Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Popülistler sandıklarda çarpıcı başarılar elde ederken, demokratik normlar bozuluyor, sivil özgürlükler geriliyor, karamsarlık hüküm sürüyor.

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
TT

Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)

Fidel Sbeity*
Hem sosyal bilimciler hem de siyaset bilimciler arasında, dünya kamuoyunun durumuyla ilgili hayati bir soru tartışılıyor. Dünyada barışçıl veya şiddet içeren gösteriler yapılsa da politik, çevresel, ekonomik sorunlar, kadın, çocuk ve hayvan hakları, futbol, ​​eşcinsel hakları ve  diğer konularla ilgili olsa bile dünyadaki herhangi bir krize karşı kitlelerin televizyon ekranlarında görünen sahnelerinin ortadan kaybolması neden kaynaklanıyor?

Dünya kamuoyunu ilgilendiren sorunlar
Kamuoyunu, temsil ettikleri sosyal gruplar adına küresel veya yerel düzeyde kazanımlar elde etmek için muhalefet yapan bağımsız bireyler, sivil toplum kuruluşları ve partiler halinde örgütlenmiş kesimler olarak nitelendirebiliriz. Belirli bir ülkedeki kamuoyu, küresel ısınmadaki rolüyle ilgili olarak hükümetine karşı gösteri yapabilir. Ayrıca tüm ülkelerin bir araya gelmesinden kaynaklanan küresel ısınmaya itiraz eden bir gösteri gerçekleştirebilir. Dünya liderlerini meşgul eden çok sayıda sorun olmasına rağmen ve küresel gıda kıtlığı, petrol ve enerji fiyatlarının yükselişi gibi ilk net sonuçlarını göstermeye başlayan Ukrayna savaşı başta olmak üzere bunların çoğunun çözümü karmaşık olmasına rağmen kamuoyunun zayıflaması dikkati çekiyor.
Dünya sistemi, Koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomiler, sosyal ilişkiler, emeğin doğası ve eğitim üzerindeki sonuçları ile karmaşık hale geldi. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden günlerden bu yana görülmemiş bir fiyat artışına yol açan küresel enflasyona neden oldu. Latin Amerika'da yaşam koşullarının bozulmasına karşı çıkan kitlesel halk hareketleriyle başlayan, ancak ortak çıkarlarla  uyuşmayan her bir ülkede ayrı itirazlar şeklinde ortaya çıkan dünya çapındaki gerilimlerin ardından İran'ın nükleer silah geliştirme çabalarıyla ilgili Ortadoğu'da bitmeyen gerilimlerden, İran ve halkına yönelik abluka ve yaptırımlar, siyasi bir çözümü olmayan Suriye savaşı ve Irak'taki demokratik sürecin tıkanmasından bahsetmiyorum bile.
Karmaşık sorunlar arasında, yerel seçimler sırasında bir dizi Avrupa ülkesinde aşırı sağın güçlenmesi, ABD’deki içe kapanmacılar ile küresel egemenlikte ısrar edenler arasındaki siyasi parçalanma yer alıyor.
Sonra sürpriz bir şekilde nükleer savaş korkusu geliyor. Bu konu hakkında konuşmak başlangıçta bir varsayım iken, bu konudaki tartışma şimdi tüm siyasi analistlerin masasında.
Dünya kamuoyunun ele alabileceği sorunlar arasında olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de olan iletişim dünyasındaki süper devrim ve ardından zaman zaman insanları toplu ölümlerle tehdit eden virüsler sorunu da yer alıyor. Her türlü radikalizm, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı çeteleri de krizler arasında bulunuyor.

Dünya kamuoyunun resmi tanımı
Britannica Ansiklopedisi, kamuoyunu belirli bir konu üzerinde hemfikir olan birkaç kişinin bir araya gelmesi olarak tanımlar. Kamuoyunun gelişmesinde ve şekillenmesinde kanaatler, tutumlar ve değerler çok önemli bir rol oynamaktadır. Londra merkezli MORI anket şirketi Market & Opinion'un kurucusu olan ABD’de dünyaya gelen siyasi analist Robert Worcester, kamuoyunu, ‘kamuoyunun derin ruh hali dalgaları, değişmesi yavaş ama güçlü toparlanmalar’ olan ‘değerlerin’ varlığıyla bağlantılı görüyor.
Görüşler yani ‘Opinions’ ise tam tersidir. Çünkü ‘halkın bilincinin yüzeyindeki dalgalanmalar, sığ ve kolayca değiştirilebilirler.’ ‘Tutumlar’ ise yüzeyin altında var olan ve değerler ile görüşler arasında bir ara aralığı temsil eden akımlardır.
Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, tutumlar, onları benimseyen bireyler önceki düşüncelerine meydan okuyan yeni gerçekler veya bakış açılarını öğrenirlerse değişebilir. Bu, özellikle insanların, fikirlerine geniş bir grup insan tarafından güvenilen bir kamu görevlisi tarafından alınan muhalif bir tutumdan haberdar olmaları durumunda geçerlidir. ‘Kanaat önderliği’ olarak bilinen bu etki yolu, genellikle propaganda yetkilileri tarafından, insanların kendi bakış açılarını yeniden gözden geçirmelerini veya değiştirmelerini sağlamak için kullanılır.
Tutumların oluşumuna gelince bir konuyu öğrendikten sonra, bazı insanlar bunun etrafında pozisyonlar oluşturmaya başlar. Bu tutum yeterli sayıda kişi tarafından ifade edilir ve başkalarına iletilirse, konuyla ilgili kamuoyu oluşmaya başlayacak ve en yaygın tutum türü, aile, arkadaşlar, mahalle, iş yeri, dini cemaat veya okul gibi bir sosyal çevrenin etkisinin sonucu olacaktır. İnsanlar genellikle tutumlarını ait oldukları sosyal gruplarda hüküm sürenlere uyacak şekilde belirlerler. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya, gizil tutumları onaylayabilir ve etkinleştirebilir. Bu da insanları bir konunun belirli bir tarafı için pratik eylemlerde bulunmaya veya net konumlar almaya yönlendirebilir.
Medyanın yeterince yaygın olmadığı veya sosyal medyaya erişimin sınırlı olduğu ülkelerde veya siyasi rejimlerde, gelişmekte olan ülkelerde veya basılı ve dijital medyanın sıkı bir şekilde sansürlendiği ülkelerde olduğu gibi, ağızdan ağza iletişim bazen gazetecilik ve radyo ile aynı işlevleri yerine getirebilir ve çok sayıda bilgi fısıltı gazeteciliği ile iletilir.
Ancak psikolojik yapı, kişisel koşullar ve dış etkiler de dahil olmak üzere kamuoyunu şekillendirmenin karmaşık etkileri nedeniyle, kamuoyunun herhangi bir konuda nasıl şekilleneceğini tahmin etmek zordur.

