Irak’taki mayınlar… Londra’nın iki katı büyüklüğündeki alanı kaplıyor ve gelecek nesiller için tehlike arz ediyor

“Almanya gibi savaş kalıntılarından muzdarip olan ülkelerin deneyimlerinin örnek alınması ve patlayıcı savaş kalıntılarının ortadan kaldırılmasını kolaylaştırmak için teknik yardım talep edilmesi gerekiyor”

Irak’ta uluslararası mayın arama ekibinde çalışan Iraklı bir gönüllü (Reuters)
Irak’ta uluslararası mayın arama ekibinde çalışan Iraklı bir gönüllü (Reuters)
TT

Irak’taki mayınlar… Londra’nın iki katı büyüklüğündeki alanı kaplıyor ve gelecek nesiller için tehlike arz ediyor

Irak’ta uluslararası mayın arama ekibinde çalışan Iraklı bir gönüllü (Reuters)
Irak’ta uluslararası mayın arama ekibinde çalışan Iraklı bir gönüllü (Reuters)

Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne (ICRC) göre, Mezopotamya bölgesinde son 30 yılda meydana gelen savaşlar, 8,5 milyon Iraklının mayınlar ve ölümcül savaş kalıntıları arasında hayatlarını sürdürmesine sebep oldu.
ICRC’nin Irak Sözcüsü Hibe Adnan, Irak resmi haber ajansı INA'ya verdiği röportajda “Irak, patlayıcı mühimmatlar yüzünden dünyada en çok kirliliğe maruz kalan ülkelerden biri" ifadelerini kullandı.
Adnan “3 bin 200 kilometrekarelik bir bölgede, yani Londra’nın iki katı büyüklüğünde bir alanda patlayıcı savaş kalıntıları bulundu” dedi.
Adnan ‘mayınlar ve savaş kalıntılarının 2018-2020 yılları arasında yaklaşık 700 kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğuna’ işaret ederek ‘yaklaşık 8,5 milyon Iraklının bu ölümcül savaş kalıntıları arasında yaşadığını’ sözlerine ekledi.
Adnan “ICRC, silahların yol açtığı kirliliği azaltmaya yönelik faaliyetlerinin bir parçası olarak, silahların oluşturduğu tehlikeler konusunda farkındalığı yaymak ve ayrıca tıbbi sevkler açısından mağdurlara yardım sağlamak için çaba gösteriyor” dedi.
Mayın ve bombalar, Irak hükümetlerinin son 30 yılda meydana gelen savaşlar yüzünden ülkenin güney illerine yerleştirilmiş olan mayınların yanı sıra ülkenin kuzeyindeki kurtarılmış bölgelerde yerinden edilmiş kişileri evlerine döndürme sürecinde karşılaştığı zorluklardan biri.

Irak en kirli ülkelerden biri olarak sınıflandırılıyor
Irak Çevre Bakanı Casim el-Fellahi, daha önce mayınlar ve patlayıcılardan dolayı Irak'ın en kirli ülkelerden biri olarak sınıflandırıldığını vurgulamıştı. Bunun sebebini 1980’lerde vuku bulan İran-Irak savaşına ve DEAŞ’ın Irak bölgelerini işgal etmesinin etkilerine bağlamıştı.
Bakan yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Irak'taki mayınları temizleme programı Çevre Bakanlığı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (KBY) Maden İşleri Kurumu ve Birleşmiş Milletler’in (BM) işbirliğiyle oluşturuldu. Irak şu anda mayınlar nedeniyle en kirli ülkelerden biri olarak sınıflandırılıyor. Sekiz yıldır Irak-İran savaşının sonuçlarından ötürü kirlenmiş geniş alanlar mevcut. DEAŞ patlayıcı cihaz ve mayınlar kullandığı için kurtarılan bölgelerde de kirlilik söz konusu. Mayın ve patlayıcılardan ötürü kirlenmiş olan 6 bin kilometrekarelik bir alan var. Çevre Bakanlığı'nın Mayın İşleri Dairesi aracılığıyla gösterdiği çabaların uluslararası alanda ilgiye ve desteğe ihtiyacı var. Başbakan Mustafa el-Kazımi, toprakları mayınlardan arındırma programıyla yakından ilgileniyor. Mayın çalışmaları programına ayrılan bütçelerin olması gerektiğini düşünüyor. Mayınları çıkarmak, yerinden edilen insanları evlerine geri döndürmek, altyapıyı yeniden inşa etmek ve kurtarılmış alanlarda yatırımı teşvik etmek suretiyle bu program aracılığıyla ilerleme kaydedileceğini umuyorum.”

