Kürtlerin ABD’lilerin neden olduğu 7 hayal kırıklığı

Kürtler son 100 yıl içinde başta ABD olmak üzere birçok kez Batı’nın ihanetine neden oldu.

Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
TT

Kürtlerin ABD’lilerin neden olduğu 7 hayal kırıklığı

Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)

Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin Kürtlere ettiği ihanet ilk veya son değil. Nitekim Kuzey Suriye'deki Kürt hedeflerine yönelik devam eden operasyonlara verilen yanıt Kürtlerin beklenti ve taleplerini karşılamıyor.
Küresel ve bölgesel güç dengeleri geçtiğimiz yüzyıl içerisinde değişmişti. Osmanlı İmparatorluğu çökmüş, Fransa ve İngiltere Arap bölgesinde geri adım atmış, ABD’nin etkisi artmıştı. Ancak şu dört konu sabit kaldı:
- Öncelikle, 40 milyona yakın Kürdün Türkiye, Suriye, Irak ve İran'da deniz çıkışı olmaksızın bağımsız bir varlık ya da yönetimler kurma hayali.
- Aralarındaki pek çok anlaşmazlığa rağmen bu dört ülkenin Kürtlere karşı koordinasyon konusundaki fikir birliği.
- Büyük veya bölgesel güçlerin birbirlerine karşı mücadelelerinde ve belirli hedeflere ulaşmak amacıyla Kürtleri bir araç olarak kullanması. Örneğin ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı savaşta temel bir bileşen olarak Kürtlere güveniyor.
-ABD ve Kürt yönetimlerinin değiştiği ancak ihanetlerin aynı kaldığı.

