Sinekleri öldürürken bir kez daha düşünün: Böceklerin de insanlar gibi acı çektiği kanıtlandı

"Böcekler araştırmalar ve çiftçilik faaliyetleri sırasında acı verici uyaranlara maruz kaldıkları için bu, etik açısından önemli"

Drosophila ailesine ait sinekler, olgunlaşmış veya çürüyen meyve etrafında dolaştıkları için meyve sinekleri adını alıyor (Wikimedia Commons)
Drosophila ailesine ait sinekler, olgunlaşmış veya çürüyen meyve etrafında dolaştıkları için meyve sinekleri adını alıyor (Wikimedia Commons)
TT

Sinekleri öldürürken bir kez daha düşünün: Böceklerin de insanlar gibi acı çektiği kanıtlandı

Drosophila ailesine ait sinekler, olgunlaşmış veya çürüyen meyve etrafında dolaştıkları için meyve sinekleri adını alıyor (Wikimedia Commons)
Drosophila ailesine ait sinekler, olgunlaşmış veya çürüyen meyve etrafında dolaştıkları için meyve sinekleri adını alıyor (Wikimedia Commons)

Birleşik Krallık'taki Queen Mary Üniversitesi'nden araştırmacılar, böceklerin de tıpkı insanlar gibi acı hissedebildiğini kanıtlayan bir çalışmaya imza attı.
Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan araştırmada bir dizi bilimsel kanıt gözden geçirildi ve 2019'dan bu yana süregelen deney sonuçları aktarıldı.
Bulgular, nosisepsiyon adı verilen bir sürecin hayvanlarda çeşitli fizyolojik ve davranışsal tepkileri tetiklediğini ortaya koydu. 
Nosisepsiyon yanma, kesik veya darbe sonucu oluşan yaraların veya hislerin sinir sistemi tarafından algılanması anlamına geliyor. Bu süreç genellikle hızla geri çekilme gibi refleks benzeri tepkilerle sonuçlanıyor.
Nosisepsiyona her zaman olmasa da beynin ürettiği olumsuz bir öznel deneyim olan acı hissi eşlik edebilir.
Gibbons, "Bu tür refleksler solucanlar gibi nispeten basit hayvanlarda bile mevcuttur ve öznel bir acı veya ıstırap deneyiminin eşlik etmesi gerekmeyebilir" dedi:
"Fakat temel nosisepsiyonun ötesinde, bir hayvanda acı olasılığını nasıl değerlendirecektik?"
Bu noktada 2019'da yapılan deneylerin sonuçları etkili oldu. Araştırmacılar, Latince adı Drosophila olan meyve sineğinin bacağını çıkardıktan sonra kronik ağrı semptomları gösterdiğini gözlemledi. Meyve sineği tamamen iyileştiğinde bacağın da aşırı duyarlı hale geldiği görüldü.
Öte yandan bu hayvanların, insanlar gibi öznel bir acı deneyimine sahip canlılarda görülen, nosisepsiyonu kontrol etme yeteneğine sahip olup olmadığı bilinmiyordu.
"Modülasyon" adı verilen bu yetenek, bir hayvanın hayatta kalmaya öncelik vermek için davranışlarını değiştirmesini sağlayan önemli bir adaptasyon işlevi sunuyor.
"İnsanın acı algısının bir özelliği, beyinden gelen sinir sinyalleriyle modüle edilebilmesi" diyen Gibbons, şu örneği verdi:
"Askerler bazen vücutları nosiseptif sinyali bastırdığı için savaş alanında aldıkları ciddi yaralanmaları fark etmez. Ayrıca bilinçli olarak 'dişini sıkmanın' ve bu tür 'kahramanca' davranışın size bir ödül veya prestij kazandırması durumunda acıya katlanabilirsiniz."
Bilim insanı, "Böcek beyninin de acıya benzer bir algı deneyimini makul kılacak sinir mekanizmalarını içerip içermediğini öğrenmek istedik" diye devam etti.
Araştırma ekibi bu amaçla bir dizi nörobiyolojik ve davranışsal kanıtı gözden geçirdikten sonra böceklerin, potansiyel olarak acı verici uyaranlara karşı tepkilerini azaltan bir sinir sistemine sahip olduklarını ve böylece tıpkı insanlar gibi davranışlarını esnek bir şekilde farklı bağlamlara uyarlayabildiklerini saptadı.
Herhangi bir hayvanda öznel ağrı deneyimini ölçmenin doğrudan bir yolu olmadığı göz önüne alındığında yeni bulgular daha da önem kazanıyor.
Gibbons, "Bu hayvanlara deneyimlerini soramayız. Acı çeken bir köpekte olduğu gibi irkilme ya da yüz bükülmeleri gibi belirtileri gözlemleyemeyiz" ifadelerini kullandı:
"Bu nedenle böceklerde acıya aracılık edebilecek nöral mekanizmaların varlığı önemli bir bulgu."
Makalenin ortak yazarı Lars Chittka'ya göreyse yeni bulgular, etik tartışmalarını beraberinde getirecek:
"Böcekler araştırmalar ve çiftçilik faaliyetleri sırasında acı verici uyaranlara maruz kaldıkları için bu, etik açısından önemli."
Independent Türkçe, Science Alert, Newsweek



Yaban keçilerini sahiplendirme ilanı açan adaya başvuru yağdı

Yetkililer, adaya 20 yıl önce çiftçiler tarafından götürülen keçilerin kontrolsüz şekilde ürediğini söyledi (Unsplash)
Yetkililer, adaya 20 yıl önce çiftçiler tarafından götürülen keçilerin kontrolsüz şekilde ürediğini söyledi (Unsplash)
TT

Yaban keçilerini sahiplendirme ilanı açan adaya başvuru yağdı

Yetkililer, adaya 20 yıl önce çiftçiler tarafından götürülen keçilerin kontrolsüz şekilde ürediğini söyledi (Unsplash)
Yetkililer, adaya 20 yıl önce çiftçiler tarafından götürülen keçilerin kontrolsüz şekilde ürediğini söyledi (Unsplash)

İtalya'da nüfusu aşırı artan keçileri bedavaya sahiplendirmek isteyen adaya beklenenden fazla başvuru yapıldı. 