Demokratik kaygı dönemi
Pew Araştırma Merkezi, 2021 yılının aralık ayında Richard Wike ve Janell Fetterolf tarafından yayınlanan ‘Demokratik Kaygı Çağında Küresel Kamuoyu’ başlıklı bir makale yayınladı. Makalenin girişinde “Popülistler, sandıkta baş döndürücü bir başarı elde ederken ve demokratik sosyal sistemlerin dokusunda uzun süredir devam eden zayıflıklar ortaya çıkarken, dünya genelinde demokratik normlar ve sivil özgürlükler bozuldu” ifadeleri yer aldı.
Vatandaşların demokrasi ve alternatifleri hakkında ne düşündüklerini ölçen anket sorularında, dört ana vizyonu ortaya koyuldu. Birçokları için demokrasinin siyasi istikrar gibi istenen sonuçları elde etmediğini gösterdi. İtalya, İspanya, ABD, Güney Kore, Yunanistan, Fransa, Belçika ve Japonya'da yaklaşık üçte ikisi veya daha fazlası bu görüşü ifade etmektedir. Mevcut siyasi durumla ilgili bu hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı, ekonomik performans, hükümet verimliliği ayrıca siyasi ve ekonomik sistemin genel adaleti ile bağlantılıdır.
Pew’in araştırması, zaman içinde, halklar, hükümetlerinin bu boyutlarda kötü performans gösterdiğine inandıklarında, demokrasiye olan güvenin genellikle azaldığını gösterdi. 
Bu küresel anketin sonuçlarından, son 15 yılda dünyanın her yerindeki insanların küresel bir mali kriz ve son zamanlardaki salgın nedeniyle küresel bir gerileme yaşadığı ortaya çıktı. Birçoğu uzun vadeli ekonomik gelecek konusunda karamsar hale geldi.
Veriler, ekonomik karamsarlığın demokrasinin işleyişiyle ilgili memnuniyetsizliği nasıl körüklediğini ve örneğin, demokrasi hakkındaki görüşü doğrulamak için değerlerine bağlılığı nasıl zayıflattığını gösterdi. Pew Araştırma Merkezi, demokrasiye geçen eski sosyalist rejimlerin halklarının bu dönüşümden memnuniyetlerini ölçmek için bir referandum düzenledi.Bulgar ve Ukraynalı çoğu insan, ekonomik durumun Komünizm döneminde daha iyi olduğunu söyledi. Demokrasi ve kapitalizme geçiş konusunda çok daha olumlu değerlendirmelere sahip ülkelerde, bu geçişin bazı sonuçları hakkında endişeler var. Bu ülkelerdeki 10 veya daha fazla ülkeden yaklaşık dördü, komünizmin çöküşünden bu yana meydana gelen değişikliklerin sağlık hizmetleri, hukuk ve düzen ile aile değerleri üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu söylüyor. Birçoğu, ülkeleri çok partili sisteme ve piyasa ekonomisine geçtiğinde politikacıların ve iş adamlarının sıradan insanlardan daha fazla fayda sağladığına inanıyor.

Çin'deki sessiz liberal çoğunluk
Çin'deki kamuoyu hakkında, Ilaria Mazzocco ve Scott Kennedy, 2022 yılının Şubat ayında ‘Big Data China (Büyük Veri Çin)’ başlıklı bir makale yazdılar. Bu makale, CSIS Çin İşletme ve Ekonomisi Mütevelli Heyeti ile Stanford Ekonomi ve Çin Girişimleri Merkezi (SCCEI) arasında bir iş birliğiydi. Son teknoloji nicel akademik araştırmalar ile Washington politika topluluğu arasındaki boşluğu kapatmayı amaçlamakta.
ABD'li politika yapıcılar Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Çin Komünist Partisi'nin bazı aşırı milliyetçi gruplar dışında iç kamuoyundan hiçbir zorlukla karşılaşmadığına inansa da anket, Çinli kent sakinlerinin beklenenden ve hükümetlerinin resmi tutumlarından daha liberal olduğunu ortaya koydu. Ancak Çin kamuoyu, parti çizgisinden farklı olabilir ve beklendiğinden daha çeşitli ve liberaldir. Pek çok milliyetçi var, bununla birlikte ekonomik reform ve siyasi liberalizmden yana sessiz bir çoğunluk da söz konusu.
Çin'deki kamuoyu araştırmalarına, odak gruplarına ve görüşmelere dayanan çeşitli araştırmalar, özellikle orta sınıf ve iş insanları arasında rejime verilen desteğin ve memnuniyetin nispeten yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Şarku'l Avsat Independent Arabia’dan aktardığı habere göre analistler, halk ile parti-devlet arasındaki bu görüş birliği, rejimin istikrarına katkıda bulunduğu görüşünde. Hükümet politikalarından ekonomik olarak yararlananların ve iktidarın merkezine daha yakın olanların rejimi destekleme ve siyasi liberalizme karşı çıkmalarına yardımcı oldu.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
TT

Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)

Osman el-Esbat

Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti el-Faşir'de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından işlenen katliamlar ve vahşetler sonucunda çok sayıda felaket ve trajedi yaşanıyor. Şehrin mahallelerinde sadece yıkım ve yangın sahneleri ile silah sesleri bıraktılar; öyle ki artık her an ve her şekilde ölüm mümkün.

Ölenlerin cesetleri hâlâ Faşir sokaklarında yatıyor ve bazı cesetler de tehlikeli güvenlik koşulları nedeniyle erişilemeyen Tavila bölgesine doğru uzanan yolda dağılmış bir halde. Bu arada, bazıları da kaçış yolculuğunu tamamlayamadan keder ve üzüntü sebebiyle hayatlarını kaybetti.

Acil çağrı

Bu atmosferde, Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu, “Şehrin içinde mahsur kalan insanların varlığının ve Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda trajik koşullardaki cesetlerin, acil müdahale gerektirdiğini” belirtti.

Tavila Acil Servisi, tüm insani ve tıbbi kuruluşlara, cesetleri toplamak, insanlık onuruna yakışır bir şekilde gömmek, ilk yardım sağlamak ve bulunan yaralıları kurtarmak için hızlı müdahalede bulunacak kurtarma ekipleri oluşturmaları, ayrıca, Faşir ile Tavila arasındaki sokaklar ile bölgelerdeki gönüllüler ile koordinasyonda bulunmaları çağrısı yaptı.

Çaresizlik ve keder

Sudan vatandaşı İbrahim Taha, “Faşir'den kaçma yolculuğum sırasında Tavila'ya kadarki  yol boyunca, özellikle de şehrin dış mahallelerinde HDK unsurlarının varlığı sebebiyle, bir dizi korkunç durum ve tehlikeyle karşı karşıya kaldım” diyor.

dfrgt
Zorlu Faşir'den kaçma yolculuğunun ardından yollarda yatıp dinlenen Sudanlılar (Reuters)

Taha “katliamlardan kaçanları en çok üzen husus, şehrin içinde ve dışında, Tavila yolundaki ücra mahallelere kadar sokaklara dağılmış cesetlerdi” diye açıkladı. “HDK cehenneminden kaçanlar bu yüzlerce ceset için hiçbir şey yapamadılar, bu kuvvetlerin mensuplarının işlediği katliamlar ve tasfiye eylemlerinden kaynaklanan tehlikeler nedeniyle onları gömmek için yeterli zamanları yoktu. Akraba ve dostlarının cesetlerini gömememek ve onları parçalayıp yiyen köpeklere bırakmak son derece ıstırap verici” diye ekledi.