Mayınlar yüzünden kirlenen alanlar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Çevre Bakanlığı’na bağlı Mayın İşleri Dairesi, mayınlar yüzünden kirlenmiş yeni alanların bulunduğunu duyururken, savaş kalıntılarının kurbanlarının bilançosunu çıkardı.
Mayın İşleri Dairesi Genel Müdürü Zafer Mahmud Halef, basın açıklamasında “2003 yılı sonrasında yapılan tarama işlemlerinin ardından Irak-İran Savaşı, Körfez Savaşları ve 6 bin kilometrekareden fazla bir alanın kirlenmesine sebep olan DEAŞ yüzünden mayın kirliliği oranı 6 milyar metrekareye ulaştı” ifadelerini kullandı.
Genel Müdür “Yüzde 53'ten fazlası temizlendi. Şu anda 2 bin 700 kilometrekarelik bir alan kaldı. Ancak Irak topraklarının tamamı taranmadığı için yeni alanlar ortaya çıkıyor. Güvenli olmayan, metruk ve şehirlerden uzak alanlar kaldı. Bu alanların yüzde 10’luk bir dilimi oluşturduğu tahmin ediliyor, ki bu çok düşük bir yüzde” dedi.
Genel Müdür “Geçtiğimiz yıl boyunca taranan arazilerin yaklaşık 100 milyon metrekare olduğu tahmin ediliyor” dedi.
Genel Müdür açıklamasına şöyle devam etti:
“Tarım, sanayi ve turistik bölgelerde geniş çapta mayınlı alanlar var ve vatandaşların uyarılara uymaması sonucunda can kayıpları yaşanıyor. Şu ana kadar 34 bin kayıtlı mayın kurbanı var. Kayıt dışı kurbanların belirlenmesi için çalışmalar sürüyor. Bu sayının kat be kat artacağını tahmin ediyoruz. DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerin yüzde 50'den fazlası mayından temizlendi ve yerinden edilenlerin geri dönüşü için hazır. 3 milyondan fazla yerinden olmuş kişi geri döndü ve Anbar’daki sığınmacı kamplarının yüzde 90'ından fazlası kapatıldı. Musul'da ise yüzde 60'ı kapatıldı. Yerinden edilen en son vatandaşa kadar insanları evlerine döndürmek için çalışmalar sürüyor.”

Gelecek nesiller için tehlike oluşturuyor
Öte yandan siyaset uzmanı Salih Lefte konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Savaşların kalıntıları şu anda veya yakın gelecekte Iraklıları öldürüp yaralamakla kalmıyor, aynı zamanda gelecek nesiller için de tehlike oluşturuyor. Çeşit çeşit mermi, el bombası, füze ve diğer patlayıcı silahlar gibi henüz patlamamış mayınlar ve silahlar mevcut. Bunlar, Irak'ın önceki yıllarda tanık olduğu çatışma ve savaşlardan kalma. Yetkililer bunları yok etmeyi ve etkilerini azaltmayı ihmal etti. Irak'ın tüm şehir ve illerinde yayılmış durumdalar ve sayıları milyonları buluyor. Bunları etkisiz hale getirmek veya sayılarını azaltmak yıllar alır. Nitekim 2. Dünya Savaşı’nın üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçti ancak Avrupa ülkeleri hala patlamamış mühimmatlar buluyor” dedi.
Bunun yeni bir sorun olmadığını, aksine neredeyse bütün silahlı çatışmaların sonucu olduğunu söyleyen Lefte, Irak'taki son savaşın ardından şehirlerde bırakılmış uranyumla dolu askeri kalıntılar olduğunu ve bunlardan yayılan radyasyonların vatandaşları etkilediğini kaydetti. Bunların, yüzlerce yıl Iraklıları ve Irak çevresini etkileyeceği için konvansiyonel silah kalıntılarından daha büyük bir tehlike oluşturduğunu vurguladı.
Lefte, ‘Almanya gibi savaş kalıntılarından muzdarip olan ülkelerin deneyimlerinin örnek alınması, patlayıcı savaş kalıntılarının ortadan kaldırılmasını kolaylaştırmak için teknik yardım talep edilmesi, Irak'ın nükleer atıklardan arındırılması için yardım alınması ve zararın azaltılması için tecrübe sahibi uluslararası örgüt ve ülkelerin destek olması’ çağrısında bulundu.



Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
TT

Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)

Sudan'daki ordu yanlısı ittifakın İsrail ve İran arasındaki savaşa ilişkin tutumu ‘sessiz ve gürültülü’ arasında değişti. Dışişleri Bakanlığı kısa bir tepki göstererek, saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit olarak tanımladı ve derhal durdurulması için acil önlemler alınması çağrısında bulundu. Bu, bazılarının ‘dengeli’ olarak nitelendirdiği diplomatik bir tutumdu.

Ancak Müslüman Kardeşler'in Sudan kolu olan İslami Hareket, İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İsrail'i caydırmak için ‘direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘İslami bir cephe’ kurma çağrısında bulundu.

Genel Sekreter Ali Ahmed Karti tarafından imzalanan resmî açıklamaya göre İslami Hareket, İsrail karşısında İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İslam dünyasındaki İslami hareketleri ‘sessizliklerini bozmaya, seslerini yükseltmeye ve tabanlarını bu Siyonist zorbalığa karşı birleşmek üzere harekete geçirmeye’ çağırdı.

‘Direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘birleşik bir İslami cephe’ oluşturma çağrısında bulunan Karti, “Siyonist varlık sadece güç dilinden anlar ve onun projesi ancak ulusun birliği ve sadık evlatlarının silahlarıyla yenilgiye uğratılacaktır” dedi.

csdfvg
Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha, Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Yaser el-Ata'nın yanında duruyor. (Facebook)

İslamcı aktivistler, başta Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) karşı savaşta ordunun yanında savaşan Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha olmak üzere bu çağrıya hızla yanıt vererek İran'ın yanında savaşmaya hazır olduklarını duyurdular.

Sudan Dışişleri Bakanlığı yaptığı kısa açıklamada, İran'a yönelik saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak kınadı ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni İsrail saldırganlığını derhal durdurmak için acil önlemler almaya çağırdı. Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Egemenlik Konseyi ise alışılmadık bir şekilde sessiz kaldı.

Bu tutumlar, orduya sadık aktivistler, savaşın durdurulmasını savunanlar ve HDK destekçileri arasında bir tartışmaya yol açtı. Bazıları Dışişleri Bakanlığı'nın tutumunu ‘dengeli’ olarak nitelendirirken diğerleri ise İslami Hareket'in tutumunu bir ‘cihat’ ilanı olarak tanımladı.

fgbhjukı
Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, devrilmesinin ardından yargılandığı duruşma sırasında (Facebook)

Aktivist Dr. Azzam Abdullah, Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasının ‘nispeten keskin olsa da dengeli’ olduğunu söyledi. Abdullah, “Yetkili ben olsaydım, sessiz kalır ve iç meselelerimle ilgilenirdim. Şayet bir açıklama yapmak zorunda kalsaydım, kendimi kınama ve itidal çağrısıyla sınırlardım” ifadelerini kullandı.

Dr. Abdullah, İhvan ve cihatçı örgütlerin tutumlarının ülkedeki durum üzerindeki etkisi konusunda uyarıda bulunarak, “Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumu Sudan'ın aleyhine olacak” dedi.

Sosyal medya fenomeni Muhammed Halife, İslamcıların ve Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumunu ve ‘İran'a tam destek beyanlarını’ eleştirdi.

adfgth
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, ülkeyi ziyaret eden İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen'i kabul etti. (Arşiv - SUNA)

Sudanlı İslamcılarla İran arasındaki ilişkiler, 1970’li yılların sonlarında gerçekleşen İran Devrimi’ne kadar uzanır. Her ne kadar iki İslami oluşum arasında itikadi farklılıklar bulunsa da, 1989 Haziran’ında İslamcıların bir darbeyle iktidara gelmesinden sonra bu ilişki bir ‘ittifaka’ dönüşmüştür. Bu dönemde İran, Ömer Hasan el-Beşir başkanlığındaki İslamcı rejime siyasi ve askerî destek sağlamıştır.

Söz konusu ilişki zamanla güvenlik, silahlanma ve askerî iş birliğine evrildi. Bu çerçevede İran, savunma sanayisini Sudan’a aktardı. Başkent Hartum’da, 1990’ların ortalarında kurulan Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi bu iş birliğinin zirvesini temsil eder. O dönemde, bu fabrikanın İranlı uzmanlar tarafından yönetildiği ileri sürüldü. Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi, uzun süre gizli tutulmuş, ancak Ekim 2012’de İsrail Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği saldırıyla tahrip edilmesinin ardından varlığı kamuoyuna yansımıştır.

