Aşırı sağcı Ben Gvir'den, ateş açma kurallarını değiştirme sözü

Aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi’nin lideri Itamar Ben Gvir (Reuters)
Aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi’nin lideri Itamar Ben Gvir (Reuters)
TT

Aşırı sağcı Ben Gvir'den, ateş açma kurallarını değiştirme sözü

Aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi’nin lideri Itamar Ben Gvir (Reuters)
Aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi’nin lideri Itamar Ben Gvir (Reuters)

İsrail’in yeni başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinde Ulusal Güvenlik Bakanlığı'na getirilen aşırı sağ Knesset üyesi Itamar Ben Gvir, ateş açma kurallarını değiştirmek için çalışacağını ve İsrail'deki Arap çevrelerinde halk ayaklanmalarını önleyeceğini söyledi.
 Ben Gvir İsrail internet sitesi Ynet'e, Ulusal Muhafızların, kendi komutası altında "İsrail'in güvenliğiyle ilgili her şeye yanıt veren dişlere" sahip olmasını sağlayacağını söyledi.
 Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı protesto etmek için geçen yıl İsrail'de patlak veren Arap halk ayaklanmasına (Çitlerin Muhafızı) atıfta bulunarak benzer olayların tekrarlanmasını engelleyeceğini ifade eden Ben Gvir, Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’yle tartışmalı bir anlaşma imzalamasından saatler sonra açıklamalarda bulundu.
 Anlaşmaya göre Ben Gvir, Ulusal Güvenlik Bakanı olacak ve kendisine, görevi sokaklara güç ve kontrolü geri getirmek olan bir “ulusal muhafız” kurulması ve ona bağlı “sınır muhafızları” birimlerinin devredilmesi de dahil olmak üzere genişletilmiş yetkiler verilecek.
Ben Gvir, "İç Güvenlik" olarak adlandırılan bakanlığın adının değiştirilmesinin ardından ilk Ulusal Güvenlik Bakanı olacak. Üstelik elde ettiği yetkiler kendisinden önceki İç Güvenlik Bakanına da verilmemiştir.
 Bin Gvir, isim değişikliğinin hem halka hem de hükümete bir mesaj taşıdığını vurguladı. Ayrıca bu bakanlık, diğer bakanlıklarda kolluk kuvvetleriyle ilgili tüm kurumları da kapsayacak.
 Ben Gvir, seçim vaatlerini başarmak ve yerine getirmek için Netanyahu'dan daha geniş yetkiler istediğini açıkça belirtti. Aşırı sağcı Knesset üyesi, “Ulusal güvenlik, tüm klasik kolluk kuvvetlerini içerecek. Buna ek olarak Ulusal Güvenlik Bakanlığı adına Yeşil Devriye'yi, bölgelerdeki Kanun Uygulama Birimi'ni ve bugüne kadar Yahudiye ve Samiriye'deki (Batı Şeria) Sınır Polisinin yetkilerinin kontrolünü de elde edeceğim” dedi.
İsrail sınır muhafızları, Ben Gvir'in yasallaştırmaya çalıştığı Batı Şeria'daki yasadışı yerleşim karakollarının tahliyesiyle uğraşan ilk güç. Ben Gvir, "Sınır Muhafız Tugayları da dahil olmak üzere kolluk kuvvetleriyle ilgili her şey bakanlığım altında olacak. Polis ve sınır muhafızlarına tam destek vererek tüm İsrail sakinlerinin güvenliğini sağlayacağız. Batı Şeria'daki ateş açma kurallarını değiştireceğim. Kolluk kuvvetlerinde güçlü ve amansız bir el ile çalışacağız” dedi.
 Ben Gvir ayrıca sokak ihlalcileri ve vergi kaçakçıları da dahil olmak üzere çeşitli diğer davalarla ilgilenmeye çalışıyor. Ben Gvir ayrıca polisi devasa bütçelerle güçlendirme sözü verdi ve yüzlerce polis alımı yapacağını kaydetti.
 Bin Gvir'in açıklamaları planının ana hatlarını gösterdi; ama aynı zamanda ona daha fazla eleştiri getirdi. İç Güvenlik Bakanlığı'ndaki kaynaklar Ynet'e şunları söyledi: “Ben Gvir'in halkın kişisel güvenliği için çalışmasını beklemiyorduk. Ben Gvir'in açıklamaları birçok sloganı temsil ediyor. Birçok slogan var, örneğin ateş açma emrini değiştirmek gibi. Bu günlerde polis, hayatına yönelik bir tehdidi etkisiz hale getirme araçlarına sahip.”
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, hükümetin yetkilerinin siyasi amaçlarla, bakanlıklara bölünmesine ve Batı Şeria'daki yürütme çerçevelerinin İsrail ordusunun ve İsrail Polisinin operasyonel performansına zarar verecek şekilde dağıtılmasını sert bir şekilde eleştirmişti.
Ben Gvir eski ordu liderleri ve Savunma Bakanlığı yetkilileri tarafından eleştiri yağmuruna tutuldu. Eleştirenler onun Ulusal Savunma Bakanlığı’na atanmasını "üzücü bir şaka" olarak nitelendirdiler.
 Yahudi aşırıcılığının bir sembolü olarak Ben Gvir'le ilgili Amerikan ve Avrupa uyarılarına rağmen bir anlaşmaya varıldı. Daha önce İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, yanlışlıkla açık kalan bir mikrofondan Ben Gvir'in aşırı sağ tutumlarından tüm dünyanın endişeli olduğunu söylemişti.
 Ben Gvir, Kach hareketine verdiği destek nedeniyle geçmişte bir terör örgütünü desteklemek de dahil olmak üzere çeşitli suçlamalardan hüküm giymişti. Ben Gvir’in 1995 yılında El-Halil'deki İbrahimi Camii katliamını gerçekleştirerek 29 Filistinliyi öldüren Yahudi terörist Baruch Goldstein'e hayran olduğu biliniyor. Ben Gvir'in destekçileri onu her törende yüksek sesle “Araplara ölüm” sloganlarıyla selamlıyorlar.