Sicilya'nın kuzeyindeki Alicudi, yaban keçilerinin sayılarının artması nedeniyle geçen ay hayvanları sahiplendirmek amacıyla kampanya başlatmıştı. Yaklaşık 100 kişinin yaşadığı adada yaban keçisi sayısı 600'ü buldu. 

Alicudi Belediye Başkanı Riccardo Gullo, Avrupa'daki çeşitli ülkelerin yanı sıra ABD'den hatta Nijerya'dan keçileri sahiplenme talebi aldıklarını söyledi. 

Gullo, toplamda 1900 keçi talebi aldıklarını ve bunların çoğunu geri çevirmek zorunda kalacaklarını belirtti.

Buna ek olarak birçok yamaç ve kayalık bölgenin yer aldığı 5 kilometrekarelik adadaki keçilerin nasıl yakalanacağı da ayrı bir soru.

Keçilerin yakalanıp adadan taşınması görevi, Sicilya bölge konseyinin kırsal kalkınma direktörü Giovanni Dell'Acqua'ya verildi.

Dell'Acqua, Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian'a "Tahmin edebileceğiniz gibi hiç kolay bir iş olmayacak. Fakat hızlı ve etkili hareket etmemiz gerek" dedi.

Yetkili, yaklaşık 120 kiloluk keçilerin, 50 santimetre uzunluğunda boynuzlara sahip olduğunu belirterek "Ada sakinleri bu durumdan korkuyor" ifadelerini kullandı.

Dell'Acqua, bir grup yaban hayatı uzmanının haftaya adaya giderek keçileri yakalamak için plan hazırlayacağını söyledi. 

Görsel kaldırıldı.
​​​​​​​Eolie Adaları'nın parçası olan Alicudi, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alıyor (Unsplash)


Keçiler yakalandıktan sonra hastalık kontrolü için kan testinden geçirilecek. Bunun ardından gemiyle Sicilya'ya gönderilecek hayvanlar, orada iki ay boyunca karantinada tutulacak. 

Yetkililer, keçilerin çoğunu turizm sezonunun başladığı haziran ortasına kadar yakalamayı hedefliyor. Daha sonra eylülde tekrar adaya giderek kalan keçileri de almayı planlıyorlar.

Yaban keçilerinin yeni sahiplerini Sicilya'daki bölge konseyi belirleyecek. Dell'Acqua, hayvanların onlara bakım verebilecek çiftçilere gönderileceğini söyledi.
Independent Türkçe, Guardian, BBC


Brad Pitt'le oynadığı filmden pişman olduğunu açıkladı

En sağdaki Wolfgang Peterson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin çekimlerinde kullanılan Truva atı, sonrasında Çanakkale'ye hediye edilmişti (AFP)
En sağdaki Wolfgang Peterson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin çekimlerinde kullanılan Truva atı, sonrasında Çanakkale'ye hediye edilmişti (AFP)
TT

Brad Pitt'le oynadığı filmden pişman olduğunu açıkladı

En sağdaki Wolfgang Peterson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin çekimlerinde kullanılan Truva atı, sonrasında Çanakkale'ye hediye edilmişti (AFP)
En sağdaki Wolfgang Peterson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin çekimlerinde kullanılan Truva atı, sonrasında Çanakkale'ye hediye edilmişti (AFP)

Hollywood yıldızı Orlando Bloom, Karayip Korsanları (Pirates of the Caribbean) ve Yüzüklerin Efendisi gibi filmleri mutlulukla hatırlarken 2004 yapımı Truva'yıysa (Troy) pek iyi yad etmiyor. 

Variety'ye videolu röportaj veren aktör, bu tarih filminde canlandırdığı Paris karakterinin söylediği bir repliği hatırlayamadı:

Aman Tanrım, Truva mı? Sanırım yolda gelirken bu filmi aklımdan sildim. Çok fazla kişi o filme bayılsa da bu karakteri canlandırmak… (Boğaz kesme işareti yapıyor) Böyle şeyler söyleyebiliyor muyum? O filmde yer almak istemedim, o karakteri canlandırmak istemedim. 

Homeros'un İlyada destanından esinlenen filmde Brad Pitt, Eric Bana ve Peter O'Toole gibi dev isimlerin de yer aldığını hatırlatan Bloom, sözlerine şöyle devam etti: 

Film harikaydı. Brad, Eric ve Peter O'Toole vardı ama ben bu karakteri nasıl oynayacaktım? Kişiliğime tamamen aykırıydı. Bir noktada başkası tarafından dayak yemiş Paris sürünerek abisinin bacağına tutunuyor. Bunu yapamayacağımı hissettim. O dönem menajerlerimden biri 'Ama tutacak an bu' dedi. Ben de o lafa tamamen kandım. Sanırım o yüzden aklımdan sildim.

2004 yazında gösterime giren film, dünya çapında yarım milyar dolara yakın gişe hasılatı elde etmişti. 

Filmde Bloom'un saydığı yıldızların yanı sıra Diane Kruger, Brian Cox, Sean Bean ve Brendan Gleeson da rol alıyordu. 

Kruger geçen yıl verdiği bir röportajda filmin çekimlerinin çok neşeli geçtiğini belirtirken ortamın sirk gibi olduğunu da söylemeden edememişti.

Paparazilerin Brad Pitt için helikopterle dev setin etrafında dolaştığını söyleyen 47 yaşındaki Alman aktris, "Film çıktığında Almanya basını bana çok sert davrandı. 13 yaşından beri görmediğim babamı bulup hikayeler uydurdular. Brad üzgün olduğumu görebiliyordu. Bana çok nazik davrandı" ifadelerini kullanmıştı.

Truva, Bloom'un kariyerinin zirvesinde sayılabileceği bir döneme denk geldi. Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin ardından ilk Karayip Korsanları filmiyle seyircilerle buluşan aktör, bu gişe canavarı yapımların hemen sonrasında Truva'da rol almıştı. 

Independent Türkçe, Variety, Screen Rant


Yemeğe sonradan tuz ekleyenlere mide kanseri uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
TT

Yemeğe sonradan tuz ekleyenlere mide kanseri uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)
Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gramın altında olması gerektiğini belirtirken Türkiye ortalaması 9,9 gramı buluyor (Unsplash)

Yemeğe fazladan tuz eklemenin mide kanserine yakalanma ihtimalinin yüzde 41 artmasıyla ilişkili olduğu ortaya kondu. 