Hayal kırıklıkları
İşte son yüzyıl içerisinde Kürtlerin yaşadığı hayal kırıklıkları ve başta ABD olmak üzere Batı’nın Kürtler tarafından ihanet olarak nitelenen uygulamaları:
1- Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan zararlı çıkması ve çöküşü ardından 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması, Türkiye'deki Kürtlere Suriye, Irak ve İran dışında bir bölgede özerklik kurmaları için alan sağladı.
Kürtler, Ankara’nın karşı çıkışı ve Washington’ın desteği sonrasında 1923'te Lozan Antlaşması'nda ilk kez hüsrana uğradı. Zirâ Lozan Antlaşması, Suriye ve Irak'taki Bereketli Hilal’in Paris ve Londra tarafından paylaşılmasına kapı açtı. Büyük güçlerin kendilerine vaat ettiği bu bölge en nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin oldu.
ABD gibi İngiltere de Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ni bir kenara bırakarak Ankara ile ilişki kurmayı tercih ettiklerini gösterdi. Dolayısıyla Türkiye’den güneydeki komşu ülkelere, bilhassa kuzeydoğu Suriye'ye büyük bir Kürt göçü gerçekleşti. Hatta Baasçı Şam, Kürtlere karşı söyleminde bu göç hususuna odaklanarak onların Suriyeli olmadıklarını ifade eder.
2- ABD, 1958'de iktidara gelmesi ardından Abdülkerim Kasım rejimine karşı Iraklı Kürtleri, sonrasında ise 1963’te devrilmesini sağlayan darbeyi destekledi.
Irak'taki yeni Baas rejimi, Kürtlere karşı sert bir tavır aldı. Sovyetler Birliği’ne doğru bir akım olduğunda Washington, Irak'taki durumu istikrarsızlaştırmak amacıyla Kürtleri silahlandırma ve destekleme hususunda o sırada Şah tarafından yönetilen Tahran ile iş birliğinde bulundu. ABD’nin Kürtlere yönelik bu desteği, Camp David Sözleşmesi’nin imzalanması ve Mısır'ın Arap denkleminden çıkması sonrasında Irak içinde huzursuzluk yaratmak amacıyla yenilendi. Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ifade ettiğine göre, Kürtlere verilen askeri destek ile Kürtlerin zaferi değil, Bağdat egemenliğinin zayıflatılması amaçlandı. Bayık Komisyonu’nun ABD Kongresi'ne sunduğu raporda bu husustaki ayrıntılar ve bu politikanın, savaşmaya devam etmeleri için teşvik ettikleri Kürt işbirlikçilerine intikal etmediği iddiası yer alıyordu.
ABD daha sonra Aralık 1975'te Irak eski Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir’i temsil eden Saddam Hüseyin ile İran Şahı arasında kaydedilen bir anlaşmaya sponsor oldu. Böylece Tahran, yeni ABD Başkanı Gerald Ford yönetiminin onayıyla Irak Kürtlerine verdiği desteği bıraktı.
3- Iraklı Kürtler, 80’ler ve 90’larda pek çok kez ABD’nin ihaneti ile karşılaştı. Başkan Roland Reagan yönetimi, Bağdat'ın Irak Kürdistanı'nda kimyasal silah kullanmasına sessiz kaldı.
1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra Iraklıları Bağdat'a karşı harekete geçmeye teşvik eden George H. W. Bush yönetimi ise daha sonra onları terk etti. Bush, Irak ordusunu ve Irak halkını meseleyi kendi ellerine almaya, diktatör Saddam Hüseyin'i istifaya zorlamaya bizzat çağırdı. Ancak Irak'ın güneyindeki Şiiler ve Suriye sınırı yakınlarındaki Kürtler ayaklanınca pek bir şey yapmadı. ABD, 90’ların ikinci yarısında Kürt varlığının artmasına imkan sağlayan bir hava ambargosu uyguladı. Kürtlerin bu yükselişinin Suriye, Türkiye ve İran arasındaki koordinasyon ile karşılanması, sınırlarda ‘mini Kürt devletlerinin’ ortaya çıkmasına sebep oldu.
4- 11 Eylül 2001 olayları ardından Başkan George W. Bush Irak'ın işgali emrini verdi. Kendileri ve siyasi liderleriyle koordinasyon kurulması ardından Kürtler Irak rejim değişikliğinin başlıca kazananları arasında yer aldı. ABD’nin DEAŞ’a karşı savaşta onlara itimat etmesi üzerine kazanımları pekişmiş oldu.
2017 yılında Eski Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kürt varlığının kurulması yolunda adım atarak Uluslararası Koalisyon’un desteğinden yararlanmak, dolayısıyla bölgenin kendi kaderini tayin ve bağımsızlığı için bir referandum düzenlemek istedi. Ancak ABD, bu adımla ilgili çekincelerini açıkça beyan etti.
5- 2003'te Irak'taki değişimin ve Kürt varlığının ardından Mart 2004'te emelleri yeniden yeşeren Suriye Kürtler ayaklandılar. Ancak hareketleri Batı tarafından herhangi bir destek görmedi. Türkiye 1998'de Suriye sınırlarında ordusunu seferber ettiğinde ve Şam’dan PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın sınır dışı edilmesini talep ettiğinde ABD ve müttefikleri Ankara’nın bu tutumunu destekledi. Zira PKK, Batı ülkelerin terör listelerinde yer alıyor. PKK, Öcalan’ın Suriye’den çıkmasının ardından 2011'de Suriye'de protestolar patlak verene dek Şam ile Ankara arasındaki güvenlik koordinasyonu arasında sıkıştı. Ancak Şam 2011’da diğer muhalefete karşı Kürtlerin önünü açmaya karar verdi.
6- Böylece Kürtler güç kazanırken Şam ise zayıf düştü. ABD, 2014 sonrasında daha kapsamlı hale gelen DEAŞ’a karşı mücadelede Kürtlerle ittifak kurarak onlara askeri destek ve hava koruması sağladı. Bu destek temel olarak, Ankara'nın PKK'nın uzantısı olarak gördüğü YPG’ye dayanıyordu. Uluslararası Koaliyon ile Kürtler arasındaki iş birliği sayesinde DEAŞ’ın aldığı hezimetin ardından Suriye bölgesinin dörtte biri üzerinde özerk yönetim, askeri güç ve kontrol kurulmasına, ülkenin kuzeydoğusundaki stratejik zenginliğin çoğunun ele alınmasına izin veren bir alan oluşturuldu.
Rojava’nın (Batı Kürdistan) ortaya çıkışı üzerine Ankara, Şam ve Tahran tepki gösterdi. Böylece Suriye'deki önceliklerini ‘rejimi devirmekten’ Suriye topraklarında operasyonlara çeviren Türkiye, 2016, 2018 ve 2019 yıllarında Rusya ile anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalar, Kuzey Suriye'deki Kürt gurupların parçalanmasını ve Akdeniz sularına erişiminin engellenmesini sağladı.  
7- Eski ABD Başkanı Donald Trump, 2019’un sonlarında ABD güçlerini Suriye ve Türkiye sınırlarından çekme kararı aldı. Kürtler ise bu kararı bir ‘ABD ihaneti’ şeklinde değerlendirdi. Böylece kaydedilen Türk nüfuzu, Özerk Yönetim’in temel direklerini sarsmış oldu. Yoğun müzakerelerin ardından, ABD ile Türkiye ve Türkiye ile Rusya arasında anlaşmalar imzalandı. Böylece Ankara, iki büyük güçten YPG’yi sınırlardan 30 km derinliğe çekme taahhüdü aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu an Washington ve Moskova'nın 2019 anlaşmalarına bağlı kalmadığını söylüyor.
Şimdi ise ufukta yeni bir ABD ihanetinin belirtileri görülüyor. Türkiye’nin operasyonlarını engellemeyen ABD’liler, hava bombardımanını da durdurmadı. Batı’nın DEAŞ’ın yeniden dirilişini engelleme arzusuna güvenen Kürtler ise kendilerine karşı savaş açıldığı taktirde DEAŞ ile mücadeleyi bırakacakları tehdidinde bulundu. Hatta ABD’yi kendi lehlerine adım atmaya zorlamak amacıyla ‘mini DEAŞ devleti’ olarak bilinen el-Hol Kampı’ndakileri serbest bırakmakla tehdit eden Kürtler mevcut. Ruslar ise YPG’nin kuzey Suriye'deki ana şehirlerden ve sınır bölgelerinden çekilmesi ve Suriye devleti kurumlarının ve sınır muhafızlarının konuşlandırılmasının memnuniyetle karşılanması hususları üzerine duruyor.
Diğer yandan Şam ise ABD’nin ve Rusya’nın ihanetlerinden, aynı zamanda Türkiye’nin operasyonlarından uzakta kalıyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgilere göre, Şam, Kürtlerin bu süreçte müzakere masasına oturacağını düşünüyor. Ancak Kürtlerin Şam’a giden yolları da hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarla dolu.