Çürümüş cesetler

Faşir'den Mellit bölgesine kaçan Amer Faruk, “HDK'nin sivillere karşı işlediği katliamlar ve acımasız infazlar sonrasında şehrin sokaklarına dağılmış ceset sayısının yüzlerce olduğunun tahmin edildiğini” belirtti.

“Faşir'den gün doğmadan önce bir grup komşusuyla birlikte ayrıldıklarını ve yolda 20 cesetten oluşan bir yığınla karşılaştıklarını, cesetlerin sahiplerinin yaklaşık üç gün önce ölmüş gibi göründüklerini, karşılaştıkları başka cesetlerin ise gönüllüler kendilerine ulaşıp onları gömemedikleri için, çürüme durumlarına bakılırsa bir hafta önce ölmüş olduklarını” anlattı.

Faruk ayrıca, “HDK’nin Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentine giriş yaptığı ilk günlerde, vatandaşların şehir içindeki mezarlıklara ulaşamaması nedeniyle onlarca kişi evlerin içinde gömüldü” diye de ekledi.

Zorluklar ve engeller

Bu bağlamda, sosyal aktivist Hamdan Ömer, “gönüllülerin tehlikeler, günlük öldürmeler ve katliamlar nedeniyle sokaklardaki cesetleri toplayıp gömmekte zorlandıklarını, bu engellemelere rağmen, Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda bulunan 14 cesedi gömmeyi başardıklarını” açıkladı.

rty
Faşir, savaş nedeniyle sessiz bir şehre dönüştü (AP)

Ömer: “Cesetleri bulma ve toplama operasyonları, özellikle HDK unsurlarının yollarda yoğun bir şekilde konuşlanması ve gönüllüleri çevreleyen tehlikeler göz önüne alındığında, defin işleminin uygun şekilde ve belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilebilmesi için eğitimli acil durum ekipleri tarafından yönetiliyor” dedi.

Aktivist, “güvenli koridorların varlığının, çalışmaların etkili bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacağına ve Faşir ve hatta Tavila bölgesine giden yollardaki tüm cesetlere ulaşılabileceğine, böylece Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentinin, birçok cesedin çürümesi durumunda yaşayacağı olası bir çevre felaketinden kurtarılabileceğine” dikkati çekti. “Cesetlerin güvenli bir şekilde toplanması ve korunması için gönüllülere koruyucu giysi ve ekipman sağladıklarını” da belirtti.

Ciddi komplikasyonlar

Bu arada, insan hakları aktivisti İmad Fadlallah, HDK'nin Faşir'de mahsur kalan ve mülteci kamplarına kaçan sivillere yönelik intikam saldırıları ile aşırı şiddet eylemlerinin giderek arttığı ve birçoğunun trajik ve vahşice yargısız infaz edildiği konusunda uyardı.

Fadlallah, ölenlerin kimliklerinin belirlenmesinde yaşanan önemli zorluklar göz önüne alındığında, cenazelerin defin işleminden önce dezenfekte edilmesi ve belgelenmesi için tutarlı ve özenli bir çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Devam eden toplu infazlar ve günlük katliamlar sonucunda önümüzdeki günlerde daha fazla cesedin bulunacağını da öngördü.

cdfrgt
Uydu görüntüleri Faşir'deki toplu mezarları gösteriyor (AP)

Aktivist, “Faşir'de ve Tavila bölgesine doğru göç yollarında bulunan ceset sayısının arttığını, orada hâlâ birçok cesedin bulunduğunu” belirtti. Bunların muhtemelen ihmal nedeniyle ölen veya anında infaz edilip cesetleri saklanan tutuklu ve kayıp kişilerle doğrudan bağlantılı olabileceği tahmininde bulundu.

Çevresel meydan okumalar

Aynı bağlamda, çevre aktivisti İmran Saad, Faşir ve çevresindeki köylerdeki kötüleşen koşullar konusunda uyardı ve devam eden günlük cinayetler ve infazlar nedeniyle durumu gerçek bir felaket olarak nitelendirdi. Zira cesetlerin çürüdüğünü ve insanların cesetlerden yayılan kötü kokudan şikayet ettiğini ifade etti. Ancak, bunun en tehlikeli yanının çeşitli hastalık ve salgınların yayılması olduğunu da sözlerine ekledi.

“Bu cesetlerin varlığı, şu anda Faşir ve çevresindeki köylerin karşı karşıya olduğu en büyük çevre ve sağlık sorunlarından birine dönüştü ve onları doğrudan veba tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tehdit, silah taşıyanlar için de geçerli ve silahların kendisinden ziyade, bu koşulların kendilerini daha çok tehdit ettiğini anlamalılar.”

Saad, Faşir'in içinde ve dışında yüzlerce cesedin artık ulaşılamaz durumda olması, ulaşım mümkün olsa bile, cesetler çoktan çürümüş olduğu ve gerçek bir probleme dönüştüğü için, problemi ele almakta çok geç kalındığını ve bu sorunun ciddi sağlık ve çevre sorunlarına yol açacağını tahmin ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Çevre aktivisti, özellikle Faşir'den daha güvenli kabul edilen Tavila bölgesine giden yol boyunca dağılmış cesetlerin taşınması ve gömülmesi yoluyla çevreye ve sağlığa yönelik etkilerin azaltılması için acil eylem çağrısında bulundu.

Saad, HDK liderliğine “herkesten daha fazla onları etkileyecek olan bu felaket durumunu anlamaları” çağrısında bulundu. “Bu nedenle, konu o kadar kritik hale geldi ki, vatandaşların hayatlarını ve çevreyi korumak için uluslararası toplumun acil müdahalesi gerekiyor” diye ekledi.

Bir sağlık felaketi

Çevre felaketi ile ilişkili bir diğer gelişmeyle ilgili olarak, epidemiyolog Halid Dahab, “Faşir ve çevresindeki köylerde, acil bir önlem alınmadığı için bir sağlık felaketinin kaçınılmaz olduğunu” belirtti. “Sürekli devam eden toplu katliamlar ve günlük öldürmeler, özellikle yüzlerce cesedin çürümesinden sonra ideal ve elverişli bir ortam oluştuğu için kaçınılmaz olarak tehlikeli salgın hastalıkların görülmesine ve yayılmasına yol açacaktır” diye uyardı.

Bir grup genç gönüllünün Faşir çevresindeki köylerde cesetleri toplayıp gömmeye yönelik çabalarına rağmen, HDK tarafından işlenen katliamlar ve vahşetin yanı sıra bombardımanlar, yargısız infazlar ve keyfi tutuklamalar nedeniyle, gençlerin özellikle Faşir şehri içinde, ulaşılması zor bölgelerdeki cesetlerin çoğuna ulaşamadıklarını açıkladı.

