Danimarka Ukrayna'daki büyükelçiliğini yeniden açtı

Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod (Reuters)
Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod (Reuters)
TT

Danimarka Ukrayna'daki büyükelçiliğini yeniden açtı

Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod (Reuters)
Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod (Reuters)

Danimarka'nın, Ukrayna'nın başkenti Kiev'deki büyükelçiliğini yeniden açtığı bildirildi.
Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod, yaptığı yazılı açıklamada, "Bugün Danimarka Büyükelçiliğinin kapılarını yeniden açıyor olmamız, Ukrayna'ya ve Ukrayna halkına Danimarka desteğinin çok güçlü bir sembolüdür" ifadesini kullandı.
Büyükelçiliğin bir süre sınırlı sayıda personelle faaliyet göstereceği kaydedildi.
Danimarka'nın Kiev Büyükelçiliği, Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'ya savaş açmasının ardından kapatılmıştı.

 



Haşdi Şabi Güçleri: Irak'ın kaderi

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Haşdi Şabi Güçleri: Irak'ın kaderi

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Rüstem Mahmud

Irak'ın, “Haşdi Şabi Güçleri Yasası”nın Temsilciler Meclisi’nden geçirilmesi önerisi nedeniyle, hamisi ve içinde nüfuz sahibi taraf olan ABD ile siyasi, ekonomik ve hatta güvenlik/askeri açıdan karşı karşıya gelme olasılığına rağmen, bu örgütü destekleyen siyasi, kültürel ve sosyal elitler, söz konusu silahlı örgütün yasallaştırılması ısrarları için hiçbir mantıklı gerekçe sunmuyorlar. Irak’ın güvenliğini, yapısını, geleceğini ve ana sivil bileşenleri arasındaki ilişki düzenini etkileyebilecek gelecekteki boyutlarını ve etkilerini bile tartışmıyorlar.

Haşdi Şabi Güçleri, ülkedeki en yüksek otorite olan başbakana bağlı ve ona tabi görünse de gerçekte bağımsız silahlı örgütlerdir. Belirli bir ideolojik yapı ve örgütsel mekanizmalar etrafında örgütlenmişlerdir. Irak devletinin siyasi ve askeri doktrinine ya da ülkedeki her güvenlik veya askeri kurumun uyması gereken yasal, örgütsel ve davranışsal şartlara bağlı değillerdir. Özellikle “meşru şiddet kurumları” için geçerli olan denetleme, eleştiri, yargılama ve hatta cezalandırma mekanizmalarına tabi değillerdir. Bu kurumlar ister toplum ister devlete bağlı denetim kurumları olsun, kamuoyuna açık, şeffaf kurumlar oldukları için denetleme ve hesap sormaya açıktırlar. Ancak Haşdi Şabi güçleri böyle değildir.

Gerekçe gösterilememesi, Irak'taki yaşam koşullarının bu örgütlerin varlığı için elverişsiz olmasından kaynaklanıyor ki bu koşullar, bu elitlerin dayanabileceği bir temel de sunmamaktadır. Irak herhangi bir dış tehdit ile karşı karşıya değildir, topraklarının hiçbir bölümünü yabancı bir ülke işgal etmemektedir ve hatta şiddetli iç çatışmalar yaşamamaktadır. Dahası, hükümeti ve iktidar yapıları demokratik olarak seçilmiştir. 2005 yılındaki halk oylamasıyla onaylanan anayasası, ülkeyi sivil ve demokratik bir devlet olarak tanımlamaktadır ve tüm askeri ve güvenlik kurumlarının sivil otoriteye tabi olduğunu açıkça belirtmektedir. Ulusal çerçevede paralel silahlı örgütler kurmayı mümkün kılan örtük motivasyonlar bile (örneğin, bir mezhep veya azınlık olan yerel grubun sahip olduğu iktidarı kaybetme korkusu) Irak örneğinde mevcut değildir. Ulusal ve mezhepsel çoğunluk, demokratik mekanizmalara göre yönetmektedir.