Mısır'ın Gazze için bağış toplayan Ulusal Mekanizma yeniden inşayı desteklemede başarılı olabilecek mi?

Gazze Şeridi'nde yıkılan binalar (Reuters)
Gazze Şeridi'nde yıkılan binalar (Reuters)
TT

Mısır'ın Gazze için bağış toplayan Ulusal Mekanizma yeniden inşayı desteklemede başarılı olabilecek mi?

Gazze Şeridi'nde yıkılan binalar (Reuters)
Gazze Şeridi'nde yıkılan binalar (Reuters)

Mısır'ın Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katkıda bulunmak ve bağış toplamak için bir ‘ulusal mekanizma’ kurulacağını duyurması, son günlerde çok tartışılan bir konu olurken mekanizmanın, bu ay varılan ateşkes anlaşmasının ardından yeniden inşa ve erken toparlanma planlarının başarısını sağlayıp sağlayamayacağı konusunda soru işaretlerine yol açtı.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, bu haftanın başlarında, Başbakan Mustafa Medbuli’ye, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasını finanse etmek için vatandaşlardan bağış toplamak üzere ulusal bir mekanizma kurulmasını çalışmalarının başlatılması için sivil toplum kuruluşları ve ilgili devlet kurumlarıyla koordinasyon kurması görevini verdi.

Sisi, kasım ayında Gazze'nin yeniden inşası konusunda uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapması beklenen ülkesinde halkını ‘Filistinli kardeşlerimize karşı dayanışma, sorumluluk ve sevginin bir ifadesi olarak Gazze'nin yeniden inşası çabalarına aktif olarak katkıda bulunmaya’ çağırdı.

Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, kurulacak mekanizmanın bağış toplama faaliyetleri temelinde dernekler ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak için hükümetin katılımını amaçladığını ve Mısırlıların Filistin halkıyla dayanışmasını teyit eden sembolik bir adım olduğunu belirttiler.

Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Bankası'nın tahminlerine göre Gazze'nin yeniden inşası için gereken maliyet 70 milyar doları aşabilir. Gazzeli yetkililer, İsrail saldırıları sonucu ortaya çıkan moloz miktarının 55 milyon tonu aştığını ve şimdiye kadar bunun sadece 81 bin tonunun kaldırıldığını tahmin ediyor.

“Mısır’ın sembolizmi”

Mısır, Hamas ile İsrail arasında yaşanan ‘Kudüs'ün Kılıcı’ savaşının ardından Gazze'nin yeniden inşası için 2021 yılının mayıs ayında 500 milyon dolarlık bir fon ayırmıştı. O dönemde, bu amaçla ülke içinden ve dışından bağışların alınması için özel bir banka hesabı açılmıştı.

Mısır, Gazze'nin güneyindeki ez-Zehra’da ‘Mısır Evleri 1’, Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliye’de ‘Mısır Evleri 2’ ve Beyt Lahiye'de ‘Mısır Evleri 3’ olmak üzere 2021 ile 2023 yılları arasında Gazze Şeridi'nin farklı bölgelerinde üç yerleşim şehri kurdu. Bu şehirlerde yüzlerce konut binası, dükkan ve kamu tesisi bulunuyordu.

xsdf
Mısır’dan Gazze Şeridi’ne yola çıkan yardımlar (Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı)

Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı’na bağlı Sivil Dernekler ve Kurumlar Genel Birliği Başkanı Talat Abdulkavi, Ulusal Mekanizma’nın kurulmasına ilişkin kılavuzların henüz yayınlanmadığını, ancak ‘katkıda bulunmak isteyen dernekler veya vatandaşlar için katılımın kısıtlama olmaksızın açık olduğunu’ söyledi.

Ulusal Mekanizma’nın oluşturulmasının, Filistin halkının acılarını hafifletmeye katkıda bulunmak açısından Mısır sembolizmini taşıdığını belirten Abdulkavi, “Ancak, ana vurgu, yeniden inşa konferansı ve bunun sonucunda erken iyileşme için sağlanacak uluslararası yardım ve katkılar üzerinde olacak” diye ekledi.

Mısırlıların son iki yıldır insani yardım sağlamak için bağış yaptıklarını ve bağış oranlarının bugüne kadar yüksek seviyeler ulaştığını ifade eden Abdulkavi, Mısırlıları bağış yapmaya çağıran bu girişimin, Gazze’deki istikrarın Mısır'daki istikrarla eşanlamlı olduğu mesajını dünyaya verdiğinin altını çizdi.

Mısır Sosyal Dayanışma Bakanı Maya Morsy, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, 735 gün süren savaş boyunca Mısır'ın en büyük insani yardım operasyonunu gerçekleştirdiğini ve 35 bin gönüllü ve çalışanın katılımıyla toplam yardımın yüzde 70'inden fazlasını, yaklaşık 600 bin tonluk yardımı sağladığını söyledi.

Büyük kayıplar ve büyük maliyetler

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Yahya el-Kadvani, Ulusal Mekanizma’nın Mısırlılardan bağışları kabul etmek ve yeniden inşa çalışmalarına katkıda bulunmak için hükümet ile sivil toplum arasındaki çabaları koordine etmekle görevli olduğunu ve bunun Mısırlıları uluslararası toplum ve bağışçı ülkelerle birlikte Gazze'nin yeniden inşası projesinin bir parçası haline getirilmesinin amaçlandığını ifade etti.