Dahab, “HDK'nin Faşir'e girdiği ilk günden bu yana cesetlerin gömülememesi, sokaklarda, ara sokaklarda ve enkazın altındaki birçok cesedin çürümesine, kötü kokulara ve bu cesetlerin başıboş kedi ve köpeklerin avı haline gelmesine yol açtı” diye belirtti.

BM'ye göre, HDK'nin kontrolü ele geçirmesinden bu yana 65 binden fazla kişi Faşir'den kaçarken, on binlerce kişi halen içinde mahsur kalmış durumda. Son beş gün içinde Tavila bölgesi 5 binden fazla yerinden edilmiş kişiyi ağırladı ve binlercesi de Faşir'e 13 kilometre uzaklıktaki Karni bölgesinde mahsur bulunuyor. Bunlardan bazıları hasta, yaralı veya ailelerini kaybetmiş çocuklar. Sınır Tanımayan Doktorlar, Tavila girişinde, çoğu açılan ateş sonucu yaralanmış veya işkence görmüş hastalara acil ve cerrahi hizmetler sunan bir sağlık merkezi kurdu.


Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García
TT

Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García

Subhi Franjieh

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, iki aydan kısa bir süre içinde ikinci kez ABD'ye gitti. Bu kez Washington’a giden Şeraa, Suriye'nin bağımsızlığından bu yana bir Suriye devlet başkanının Beyaz Saray'a yaptığı ilk ziyareti gerçekleştirdi. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ziyaretin gündeminde neler olacağından bahseden bir açıklamada bulundu ve ziyaretin amaçlarından birinin Suriye'nin ABD liderliğindeki DAEŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyon’a (DMUK) katılması olduğunu belirtti. Bu adımın ‘Washington ile ilişkilerde tarihi bir dönüşüm ve dönüm noktası’ olduğunu söyleyen Barrack’a göre Washington, bu adımı gerçekleştirmek için Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve İçişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin küresel terörist yaptırım listesinden çıkarılması, Şam ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki anlaşmanın uygulanması ve coğrafi ve lojistik açıdan Washington'ın Suriye'deki askeri varlığı için seçeneklerin incelenmesinin yanı sıra Suriye hükümetinin DMUK’a katılımını desteklemek için askeri eğitim ve yeterlik dosyaları dahil olmak üzere yasal ve siyasi engelleri aşmaya çalıştı.

Washington, Suriye'yi DMUK’a dahil ederek birçok hedefe ulaşmayı amaçlıyor ve Suriye hükümeti de bu katılımdan kazanç sağlayacak. Bu adım, bölgedeki gerilimi azaltmak, DAEŞ sorununu sona erdirmek ve Suriye'nin Doğu kampıyla önceki ittifaklarına geri dönmemesini sağlamak açısından hem siyasi hem de askeri olarak her iki tarafa da fayda sağlıyor. Ayrıca İran'ın bölgedeki müdahale yöntemlerini yenilemesini ve Washington ile müttefiklerinin çıkarlarını tehdit etmesini de engelliyor.

Washington neden Suriye'nin uluslararası koalisyona katılmasını istiyor?

Washington, Suriye cumhurbaşkanının Beyaz Saray ziyaretinden önce belirli hedefleri gerçekleştirmek için önemli siyasi baskı uyguladı. Bu hedeflerin başında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Cumhurbaşkanı Şara ve Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab yaptırım listesinden çıkarılması yönünde oy kullanmasından önce aradaki anlaşmazlıkları azaltmak geliyordu.

Jfjj
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper ile yaptığı görüşme sırasında, 12 Eylül 2025 (CENTCOM/Suriye Cumhurbaşkanlığı)

İkinci hedef, Washington ve DMUK’un Suriye'de DAEŞ karşıtı askeri operasyonlar için üs olarak kullanması ve Ortadoğu'daki Suriye ve DMUK’a lojistik destek sağlaması beklenen hükümet bölgelerindeki belirli askeri noktaların saha araştırmasını yapmaktı. Washington ayrıca bu askeri varlığı, Şam ile müzakerelerin ilerlemesini engelleyen İsrail'in endişelerini hafifletmede ve bölgedeki herhangi bir askeri varlığın, Washington ve Batı'daki müttefiklerinin çıkarlarını, özellikle de Rusya'nın varlığını etkilemesini önlemede etkili bir faktör olarak görüyor.

DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.

Bunun yanında Washington'ın Suriye’de askeri bir üssünün bulunması, ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) yeni Suriye hükümetine yönelik olumlu tutumundan endişe duyduğu için, ABD yönetimi içindeki görüş ayrılıklarını azaltmayı amaçlıyor. Bu yüzden operasyonları koordine etmek için Suriye hükümeti kontrolündeki bölgelerde DMUK için bir üssün bulunması, Pentagon ve DMUK’un bazı üyelerinin endişelerini hafifletecek. Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre DMUK’tan bir heyet yakın zamanda Dumayr Askeri Havaalanı, es-Sin Askeri Havaalanı ve bazı yakın askeri üsler dahil olmak üzere birkaç askeri bölgeyi ziyaret etti. Bu havaalanlarının bulunduğu coğrafya, DEAŞ’ın çok aktif olduğu Suriye’nin el-Badiye (çöl) bölgesine açıldığı için birkaç açıdan stratejik öneme sahip. Suriye'nin güneyi ile Lübnan sınırına yakın et-Tanf Askeri Üssü’ne bağlanan uluslararası yol üzerinde bulunuyor. Al Majalla kaynakları, özellikle DMUK heyeti bu ayın başlarında ikinci kez ziyaret ettiği es-Sin Askeri Havaalanı'nın Dumayr Askeri Havaalanı'ndan daha fazla ilgi göreceğini tahmin ediyor. Heyetin havaalanı ve çevresindeki coğrafyayı kapsamlı bir şekilde incelemesi, DMUK’un havaalanına yakın gözlem noktaları kurmak istediğini ve bu havaalanının DMUK operasyonlarının ana üssü olacağını gösteriyor olabilir. DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.

Washington, başından itibaren Suriye'ye destek vermek için bazı koşullar koydu. Bunların başında Suriye'nin DMUK’a katılımı geliyor. Bunun yanı sıra, Suriye ordusundaki yabancı savaşçılar sorununu çözmek, İran'ın Suriye topraklarına daha fazla girmesini engellemek, uyuşturucu ticaretiyle mücadele etmek, İsrail ile müzakere etmek ve Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlamak gibi bazı konular da bulunuyor.