Eşimi kurtarmak için açlık grevi yaptım: Starmer neden Leyla Suveyf'e de yardım etmiyor?

Mısır'da hapis yatan bir Britanya vatandaşının annesi Leyla Suveyf, insan hakları aktivisti oğlu Ala Abdulfettah'ın Mısır hükümeti tarafından tutuklanmasını protesto etmek için 8 aydır açlık grevinde (Reuters)
Mısır'da hapis yatan bir Britanya vatandaşının annesi Leyla Suveyf, insan hakları aktivisti oğlu Ala Abdulfettah'ın Mısır hükümeti tarafından tutuklanmasını protesto etmek için 8 aydır açlık grevinde (Reuters)
TT

Eşimi kurtarmak için açlık grevi yaptım: Starmer neden Leyla Suveyf'e de yardım etmiyor?

Mısır'da hapis yatan bir Britanya vatandaşının annesi Leyla Suveyf, insan hakları aktivisti oğlu Ala Abdulfettah'ın Mısır hükümeti tarafından tutuklanmasını protesto etmek için 8 aydır açlık grevinde (Reuters)
Mısır'da hapis yatan bir Britanya vatandaşının annesi Leyla Suveyf, insan hakları aktivisti oğlu Ala Abdulfettah'ın Mısır hükümeti tarafından tutuklanmasını protesto etmek için 8 aydır açlık grevinde (Reuters)

Richard Ratcliffe & Nazanin Zaghari-Ratcliffe

Çocuğunuzla aranıza hapishane duvarları girmesinin acısını tarif etmek neredeyse imkansız. Ailemizin 6 yıllık çilesi sırasında, İran'ın "adalet" sisteminin keyfi işleyişi tarafından Nazanin'in kızımız Gabriella'dan ayrı tutulmasının acımasızlığı bizi sık sık boğulma noktasına getirdi.

Şimdi sevgili dostumuz Leyla Suveyf'in, en büyük çocuğu Ala Abdulfettah'ı kurtarmak için yaşamla ölümün kıyısında olduğunu görmek yüreğimizi parçalıyor. Cesur ve ilkeli bir yazar olan Mısır asıllı Britanyalı Ala, yıllarını annesinden, küçük çocuğundan ve kız kardeşlerinden ayrı bir şekilde hapiste geçirmeyi hak edecek hiçbir şey yapmadı.

Nazanin gibi Ala da düzmece bir yargılama sürecinin ardından hukuka aykırı olarak hapsedildi; bu gerçek Birleşmiş Milletler uzmanları tarafından da teyit edildi. Nazanin gibi, onun da ailesinin kaderi giderek daha fazla Britanya hükümetinin çabalarına bağlı hale geliyor. Hükümet davayı çözme imkanına sahip olmasına rağmen bu dayanılmaz adaletsizliğe tepki vermek için çok geç kaldı ve buna sadece diplomatik bir pürüz gibi yaklaştı.

İşkenceyle ilgili bir Facebook paylaşımı nedeniyle aldığı son 5 yıllık hapis cezası eylülde sona ermesine rağmen serbest bırakılmaması ve Britanya hükümetinden herhangi bir açıklama gelmemesi üzerine Leyla protesto için açlık grevine başladı. Neredeyse 9 ayın ardından açlık grevini hâlâ sürdürüyor. Fakat şu anda Londra'nın merkezindeki bir hastanede yatıyor.

Geçen hafta Leyla'yı yatağının başında ziyaret ettiğimizde, kızları tehlikeli derecede düşük kan şekeri seviyesini endişeyle izliyordu. Direnci tek kelimeyle hayret verici ancak vücudu sonsuza kadar dayanamaz. Doktorları ona besin alması için yalvarıyor ancak o, oğlunun serbest bırakılmasına yönelik somut bir ilerleme olmadan geri adım atmamaya kararlı. Herkese, hapishane duvarlarının ardındaki Ala'nın da neredeyse 100 gündür açlık grevinde olduğunu hatırlatıyor.

