Kraliçe Elizabeth'in gençlik fotoğrafları ilk kez paylaşılacak

Birleşik Krallık Kraliçesi 2. Elizabeth'in gençlik fotoğrafları ilk kez bir belgeselde kamuoyu ile paylaşılacak

Kraliçe'nin 1947'de Güney Afrika'yı ziyareti sırasında yirmili yaşlarında bir prensesken çektiği "Elizabeth" videosundan bir fotoğraf (AP)
Kraliçe'nin 1947'de Güney Afrika'yı ziyareti sırasında yirmili yaşlarında bir prensesken çektiği "Elizabeth" videosundan bir fotoğraf (AP)
TT

Kraliçe Elizabeth'in gençlik fotoğrafları ilk kez paylaşılacak

Kraliçe'nin 1947'de Güney Afrika'yı ziyareti sırasında yirmili yaşlarında bir prensesken çektiği "Elizabeth" videosundan bir fotoğraf (AP)
Kraliçe'nin 1947'de Güney Afrika'yı ziyareti sırasında yirmili yaşlarında bir prensesken çektiği "Elizabeth" videosundan bir fotoğraf (AP)

Buckingham Sarayı, Birleşik Krallık Kraliçesi 2. Elizabeth'in genç kızken tahta çıkmadan önce hiç görülmemiş görüntülerinin bu ayın sonunda yayınlanacak yeni bir belgeselde gösterileceğini açıkladı.
29 Mayıs'taki geçit töreni, Kraliçe'nin tahta çıkışının yetmişinci yılı vesilesiyle düzenlenecek kutlamalardan önce yapılacak. Şarku’l Avsat’ın Reuters’den aktardığına göre BBC Tarih Editörü Simon Young belgesel ile ilgili olarak şunları söyledi: “Bu belgesel, kraliyet ailesinin nadiren görülen, son derece kişisel bir yönüne olağanüstü bir bakış sunuyor. Platin yıldönümünü kutlarken bunu tüm ulusa gösterebilmek harika”.
BBC, yapımcıların ülkedeki sahne arkası olayları ve Kraliçe tarafından yapılan 300'den fazla konuşma da dahil olmak üzere 400'den fazla video izlediğini söyledi. Buckingham Sarayı, Kraliçe 2. Elizabeth'in İngiltere tahtına çıkışının 70. yıldönümünü kutlamak için önümüzdeki ay büyük kutlamalar düzenlenmesinin planlandığını söylemişti. Ancak Prens Andrew ve Harry'nin kutlamalardaki olağan geleneksel etkinlikten çıkarılmasına karar verildi.
96 yaşındaki Elizabeth tahttaki yetmiş yılını Şubat ayında tamamladı ve bu vesileyle Haziran ayının başlarında dört günlük bir "Platinum Jübile" etkinliği düzenlenecek.
Birleşik Krallık’ın (İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda) en uzun süre tahtta kalan hükümdarı olan Kraliçe 2. Elizabeth, son zamanlarda halka açık angajmanlarının çoğunun iptal edilmesine yol açan hareket sorunu yaşıyor. Ancak Buckingham Sarayı, Kraliçe’nin birkaç etkinliğe katılmayı planladığını söyledi.
Bir saray sözcüsü, "Kraliçe Majesteleri şu anda hafta sonunu bekliyor ve kutlamalara katılacak, ancak katılımı, tarihten kısa bir süre öncesine ve hatta etkinliğin yapılacağı güne kadar teyit edilmeyecek" dedi.
Festivaller 2 Haziran'da Londra'nın merkezindeki yıllık askeri geçit töreniyle başlayacak, ardından St. Paul Katedrali'nde bir şükran günü, Buckingham Sarayı önünde bir konser ve sonraki günlerde başkentte bir festival düzenlenecek.
Tüm önemli kraliyet durumlarını belirleyen olaylarda, kraliyet ailesi saray balkonundan kalabalığa el sallamak için toplanır. Ancak Kraliçe, oğlu Prens Andrew'un ve torunu Prens Harry'nin katılmamasına karar verdi.

En uzun hüküm süren kraliçe
Kraliçe Elizabeth muhtemelen en çok, dünyanın en uzun hüküm süren kraliçesi olma unvanıyla biliniyor.
Kraliçe, babası Kral VI. George'un ölümünden sonra, 6 Şubat 1952'de tahta çıktı.
9 Eylül 2015'te, 63 yıldan fazla hüküm sürmesinin ardından Kraliçe Victoria'nın saltanat süresini geride bıraktı.
Kraliçe, 96. yaş gününde 70 yıldır kesintisiz hüküm sürüyor.

Mevcut hükümdarların en yaşlısı
Kraliçe Elizabeth, 2015'te rekorun önceki sahibi Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz el-Suud'un 90 yaşında vefatının ardından dünyanın en yaşlı hükümdarı oldu.
Yaşayan, en uzun süre hüküm süren hükümdar
Kraliçe şu anda dünyanın 4. en uzun hüküm süren hükümdarı olmakla birlikte yaşayan, en uzun süre hüküm süren hükümdar olma unvanına sahip.
En uzun hüküm süren ilk üç hükümdar şunlar: 72 yıl ve 110 gün hüküm süren Fransa Kralı XIV.Louis, 70 yıl 126 gün hüküm süren Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej ve 70 yıl 91 gün hüküm süren Liechtenstein Kralı II. Johann.

Aynı anda en çok sayıda ülkenin hükümdarı
Guinness Dünya Rekorları'na göre Kraliçe Elizabeth, "aynı kişinin aynı anda meşru hükümdarı olduğu bağımsız ülke sayısı" rekorunu da 16 ülkeyle elinde bulunduruyor.
6 Şubat 1952'de tahta çıktığında İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) Başkanı ve yedi ülkenin (Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Pakistan ve Seylan) kraliçesi oldu. Bir sonraki yıl gerçekleşen taç giyme töreninin televizyonda gösterilmesiyle bir ilk gerçekleştirildi. 1956'dan 1992'ye kadar bölgelerin bağımsızlık kazanması ve bazı krallıkların cumhuriyet olmasıyla krallıkların sayısı değişti. 2. Elizabeth, günümüzde, Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Jamaika, Bahamalar, Grenada, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Tuvalu, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Belize, Antigua ve Barbuda ile Saint Kitts ve Nevis'in kraliçesi.
Bunun onu “muhtemelen dünyanın en güçlü kadını” yaptığını kabul eden Guinness rekorlar kitabı şunları söylüyor:
Kraliçenin rolü sembolik ve törensel olsa da (siyasi güç kullanmaz), 15 Birleşik Krallık Milletler Topluluğu ülkesinde (artı Birleşik Krallık) yaşayan 139 milyondan fazla kişi onu hükümdar olarak tanıyor.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.