Kfjf
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke’ye bağlı Samandağ’da (Suveydiye) petrol sahalarının yakınlarında devriye gezen ABD askerleri, 13 Şubat 2021 (AFP)

Suriye'nin DMUK’a katılması, Washington ve Batı'ya birçok siyasi ve askeri kazanım sağlıyor. Suriye hükümeti, terörle mücadelede resmi olarak bir ortak olacak ve bunu başarmak için, yabancı savaşçıların dosyalarını kapatmak, orduyu ve terörizm konusunda uzmanlaşmış güçleri yeniden yapılandırmak, DMUK ile bilgi paylaşmak ve DMUK güçlerinin Suriye hükümeti ile koordineli olarak operasyonlar yürütmesine izin vermek için içeride bazı adımlar atması gerekiyor. Suriye’nin DMUK’a katılımı, doğal olarak Suriye ordusu ile DMUK güçleri arasında eğitim ve koordinasyonun yanı sıra, aynı konuda Suriye ve Irak hükümetleri arasında koordinasyon kurulmasını da gerektirecek. Bu durum, Suriye-Irak sınırında konuşlu İran bağlantılı milislerle mücadelede iki hükümet arasında iş birliği kapısını aralayabilir. Bunun yanında bu katılım, Suriye'deki DMUK güçlerinin askeri varlığına meşruiyet kazandıracak ve bu da Washington ve müttefiklerine bölgede meşru siyasi ve askeri ağırlık kazandıracak. Aynı zamanda uzun vadede radikal akımların bölgeye geri dönmesini engelleyecek ve Suriye'yi geleneksel Doğu kampından çıkaracak.

Suriye hükümeti karar aşamasında

Suriye hükümeti, özellikle Savunma ve İçişleri bakanlıkları, son iki ay içinde Suriye'nin uluslararası koalisyona katılımını, bunun en iyi şekilde gerçekleştirilmesinde ortaya çıkabilecek faydaları ve engelleri tartışmak üzere birkaç toplantı düzenledi. Suriye’nin DMUK’a katılımının birçok faydası var. Bunlar arasında hükümetin meşruiyeti, koalisyonla ortaklık ve SDG ile müzakereler üzerinde yaratacağı etki sayılabilir. Zira SDG, DMUK’un Suriye'deki tek ortağı olmaktan güç alıyor. Savunma Bakanlığı'nın elde edeceği faydalar arasında, DEAŞ saflarında yer alan veya daha önce almış kişilerle ilgili DMUK’un elindeki bilgilere erişim yer alıyor. Bakanlık böylece kendi bünyesine katılmak isteyen kişiler üzerinde güvenlik kontrolleri yapma konusunda içsel bir güç kazanacak. Aynı durum İçişleri Bakanlığı için de geçerli. DMUK’un terörle mücadelede ortak olarak Suriye’ye sağlayacakları arasında eğitim ve silahlanma gibi askeri kazanımlar da bulunuyor.

Ancak bazı engeller de yok değil. Her iki bakanlığın en önde gelen isimleri Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılmasını destekliyor olsa da bu adıma karşı çıkan daha az etkili taraflar da var. Bunlar arasında, bu adımın kendileri için fiilen sonun başlangıcı olacağına inanan yabancı savaşçılar da bulunuyor. Belki de bir süre önce Fransız kampında yaşananlar, bu muhalefet akımlarının varlığının bir göstergesidir. Bu yüzden Suriye hükümeti, bu akımların varlığını dikkate almakta ve onları Suriye devletiyle yüzleşemeyecek kadar zayıf bulsa da DEAŞ’ın bu unsurları kendi çıkarları için kullanacağı ve onları kendi saflarına katacağı endişesiyle, onları kontrol altına alacak bir plana ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor. SDG dosyası da Suriye hükümeti tarafından incelenen engellerden biri. SDG üyeleri, Washington tarafından terörle mücadele için eğitilmiştir ve Washington, Şam hükümeti ile koordinasyon pahasına, bu unsurların etkisiz hale getirilmesini ve önümüzdeki dönemde rollerinin iptal edilmesini kabul etmeyecek. Bu yüzden, bu güçleri Suriye ordusu ve İçişleri Bakanlığı'nın terörle mücadele güçlerine entegre etmek için bir formül bulunması gerekiyor.

Kdkd
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre bir sonraki aşamada Suriye hükümeti, SDF ve koalisyon arasında askeri operasyonlarda bir ilerleme ve ortak koordinasyona tanık olunabilir. Eş zamanlı olarak DEAŞ ile savaşmaktan sorumlu SDG'nin başlıca birliklerinin İçişleri ve Savunma bakanlıklarına entegrasyonu için yürütülen müzakereler devam ediyor. Müzakereler, Cumhurbaşkanı Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasına ilişkin iki taraf (SDG ve Şam) arasındaki müzakerelerin sonuçlanmasını bekliyor.

İki bakanlık arasındaki müzakerelerin yanı sıra her iki bakanlık da Cumhurbaşkanı Şara’nın Washington ziyareti ve Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılması için gerekli ön adımları ele almak üzere üst düzey yetkililer arasında iç toplantılar düzenledi. Geçtiğimiz dönemde atılan bu adımlar arasında, Savunma Bakanlığı'nda düzenlenen askeri oryantasyon derslerinde terörle mücadele ve DMUK’la iş birliğinin önemi tartışıldı ve bu adımın DMUK’un Suriye'nin iç işlerine müdahale edeceği anlamına gelmediği, aksine Suriye'nin terörle mücadelede uluslararası toplumun önemli bir ortağı haline geldiği vurgulandı. İçişleri Bakanlığı da terörle mücadele güçlerinin eğitim operasyonlarının yoğunlaştırılmasını onayladı ve son dönemde gerçekleştirilen ortak operasyonlarla uluslararası koalisyonla birlikte hazırlık durumlarını test etti.

Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor.

SDG seçeneklerini değerlendiriyor

Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor. Edinilen bilgilere göre SDG, bu konu ve Şam hükümetine siyasi koruma, lojistik destek, askeri koruma ve hapishaneler açısından kaybedebileceği destek açısından oluşturduğu riskler hakkında birkaç toplantı düzenledi.

SDG, ilk adımın Şam ile müzakere sürecini ilerletmek ve topu Suriye hükümetine atmak olabileceğine karar verdi. Bu yüzden SDG, Suriye ordusu ve terörle mücadele güçlerinde görev almaları için kendi saflarından liderlerin isimlerini önerdi. Ayrıca, SDG birliklerini coğrafi özelliklerini koruyarak Savunma Bakanlığı'na entegre etmek için aşamalı bir plan sundu. Suriye hükümeti bu önerilere henüz yanıt vermedi. Sunduğu formülü, kendisiyle müzakere sürecinde hükümetin belirlediği birçok kuraldan taviz vermek olarak gören SDG, birlikleri için bir dereceye kadar bağımsızlık ve ortak operasyonlarda Washington’ın arabulucu olmasını talep ediyor. Her iki talep de Şam'ın aradığı ordu ve devlet merkezileştirme kavramıyla çelişiyor.

Kfmkx
Cumhurbaşkanı Şara, Şam'da Suriye’nin yerel komitelerinin üyeleri geçici Halk Meclisi’ni seçmek için oy kullandıkları bir sandık merkezini ziyaret ederken, 5 Ekim 2025

ABD, Suriye’de mümkün olan en yüksek istikrarı sağlamak istediğini son haftalarda defalarca SDG'ye bildirdikten sonra, Şam ile bir anlaşma imzalaması için SDG'ye baskı yapıyor. Bu da ABD-İsrail'in Suriye, Lübnan ve Irak sınırındaki İran nüfuzuna karşı herhangi bir eyleminin habercisi niteliğinde. Suriye'de devam eden gerginlik ve istikrarsızlık, Washington'da İran'ın bölgedeki nüfuzunu genişletmesine olanak tanıyacak yeni bir şiddet patlamasının yaşanması endişesini artırıyor. Bundan dolayı ABD yönetimi, Suriye'nin DMUK’a katılmasını, SDG ile Şam arasındaki müzakerelerin hız kazanmasını ve Suriye hükümetine siyasi ve ekonomik destek sağlamasını istiyor.