Mısır'ın ‘tarihsel olarak Filistin davasını desteklemek için sadece maddi olarak değil, insani açıdan da ağır bir bedel ödediğini” ve Mısır'ın ekonomik koşulları ışığında bazılarının Ulusal Mekanizma ile ilgili başlattığı tartışmanın ‘sadece laftan ibaret’ olduğunu belirten Kadvani, “Bunun nedeni, Mısırlıların imkânları ölçüsünde bağışta bulunacak olmaları, en büyük desteğin ise bölgesel ve uluslararası katkılara bağlı kalmaya devam edecek olması” diye ekledi.

xsdf
Mısır Kızılayı, yardımların Gazze Şeridi'ne ulaştırılmasında önemli bir rol oynuyor (Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı)

Mısır’ın geçtiğimiz mart ayında Gazze'nin yeniden inşası için bir plan sundu. Plan Arap ve İslam dünyası tarafından onaylandı. Mısırın toplam maliyetini yaklaşık 53 milyar dolar olarak tahmin ettiği plan Gazze Şeridi'nin konut projeleri, parklar ve toplum merkezleri inşa edilerek nasıl yeniden geliştirileceğini gösteren haritalar içeren ayrıntılı bir belgeyle sunuldu. Yeniden inşa çalışmalarının tamamlanması için beş yıl, enkazın kaldırılması ve geçici konutların kurulması dahil olmak üzere erken iyileşme için altı ay süre belirlendi.

Filistin Halkıyla Dayanışma Halk Komitesi Üyesi Muhammed Hasan Halil, kayıpların ciddiyeti ve yeniden inşa maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle Mısırlıların Gazze'nin yeniden inşası için bağış yapmasının kolay olmadığını söyledi. Halil’e göre Mısır hükümetinin, ağır iş makineleri ithalatı alanlarında faaliyet gösteren şirketleri sürece dahil etme konusunda daha büyük bir rol oynamaya devam edebilir. Bu durumda, Ulusal Mekanizma olumlu bir rol oynamayı sürdürebilir. Ancak bunun için uluslararası katkıların akışının devam etmesi gerekiyor.

Halil, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yeniden yapılanmayı başarıya ulaştıracak gerçek garanti, İsrail'in Gazze'nin uğradığı yıkımdan sorumlu tutulması olacak. Çünkü 2008 yılından bu yana Gazze Şeridi'nin bazı bölgeleri tekrarlanan savaşlar ve saldırılar sırasında yıkıldı. Şimdi ise neredeyse tamamen yıkılmış durumda. En etkili yaklaşım, özellikle İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında bulunmasının yasadışı olduğuna dair uluslararası kararlar olduğundan İsrail'in yeniden yapılanmanın maliyetini üstlenmesini sağlamak için uluslararası diplomatik baskı uygulamak olacak. Son olarak da yardımların girişini kolaylaştırması için İsrail'e çağrıda bulunması gerekiyor.”

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) geçtiğimiz hafta Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin ‘yeterli yardım malzemesi almadığını’ belirterek, İsrail'in Gazze Şeridi'ne erişimi izin vermesi, kolaylaştırması ve açlığı bir savaş silahı olarak kullanmayı bırakması gerektiğine hükmetti.


Doğu ve Batı Libya arasında "ortak güç" oluşturmak için toplantı

Hafter'in oğlu, Sirte'de Misrata Tugayları liderleriyle bir araya geldi (Libya Ulusal Ordusu)
Hafter'in oğlu, Sirte'de Misrata Tugayları liderleriyle bir araya geldi (Libya Ulusal Ordusu)
TT

Doğu ve Batı Libya arasında "ortak güç" oluşturmak için toplantı

Hafter'in oğlu, Sirte'de Misrata Tugayları liderleriyle bir araya geldi (Libya Ulusal Ordusu)
Hafter'in oğlu, Sirte'de Misrata Tugayları liderleriyle bir araya geldi (Libya Ulusal Ordusu)

Libya'daki askeri dengeleri yeniden şekillendirebilecek önemli gelişmede, Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genelkurmay Başkanı ve komutanı Mareşal Halife Hafter'in oğlu Korgeneral Halid Hafter, dün Sirte'de yaptığı sürpriz toplantıda, Misrata tugaylarının liderleriyle "ortak güç" oluşturma konusunda anlaşmaya vardığını duyurdu.

Ülkedeki askeri çatışmanın iki tarafı arasında ilk kez düzenlenen ve "nadir görülen" bu toplantıda Halid Hafter, "ülkenin geleceği ve istikrarının temel unsuru olan askeri kurumu birleştirmek için pratik ve somut adımlar atılması" gerektiğini vurguladı.