Leyla'nın protestosu, bize Richard'ın 2021'de Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı önünde 21 gün süren açlık grevi ve oturma eylemini, vücudunun iflas etmesinin yarattığı hisleri, geriye sadece inatçı bir irade kalmasını ve ailenin gözlerinde büyüyen korkuyu hatırlatıyor. Richard bu adımı, Britanya hükümetinin Nazanin'in de cezasının sona ermesini önemsememesi, Birleşik Krallık olup biteni izlerken İranlıların onu yeniden mahkum ederek yeni bir hapis cezasına hazır olması gerektiğini söylemesi üzerine çaresizlik içinde atmıştı. 

Richard, Londra'nın bir kaldırımında aç ve üşümüş bir şekilde otururken, dönemin muhalefet lideri Keir Starmer onu ziyaret etmişti. Birkaç gün sonra, o sırada Tahran'da ev hapsinde tutulan Nazanin'i aramış ve eve dönmesini sağlamak için elinden geleni yapacağına söz vermişti. Ailemize verdiği söz, onun özgürlüğü için sürdürdüğü destek ve hükümete karşı kararlılığı, kampanyamızın nihai başarısında önemli bir rol oynamıştı. Starmer, Nazanin eve döndükten birkaç gün sonra bizimle kutlama fotoğrafı çektirmişti.

Şimdi bizim başbakan olan Starmer'dan istediğimiz, Ala'nın serbest bırakılması için de aynı liderliği göstermesi. Şubatta Leyla'la görüşen Starmer, Ala'nın serbest bırakılması için baskı yapacağına dair bir söz daha verdi. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yle bu konuyu görüştü ve ailenin yaşadığı "ıstırabı" vurguladı.

Bunlar iyi ilk adımlardı ancak Ala ve ailesinin çok daha fazlasına, daha hızlı bir şekilde ihtiyacı var. Davamızda politikacıların sözlerinin gücünü, hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle çok iyi öğrendik. Ancak bir hükümeti sözleriyle değil, eylemleriyle yargılamayı da öğrendik. Önde gelen parlamenterler ve eski üst düzey diplomatlar, haksız hapis cezalarının risklerini vurgulamak için Britanya'nın Mısır'a seyahat tavsiyelerini gözden geçirmeyi, yasal işlem başlatmayı ve hatta yaptırımları değerlendirmeyi de içeren daha güçlü adımlar atılması çağrısında bulunuyor. Bizim davamızda İran'a karşı tüm bunlar yapıldı.

Bu hükümet, bizim davamızdan dersler çıkaracağına ve keyfi bir şekilde gözaltına alınan Britanya vatandaşlarının korunmasını dış politikasının temel direklerinden biri haline getireceğine söz vererek iktidara geldi. Nazanin, İşçi Partisi Konferansı'nda bu açıklamayı dinlemesi için davet edildi. Seçim manifestosunda konsolosluk korumasının yasal bir hak olarak tanınacağı taahhüt edildi ve hâlâ bu sözün tutulmasını bekliyoruz. Gölge Dışişleri Bakanı David Lammy, Ala'nın davasında Tory hükümetinin tutumunu sık sık eleştirmişti. Şimdiyse onun kararları Leyla'nın açlık grevini tetikledi.

Nihayetinde Ala'nın davası, tıpkı öncesinde Nazanin'in davası gibi, bu hükümete basit bir soru soruyor: Yurtdışında haksız hapis cezaları sözkonusu olduğunda, Britanya pasaportunun sunduğu korumanın gerçekte bir anlamı var mı? Muhalefetin vaatleri, politikacılar iktidara geldiğinde genellikle unutuluyor. Ancak insanların hükümetlerinin koruması olmadan son derece savunmasız kaldığı keyfi gözaltı ve işkence durumunda, sözlerin tutulmaması bilhassa travmatik sonuçlar doğurabiliyor. Bunu, başbakanın sözünü tutmasını yıllarca beklediğimiz kendi davamızda da gördük.

Giderek artan bir şekilde şu soru da soruluyor: Bir annenin sevgisinin bedeli nedir? Nazanin, Gabriella'dan zorla ayrılmanın üstesinden gelmek için hiç bilmediği bir güç rezervine ihtiyaç duydu. Leyla, oğluna kavuşmak için vücudundaki son enerji damlasını kullanıyor. Bu hafta onu ziyaret etmek insana tevazu veren ama aynı zamanda unutulmaz bir deneyimdi. Artık bütün aile tutsak durumda.

Başbakan ve hükümetinden sözlerini tutmalarını rica ediyoruz: Ala'yı evine, Leyla'ya kavuşturmanın ve umutsuzluk bir başka aileyi vurmadan önce bu ülkenin, vatandaşlarının keyfi bir şekilde gözaltına alınmasını ele alma şeklini değiştirmenin zamanı geldi.

Independent Türkçe