Tuz tüketiminin demans ve tip 2 diyabet riskinin yükselmesiyle bağlantısı önceki çalışmalarda bulunmuştu. Bu maddenin mide kanserine yakalanma riskini artırdığına yönelik bugüne kadar elde edilen bulgularsa tuzun önemli bir yer tuttuğu Asya ülkelerinden geliyordu.

Viyana Tıp Üniversitesi'nden araştırmacılar kapsamlı bir çalışma yürüterek bu bağlantının dünyanın farklı yerlerinde de var olduğunu gösterdi. 

Birleşik Krallık'taki yurttaşların genetik ve sağlık verilerini barındıran geniş kapsamlı BioBank'ten, ortalama yaşı 56 olan 471 bin 144 kişinin verisinin incelendiği çalışmada katılımcılara "Yemeğinize sofrada tuz ekliyor musunuz" gibi sorular soruldu. 

Gastric Cancer adlı hakemli dergide yayımlanan araştırma kapsamında bu veriler, yaklaşık 11 yıllık takip süresi boyunca saptanan 640 mide kanseri hastasının idrarında tespit edilen tuz seviyeleriyle karşılaştırıldı.

Demografik ve sosyoekonomik etmenler, yaşam tarzı faktörleri ve diğer rahatsızlıkları da göz önüne alan araştırmacılar, sofrada yemeğe her zaman tuz ekleyenlerin bunu neredeyse hiç yapmayanlara kıyasla mide kanserine yakalanma oranının yüzde 41 daha yüksek olduğunu tespit etti.

Dünya genelinde en yaygın 5. kanser olan mide kanseri riski yaşla birlikte yükselse de son yıllarda 50 yaşın altındaki kişilerin hastalığa yakalanma oranında artış görülüyor. 

Tuzun burada tam olarak nasıl bir rol oynadığı üzerinde henüz bir fikir birliği sağlanmış değil. Fakat bazı araştırmacılar yüksek miktardaki sodyumun mide zarına zarar vererek organı, mide kanseri riskini artırdığı bilinen Helikobakter pilori bakterisine karşı daha savunmasız hale getirdiğini düşünüyor. 

Araştırmayı yürüten ekip bu sonuçların önemine dikkat çekmekle beraber çalışmanın bazı kısıtlamaları olduğunu da belirtiyor. Örneğin geniş bir kohort kullanılmasına karşın yaş, cinsiyet, etnik köken, H. pilori enfeksiyonu ve sigara kullanımı gibi potansiyel faktörlerin etkisini değerlendirecek kadar sayıda kanser vakası yoktu.

Bunun yanı sıra katılımcıların tükettiği tuz miktarına dair detaylı bilgilerin eksikliği de önemli bir kısıtlama. Yine de yeni araştırma tuz kullanımının zararlarına dikkat çekerken çalışmayı yürüten Tilman Kühn şöyle diyor: 

Aşırı yüksek tuz tüketiminin olumsuz etkilerine dair farkındalık yaratmak ve mide kanserini önlemeye yönelik tedbirlere temel oluşturmak istiyoruz.

Independent Türkçe, New Atlas, News Medical, Gastric Cancer


İnsan beyninin hiç bilinmeyen detayları ortaya çıktı

Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
TT

İnsan beyninin hiç bilinmeyen detayları ortaya çıktı

Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)
Makine öğrenimi algoritması, beyindeki hücrelerin gittiği yolları ortaya çıkardı (Google Research/Harvard Üniversitesi)

İnsan beyninin küçücük bir parçası daha önce hiç görülmediği kadar detaylı bir şekilde yeniden oluşturuldu. Bilim insanları bu minik örnekte 57 bin hücre ve 150 milyon sinir bağlantısı tespit etti. 

Harvard Üniversitesi'nden araştırmacılar Google'dan uzmanlarla birlikte çalışarak bir insanın temporal korteksinin, yaklaşık bir pirinç tanesinin yarısı büyüklüğündeki bir parçasındaki her bir hücre ve sinirsel bağlantı ağının üç boyutlu haritasını çıkardı. 

Hakemli dergi Science'da bugün yayımlanan araştırmayı yürüten bilim insanları, epilepsi ameliyatı geçirmiş 45 yaşındaki bir kadının korteksinden 1 milimetre küplük sağlıklı bir doku çıkardı. Bunu saç telinden bin kat daha ince parçalara bölen araştırmacılar daha sonra beyin yapısını milimetrenin binde biri kadar ayrıntılı şekilde incelemek adına elektron mikroskobuyla bu parçaların görüntülerini aldı.

Ardından Google'ın bir yapay zeka algoritması, ayrı ayrı kesitlerdeki nöron ve diğer hücrelerin gittiği yolları izleyerek haritayı çıkardı. İnsan beyninin bir milimetre küplük bu küçük parçasında 57 bin hücre, 150 milyon sinir bağlantısı ve 23 santimetre kan damarı olduğu görüldü. Buradaki verilerin boyutuysa 1400 terabayt.

Harvard Üniversitesi'ndeki ekibe liderlik eden Jeff Lichtman, yazarları arasında yer aldığı araştırma hakkında "'Küçük parça' ifadesi ironik oluyor" diyor. 

Bir terabayt çoğu kişiye göre devasa büyüklükte fakat bir insan beyni parçası, sadece minicik, ufacık bir insan beyni parçası binlerce terabayt.

Bilim insanları ayrıca haritada piramidal nöronların ilginç bir simetri içinde olduğunu gözlemledi. Büyük kollara sahip bu nöronların bazıları öne, bazıları da arkaya bakacak şekilde duruyordu. 

Bunun yanı sıra beyin hücreleri arasında sinyal taşıyan bazı aksonların geniş sarmallar oluşturduğu da görüldü. Örneği epilepsi hastasından alan araştırmacılar, bu tuhaf durumun patolojik olup olmadığından emin değil. 

Bilim insanları, haritanın nöronlar arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmasının iyi öğrenilmiş davranışların arkasındaki mekanizmaya ışık tutmasını umuyor. Lichtman bu güçlü bağlantıların, kırmızı ışıkta frene basmak gibi öğrenilmiş davranışların yeterince pratik yapıldıktan sonra neredeyse sıfır düşünce gerektirmesini açıklamaya katkı sağlayabileceğini düşünüyor:

Bu güçlü bağlantıların öğrenilmiş bilgi sisteminin ve öğrenmenin beyinde nasıl göründüğünün parçası olabileceğini düşünüyorum.

