Rusya’nın, Suriye’de olası bir Türk askeri operasyonu karşısında alacağı pozisyonla ilgili 4 senaryo

Ukrayna savaşı Ankara’ya baskı kurması için en güçlü kozu verdi.

Haseke Türkiye sınırı yakınındaki Dirbesiye beldesinde daha önce gerçekleştirilen ortak Türk-Rus devriyesi (AFP)
Haseke Türkiye sınırı yakınındaki Dirbesiye beldesinde daha önce gerçekleştirilen ortak Türk-Rus devriyesi (AFP)
TT

Rusya’nın, Suriye’de olası bir Türk askeri operasyonu karşısında alacağı pozisyonla ilgili 4 senaryo

Haseke Türkiye sınırı yakınındaki Dirbesiye beldesinde daha önce gerçekleştirilen ortak Türk-Rus devriyesi (AFP)
Haseke Türkiye sınırı yakınındaki Dirbesiye beldesinde daha önce gerçekleştirilen ortak Türk-Rus devriyesi (AFP)

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rus mevkidaşı Vladimir Putin’den Suriye’nin kuzeyinde askeri operasyon başlatmak için yeşil ışık aldı mı? Bu soru, iki lider arasında dün gerçekleşen telefon görüşmesinden sonra, Erdoğan’ın Putin ile görüşmesinde Suriye-Türkiye sınırında güvenli bölge kurulmasının “zorunluluğunu” dile getirdiğini açıklamasının ardından en çok sorulan soru oldu.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Erdoğan görüşmede Ekim 2019’daki mutabakatta yer alan Türkiye sınırından itibaren 30 kilometre derinliğinde terörden arındırılmış bir bölgenin oluşturulamadığını belirterek, ‘bu bölgelerin güvenli hale getirilmesinin bir zorunluluk olduğunu’ vurguladı.
Rusya’nın yaklaşmakta olan bu operasyonla ilgili tutumunun netleşmediği görülüyor. Zira Moskova Türkiye’nin hazırlıklarıyla ilgili tavrını açıklamaktan çekiniyor. Moskova’dan bu konuda verilen tek işaret, birkaç gün önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından geldi. Ateşkes mekanizmasını korumanın önemine dikkat çeken Lavrov, iki noktaya vurgu yaptı: Birincisi, Rusya’nın Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını ‘anlayışla karşıladığını’ fakat aynı zamanda ‘yavaş ve zor ilerleyen’ İdlib’le ilgili anlaşmaları uygulamak istediğini dile getirmesiydi. İkincisi, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde ayrılıkçı eğilimleri teşvik ettiğini yinelemesiydi. Lavrov ayrıca Kürt bileşene (SDG/YPG) “ABD himayesi yanılsamalarından” vazgeçme ve Şam ile diyalog kanallarını aktifleştirerek çıkarlarını sağlayacak pragmatik bir politika izleme çağrısında bulundu.
Bu bağlamda, Moskova’da yapılan değerlendirmeler, Rusya şu anda Ukrayna’da savaştayken Suriye’de yeni bir cephe açılmasının Rusların çıkarına hizmet etmeyeceğine ve Rusların Suriye’de mevcut güç dengeleri ile güç dağılım haritaları üzerinde büyük değişiklikler olmasını istemediğine işaret ediyor.
Rus çevreler başlangıçta Erdoğan’ın aslında çatışmadan yana olmadığı ve güvenli bölgeyle ilgili taleplerinin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına karşılık Batı ittifakını Ankara’ya taviz vermeye zorlamaya dönük bir manevra hareketinden ibaret olduğu görüşündeydi. Fakat Erdoğan daha sonra şüpheye yer bırakmayacak şekilde önemli bir saha gelişmesinin eşiğinde olduklarını söyledi.
Türkiye’den yapılan bu açıklamalar karşısında Rus devletinin basın yayın organları, Moskova’nın özellikle Türkiye’nin muhtemel operasyonunun hedefleri arasında yer alan Menbiç ve Tel Rıfat’ta “durumun istikrarsızlaştırılmasını” kabul etmeyeceği söylemlerini dillendiriliyor.
Rus analistler, stratejik öneme sahip yolların kesişim noktasında yer alan Menbiç kentinden geçen M4 karayolunu “Moskova’nın kırmızı çizgisi olarak” nitelendirerek, Moskova’nın bu yolun yeniden açılması konusundaki tutumundan geri adım atmasının mümkün olmadığı değerlendirmesinde bulunuyor.