DMUK ve DEAŞ'a karşı 11 yıllık savaş

ABD, 10 Eylül 2014 tarihinde, Irak ve Suriye'de DEAŞ’a karşı uluslararası bir koalisyon kurulduğunu duyurdu. O dönemde, Washington muhalefetteki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile müzakereler yürüttüğü için Suriye'deki eğitim programı henüz kesinleşmemişti. Ancak ÖSO, programa katılmayı reddederek görevlerini sadece DEAŞ ile mücadeleyle sınırladı ve Beşşar Esed liderliğindeki Suriye rejimine karşı herhangi bir operasyon yapmayacağını açıkladı. Sonunda Washington, Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) gibi Kürt grupların liderliğinde Suriye Demokratik Güçleri adlı gücü desteklemeye karar verdi.

Hapishaneler konusu, eskiden DAEŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle, hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor.

O zamandan beri DMUK’un operasyonları, Suriye'deki DEAŞ kalıntılarını ortadan kaldırmaya ve örgütün bölgede yeniden güç ve nüfuz kazanmasını engellemeye yönelik oldu. DMUK ve SDG yabancı, Arap ve Suriyeli DEAŞ liderlerini ve üyeleri için çeşitli hapishaneleri kullandı. Bu hapishanelerin başında Haseke'deki es-Sina Hapishanesi ve Rakka'daki Merkez Hapishanesi geliyor. Çatışmalardan kaçan yabancı uyruklu DEAŞ üyelerinin aileleri ve siviller, önce el-Hol Mülteci Kampı’na, ardından Suriye'deki Roj Mülteci Kampı’na yerleştirildi. Hapishaneler konusu, eskiden DEAŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor. Ancak bazı ülkeler başka bir seçeneğin de uygulanabilir olduğunu, yani Suriye DMUK’a katılırsa, farklı milletlerden olan DEAŞ üyesi tutuklar, işledikleri suçların Suriye topraklarında işlendiği gerekçesiyle Suriye yasalarına göre Suriye'de yargılanabileceklerini düşünüyor. Suriye hükümeti, yaptığı toplantılardan birinde, örgütün savaşçılarına özel bir hapishane kurulması olasılığını inceledi. Bu hapishane Suriye tarafından yönetilecek ve uluslararası koalisyonla koordineli çalışacaktır. Bu durumda, bu ülkeler için mülteci kampları sorunu çözülmesi gereken bir sorun olmaya devam ediyor. Söz konusu ülkeler, bu sorunu DEAŞ saflarındaki mahkumlar ve eski savaşçılar sorunundan daha az karmaşık olarak görüyor.


Trump ve küresel ticaret sistemine veda

Görsel: Ewan White (Al Majalla)
Görsel: Ewan White (Al Majalla)
TT

Trump ve küresel ticaret sistemine veda

Görsel: Ewan White (Al Majalla)
Görsel: Ewan White (Al Majalla)

Robert Ford

Çin, nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını engelleyerek Avrupa’daki askeri teçhizat üreticilerini önemli ölçüde etkileyebilir ve böylece Avrupa'nın, Rusya'daki Çin müttefiklerine karşı savaşan Ukrayna'ya yardım etme çabalarını engelleyebilir.

Doğu Asya'daki mevcut askeri gerilimlerin ortasında ABD ile Çin arasında devam eden yoğun rekabet, ABD’nin yarattığı küresel ticaret sistemini zayıflatıyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1930’larda yaşanan ‘Büyük Buhran’ gibi bir başka ekonomik felaketin yaşanmasını önlemek için özellikle Avrupa, Asya ve Afrika ile açık ticaret kurallarını destekledi.

Bu ticaret açığının en büyük istisnası, ABD’nin petrol sahası ekipmanlarından uçaklara ve bilgi teknolojisine kadar yüksek teknolojili ürünleri içeren Sovyetler Birliği’ne uyguladığı ihracat kısıtlamalarıydı. Benzer şekilde, ABD onlarca yıldır Suriye ve İran gibi ülkelere, daha yakın zamanda ise Vladimir Putin liderliğindeki Rusya'ya ticaret ve yatırım akışını kısıtladı. Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ve ardından göreve gelen ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Çin'in ABD'ye ihracatındaki başarısı ve artan teknolojik ve askeri kapasitesine yanıt olarak Çin'e giderek daha sıkı kontroller ve daha yüksek gümrük vergileri uyguladı.

ABD ekonomisi, 2025 yılına kadar petrol ihraç eden ülkelerin baskısına karşı daha az savunmasız hale gelecek şekilde yenilikçi teknolojiler ve yeni enerji kaynakları geliştirdi.

Biden yönetimi, söz konusu ülkelerin ticari faaliyetlerine yaptırım uygulamak için Dünya Ticaret Örgütü'nden (DTÖ) izin almadı. Ulusal güvenliğini öne sürerek bu yaptırımları savundu. Trump, DTÖ’ye hiçbir zaman önem vermedi.

zxcdf
Görsel: Ewan White (Al Majalla)

Aynı zamanda Çin, DTÖ’de gelişmekte olan ülke statüsünü on yıllardır ticaret ve yatırımlara kısıtlamalar getirmek için kullanıyor ve belirli sektörlerin ve şirketlerin büyümesine yardımcı oluyor. Yabancı yatırımcıların ileri teknoloji ve hassas uzmanlıklarını Çinli şirketlerle paylaşmalarını talep etmesi, özellikle ABD ve Avrupa ülkelerini öfkelendirdi.

Amerikalılara iki darbe

Washington ve Pekin arasında ticaret konusundaki anlaşmazlıklar yirmi yıl önce başladıysa da Çin, 2025 yılında, ABD ekonomisinin Çin'in önlemleri karşısında ne kadar savunmasız olduğunu ortaya çıkararak Amerikalıları şaşırttı. Bunlardan ilki Çin’in Amerikan soya fasulyesi ithalatını durdurma kararıydı. Bu karar, Trump'ın siyasi tabanının temelini oluşturan eyaletlerdeki Amerikan çiftçilerini vurdu. Trump, çiftçilerin mali kayıplarını telafi etmek için devlet fonu ayıracaklarına söz verdi, ancak bu ödemeler ertelendi. Washington'da hükümetin bütçesi konusunda yaşanan katı siyasi görüş ayrılıkları nedeniyle ABD'deki çoğu federal hükümet dairesi kapatıldı.

Çin, Trump'a ‘Kafaya iki darbe acı verir’ şeklindeki bir Arap atasözünde olduğunu gibi iki darbenin üst üste gelmesinin acı verici olduğunu gösterdi.