Ekip diğer araştırmacıların da kullanabilmesi için haritayı halka açık şekilde kullanıma sundu. Araştırmacılar sıradaki projelerinde fare beyninin bağlantılarını yeniden oluşturmaya çalışacak.

Independent Türkçe, Guardian, Science Daily, Science


Yeni Yüzüklerin Efendisi filminde tanıdık bir isim var

Fotoğraf: (New Line Cinema)
Fotoğraf: (New Line Cinema)
TT

Yeni Yüzüklerin Efendisi filminde tanıdık bir isim var

Fotoğraf: (New Line Cinema)
Fotoğraf: (New Line Cinema)

Hayranların en sevdiği Yüzüklerin Efendisi karakterlerinden biri, Peter Jackson'ın yapımcılığını üstlendiği yepyeni filmle geri dönüyor.

Prime Video dizisi Güç Yüzükleri'nin ikinci sezonu öncesinde, 2001 ila 2003'te yayımlanan ilk üçlemenin yönetmeninin, Andy Serkis'in Gollum'una odaklanacak ve Serkis'in yöneteceği projede işbirliği yapacağı açıklandı.

Film an itibarıyla Lord of the Rings: The Hunt for Gollum adı altında çekilecek ve 10 yıl içinde ve sonrasında vizyona girmesi planlanan, Orta Dünya'da geçen bir dizi yeni filmin ilki olacak.

r7yjk
Yüzüklerin Efendisi filmlerindeki Gollum (New Line Cinema)

Warner Bros. Discovery CEO'su David Zaslav'a göre Jackson, yapımcı ortakları Fran Walsh ve Philippa Boyens'la birlikte "yolun her adımında yer alacak".

Birkaç yeni Yüzüklerin Efendisi filmi serisinin üzerinde çalışıldığı ve The Hunt for Gollum'un bunlardan ilki olacağı şubatta ortaya çıkmıştı.

Serkis bu haberle ilgili olarak şunları söyledi: 

Eveeeeet, Kıymetli. Orta Dünya'nın olağanüstü ve eşsiz koruyucuları sevgili dostlarım Peter, Fran ve Philippa'yla ile bir kez daha bilinmeyene doğru yola çıkma zamanı geldi. Mike ve Pam'le beraber Warner Bros. ekibinin yanı sıra WETA ve Yeni Zelanda'daki çekim ailemiz de bu macerada. Her şey çok lezzetli.

Jackson, Walsh ve Boyens ise şunları ekledi: 

Gıcık Gollum'la  yarım kalmış bir işi olan iyi dostumuz ve ortağımız Andy Serkis'le Orta Dünya'ya geri dönmek bir onur ve ayrıcalık! Profesör Tolkien'in engin mitolojisinin hayat boyu hayranları olarak, Mike De Luca, Pam Abdy ve Warner Bros.'taki tüm ekiple bir başka destansı macerada çalışmaktan gurur duyuyoruz!

Serkis kısa süre önce Venom: Zehirli Öfke 2'de (Venom: Let There Be Carnage) Tom Hardy'yi yönetmişti ve George Orwell'ın Hayvan Çiftliği'nin bir uyarlamasını yönetmeye hazırlanıyor.

Warner Bros. daha fazla Yüzüklerin Efendisi filmi yapma planlarını açıkladığında Serkis; Jackson, Walsh ve Boyens'la yeniden bir araya gelme "fırsatına atlayacağını" söylemişti. Öte yandan Frodo Baggins'i canlandıran ilk üçlemenin yıldızı Elijah Wood da bu habere "şaşırdığını" söylemişti.

İlk üçlemede Kral Theoden rolüyle yer alan usta oyuncu Bernard Hill bu hafta 79 yaşında hayatını kaybetmiş ve Yüzüklerin Efendisi kadrosundaki arkadaşları tarafından anılmıştı.

Aktör, 2022'de Prime Video'nun "para kazandıran" seri uzantısı Güç Yüzükleri'ne hayran olmadığını açıklamış ve Jackson'ın üçlemesinin gelecekteki Tolkien uyarlamalarına "tamamen" son vermesi gerektiğini savunmuştu.

Yeni Yüzüklerin Efendisi filmi 2026'da gösterime girecek.

Independent Türkçe


Ünlü oyuncu, ölüleri görebildiğini iddia etti

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Ünlü oyuncu, ölüleri görebildiğini iddia etti

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kate Hudson gençken deneyimlediği psişik yetenekleri hakkında konuştu.

Bir Erkek 10 Günde Nasıl Kaybedilir'in (How to Lose a Guy in 10 Days) yıldızı, 7 Mayıs Salı günü katıldığı Sirius XM'in The Howard Stern Show programında kendi deyimiyle altıncı hissi hakkında konuştu. Hudson, sunucu Howard Stern'in kendisinin ve ünlü annesi Goldie Hawn'ın "ölü insanlar görüp göremediğini" sorması üzerine "Her şeyi görebiliyorum" dedi.

Stern, Hudson'ın hayatını kaybetmiş babasının hayaletini görüp göremediğini şakayla karışık sorunca, 45 yaşındaki oyuncu yeteneklerinin esasen ruhani varlıklardan gelen  "mesajlardan" ve tarot kartlarını okumaktan ibaret olduğunu açıkladı.

Küçük bir kızken aslında epey çılgındım çünkü sürekli hayaletler görürdüm. Biraz Altıncı His (The Sixth Sense) gibiydim, 'Ölü insanlar görüyorum' gibi. Küçükken biraz böyleydim.

Sunucu daha sonra Hudson'dan ölümden sonraki yaşam hakkında "biraz umut" vermesini istedi ve Şöhrete İlk Adım'ın (Almost Famous) oyuncusu bunun hayal edebileceğimizden "daha bilimsel" olduğunu itiraf etti.

Hudson, "[Öbür dünyanın] çok fazla boyutlu olduğuna inanıyorum ve her şeyi bilmemiz gerektiğini düşünüyoruz ama bilmiyoruz ve bunu oraya gittiğimizde göreceğiz ancak bence çok tuhaf fakat güzel olacak" diye ekledi.

Üç çocuk annesi, medyum niteliklerinden daha önce de bahsetmişti. Hudson, 2014'te Alan Carr'ın Chatty Man Show programında, bir keresinde "yüzü olmayan bir kadın hayaleti" gördüğünü açıklamıştı.