Bu askeri oluşumun kimliğini kanıtlayan ve her biri, korunması ve meclis tarafından yasallaştırılması için “zorunlu gerekçeler” olarak sunulan bir dizi gerekçeyle çelişen ve onaylamayan çok sayıda Irak gerçeği bulunmaktadır. Bu gerçekler arasında şunlar sayılabilir; Haşdi Şabi’nin ülkenin ve konuşlandığı bölgelerin -özellikle de Sünni bölgelerin- kamu hayatı üzerindeki ekonomik, güvenlik ve hatta sosyal kontrolü, askeri gücü sayesinde hassas konularda dizginleri elinde tutması, 2019'daki “Ekim Devrimi” sırasında olduğu gibi sivil nitelikteki herhangi bir halk ayaklanmasını bastırma gücüne, Kasım 2022'de eski başbakan Mustafa el-Kazimi'nin başına geldiği gibi, iktidar piramidinin tepesindeki ve kendisinin “başkomutanı” olması gereken kişileri tehdit etme, suikast girişiminde bulunma gücüne, Ağustos 2022'de mecliste en büyük bloğa sahip olmasına rağmen, Sadr hareketine karşı yaptığı gibi, ülkenin siyasi yöneticisini şiddet ile belirleme gücüne sahip olması, Kürdistan Bölgesi'ne yönelik sürekli bombalama ve tehditlerle ulusal bağları yerle bir etmesi.

Bunun sayısız küresel örneği mevcuttur ve bunların her birinde, bu tür milis gruplar, uzun süreli iç savaşların öncüsü ve kurucu mekanizması olmuş, yuvalandıkları devletlerin birliğinin dağılmasına sebep olmuşlardır. Bu sonuç, milislerin yıllar ve on yıllar boyunca sahada kurdukları yapının kaçınılmaz bir yansımasıdır.

Sadece son yarım yüzyılda, Suriye, Afganistan, Filipinler, Kolombiya, Nikaragua, Sudan, Libya, Lübnan, Sırbistan ve Endonezya gibi ülkeler buna örnek teşkil etmiştir. Bu savaşlar, silahlı örgütler devlet kurumlarının himayesinden ve yasalarından ne kadar çok yararlanıyorsa, o kadar hızlı patlak vermiş ve şiddetli olmuştur; özellikle de bu örgütlerin varlığının açık bir siyasi veya güvenlik amacının olmadığı ve yine özellikle bir tür rant ekonomisine dayanan ülkelerde. Tüm bu koşullar, Irak modelinde azami ölçüde mevcuttur.

Küresel deneyimler, silahlı örgütlerin başındakilerin “sonsuz hırslarına” bir örnek teşkil etmiştir

Bu küresel modellerin tümü, farklı tarihsel gelişimlerine rağmen, meşruiyetlerinin “güvenlik sağlamaya” dayandığını iddia etmişlerdir. İçinden çıktıkları yerel toplulukların bir kısmının onayını ve kabulünü kazanmayı başarmışlardır. Ancak zamanla, bu hedefin zorunlu olarak düzenli/meşru güvenlik ve koruma kurumlarını -ordu ve güvenlik güçlerini- zayıflatma çabaları gerektirdiğini kanıtlamışlardır. Nedeni de bu örgütlerin, bahsi geçen güçleri, uzak gelecekte de olsa, sahada kendisini tehdit eden rakip olarak görmeleridir. Bu nedenle ulusal askeri ve güvenlik kurumlarını ya etkili bir şekilde dağıtmışlar ya da kaçınılmaz olarak onlarla silahlı çatışmalara girmişlerdir. Her iki durumda da vatandaşları kendilerine vaat ettikleri güvenlikten geri dönülmez bir şekilde mahrum bırakmışlardır. Fiili olarak da ülkenin birliğini korumakla görevli kurumları etkili bir şekilde ortadan kaldırmışlardır.

Bu küresel deneyimler, silahlı örgütlerin başındakilerin “sonsuz hırslarına” da bir örnek teşkil etmiştir. Örgütlerin hepsi, aşırı ideoloji ve öz savunma sistemiyle yüklü askeri birimler olarak kurulmuş ve zamanla, özellikle ekonomik ve politik alanlarda toplumsal kontrol ağlarına dönüşmüştür. Daha sonra, kendileriyle toplum ve hatta en yakın destekçileri arasında bile büyük farklılıklar üzerine kurulu, bir tür kapalı siyasi güvenlik feodalizmi olan hegemonik bir genel sınıf oluşturmaya çalışmışlardır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığına göre bu durum, zamanla toplumsal tabanlarında bir tür kayırmacı bağımlılık yaratmıştır. Örgüte katılımları ve şiddete başvurma istekleri karşılığında tabanlarına para, bir tür geçim kaynağı ve koruma teklif etmişlerdir. Bunu yapmalarının nedeni, zamanla kaçınılmaz iç dönüşümlere maruz kalmaları ve giderek daha fazla kendi konumlarını ve liderlerinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaya eğilimli hale gelmeleridir. Bu ise zorunlu olarak istikrarlı mali kaynaklar, katılmaya hazır yoksul kitleler ve kamusal alanın sürekli kontrolünü gerektirmektedir.