Ulusal Ordu Manevi Rehberlik Subayı Tümgeneral Halid El-Mahcub, toplantının terörizm ve yasadışı göçle mücadele konusunda "ortak bir güç" oluşturulmasıyla sonuçlandığını açıkladı.

Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne bağlı Terörle Mücadele Birimi, "Sirte toplantısına bazı üyelerinin katıldığı yönündeki söylentileri" yalanladı.


El-Faşir'in HDK'nin eline geçmesi... Askeri yenilgi mi, siyasi anlaşma mı?

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir yakınlarındaki Zemzem Kampı’nda geçtiğimiz nisan ayında çıkan yangın ve yükselen duman (AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir yakınlarındaki Zemzem Kampı’nda geçtiğimiz nisan ayında çıkan yangın ve yükselen duman (AFP)
TT

El-Faşir'in HDK'nin eline geçmesi... Askeri yenilgi mi, siyasi anlaşma mı?

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir yakınlarındaki Zemzem Kampı’nda geçtiğimiz nisan ayında çıkan yangın ve yükselen duman (AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir yakınlarındaki Zemzem Kampı’nda geçtiğimiz nisan ayında çıkan yangın ve yükselen duman (AFP)

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Darfur bölgesinin en büyük şehri olan stratejik el-Faşir kentini kontrol altına aldığını duyurarak, bölgedeki son ordu karargâhı olan Altıncı Piyade Tümeni karargâhını kontrol ettiğini doğruladı. Şehrin düşüşü haftalardır bekleniyordu, ancak bu durum, şehirdeki hükümet güçlerinin çöktüğü konusunda derin soruların ortaya çıkmasına neden oldu.

El-Faşir kuşatması, 10 Mayıs 2024'te HDK'nin şehre dört bir yandan saldırmasıyla başladı. HDK, Darfur bölgesinde orduyu destekleyen silahlı hareketleri, her iki tarafta da ‘savaşa katılmama sözlerini bozmakla’ suçladı.

Kasım 2023'te, Minni Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ve Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi, diğer küçük hareketlerle birlikte, aylarca tarafsız kalmanın ardından, ilan ettikleri tarafsızlığı terk ederek orduyla ittifak kurduklarını ve HDK’ye karşı ordunun yanında savaşacaklarını açıkladılar.

O sırada HDK, Batı, Orta, Doğu ve Güney Darfur'u kuşatmasını sıkılaştırmış, sadece el-Faşir şehri ve ordunun Altıncı Piyade Tümeni'nin bulunduğu Kuzey Darfur'u bırakmıştı. O dönemde, Darfur Valisi ve Silahlı Mücadele Hareketleri Ortak Güçleri olarak bilinen ordu yanlısı gücün fiili lideri Minavi, 15 Nisan 2023'te savaşın başlamasından üç hafta sonra, sivilleri korumak amacıyla ordu ile HDK arasındaki çatışmayı sınırlamak için tarafsızlık konusunda anlaşmaya varıldığını söyledi.

Daha sonra Minavi, ‘ihlallerin çemberinin’ genişlemesi ve ‘soykırım’ niteliğinde eylemlerin işlenmesi nedeniyle bu tutumu değiştirmek zorunda kaldıklarını açıkladı. 16 Kasım 2023'te Minavi ve Cibril İbrahim, tarafsızlıklarını terk ettiklerini ve ordunun yanında yer alacaklarını resmen açıkladılar ve geçici başkent Port Sudan'a taşındılar.

Boğulan bir şehir ve yavaş yavaş çöküş

zx
Geçtiğimiz ağustos ayında Darfur bölgesinde bir yıldan fazla bir süre boyunca Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatılan el-Faşir'de ücretsiz yemek almak için toplanan Sudanlı kadınlar (AFP)

HDK Mayıs 2024'te el-Faşir'i boğucu bir kuşatma altına aldı, yolları kapattı ve mal ve yardımların ulaşmasını engelledi. Bu durum, yıkıcı bir insani kriz ve gıda, ilaç ve yakıtta ciddi bir kıtlığa yol açtı. Şehir, iletişim ve tedarikten kopuk, izole bir bölge haline geldi ve HDK şehre girmeden önce şehir çevresinde her gün çatışmalar yaşandı.