"Bu gerçekten tüyler ürperticiydi" demişti.

Görünüşe göre psişik yetenekleri aileden geliyor, zira Hudson, Hawn'ın da hayalet gördüğünü paylaşmıştı. "Ben ve annem Goldie ölü insanları görebiliyoruz" diye eklemişti.

Bu gerçekten görmek değil, bir ruhu hissetmek; beşinci bir enerjiyi. Ben enerjiye inanırım. Beynimizin görsel şeyleri oluşturabileceğine inanıyorum.

Independent Türkçe


Lavlarla parlayan gezegen bilim insanlarına "vay canına" dedirtti

HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
TT

Lavlarla parlayan gezegen bilim insanlarına "vay canına" dedirtti

HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)
HD 104067 b adlı ötegezegenin, yeni keşfedilen gökcisminde yarattığı gelgit etkisi volkanik patlamalara neden oluyor (Temsili/NASA/JPL-Caltech)

NASA, aktif volkanlarla kaplı bir ötegezegen keşfetti. Komşu gezegenlerin etkisi altında kalan cisim, bazı yıldızlardan daha sıcak.

Dünya'dan 66 ışık yılı uzaktaki HD 104067 adlı yıldız sistemini inceleyen Geçiş Halindeki Ötegezegen Araştırma Uydusu (Transiting Exoplanet Survey Satellite / TESS), karasal bir gezegenin sinyallerini aldı. NASA uydusunun bu cisimle ilgili verileri toplarken lavlarla parlayan gezegeni saptamasıyla sistemde keşfedilen gezegen sayısı üçe çıktı. HD 104067 b adlı dev gezegen 2009'da bulunmuştu. 

TOI-6713.01 adı verilen yeni gezegen, Dünya'dan yüzde 30 daha büyük. Kaliforniya Üniversitesi'nden araştırmacıların hesaplamalarına göre yüzey sıcaklığı 2 bin 300 dereceye ulaşan ötegezegen, Güneş Sistemi'nin en volkanik gökcismi Io'yla bazı benzerlikler taşıyor.

Hakemli dergi The Astronomical Journal'da yayımlanan makalenin başyazarı Dr. Stephen Kane "Bu karasal gezegenin, Io'nun steroid almış hali olduğunu söyleyebilirim" ifadelerini kullanıyor.

Jüpiter'in uydusu Io, diğer uyduların kütleçekim etkisiyle eliptik bir yörüngeye giriyor. Gezegenin çekim gücünün de çok kuvvetli olması gelgitlere ve böylece volkanik patlamalara yol açıyor.

Güneş Sistemi dışındaki TOI-6713.01 de HD 104067'deki diğer iki gezegenin sıkıştırmasıyla eksantrik bir yörüngeye girerek yıldızı etrafında düzgün bir daire çizemiyor. Dr. Kane gezegenin bu nedenle "mükemmel bir gelgit fırtınasına" yakalandığını söyleyerek şöyle ekliyor: 

Sistemin dinamiklerinin 2,2 günlük periyotta, Io'nun yaşadığına benzer muazzam gelgit etkilerine yol açması çalışmamızın en çarpıcı sonucuydu. Ancak bu durumda TOI-6713.01, Io'dan 10 milyon kat daha fazla gelgit enerjisine maruz kalıyor.

Gelgit etkisiyle sürekli volkan patlamalarına sahne olan ötegezegen, uzaktan bakıldığında parlak bir kırmızı renk alıyor. Dr. Kane bu gözlemi şöyle açıklıyor: 

'Vay canına, bunun gerçekten var olabilmesi şaşırtıcı' diye düşündüğümüz keşif anlarından biriydi.

Araştırmacılar bundan sonra TOI-6713.01'in yoğunluğunu hesaplayarak gezegende volkanların püskürteceği ne kadar madde olduğunu öğrenmeyi planlıyor. 

Independent Türkçe, Science Daily, Universe Today, The Astronomical Journal


Güzellik kraliçeleri taçlarını neden bıraktı?

Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
TT

Güzellik kraliçeleri taçlarını neden bıraktı?

Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)
Venezuela kökenli Voigt, kasımda ülkenin güzellik kraliçesi olduğunda ABD'nin farklı kesimleriyle diyalog kurmak istediğini söylemişti (AFP)

Önce Miss USA ardından da Miss Teen USA'in tacından feragat etmesi ABD'de psikolojik taciz ve baskıya ilişkin tartışmalara yol açtı. 

24 yaşındaki Noelia Voigt pazartesi günü Instagram hesabından yaptığı açıklamada akıl sağlığını gerekçe gösterdi:

İçten içe bunun benim için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu biliyorum. Umuyorum ki şu konularda diğerlerine ilham vermeyi sürdürürüm: Kararlı olmak, akıl sağlığına öncelik vermek, sesinle diğerlerini ve kendini savunmak ve belirsizlik olsa bile geleceğin neler getireceğinden asla korkmamak.  Fiziksel ve akli sağlığınızı asla tehlikeye atmayın. Sağlığımız zenginliğimizdir.

CNN'e konuşan bir Miss USA sözcüsü, "Unvan sahiplerinin iyiliği bizim birincil önceliğimizdir" diyerek kararı desteklediklerini bildirdi. Yeni kraliçenin yakında açıklanacağını da ifade etti. Sonrasında Hawaii güzeli Savannah Gankiewicz, Miss USA seçildi.

Diğer yandan Miss USA'in yazdığı mesajdaki ilk 11 cümlenin baş harflerini bir araya getirenler, "susturuluyorum" ifadesini buldu. Miss USA'in 72 yıllık tarihinde tacı bırakan bir güzel görmeyen hayranların kafası bu bilgiyle daha da karıştı.

Sonrasında çarşamba günü Miss Teen USA'in de istifa ettiği duyuruldu. Yine Instagram'da açıklama yapan UmaSofia Srivastava, "Kişisel değerlerim artık bu organizasyonun yönelimiyle tamamen örtüşmüyor" deyip aylardır bu kararı düşündüğünü vurguladı.

Filozof Friedrich Nietzsche'den alıntı yaparak "Korkunç bir derinliğe sahip olmayan güzel yüzeyler yoktur" ifadesini de kullandı. 

Güzellik kraliçesi, üniversite hayatı için sıkı çalışması gerektiğini sözlerine ekledi. 