Pekin, geçtiğimiz bahar, nadir toprak mineralleri ve bunlardan üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını, bu mineralleri otomobiller ve F-35 gibi savaş uçakları, Cruz (seyir) füzeleri ve askeri insansız hava araçları (İHA) için gelişmiş elektronik sistemler kullanan yabancı şirketlerle kısıtladı.

sdefr
ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Güney Kore'deki Gimhae Hava Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından tokalaşırken, 30 Ekim 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Çin, dünyadaki nadir toprak minerallerinin yüzde 70'ini ve bu minerallerden üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin yüzde 90'ını üretiyor. Çin'in geçtiğimiz bahar, Amerikan otomobil şirketlerine bu manyetik bileşenlerin ihracatını tamamen askıya alması, bazı Amerikan fabrikalarının kapanmasına neden oldu. Bu fabrikalar Çin yeniden sınırlı ihracata izin verene kadar kapalı kalacak. Pekin, geçtiğimiz ekim ayında nadir toprak minerallerinin işlenmesinde ve bu minerallerden üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin üretiminde kullanılan Çin teknolojisinin ihracatını durdurmanın yanı sıra, gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını da yeniden durdurabilecek yeni ve sıkı bir lisanslama sistemi duyurdu.

Çin'in yeni düzenlemeleri hem Rusya'ya hem de Çin'e ileri teknoloji satışını kısıtlayan ve çoğu zaman yasaklayan ABD’nin düzenlemelerine çok benziyor.

Bu mevcut kırılganlık durumu ABD’nin 1970'lerde ve 1980'lerin başlarında küresel petrol piyasasında yaşadığı şoklara karşı kırılganlığını hatırlatıyor. Ancak, o dönemde ABD ekonomisi yenilikçi teknolojiler ve yeni enerji kaynakları geliştirdi, böylece 2025 yılına kadar petrol ihraç eden ülkelerin baskısına karşı kırılganlığını en aza indirdi.

Biden yönetimi, Çin'in ilerlemesine yanıt olarak, yarı iletkenler, çipler, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlar gibi sektörlerde üretimi geliştirmek ve genişletmek için devlet sübvansiyonları alacak belirli sektörleri ve hatta belirli şirketleri seçti. Trump, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçları listesinden çıkardı, ancak nadir toprak mineralleri pazarında faaliyet gösteren şirketleri listeye ekledi.

Çin ve Amerikan ekonomilerinin son 40 yılda tedarik zincirinde yakın bağlar kurdukları göz önüne alındığında, bu bağların tamamen koparılması daha da ciddi bir ekonomik felakete yol açacak.

Washington, bu sübvansiyonları Çin'den yapılan ithalatı tamamen ortadan kaldırmak için kullanıyor. Böylece Washington, DTÖ’nün temel kurallarını ihlal ediyor, ancak ulusal güvenlik gereği bu programın gerekli olduğunu savunarak bu duruma aldırış etmiyor.

Şu an ABD’de, askeri standartlara uygun mıknatıslar üreten bir fabrika da dahil olmak üzere, belirli türde nadir toprak elementlerinden üretim yapan iki fabrika bulunuyor. Daha fazla fabrika ve madencilik projesi ise geliştirme aşamasında. Ancak, üretimi ABD ekonomisinin ihtiyaç duyduğu düzeye çıkarmak zaman alacağından, Amerika hala Çin'den nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenler ithal etmek zorunda. Ancak Çin'in mineral işleme ve manyetik bileşen üretim teknolojilerindeki mevcut üstünlüğü uzun sürmeyebilir. Çin'in nadir toprak minerallerden üretilen teknolojilerin ihracatını kısıtlamaya yönelik son hamleleri, onun bu son derece hassas sektörde, özellikle de askeri açıdan, ABD'nin stratejisini bozmayı düşündüğüne işaret ediyor. Bir bakıma, Çin’in yarı iletkenler ve çiplerdeki zayıflığı, ABD ve Avrupa’nın nadir toprak metalleri ve bunlardan üretilen manyetik bileşenlerdeki zayıflığını yansıtıyor. Bazı ekonomi analistleri, Washington ve Pekin arasında yapılacak müzakerelerde bir anlaşmaya varılmasını bekliyor. Pekin Washington'dan, Çin'e yüksek teknoloji ihracatı, özellikle de ileri yarı iletkenler, çipler ve üretim teknolojisi üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesini, Washington ise Çin'in nadir toprak elementleri ve ileri manyetik bileşenlerin ihracatı üzerindeki kısıtlamalarını hafifletmesini istiyor. Bu konuda Trump yönetiminin esnek davranma eğiliminde olduğuna dair birtakım işaretler var. Trump'ın bazı danışmanları, yüksek teknoloji şirketi Nvidia'nın CEO’sunun, ABD yapımı gelişmiş çiplerin Çin'e ihraç edilmesinin, Çin'in kendi güçlü yarı iletken endüstrisini kurmasına izin vermekten ziyade, Çin'i Amerikan yarı iletkenlerine bağımlı hale getireceği yönündeki teorisine katılıyor. Trump, geçtiğimiz ağustos ayında Nvidia'nın yapay zekada kullanılan gelişmiş çipleri ihraç etmesine izin vermeyi bizzat onayladı. Anlaşma, Trump'ın her zamanki şartıyla, Nvidia'nın bu çiplerin satışından elde ettiği kârı Washington ile paylaşması şartıyla yapıldı. Çin, nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenlere yönelik kısıtlamalar konusunda taviz vermeyi reddederse, Trump gümrük vergilerini yüzde 100 veya daha fazla artırma tehdidini gerçeğe dönüştürebilir. Çin ve Amerikan ekonomilerinin son 40 yılda tedarik zincirinde yakın bağlar geliştirdiği göz önüne alındığında, bu bağların tamamen koparılmasının daha da ciddi bir ekonomik felakete yol açacağına şüphe yok.

Eski sistemin yerini ne alacak?

Washington ve Pekin, ekim ayı sonlarında Güney Kore'de yapılan Trump-Şi zirvesinin ardından bu ay yapılacak görüşmelerde bir anlaşmaya vararak topyekûn bir ticaret savaşını önlese bile, endişeli bir ABD ve daha iddialı bir Çin’in on beş ya da yirmi yıl önceki ticaret ortamına geri döneceğini hayal etmesi zor. ABD artık çok daha iddialı bir küresel güç ve Çin de 1979 yılında iki ülke diplomatik ilişkiler kurduğunda olduğu gibi küçük, gelişmekte olan bir ülke değil.

Çinli şirketler, ABD ile ticaret ortamındaki kalıcı değişimi fark ederek, diğer yabancı pazarlara erişimlerini sürdürmek ve iyileştirmek için çaba sarf ediyorlar.

ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı ve eski ABD Başkanı Barrack Obama'nın ulusal güvenlik danışman yardımcısı Michael Froman, ticaret politikasının diğer ülkelerin ekonomilerine zarar vermek için bir araç olarak kullanıldığı değerlendirmesinde bulunduktan sonra, ağustos ayında Foreign Affairs dergisinde, bildiğimiz küresel ticaret sisteminin sona erdiğini ve DTÖ’nün fiilen işlevini yitirdiğini yazdı. DTÖ tarafından yönetilen sistemin yerini neyin alacağı belirsiz, ancak Trump'ın ticaretin geleceğini nasıl gördüğüne dair bazı ipuçları var. ABD, ticaret kısıtlamalarıyla kendi topraklarına yeni yatırımları çekmeyi ve ülkede daha fazla iş yaratmak için bir teşvik olarak kullanmayı amaçlıyor. Bu yüzden Trump, Kuzey Amerika ticaret bloğunu ortadan kaldırmadı, ancak kapsamını sınırladı. Kanada ve Meksika'dan otomobil, çelik, alüminyum ve kereste gibi sektörlerdeki ithalata uyguladığı gümrük vergileri, ABD şirketlerinin ABD'deki faaliyetlerini korumak ve böylece daha fazla Amerikalı işçi istihdam etmelerini sağlamak amacıyla getirildi. ABD, Kanada ve Meksika arasındaki ticaret devam edecek, fakat bu daha düşük seviyelerde, tüketiciler için daha yüksek fiyatlar ve şirketler için daha düşük karlarla olacak. Trump, benzer şekilde Japonya, Güney Kore ve Birleşik Krallık gibi bazı diğer ülkelerle özel ikili ticaret anlaşmaları kabul edecek. Bunun yanında yabancı şirketleri ABD’ye yatırım yapmaya zorlamak için, Washington ile özel ikili anlaşmalar imzalayan ülkelerden yapılan ithalatın tamamına değil, bir kısmına uygulanan gümrük vergilerini azaltacak.

sdfrt
Elon Musk, Tesla'nın Şanghay'da yeni modelinin lansmanı sırasında sahneye çıktı (AFP)

Trump küresel ticaret sisteminden çok az fayda gördüğünü düşünürken, Çin ihracatının mümkün olduğunca çok pazara girebilmesi için bu sistemin korunmasını destekliyor. Pekin, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda düzenli olarak DTÖ'ye desteğini dile getiriyor. Çin, geçtiğimiz eylül ayında, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları sırasında DTÖ tarafından uygulanan bazı standart ticaret uygulamalarından muaf tutulmasını sağlayan gelişmekte olan ülke statüsünden gönüllü olarak vazgeçeceğini açıkladı. DTÖ Genel Direktörü, Çin'in bu açıklamasını, DTÖ’nün reformu açısından önemli bir adım olarak nitelendirdi.

Çinli şirketler, ABD ile ticaret ortamındaki kalıcı değişimi fark ederek, diğer yabancı pazarlara erişimlerini sürdürmek ve iyileştirmek için çaba gösteriyorlar ve bu konuda bir miktar başarı elde ettiklerine dair birtakım işaretler var. Reuters, Çin'in dünya çapındaki ihracatının, ABD'ye yapılan ihracattaki düşüşe rağmen, 2025 yılının ağustos ayında 2024 yılının aynı ayına göre yüzde 8 arttığını bildirdi.

Bazı gözlemciler, Pekin'in nadir toprak mineralleri ihracatındaki kısıtlamaları hafifletmek için yapılan anlaşmanın bir parçası olarak ABD'nin Tayvan'a verdiği desteğin azaltılmasını talep edebileceğini düşünüyor.

Çin, çelikten telekomünikasyona ve yenilenebilir enerjiye kadar birçok sektörde şirketler kurmak için büyük miktarlarda para harcadı. Buna karşın Çin ekonomisinde her şey yolunda gitmiyor. Elektrikli otomobiller ve çelik gibi sektörlerde çok fazla şirket ve çok büyük üretim kapasitesi var, bu da iç tüketicilerin hala emlak piyasasının çöküşünden mustarip olduğu bir dönemde iç pazarda şiddetli rekabete yol açıyor. Çinli şirketler ayrıca yeni işçi almıyor. Ürünlerini yurtdışında satan Çinli şirketler, düşük ve haksız fiyatlarla satış yapmak için devlet sübvansiyonlarından yararlandıkları suçlamasıyla karşı karşıya. Sonuç olarak, Çin Kuzey Amerika veya Avrupa'da çok az açık pazar bulacak.

Şi Cinping yönetimindeki Çin, ekonominin yönetiminde hükümetin rolünü azaltma yönünde herhangi bir işaret göstermiyor. Şi'nin stratejisi, bir yandan Çin'in özellikle yarı iletkenler ve çipler gibi hayati sektörlerde üretim kapasitesini artırırken diğer yandan büyük ülkelerin önemli bir ithalat kaynağı olmaya devam etmesini sağlamak ve böylece Çin'in ticaret kısıtlamaları nedeniyle ekonomisinin bozulmasına karşı savunmasız bırakmamayı amaçlıyor. Ancak, çip sektörü de dahil olmak üzere bu sektörlerin bazıları hala verimsiz ve rekabet gücü düşük, bu da Çin için bir zorluk oluşturuyor. Bundan dolayı Pekin, ileri teknoloji ihracatına yönelik kısıtlamaları hafifletmesi için ABD'ye baskı yapmaya devam edecek.

Düşmana zarar vermek için ticaretin bir silah haline gelmesi ve bu silahın giderek daha fazla kullanılması, Doğu Asya'da, özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi'nde Çin ile ABD arasında artan askeri rekabetin ortasında gerçekleşiyor. Bazı gözlemciler, Pekin'in nadir toprak mineralleri ihracatına getirilen kısıtlamaları hafifletmek için yapılan anlaşma çerçevesinde ABD'nin Tayvan'a verdiği desteğin azaltılmasını talep edebileceğini düşünüyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, geçtiğimiz yaz Çin'in Doğu Asya'da ABD'nin askeri üstünlüğünü zayıflattığı ve Tayvan'ı savunmak için ABD'nin mevcut stratejisinin ‘felaketle sonuçlanacak bir yenilgi’ riskini taşıdığı uyarısında bulunan bir analiz yayınladı.

ABD’nin etkili isimlerden Asya uzmanı ve eski hükümet yetkilisi Kurt M. Campbell, geçtiğimiz eylül ayında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir makalede, Çin ve ABD arasında ikili askeri iletişimin olmaması nedeniyle, askeri birlikler arasında küçük, istenmeyen bir olayın hızla büyük bir çatışmaya dönüşme riskinin arttığını yazdı.

Öte yandan ticaret kısıtlamalarının jeopolitik boyutu da var. Nadir toprak mineralleri ve manyetik bileşenlerin ihracatını engelleyerek Çin, askeri teçhizat üreten Avrupalı şirketleri etkileyebilir ve Avrupa'nın Rusya'daki Çin müttefiklerine karşı Ukrayna'ya yardım etme çabalarını engelleyebilir. Küresel ticarette ve tedarik zincirlerinde yaşanan gerilimler, ekonomik ve askeri rekabeti kontrol altına almak için gerekli olan diplomatik ortama da zarar veriyor.