Oso: ABD, Kürt müzakerelerinin başarısı için baskı yapmadı

Süleyman Oso. (Şarku’l Avsat)
Süleyman Oso. (Şarku’l Avsat)
TT

Oso: ABD, Kürt müzakerelerinin başarısı için baskı yapmadı

Süleyman Oso. (Şarku’l Avsat)
Süleyman Oso. (Şarku’l Avsat)

Uluslararası ve bölgesel gerilimlerin yanı sıra Türkiye ile normalleşme mesajlarının geldiği bir dönemde Suriye Kürt Ulusal Konseyi önümüzdeki birkaç gün içinde dördüncü genel konferansını gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Kürt Ulusal Konseyi Yönetim Kurulu üyesi ve Suriye Kürt Demokratik Birlik Partisi Genel Sekreteri Süleyman Oso, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte tüm bölgelerde bağımsız ulusal isimlerin seçilmesinin ardından konferansın düzenlenmesi için tüm ön hazırlıkları tamamladıklarını söyledi. “Taraflar, bağımsızlar ve kuruluşlarla görüşülmesi, sözleşmenin tüm lojistik işlemlerini yürütmek üzere bir hazırlık komitesinin oluşturulması ardından konferansın belgeleri tamamlandı” ifadelerini kullandı.
Kürt hareketi partilerinin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani sponsorluğunda Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile 2013’te Hawler 1 ve Hawler 2, 2014’te ise Duhok anlaşmalarını imzaladığını hatırlatan Oso sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ne yazıkki PYD bu anlaşmalara uymadı. Ardından ise Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi'nin güvencesiyle anlaşmanın içeriğini uygulamak için 2020'nin başlarında ABD girişimi geldi.”
ABD tarafının görüşmelerin başarılı geçmesi ve doğrudan diyalog sponsorluğu yönündeki ciddiyetine atıfta bulunan Oso, nitekim söz konusu görüşmelerde o dönem ortak bir siyasi vizyon ilan edildiğine, Dohuk Anlaşması temelinde Kürt referansının oluşturulması üzerine anlaşıldığına dikkat çekti. Ancak ardından ilerleme kaydedilmediğini ve yürürlüğe sokulmadığını, sonrasında ise yaklaşık iki yıldır toplantıların durduğunu vurguladı.

Müzakerelerin iptali
Bazı tartışmalı konuların ısrarla devam ettiğini, engellerin aşılması için görüşüldüğünü gizlemeyen Oso açıklamalarının devamında şunları söyledi:
“Karşı taraf kısa sürede müzakereleri durdurmaya çalıştı. PKK müdahale ederek güvenlik servislerini ve devrimci gençlik örgütünü dahil etti. Ardından ise Konsey üyelerine yönelik ihlallerini artırdılar. Konseyin destekçileri, eylemcileri ve gazetecilerine yönelik tutuklamalar ve saldırılar kaydedildi. Konsey merkezinin ateşe verilmesi, reşit olmayan çocukların kaçırılması ve silahlandırılması gibi adımlar attılar. Ardından ise kendi açılarından müzakerelerin sona erdiğini açıkladılar. Kanaatimce Washington bu anlaşmanın sağlanması için PYD üzerinde gerekli baskıyı yapmadı.”
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Yardımcısı David Brownstein, söz konusu dönem Kürt Ulusal Konseyi ve Kürt birlik partileri arasındaki müzakerelerin yeniden başlaması için bir güvence belgesi sunmuştu. Brownstein ve Abdi’nin bu belgeye imzalarını attığına değinen Oso şunları söyledi:
“Ancak PYD, belge hükümlerini uygulama konusunda herhangi bir isteklilik göstermedi. Aynı durum konseye yönelik ihlallerini sürdüren ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Yardımcısı Matthew Pearl için de geçerliydi. Konsey liderleri aleyhinde vatana ihanet içerikli açıklamalarda bulundular. Siyasi vizyon ve güvence belgesi, iddialarının doğru olmadığını teyit ediyor. Bu müzakereleri asıl engelleyen PYD’nin ihlalleridir. ABD Dışişleri Bakanlığı da müzakereleri kesin olarak iptal eden tarafın ve iptal sebeplerinin farkındadır” ifadelerini kullandı.

