeli.”

Medvedev ayrıca, Rus yasalarında bu varlıklara Rus devleti lehine el konulmasını sağlayacak değişiklikler yapılması gerektiğini belirtti.


Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
TT

Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)

Rus ve Ukrayna güçleri, son haftalarda özellikle iki ülkedeki enerji ve altyapı tesislerini hedef alan saldırılarını karşılıklı olarak yoğunlaştırdı. Sovyetler Birliği'nin II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zaferin anısına düzenlenen 9 Mayıs kutlamaları yaklaşırken, Ukrayna acilen ihtiyaç duyulan Amerikan silahlarının gelmesini bekliyor. Rusya, böyle bir dönemde cuma ve cumartesi gecesi " Ukrayna'da çok sayıda bölgeye füzelerle” yeniden yoğun bir saldırı düzenleyerek, 4 termik santralin hasar görmesine ve elektrik kesintilerine neden oldu.

Öte yandan Ukrayna, Rusya'nın güneyindeki Krasnodar bölgesine ve Moskova'nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım Yarımadası'na bugüne kadarki en şiddetli drone saldırılarını gerçekleştirdi. Ilsky ve Slavyansk rafinerileri" gibi iki önemli "anahtar teknolojik tesisler" olarak nitelendirdiği tesisleri hedef aldı. Rus resmi medyasının işletmeci şirketin bir temsilcisinden aktardığı bilgiye göre Krasnodar bölgesindeki yetkililer, Slavyansk rafinerisinde yangın çıktığını ve rafinerinin faaliyetini durdurmak zorunda kaldığını bildirdi.


USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
TT

USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)

Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı Direktörü Samantha Power dün (Cumartesi) Hızlı Destek Kuvvetlerinin Kuzey Darfur Eyaletindeki El Fasher şehrine olası saldırısının Sudan'da zaten “felaket” olan insani durumu daha da kötüleştireceğini söyledi.

Power, "X" platformundaki hesabı aracılığıyla, saldırının "muhtemelen Darfur'da sivillere karşı zulüm yapılmasına yol açacağını" belirtti.

Samantha Power sözlerini şöyle sürdürdü: "ABD, Sudan ordu komutanı Abdülfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Muhammed Hamdan Daklu’ya (Hemedti) gerilimi derhal durdurma çağrısında bulunuyor. Ayrıca, her iki tarafta nüfuz sahibi olan ülkeleri, onları çatışmayı durdurmaya ve bu çatışmayı sona erdirecek müzakereler için mücadele etmeye çağırıyoruz.”