Srivastava'nun istifa paylaşımına yorum bırakan Voigt, "Gurur duymak bile az kalır, senin önünde saygıyla eğiliyorum. Seni her zaman çok seveceğim!" yazdı. 

17 yaşındaki Srivastava, yarışmayı kazanarak eylülde taç takmıştı. 14-19 yaşlarındaki gençlerin katıldığı organizasyonun Meksika ve Hindistan kökenlerine sahip ilk kraliçesi olmuştu. 

Miss Teen USA de bu karara saygı duyduğunu ve Srivastava'nın yerine geçecek kişinin yakında açıklanacağını Instagram hesabında duyurdu. 

Üst üste gelen istifalar, Miss USA Sosyal Medya Direktörü Claudia Michelle'in geçen hafta istifa etmesiyle birleşince Amerikan kamuoyunun konuya ilgisi arttı. 

Kendisinin bir gizlilik anlaşmasıyla bağlı olmadığını işaret eden Michelle'in, "iş yerindeki toksik ortam ve zorbalığın her türlüsünü" onaylamadığını ve Voigt'la Srivastava'nın istedikleri paylaşımları yapamadıklarını bildirmesi de her şeyin üstüne tuz biber ekti:

Noelia'yla yakından çalışma ayrıcalığına sahip oldum ve maalesef tanıştıktan sonra akıl sağlığındaki kötüleşmeyi gördüm. Uma ve ailesine yönelik saygısızlığı da doğrudan tecrübe ettim.

Voigt'la yarışan Miss USA katılımcılarından bazıları, 2023'teki yarışmada yer alanlarının çoğunun çekilme kararını desteklediğini vurgulayan bir paylaşım yaptı. Organizatörlerin gizlilik sözleşmesinden vazgeçmesi ve Voigt'un deneyimlerini paylaşması gerektiğini savundular. 

Miss USA organizasyonu, 2022'deki yarışmanın hileli olduğu suçlamalarıyla karşı karşıya kalsa da iddiaları reddetmişti. 

Miss Universe, Miss USA and Miss Teen USA'i 2022'de devralan Taylandlı medya devi Jakkaphong Jakrajutatip'in şirketi JKN Global, geçen sene iflas başvurusunda bulunmuştu. 

Eski Miss USA'lerden Cheslie Kryst'in 2022'de intihar etmesi de organizasyona gölge düşürmüştü. 

Eski New York güzeli Thatiana Diaz, bu organizasyondaki psikolojik taciz ve baskının gün yüzüne çıkmasına hiç şaşırmadığını söyledi. 31 yaşındaki Diaz şu ifadeleri kullandı:

O kadar farklı kişilikler orada ve çekiştirilip duruyorsunuz, size ne yapacağınız söyleniyor. Bu gerçekten akıl sağlığını etkiliyor. Bu taçların altında insanlar var.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN, New York Post


AstraZeneca'nın itirafı sonrası ortaya çıkan soru: Koronavirüs aşılarına ilişkin korkular haklı mıydı?

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
TT

AstraZeneca'nın itirafı sonrası ortaya çıkan soru: Koronavirüs aşılarına ilişkin korkular haklı mıydı?

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)
Koronavirüs (Kovid-19) pandemisi sırasında birçok aşının piyasaya sürülmesinden sonra, aşıların yan etkileriyle ilgili haberler de dolaşmaya başladı (Independent Arabia)

Carine Eliane

AstraZeneca'nın aşısının nadir görülen birtakım yan etkileri olduğunu itiraf etmesi, şirket tarafından bu konuda yapılan ilk açıklama olması nedeniyle uluslararası kamuoyunda şok etkisi yarattı. Açıklama, dünya genelinde milyonlarca kişi tarafından kabul gören aşıyla ilgili söylentileri doğrular nitelikteydi. İngiltere merkezli şirket, aşıdan zarar gören 51 ailenin İngiliz Yüksek Mahkemesi nezdinde açtığı davaya yanıt olarak pandemi döneminde Oxford Üniversitesi ile birlikte geliştirdiği aşının ‘nadir durumlarda’ trombositopeni ve tromboz, yani kan pıhtılaşması ile seyreden tarsal tünel sendromu (TTS) hastalığına neden olabileceğini kabul etmişti. Davacı aileler 100 milyon sterline kadar tazminat talep ediyorlar.

Üreticinin aşının yan etkileri konusunda ilk kez yaptığı bu itiraf, kendilerini ölümcül virüsten korumak için bu aşıyı tercih eden insanlar arasında paniğe yol açtı. İtiraf aynı zamanda virüsten korumak amacıyla üretilen ve piyasaya sürüldükleri ilk günden itibaren bilimsel olarak kanıtlanmayan yan etkileriyle ilgili birçok haberin basında yer aldığı çeşitli aşıların olası yan etkileri hakkında soru işaretlerinin yeniden ortaya çıkmasına neden oldu.

Pandemi ve aşılarla ilgili haberler arasında

Pandemi sırasında piyasaya sürülen aşıların yan etkileri ve etkinlikleri hakkında çok sayıda haber yapıldı. Aşıların hiçbiri suçlamalardan kurtulamadı. Onlarca yıldır piyasada var olan diğer aşılara kıyasla rekor denebilecek kadar kısa bir deneme ve çalışma döneminde piyasaya sürülmeleri haklarındaki şüpheleri artırdı.

Lübnan Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi Başkanı Dr. Abdurrahman el-Bizri, AstraZeneca'nın aşının yan etkileriyle ilgili son itirafının ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmak için şunları söyledi:

Bu itiraf, birkaç aile tarafından şirkete karşı açılan ve şirketin kendisini savunmasını sağlayacak bilimsel belgeleri sunmakla yükümlü olduğu davaya cevaben yapıldı.

Şirket, AstraZeneca aşısının trombosit eksikliği ile kan pıhtılarının oluştuğu ve tıbbi olarak tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilen TTS hastalığına yol açabilecek yan etkileri olduğunu zaten kabul etmişti.”