Muhalefet ile iş birliği
Oso, Kürt hareketini bir çerçeve içerisine almak ve Suriye ulusal meseleleri ile Kürt milliyetçiliği konusundaki siyasi söylemini birleştirmek amacıyla 2011'in sonlarında kurulan Kürt Ulusal Konseyi'nin siyasi kariyerini ve gidişatını Suriyelilerin büyük çoğunluğuna bağladığını, böylece Suriye Muhalefet ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na katıldığını vurguladı. 
Suriye sahnesinin bölgesel ve uluslararası müdahaleler ve çatışmalara açık olduğu nitelendirmesinde bulunan Oso “Suriye devriminde önemli değişiklikler meydana geldi. Bazı ülkelerin müdahalesi, Kürt siyasi hareketi de dahil olmak üzere Suriye'nin iç bölünmelerini ve çatışmalarını körüklemede büyük bir etki oluşturdu” ifadelerini kullandı.
Oso, muhalefet ile iş birliğine ilişkin “Kürtlerin muhalefet ile birlikte özgürlük ve haysiyet devriminden olması doğal. Konsey, iki taraf arasında imzalanan siyasi belge mucibince koalisyona katıldı” dedi. Aynı zamanda tüm Suriyelilerin Birleşmiş Milletler himayesinde müzakere masasına oturmaktan, Suriye krizini çözmek için başta 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası kararları uygulamaktan başka bir alternatifin olmadığına inandıklarını vurguladı.
Konsey liderleri, 2020 yılının ortalarında Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya gelerek Kürt tarafları arasındaki iç diyalogları ele almıştı. Oso, “Kürt müzakerelerinin Türkiye'ye veya herhangi bir komşu ülkeye karşı olmadığını açıkça belirttik. Koalisyon ortaklarımıza Kürtler arasındaki anlaşmanın muhalefete hizmet edeceğini, saflarını birleştirme yönünde adım atılacağını da söyledik” açıklamasında bulundu.
Şu an önemli atılımların kaydedilme olasılığının bulunmadığını belirten Oso, zira Suriye düzeyinde dahi Kürt hareketi gerçekliğini değiştirebilecek bir girişime güvenmenin mümkün olmadığını, meselenin ABD ve Rusya başta olmak üzere Suriye krizinde etkili ülkeler arasındaki mutabakatla ilgili olduğunu vurguladı.

ABD elçileri
En son ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger, geçtiğimiz ağustos ayında bölge ziyaretinde bulunmuştu. Oso bu konuda şu değerlendirmede bulundu:
“ABD yönetimlerinin tutumu, 2014 yılında Suriye'ye askeri müdahalede bulunmaya başladığından bu yana değişmedi. Kendileriyle yaptığımız doğrudan görüşmelerde, Suriye'deki varlıklarının terörle mücadele ile bağlantılı olduğunu, siyasi çözüme destek verdiklerini söylüyorlar. Ancak bugüne kadar Washington'un Kürt bölgeleri ve hatta genel olarak Suriye krizi için net bir siyasi projesi veya uzun vadeli bir stratejisi olmadı.”
Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki güvenlik ilişkilerinin kopmadığını belirten Oso değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin çıkarlarının Rusya ile kesişmesi, Şam ile ilişkilerinin normalleştirilmesini gerekli kılıyor. ABD ise BM kubbesi haricinde Esed rejimiyle herhangi bir tek taraflı anlaşmayı reddediyor. Bu dosyada herhangi bir ilerleme olduğunu düşünmüyorum.”
Aynı zamanda Rusya'nın rejimi rehabilite etme, BM karalarına ve Cenevre sürecine alternatif olarak Türkiye ve İran ile iş birliği içinde Astana ve Soçi gidişatını düzenleme çabalarına karşı uyarıda bulunan Oso, “Özetle askeri çözümler dayatılamaz. Suriye krizine yönelik siyasi çözüm esas olarak ABD-Rusya mutabakatına bağlıdır” dedi.
 



Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
TT

Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)

Tevfik eş-Şenvah

Yemen’in meşru hükümeti ve Husiler, on yılı aşkın bir süredir Yemen'in başına bela olan yıkımın sorumlusu olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-Eryani dün yaptığı açıklamada, İran destekli Husilerin 2014 yılındaki darbeden bu yana ‘Yemen'in altyapısı ve ekonomisindeki yıkımın başlıca nedeni olmakla’ suçladı.