Güvenlik alanındaki iş birliği kapsamında, İran’ın Sudan istihbarat teşkilatının kurulmasında önemli rol oynadığı belirtilmiştir. O dönemki raporlara göre, teşkilat mensubu subay ve görevliler, İran güvenlik birimleri ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından eğitilmiştir. Bu yapıya o dönemde birçok ‘vahşet’ ve geniş çaplı insan hakları ihlalleri atfedilmiştir.

Hem Hartum hem de Tahran’a yönelik bölgesel ve uluslararası muhalif tutumlar ile üzerlerine uygulanan boykot, her iki tarafı da 1990’larda basının ‘Sürgünler İttifakı’ olarak adlandırdığı bir birlikteliğe yöneltti. Bu ittifak, uluslararası terörü desteklemekle suçlandı. Sonrasında iki ülke arasındaki ilişkiler daha da derinleşti ve Hartum, İran’ın açık desteğiyle radikal İslamcı örgütlerin merkezi hâline geldi.

scdfgthy
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şubat 2020'de Uganda'da bir araya geldi. (Facebook)

O dönemde İsrail basınında yer alan haberlere göre Hartum yönetimi, İran silahlarını Hamas’a ulaştırıyordu. Bu nedenle Tel Aviv, Hartum’u azılı bir düşman olarak sınıflandırdı. İsrail savaş uçakları 2009 yılında Gazze Şeridi’ne silah sevkiyatı yapıldığı gerekçesiyle Sudan’ın doğusunda bazı araç ve şahısları hedef aldı. Bu olay, Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi’nin imhasından önce yaşanmıştı.

İki ülke arasındaki ilişkiler güçlü ve sağlam biçimde sürüyordu. Bu durum, Ocak 2016’da Ömer el-Beşir’in, herhangi bir ön işaret vermeden ve aniden Şiî mezhebinin yayılması iddiasıyla bu ilişkiyi kesmesine kadar devam etti. Oysa hakikatte, bazı Sünni İslamcılar Şiîliğe geçmiş olsalar da İslamî Hareket’e olan sadakatlerini korumaktaydılar.

Sudan, İran ve İsrail arasındaki ilişkiler çok daha karmaşık bir hâl aldı. Burhan, Şubat 2020’de Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşerek İsrailli bir yetkiliyle görüşen ilk Sudanlı lider oldu. Bu görüşmenin ardından Sudan, İbrahim Anlaşmalarını imzaladı ve İsrail’i boykot yasasını yürürlükten kaldırdı.

İran ile ilişkiler ise kesintisiz olarak kopuk kaldı. Ta ki, Ekim 2021’deki darbeyle ülke yönetimini tek başına ele alan Burhan’ın, Nisan 2023’te, yani ordu ile HDK arasında patlak veren savaşın ardından bu ilişkiyi yeniden tesis etmesine kadar. Bu adım, İran silahlarına geri dönüş anlamına geliyordu.

Burhan, silah ve mühimmat temini için İran’la ilişkiyi yeniden kurmak zorunda kaldı. İran da hızlı bir şekilde ona ihtiyaç duyduğu silahları ve mühimmatı sağladı. Bu destek, insansız hava araçlarını (İHA) da kapsıyordu. Burhan halen bu İHA’ları HDK'ye karşı kullanıyor.

İsrail ile İran arasında savaşın patlak vermesi, Sudan’ı derin bir ikilemin içine soktu. Çünkü Burhan, İsrail’in müttefiki olarak İbrahim Anlaşmalarına imza atmış, İsrail’i tanımış ve diplomatik ilişkiler kurmuştu. Ancak öte yandan, İran’dan İHA’lar ve çeşitli mühimmat temin ederek silah desteği aldı. Dahası, Burhan’ın yanında HDK'ye karşı savaşan İslamcı müttefikleri, İran’a açık destek veriyor ve İsrail’e karşı cihad ilan etmiş bulunuyor. Bu durum, Burhan’ın İsrail’le olan ilişkisiyle, sahadaki fiilî ittifakları arasında ciddi bir çelişki oluşturuyor. Öte yandan, Burhan’ın rakibi olan HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) da İsrail’le ilişki kurmuş durumda. Hatta yardımcısı Abdurrahim Daklu’nun yakın zamanda Tel Aviv’e bir ziyaret gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in geçici başkent olarak kullanılan Port Sudan’daki hükümete –yani Burhan yönetimine– nasıl bir karşılık vereceği sorusunu gündeme getiriyor.