Rus devlet medyasının bu tutumu, Türkiye ile Rusya’nın pozisyonları arasında ciddi bir farklılık olduğuna yönelik spekülasyonlara yol açtı. Ayrıca Rus güçlerin Türkiye’nin hedef aldığı bölgenin etrafında aktif olduğu ve Türkiye destekli gruplara ait mevzilerin savaş uçaklarıyla hedef alındığını ifade eden haberler bu spekülasyonları güçlendiriyor.
Erdoğan ve Putin arasındaki telefon görüşmesinden sonra Kremlin’den yapılan açıklamada olası Türk operasyonu hakkında onaylayan veya reddeden bir ifadenin kullanılmaması dikkat çekti.
Şarku’l Avsat muhabirinin konuştuğu Rus uzmanlar Moskova ve Ankara arasındaki anlaşmazlık boyutunun “bazı çevrelerin işaret ettiğinden çok daha küçük” olduğunu ve iki tarafın üzerinde uzlaşı sağladığı gündemlerin “çok daha fazla” olduğunu söyledi.
Bazı uzmanlar, Türkiye ve ABD arasındaki çatlağın genişlemesiyle sonuçlanacak ve Şam rejimi ile daha fazla yakınlaşması için Suriyeli Kürtlere karşı baskı uygulanmasına imkan tanıyacak bir gelişme olarak gördükleri Türk operasyonuna, Moskova’nın itiraz etmeyebileceğini ifade etti.
Bununla birlikte Rus gazeteleri, Erdoğan’ın tehdidini hayata geçirerek beklenen savaşı başlatması halinde Rusya’nın alacağı muhtemel pozisyonla ilgili birtakım senaryolar oluşturdu. Rusya’nın Suriye’de yaklaşmakta olan Türk askeri operasyonuyla başa çıkmada zorlanacağı kanaati, bu senaryoların ortak noktasını oluşturuyor.
Birinci senaryoya göre, Moskova, gerginliği tırmandıracak yeni bir adıma karşı durarak Ankara ile anlaşmaya varmaya çalışacak. Bunun, Moskova için en iyi seçenek olduğuna fakat Rusya’ya ağır bir fatura çıkarabileceğine işaret eden senaryo sahipleri, Türkiye’nin böyle bir anlaşmada ticari ve ekonomik imtiyazların yanı sıra Suriye sahasında bazı avantajlar elde edebileceğini öngörüyor.
İkinci senaryoya göre, gerginliği tırmandırma seçeneğine başvurularak toprak takası yapılacak. Bu senaryoda, İdlib’deki Cebel Zaviye’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bölgelere yönelik operasyonu ile takas edilmesi “tamamen olası” görülüyor. Türkiye açısından, Cebel Zaviye bölgesine karşılık Suriye’de kontrolündeki bölgeleri tek bir bölgede birleştirme imkânı daha çok önemli. Bu senaryoyu ortaya koyanlar, bu seçeneğin 24 Şubat’tan önce yani Ukrayna’daki savaşın başlama tarihinden önce daha çok olası olduğu görüşünde. Fakat şu an Türkiye, Moskova’nın önüne birden fazla şart sunabilecek kadar Rusya’dan çok daha iyi konuma geldi.
Üçüncü senaryoya göre, Moskova sessiz kalacak ve hiçbir bir tepki göstermeyecek. Yani Rusya, Türkiye’nin yeni operasyonu karşısında tepkisiz kalacak. Böylece Ankara, SDG bölgelerinin bir bölümünde kontrolü ele geçirecek fakat ABD güçleriyle karşı karşıya gelebileceği endişesiyle SDG’nin topraklarında fazla ilerlemeyecek. Bu senaryoda öngörülen adımlar, Rusya’nın imajına zarar verebilir fakat aynı zamanda Kürtleri Şam hükümetiyle müzakere yapmaya ikna etme noktasında Moskova tarafından kullanılabilir. Bu senaryoya göre, Moskova Ankara’ya taviz vermek zorunda kalmayacak ama Ukrayna müzakerelerinde Türkiye’nin eli büyük ölçüde zayıflayacak. Analistler, bunu Rusya açısından “en objektif senaryo” olarak değerlendiriyor.
Dördüncü ve sonuncu senaryo ise Rusya’nın, Türk operasyonuna karşılık olarak, İdlib’e operasyon başlatması için Şam rejimini teşvik etmesini öngörüyor. Fakat bu durumda askeri kaynaklarını boşa harcayacak olan Rusya açısından bu kârlı bir seçenek değil. Buna ek olarak Rusya’nın, İdlib’de Ankara ile doğrudan yaşanacak bir çatışmaya müdahil olmayacağına kesin gözüyle bakılıyor.