Bizri, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şirket, bu nadir yan etkinin aşının piyasaya sürülmesinden bu yana gözlemlendiğini ve yüz binde bir görülme ihtimali olduğunu açıkladı. Ayrıca yan etkinin görülme riskinin özellikle belirli bir yaş grubunda yüksek olduğu kaydetti. Bu yüzden Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi o dönemde, nasıl müdahale edileceğiyle ilgili henüz yeterli bilgi bulunmayan bu yan etkiye karşı çekincesi nedeniyle Lübnan'a söz konusu aşıdan büyük miktarlarda getirmek konusunda isteksizdi. Dolayısıyla zaten nadir görülen yan etki olasılığını en aza indirmek için Lübnan'da sınırlı miktarda AstraZeneca aşısı kullanıldı. Ayrıca bu yan etkinin görülme riskinin daha yüksek olabileceği 30-40 yaş arası kişilere bu aşıyı yapmamaya özen gösterdik. Lübnan'da aşı yapıldıktan sonra bir kişi öldü. Ancak bunun aşıdan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ya da aşı ile ölüm arasında bir bağlantı olup olmadığı tespit edilemedi.”

Aşı resmi sağlık otoriteleri tarafından onaylandıktan sonra, bu yan etki Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve diğer ilgili kurumlarca kabul edildi. Aşı, aşı olduktan sonra bu yan etkiyi yaşayanlar için uygun tedavinin geliştirilmesiyle dünya genelinde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Böylece sağlık sektörü o zamandan beri bu yan etkiyle mücadele etme ve hastaya zamanında müdahale etmek için doğru tedavi yöntemini uygulamaya hazırdı. O zamandan bu yana tüm resmi sağlık kurumları aşının faydalarının yan etkilerinden çok daha ağır bastığının altını çizdiler. Nadir durumlarda TSS’ye yol açan yan etkiye gelince, uzmanlar aşının ilk günlerinden beri bu yan etkinin farkındalar ve nasıl tedavi edileceğini biliyorlar. Yan etki yeni tespit edilmedi. Aşı yaptıran kişilerden birinde bu yan etkinin görülmesi halinde doktorlara tedavi için gerekli tüm bilgilendirmeler yapıldı.

Endişeye mahal yok

AstraZeneca'nın itirafı doğal olarak Lübnan'da ve tüm dünyada bu aşıyı yaptıran pek çok kişiyi endişelendirdi. Aşının etkisinin ve buna bağlı riskin yıllarca sürüp sürmeyeceği ya da zaman içinde vücuttan yavaş yavaş kaybolup kaybolmayacağı konusunda pek çok soru işareti ortaya çıktı. Bizri, AstraZeneca aşısı olan kişilerin endişelenmesine mahal olmadığını şu hususları vurgulayarak ifade etti:

“Bahsedilen yan etki, aşı yapıldıktan sonraki iki ila üç hafta içinde ortaya çıkıyor. Birkaç yıl sonra görülmesi söz konusu değil. Dolayısıyla, aşıyı üç yıldan daha uzun bir süre önce yaptırmış olanlar söylendiği gibi risk altında değiller, endişelenmelerine gerek yok.

Bizri'ye göre aşının gerçek riskinden bahsetmek ise dünya genelinde aşı olan on milyonlarca kişi olmasına rağmen sadece birkaç ailenin mahkemeye gitmiş olması göz önüne alındığında mantıklı görünmüyor.

Öte yandan Johnson & Johnson aşısı, AstraZeneca aşısında kullanılana benzer bir teknoloji ile üretildi. Ancak Lübnan Ulusal Korona Aşısı Yönetimi Komitesi, Pfizer ve Moderna aşılarından yeterli miktarda bulunduğu ve daha fazla aşıya ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle ve özellikle de aşı AstraZeneca aşısıyla aynı teknolojiyle üretildiğinden Sağlık Bakanlığı’na Johnson & Johnson tarafından yapılan aşı bağışını teşekkür ederek geri çevirmesini tavsiye etti. Zira bağışın kabul edilmesi halinde AstraZeneca aşısındaki aynı riskten korkuluyordu. Rusya’nın geliştirdiği Sputnik aşısı da aynı teknolojiyle üretilmişti, ancak çeşitli nedenlerle dünya genelinde pek rağbet görmedi.

Çin tarafından geliştirilen aşı ise virüsü önlemek için piyasaya sürülen ilk aşılardan biriydi ve resmi sağlık yetkilileri tarafından güvenli kabul edildi. Fakat daha sonra kullanıma sunulan RNa teknolojisiyle üretilmiş diğer aşılara kıyasla etkisinin sınırlı olduğu ortaya çıktı.

Dünya genelinde en fazla kullanılan aşı ise Pfizer aşısı oldu. Özellikle Lübnan'da yüzde 70 ila 80 oranında kullanılan aşı güvenli bulundu. Her tıbbi müdahalede olduğu gibi, aşılarda da belirli bir risk ve yan etki ihtimali olduğunu inkar etmediklerini vurgulayan Bizri, “Ancak ister ilaçlarda ister aşılarda olsun, kullanımın fizibilitesini belirlemek için her zaman riske karşı faydaları ölçüyoruz. Psikolojik, ekonomik ve sosyal yansımaları nedeniyle sürdürülemeyen karantina dönemi sonrası pandemiyi durdurmak ve normal hayata dönmek için bu aşılar gerekliydi, göz ardı edilemezdi. Bu aşılardan olmanın yararı riskinden çok daha ağır basıyordu. Koronavirüse yakalananların başına gelenlerle kıyaslandığında risk bile ihmal edilebilir düzeydeydi” şeklinde konuştu.

dse vfde
Pfizer’in aşısı dünyada ve özellikle Lübnan'da en yaygın kullanılan aşıydı (Getty Images)

Şu an Kuzey Avrupa’daki bazı ülkeler düzenli olarak aşılamaya devam ederken, aralarında Lübnan’ın da olduğu bazı ülkelerse pandeminin kontrol altına alınmasından ve gerekli toplumsal bağışıklık sağlandıktan sonra zorunlu aşı uygulamasına son verme kararı aldılar. Ayrıca hastalığın yönetimi de pandemi dönemine kıyasla daha iyi hale gelirken artık sağlık sistemi üzerinde aşırı bir baskı söz konusu değil. Lübnan, daha önce kontrol altına alınabilen diğer hastalıklar karşısında aşı kampanyalarını güçlendirme eğilimi de dahil olmak üzere, sağlık sisteminde belirli kriterlere öncelik veren ülkelerden biri. Ancak ülkede kovid-19 pandemisi ve ekonomik kriz nedeniyle aşılama oranlarındaki düşüşün yanı sıra bilimsel araştırmaların yetersizliği gerekçe gösterilerek aşılara olan güvenin azalmasına yol açan aşı karşıtı propaganda kampanyası nedeniyle onlarca yıldır kontrol altında tutulan kızamık, çiçek, hepatit ve çocuk felci gibi bazı hastalıklar yeniden görülmeye başladı. Kızamığın koronavirüse kıyasla çok daha bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirten Bizri, asılsız söylentilere itibar etmek yerine doktorlara ve onların aşı konusundaki rehberliğine güvenilmesi gerektiğini vurguladı.