Son ve tüm bu küresel deneyimlerle tutarlı olarak, bu örgütler söylemlerini ve meşruiyetlerini, içinden çıktıkları sivil toplumu etkileyebilecek “varoluşsal bir tehlike” tehdidine tepki mantığına dayandırmışlardır. Askeri eylem yoluyla sürdürülebilir güvenliği sağlamaya çalıştıklarını savunan bir söylem ortaya koymuşlardır. Ancak pratikte, askeri yapılarını devletin güvenli çerçevesinin dışında kurduklarında, diğer sivil toplum gruplarını da bu yapılara muadil yapılar kurmaya zorlamışlardır. Böylece, sıklıkla açık iç savaşlara ve ülkelerin bölünmelerine yol açan sıfır toplamlı bir denklemin kapısını ardına kadar açmışlardır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Ankara, Suriye'de ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesini destekliyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün New York'ta, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani'nin katılımıyla Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşmelerde bulundu. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün New York'ta, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani'nin katılımıyla Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşmelerde bulundu. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Ankara, Suriye'de ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesini destekliyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün New York'ta, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani'nin katılımıyla Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşmelerde bulundu. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün New York'ta, Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani'nin katılımıyla Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile görüşmelerde bulundu. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Türkiye, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında geçtiğimiz mart ayında imzalanan anlaşmanın uygulanmasını yakından takip ettiğini ve ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesi çerçevesinde Şam'ı desteklemeye kararlı olduğunu yineledi.

Millî Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkili, SDG'nin Münbic ve Halep'in doğu kırsalında Suriye hükümet güçlerine karşı gerçekleştirdiği son saldırıların, SDG'nin 10 Mart'ta Suriye hükümeti ile imzaladığı Suriye devletine entegre olma anlaşmasına bağlı olmadığını ve bölgesel barış ve istikrara tehdit oluşturduğunu bir kez daha açıkça gözler önüne serdiğini belirtti.

Suriye ordusu ile SDG arasında pazartesi günü Halep'in doğu kırsalındaki Tişrin Barajı yakınlarındaki es-Saidin ekseninde çatışmalar çıktı. SDG, bu eksen üzerindeki es-Saidin, Cebel el-Kaşle ve en-Naimiyye köylerini havan toplarıyla hedef aldı.

Suriye Savunma Bakanlığı Medya ve İletişim Departmanı'na göre, bu olaydan önce SDG cumartesi günü Halep kırsalındaki köylere yönelik saldırılar düzenledi.

frty6
Halep'in doğusunda bulunan Deyr Hafer'deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensupları (Arşiv – AFP)

Medya ve İletişim Departmanı yaptığı açıklamada, Suriye ordusu güçlerinin SDG'nin kendi kontrolü altındaki bir köye füze fırlattığını gözlemlediğini, ancak bunun nedenini bilmediğini kaydetti.

Saha kaynakları daha sonra, Halep'in Deyr Hafer mahallesinde başlayan çatışmaların şehir merkezindeki Kürt mahallesi Şeyh Maksut'a yayıldığını ve mahalleye girmeye çalışan hükümet güçleri ile SDG güçleri arasında çıkan çatışmaların ardından Şam hükümetinin bölgeye takviye güç gönderdiğini bildirdi.

SDG'ye bağlı Halep İç Güvenlik Güçleri tarafından yapılan açıklamada, söz konusu saldırının ‘kontrolden çıkmış’ silahlı gruplar tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.

Şam'a yakın destek

Millî Savunma Bakanlığı'nın haftalık basın toplantısında konuşan Türk yetkili, Türkiye'nin özellikle terör örgütleriyle mücadelede Suriye hükümetiyle yakın iş birliğini sürdürmeye ve Suriye'nin istikrarı ve güvenliği ile bölgenin barışı için ‘tek devlet, tek ordu’ ilkesini desteklemeye kararlı olduğunu vurguladı.

Aynı bağlamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları arasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile yaptığı görüşmede, SDG'nin 10 Mart anlaşmasını uygulamaya koyması gerektiğini ifade etti.

Milliyet gazetesi, birkaç gün önce Şera'nın, SDG'nin aralık ayı sonuna kadar Şam ile yaptığı anlaşmayı uygulamaması halinde Türkiye'nin SDG'ye karşı yeni bir askeri operasyon düzenleyebileceğini söylediğini aktardı.