Taliban, kadınların yazdığı kitapları da üniversitelerden attı

Taliban'ın kadınlara yönelik yasakları, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (Reuters)
Taliban'ın kadınlara yönelik yasakları, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (Reuters)
TT

Taliban, kadınların yazdığı kitapları da üniversitelerden attı

Taliban'ın kadınlara yönelik yasakları, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (Reuters)
Taliban'ın kadınlara yönelik yasakları, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (Reuters)

Afganistan'da ağustos sonunda alınan yeni bir kararla kadınların yazdığı kitapların üniversite düzeyinde kullanılması yasaklandı. 

"Şeriat ve Taliban karşıtı politikalar" içerdiği öne sürülen 679 kitap yükseköğretim dışında bırakıldı, bunlardan 140'ı kadın yazarlara ait.

Aralarında Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma, İletişimde Kadınların Rolü ve Kadın Sosyolojisi'nin de bulunduğu 18 konu müfredattan çıkarıldı.

"Kimya Laboratuvarında Güvenlik" gibi başlıklar taşıyan eserlerin de yasak kapsamına sokulması dikkat çekiyor. 

Dünya kamuoyunun yeni öğrendiği kararı alan komitenin üyelerinden biri, "Kadınların yazdığı hiçbir kitap okutulmayacak" diyerek BBC'ye yasağı doğruladı. 

Eski Adalet Bakan Yardımcısı Zekiye Adeli, kendi yazdığı kitaplardan birinin de listeye girmesine şaşırmadığını söyledi:

Taliban'ın son 4 yılda yaptıklarını düşününce müfredatı değiştirmeleri inanılmaz bir şey değil. Kadın düşmanı akıl yapısı ve politikalarıyla, kadınların okumasına izin vermedikleri gibi fikirlerini, görüşlerini ve yazdıklarını da bastırmaları doğal.

Bu yasağa dair dikkat çeken bir diğer önemli unsur da İran'ın hedef alınması oldu. Yasak listesindeki 679 kitaptan 310'u İranlı yazar ve yayıncıların imzasını taşıyor. 

Adını ve görevini vermek isteyemeyen bir eğitimci, BBC'ye "İranlı yazarların ve çevirmenlerin kitapları, Afgan üniversiteleriyle küresel akademik camia arasındaki asli bağı sağlıyor. Onların kaldırılması yükseköğretimde kayda değer bir boşluk yaratacaktır" dedi. 

Kabil Üniversitesi'ndeki bir öğretim görevlisi de bu yasak sonrasında Taliban'ın taleplerine göre ders kitapları hazırlamak zorunda kalacaklarını ifade etti.

Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısı, İran'ın ocak ayından beri 1,5 milyonu aşkın Afgan'ı zorla ülkelerine göndermesinin bu kararda etkili olabileceğini vurguluyor.

Önceki günlerde Afganistan yine bir yasak haberiyle gündeme gelmişti. En az 10 vilayette fiber internet engellenirken ahlaksızlığı önlemenin amaçlandığı bildirilmişti. 

ABD'nin Ağustos 2021'de ülkeden çekilmesiyle Taliban, Afganistan yönetimini yeniden ele geçirmişti. 

Örgüt kendisi hakkındaki endişeleri haklı çıkararak kız çocuklarına ve kadınlara birçok engel getirmişti.

Kız çocuklarının 6. sınıftan sonra eğitim görmesi yasaklanmıştı. 

UNESCO, Afganistan'da en az 1,4 milyon kız çocuğunun ortaöğretimden mahrum kaldığını aktarmıştı. 

Ayrıca kadınlara belirli işkollarında çalışma yasağı da uygulanıyor.

Uluslararası kamuoyu bu yasaklara tepki gösterirken Taliban, Afgan kültürü ve şeriat çerçevesinde kadın haklarına saygı duyduğunu savunuyor.

Independent Türkçe, BBC, AP


Çin’in “tapınak ekonomisi” skandallarla boğuşuyor

Şaolin Tapınağı, Çin'in en ünlü manastırlarından (AFP)
Şaolin Tapınağı, Çin'in en ünlü manastırlarından (AFP)
TT

Çin’in “tapınak ekonomisi” skandallarla boğuşuyor

Şaolin Tapınağı, Çin'in en ünlü manastırlarından (AFP)
Şaolin Tapınağı, Çin'in en ünlü manastırlarından (AFP)

Budist rahiplerin karıştığı skandallar nedeniyle Çin'deki "tapınak ekonomisi" sallantıda.

Kung Fu'nun doğduğu yer olarak bilinen Şaolin Tapınağı'nın başrahibi Şi Yongşin hakkında "zimmete para geçirme" ve "kadınlarla uygunsuz ilişkilere girme" suçlamalarıyla temmuzda soruşturma açılmıştı.

Guardian'ın haberinde, Şi'ye yönelik hukuki işlemle Çin'deki Budist tapınakların ticari gücü ve siyasi konumunun tekrar gündeme taşındığı belirtiliyor.

İşletme alanında yüksek lisans yapan ilk Çinli rahip olan Yongşin, "CEO keşiş" lakabıyla da tanınıyordu. Hakkında hukuki süreç başlatılmasının ardından rahiplik yetkileri alınmış, yerine Şi Yinle getirilmişti. Yeni başrahip, pahalı ritüellerin ve ticari gösterilerin yasaklanacağını duyurmuştu.

Yıllarca Çin Ulusal Halk Kongresi'nde delege olarak görev yapan eski başrahip, Şaolin Tapınağı'nın dünya çapında tanınmasını sağladı. Geçmişte Nelson Mandela, Henry Kissinger, Kraliçe II. Elizabeth, Vladimir Putin ve Jackie Chan gibi isimlerle de görüşmüştü.

Şaolin'in tanınırlığının artmasıyla Çin'in "tapınak ekonomisi" yıl sonunda 100 milyar yuana (yaklaşık 580 milyar TL) ulaşması beklenen bir pazar haline geldi.

1950'lerde toprak reformu sırasında manastırların mallarına el konmuş, Kültür Devrimi'nde birçok dini yapı yıkılmıştı. 1980'lerde ekonomik reformlarla birlikte tapınaklar turizm sayesinde yeniden canlanmıştı. Şi de bu dönemde genç yaşta Şaolin'e katılmış, başrahipliğe yükselince yerel yetkililerle işbirliği yaparak tapınağı bir marka haline getirmişti.