Her aşının yan etkileri vardır

Dünyada hiç yan etkisi olmayan bir aşının olmadığını vurgulayan Mikrobiyoloji uzmanı Doç. Dr. Jacques Choucair ise şunları söyledi:

“Dünyada yan etkisi olmadan piyasaya sürülebilecek bir aşı yok ama yan etki riski milyonda ikiyi geçmez. AstraZeneca aşısı, Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) ve resmi sağlık makamlarının onayı olmadan piyasaya sürülemezdi. Masaya yatırılan onlarca aşıdan sekiz ya da dokuzunun kullanımı ve dağıtımı onaylandı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar aşılanmamış olsaydı, çok daha fazlası yollarda ölecekti. Şu anda dünyayı kasıp kavuran yeni varyantlarla virüsün beş yıl içinde bir pandemi olarak geri dönme riski bulunduğundan, insanların yeniden aşılanması üzerinde duruluyor. Aşıya karşı çıkanların olması, bunun güvenilebilecek bilimsel bir gerçek olduğu anlamına gelmiyor.”

Dolayısıyla hastalıklardan korunmak için aşının önemi büyük. Zira virüs hiçbir zaman kalıcı olarak ortadan kaldırılamaz. Doç. Dr. Choucair, çocuk felci, kızamık ve hepatit B aşıları piyasaya sürüldüğünde, bu aşılarla ilgili pek çok söylentinin ortaya atıldığını, ancak daha sonra bunların asılsız olduğunun ortaya çıktığını ve aşılarla birlikte bu hastalıklara bağlı ölümlerin durduğunu hatırlattı. Genellikle bu tür aşıların EMEA, COVAX, FDA vb. kuruluşların onayı olmadan kullanılmalarına izin verilmez. Yine aynı kurumlar tarafından söz konusu aşılarla ilgili deneyler ve çalışmalar yapılır.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre koronavirüs aşılarının üretim hızına değinen Doç. Dr. Choucair, şu ifadeleri kullandı:

“Grip aşısı her yıl yenileniyor ve üç ay içinde hazır hale geliyor. Tıp alanındaki tüm teknolojik gelişmelere rağmen bundan kimsenin şüphesi yok. Parasetamol gibi en basit ilaçlar bile, karaciğer fonksiyonlarının durmasına yol açabiliyor. Örneğin, bir kerede çok miktarda alındığında ölüme neden olabiliyor. Aspirin bile bir pıhtıdan hayatınızı kurtarabilir ama diğer yandan beyin kanamasına sebep olabilir. Koronavirüs aşısına gelince, eğer yüzde 96 etkili ise yan etkileri sınırlı ve nadir olduğundan ve uzun vadeli yan etkileri olmadığından hastalığı önlemek için yaptırmak gerekir. Öte yandan Kovid-19'un hafıza kaybı, yorgunluk ve kas ağrıları gibi uzun vadeli semptomlara neden olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. Tıpta her zaman fayda-zarar dengesi için kullanılması gereken belli bir miktar vardır.”


Tarihi dramadan fragman: Ünlü oyuncu tanınmaz halde

2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
TT

Tarihi dramadan fragman: Ünlü oyuncu tanınmaz halde

2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)
2023'te Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, geçen ay İstanbul Film Festivali'nde izleyiciyle buluştu (Amazon Prime Video)

Başarılı kariyeri boyunca çeşitli rollerde oynayan Hollywood'un aranan aktörü, yeni tarihi filmi Firebrand için Britanya Kralı VIII. Henry'ye dönüştü.

Brezilyalı yönetmen Karim Aïnouz'un yeni filmi Firebrand'in yeni yayımlanan fragmanında Jude Law'la Alicia Vikander, Kral VIII. Henry ve 6. eşi Catherine Parr rolünde.

Film, 16. yüzyılda yaşanmış gerçek olaylara dayanıyor ve kralın ilk 5 eşiyle yürümeyen fırtınalı ilişkilerinin ardından, Parr'ın evliliğini kurtarma çabalarını anlatıyor.

Fragmanın anlatıcısı, "Catherine'in kaderi krallığı sonsuza dek değiştirecekti" diyor.

Firebrand'in resmi tanıtımında filmin konusu kısaca şöyle özetleniyor: 

Henry, denizaşırı savaşa gittiğinde yokluğunda ülkenin yöneticisi olarak Catherine'i Naip olarak atadığında, onun için tehlikeli bir yol çiziyor.

Dramanın sinopsisi şöyle ilerliyor:

Catherine'in krallıkta kök salmış radikal Protestan inançlara sempati duyduğundan ve kendi iktidarları için bir tehdit oluşturduğundan şüphelenen Henry'nin saray mensupları, giderek hastalanan ve paranoyaklaşan krala sadakatinden şüphe duyuyor ve ona karşı entrikalar çeviriyor.

Catherine ve Henry, 1543'ten kralın 1547'deki ölümüne kadar evli kalmıştı. VIII. Henry'yle dünya evine girmeden önce iki evlilik yaşayan Katherine, kralın ölümünden sonra 4. ve son kez evlenmiş, 1548'de 36 yaşındayken doğum sırasında ölmüştü.

Prömiyerini Cannes'da yaptı

Firebrand geçen yıl mayısta, 76. Cannes Film Festivali'nde prömiyerini yapmıştı. Film, gösteriminin ardından 8 dakika boyunca ayakta alkışlanmıştı.

Tarihi dramanın Birleşik Krallık ve ABD'de 14 Haziran'da sinemalarda gösterime girmesi bekleniyor. Filmin Türkiye'de ne zaman gösterime gireceğiyse henüz belli değil.

Henrietta ve Jessica Ashworth tarafından yazılan film, Elizabeth Fremantle'ın 2013 tarihli romanından uyarlandı.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Daily Mail