Öte yandan Türk yetkili, 13 Ağustos'ta iki ülkenin savunma bakanlıkları arasında savunma iş birliği mutabakat zaptının imzalanmasının ardından, Suriye hükümeti ile askeri eğitim ve danışmanlık alanındaki iş birliğinin ivme kazandığını doğruladı.

fvgthy
Suriye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı heyeti, Türkiye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nı ziyaret etti, 23 Eylül 2025. (Millî Savunma Bakanlığı’nın resmi X hesabı)

Suriye Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın Ankara'ya yaptığı ziyaretin nedeni hakkındaki bir soruya yanıt olarak Türk yetkili şunları söyledi:

“Suriye'deki yeni hükümetin askeri ve güvenlik kapasitesini güçlendirmek için her türlü kara, deniz ve hava desteğini sağlayacağımızı teyit ettik… Ağustos ayında imzaladığımız mutabakat zaptı ile karşılıklı ziyaretler ivme kazandı. Eğitimler ve ziyaretler karşılıklı olarak devam edecek, komutanların ziyaretleri bu çerçeve içinde gerçekleşecek.”

c
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu'nun resmî davetlisi olarak Ankara’da bulunan Suriye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı heyetini karşıladı. (Millî Savunma Bakanlığı’nın resmi X hesabı)

Millî Savunma Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu'nun daveti üzerine, Suriye Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Muhammed es-Suud başkanlığındaki bir heyetin Türkiye'yi ziyaret ettiğini duyurdu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Tatlıoğlu'nun huzurunda es-Suud'u kabul etti.

Es-Suud ve beraberindeki heyet, Ankara'daki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nı ziyaret ettikten sonra, Kocaeli’deki Gölcük Donanma Komutanlığı karargahını ziyaret etti ve Donanma Komutanı Kadir Yıldız ile denizcilik alanında iş birliğini güçlendirme ve ikili ilişkileri geliştirme yollarını görüştü.

Ziyaret kapsamında bir Türk fırkateyninde tur düzenlendi. Tur sırasında Suriye heyetine Türk filosunun teknik ve operasyonel yetenekleri hakkında bilgi verildi.


Fransız mahkemesi, Libya finansmanı davasında Sarkozy'yi suç örgütü kurmaktan suçlu buldu

TT

Fransız mahkemesi, Libya finansmanı davasında Sarkozy'yi suç örgütü kurmaktan suçlu buldu

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy (AP)
Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy (AP)

Fransız yargı organları bugün, eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 2007 seçim kampanyasının finansmanına yardımcı olması için merhum Libya lideri Muammer Kaddafi'den milyonlarca euro aldığı suçlamasıyla yargılandığı yolsuzluk davasında kararını açıkladı. Mahkeme, Sarkozy'yi suç örgütü kurmaktan suçlu buldu.

70 yaşındaki eski cumhurbaşkanı, ‘kamu fonlarının zimmete geçirilmesini gizleme, seçim kampanyasının yasadışı finansmanı ve suç işlemek için suç örgütü kurmak’ suçlamalarıyla geçtiğimiz ocak ayından bu yana yargılanıyordu.

Soruşturmacılar, Sarkozy'nin Libya hükümetiyle yolsuzluk içeren bir anlaşma yaptığını söylüyor. Bu, Libya ajanları, hüküm giymiş bir terörist ve silah tüccarlarının dahil olduğu ve Kaddafi'nin Sarkozy'nin kampanyasına milyonlarca euroyu Paris'e valizlerle gönderdiği iddialarının yer aldığı karanlık bir dava. Sarkozy, davanın uydurma ve siyasi amaçlı olduğunu söyleyerek, herhangi bir suçu olduğunu defalarca reddetti.

Yasal sorunlarına ve haziran ayında Fransa'nın en yüksek nişanı olan Şeref Nişanı’nın (Légion d'honneur) elinden alınmasına rağmen, Sarkozy Fransız siyasetinde etkili bir figür olmaya devam ediyor.

Sarkozy, görevden ayrıldığından beri hukuki mücadelelerle karşı karşıya. Geçtiğimiz yıl, Fransa'nın en yüksek mahkemesi, yolsuzluk ve nüfuz ticareti suçlamalarından aldığı cezayı onadı ve bir yıl boyunca elektronik kelepçe takmasını emretti. Bu, bir Fransız cumhurbaşkanına ilk kez uygulanan bir yaptırımdı. Kelepçe şu anda çıkarılmış durumda.

Yine geçen yıl temyiz mahkemesi, 2012'deki başarısız yeniden seçilme girişimiyle ilgili yasadışı kampanya finansmanı suçlamasını onadı.