ABD'deki Moravian Üniversitesi'nden Kin Cheung'a göre Çin Budizmi servet birikimini yasaklamıyor. Akademisyen, Ortaçağ'da manastırların adeta banka gibi çalıştığına dikkat çekerken, Çin'de kişisel zenginleşmenin hem Şi Cinping yönetimi tarafından hedef alındığını hem de toplumda hoş karşılanmadığını söylüyor.

Cheung, Pekin yönetiminin tapınakların elindeki siyasi ve ekonomik gücü sınırlı tutmak istediğini belirterek şöyle devam ediyor:

Çin hükümeti, dinin ne kadar güç kazandığını yakından izliyor.

Dengfeng eyalet yönetiminin, turizme katkıları sebebiyle 2006'da eski başrahip Şi'ye 1 milyon yuanlık (yaklaşık 5,8 milyon TL) spor araba hediye etmesi de gündem olmuştu. Şi, eleştirilere karşı "Keşişlerin de karnını doyurması lazım" demişti.

Independent Türkçe, Guardian, BBC


Almanya’daki “Yahudiler giremez” notu ortalığı karıştırdı

Tepki çeken notu yazan dükkan sahibinin, "Ne sağcıyım ne de solcu" dediği aktarıldı (Twitter/@HeidiBachram)
Tepki çeken notu yazan dükkan sahibinin, "Ne sağcıyım ne de solcu" dediği aktarıldı (Twitter/@HeidiBachram)
TT

Almanya’daki “Yahudiler giremez” notu ortalığı karıştırdı

Tepki çeken notu yazan dükkan sahibinin, "Ne sağcıyım ne de solcu" dediği aktarıldı (Twitter/@HeidiBachram)
Tepki çeken notu yazan dükkan sahibinin, "Ne sağcıyım ne de solcu" dediği aktarıldı (Twitter/@HeidiBachram)

Almanya'da bir dükkanın girişine asılan "Yahudiler giremez" notu tartışma yarattı.

Schleswig-Holstein eyaletine bağlı Flensburg'daki kitapçının girişine asılan notta şu ifadeler yer alıyor:

Yahudilerin buraya girmesi yasaklanmıştır. Kişisel bir şey değil. Antisemitizm bile değil. Sadece size tahammül edemiyorum.

Antika eşyalar da satan dükkanın girişindeki yazı çarşamba günü ziyaretçiler tarafından sosyal medyada paylaşıldı. Times of Israel'in haberinde, notun perşembe günü kaldırıldığı ve bazı kişilerin dükkanın girişine "Naziler s***irsin gitsin" yazdığı belirtiliyor.

Yerel haber sitesi Förde'nin görüştüğü dükkan sahibi Hans Velten Reisch, Nazi sempatizanı olmadığını öne sürerek, Gazze savaşına tepki amacıyla böyle bir not yazdığını söyledi. Hakkında soruşturma başlatılan 60 yaşındaki işletmecinin "Yahudiler İsrail'de yaşıyor ama hangileri Gazze'ye saldırıları destekliyor hangileri karşı çıkıyor ben ayırt edemiyorum" dediği yazıldı. Savaşa karşı olan Yahudilere kapısının açık olduğunu söylediği ifade edildi.

İsrail'in Almanya Büyükelçisi Ron Prosor, perşembe günü X'ten yaptığı paylaşımda, Nazilerin iktidara geldiği döneme göndermeyle "1930'lar geri döndü" ifadelerini kullandı.

Yahudi Alman Eğitim Bakanı Karin Prien de "Bu açık antisemitizme karşı sert önlemler alınmalı" dedi.

Antisemitizm, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği barbarca saldırıdan bu yana neredeyse her gün daha açık, küstah ve şiddetli hale geldi. Bunun beni ne kadar dehşete düşürdüğünü ve utandırdığını söylemek istiyorum.

Konuşmasında gözyaşlarını tutamayan Şansölye, "Hepimiz antisemitizme, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı birlik olmalıyız" dedi.

Independent Türkçe, Times of Israel, Reuters