Aynı zamanda uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin sözcüsü olan Eryani, Husilerin kurtarılmış bölgelerdeki hayati tesislere sistematik saldırılar düzenlediğini, örneğin 30 Aralık 2020 tarihinde Aden Uluslararası Havalimanı'na İran yapımı balistik füzelerle düzenledikleri saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 110 kişinin de yaralandığını ve havalimanının altyapısının zarar gördüğünü söyledi. Husilerin 2022 yılında da Hadramut ve Şebva'daki petrol ihracat edilen limanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını belirten Eryani, bunlar arasında insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler kullanılarak ed-Debba ve Neşime limanlarına yönelik saldırıların da olduğunu ifade etti.

Yemenli Bakan, söz konusu saldırıların Husilerin iddia ettiği gibi Yemen'i ya da Gazze'yi savunmak için değil, Yemen'i yok etmeyi, halkını yoksullaştırmayı ve bölgenin güvenliğini baltalamayı amaçlayan İran gündemini uygulama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi.

Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları da dâhil olmak üzere çeşitli maceraperestliklerinin, ABD ve İngiltere tarafından ‘Refahın Muhafızı Operasyonu’ kapsamında geçtiğimiz yıl ocak ayında başlayan askeri saldırılarını tetiklediğini söyleyen Eryani, bu saldırıların yıkımın birincil nedeni olmadığını, daha ziyade Husilerin saldırılarına karşı bir yanıt olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, Yemen halkının çektiği acılardan başta Yemen’in meşru hükümeti olmak üzere ABD ve müttefiklerinin sorumlu olduğunu söyledi. ABD merkezli haber kanalı NBC tarafından aktarılan Husilere bağlı medya organlarının haberlerine göre Husiler, 17 Mart 2025 tarihinde 53 kişinin ölümüne ve 98 kişinin yaralanmasına neden olan ABD’nin son saldırılarını ‘suç teşkil eden saldırganlık’ olarak nitelendirdi. Kızıldeniz’deki gemilere ve askeri hedeflere yönelik saldırılarının dış müdahaleye ve Gazze'ye uygulanan kuşatmaya karşı savunma amaçlı bir yanıt olduğunu vurgulayan Husiler, Filistinlilerle dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Medyada yer alan haberlere göre Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik saldırıları ülke içindeki popülariteleri ve saflarına savaşçı çekme hızını arttırdı. Uluslararası toplumu kendileriyle etkileşime girmeye zorladılar ve Yemen'in resmi hükümeti olarak tanınmamalarına rağmen popüler bir yankı uyandırdılar. Nüfuzları zayıf olmasına rağmen İsrail'e füze atmalarının ardındaki gizli amaçlarından biri de buydu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği habere göre Yemen hükümeti, İran'ı, ‘Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ederek Husileri İHA ve balistik füzeler gibi çeşitli silahlarla desteklemekle’ suçluyor. Buna karşın İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, İran medyasına yaptığı açıklamada, Tahran'ın Husilerin kararlarını doğrudan kontrol ettiği iddialarını reddederek Husilerin kararlarını bağımsız bir şekilde aldıklarını vurguladı. Ancak Yemen hükümeti çevreleri İran'ın desteğinin Husilerin eylemlerinin ana kaynağı olduğunda ısrar ediyor.

Yemen hükümeti, ABD'nin hava saldırıları sonucunda Husilerin kontrolündeki limanlarda meydana gelen ağır kayıpların ardından ‘Husiler Yemen'e yıkım getiriyor’ etiketiyle (hashtag) bir sosyal medya kampanyası başlattı. Kampanyanın amacının ‘Husilerin suçlarını ifşa etmek ve ülke kaynaklarına verdikleri zararın boyutlarını ortaya koymak, altyapı ile ekonomik ve sivil tesislerin tahrip edilmesinden ve bunların savaş amacıyla kullanılmasından onları tamamen sorumlu tutmak’ olduğu belirtildi.

Husiler cuma günü, ABD'nin Yemen'in batısındaki Hudeyde ilinde bir petrol ihracatı limanına gece boyunca düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 80'e yükseldiğini ve bu sayının Washington'ın bir ay önce başlattığı yoğun hava saldırılarının en ölümcülü olduğunu açıkladılar.

Bu arada saldırılar şiddetlenmeye devam ederken, ABD ile İran arasındaki müzakereler Umman’ın başkenti Maskat'ın ardından Roma'da tüm hızıyla devam ediyor. Basında yer alan haberlerde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'la bölgedeki birçok karmaşık meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmesinin ardından gerilimin azalacağına dair umutlar ifade edildi.