Ordunun şehirdeki güçlerine hava ikmali yapma girişimleri, HDK’nin hava savunma sistemlerinin bir dizi uçağı düşürmesi nedeniyle başarısız oldu. Daha sonra ordunun hava kuvvetlerini etkisiz hale getirmeyi başardı; bu da askeri, tıbbi ve gıda ikmalinin birliklere ve şehre ulaşmasını engelledi. Böylece HDK, şehirdeki ordu birliğine ait kışlalara doğru kademeli olarak ilerleme imkânı buldu.

Aktivist Muhammed Halife'nin platformundaki bir saha kaynağı, HDK’nin şehri ele geçirmesinden önceki son birkaç gün içinde birçok bölgede şiddetli çatışmalar yaşandığını ve bunun Altıncı Piyade Tümeni karargâhına yönelik son saldırının önünü açtığını söyledi. Kaynak, “Tümen karargahındaki kuvvetler çok büyük değildi ve çatışma da önemli ölçüde değildi, ancak tümen geçtiğimiz eylül ayından bu yana HDK’nin eline geçmişti” dedi.

Kaynak, HDK’nin Mühendislik Birliği ile Sıhhiye Birliği arasındaki iki güç arasındaki hattın bulunduğu bölgeye ulaştığını ve birlik karargâhına çok yaklaştığını, bu durumun da düşüşten yaklaşık bir ay önce kuşatmayı iki katına çıkardığını belirtti. Kaynak şöyle devam etti: “HDK şiddetle saldırıyor ve ordu birliğinin karargâhının duvarlarına kadar ulaşıyordu; ardından püskürtülüyordu, ancak kontrol ettiği bölgelerin bir kısmını elinde tutmayı başarıyordu. Bu da kuşatma altındaki birliklerin üzerindeki baskıyı artırıyordu.”

Kaynak, HDK’nin son zamanlarda Nefaşa Kampı, Ebu Şuk Kampı, ed-Derce mahallesi, Mühendislik Birliği, UNAMID binası, Konukevi, Maliye Bakanlığı ve valinin konutu gibi stratejik noktalara sızdığını doğruladı. Bu noktaların tümü ordunun savunması için güvendiği yerlerdi. Kaynak, “Ekim ayı başından bu yana, ordunun kontrol ettiği alan tamamen düşmeden önce yaklaşık üç kilometre kareye kadar küçüldü” ifadesini kullandı.

Kısmi geri çekilme ve bilinmeyene duyulan korku

xsd
Sudan'ın Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’de bombardımanlardan kaçan yerinden edilmiş insanların sığındığı bir yer altı sığınağı (Reuters)

Aynı kaynak, ordu ve müşterek kuvvet komutanlarının kuşatma altındaki kuvvetlere askeri veya gıda yardımı ulaştırmanın imkânsız olduğu sonucuna vardıklarını ve geri çekilme ve operasyonun nasıl uygulanacağı ve güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda istişarelere başladıklarını, ancak yeterli garantilerin olmaması nedeniyle bu istişarelerin tamamlanamadığını bildirdi.

Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Komutanlar batı cephesindeki bölgelere çekildi ve birlik düştüğünde içerideki asker sayısı azdı. Çünkü geri kalan kuvvetler batı cephesinde iki kilometrekareden daha küçük bir alana çekilmişti.” Kaynak ayrıca, ordunun gönüllü askerlerine Tavile ve Kurma bölgelerine çekilmeleri talimatını verdiğini, bunlardan bazılarının öldürüldüğünü, bazılarının ise kurtulmayı başardığını ifade etti.

Olayın büyüklüğüne rağmen ne ordu ne de müşterek kuvvetler el-Faşir'de olanlarla ilgili herhangi bir resmî açıklama yapmadı. Ancak Darfur Valisi Minavi, X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “El-Faşir'in düşüşü, Darfur'un geleceğini şiddet gruplarına veya yolsuzluk ve ihanetin çıkarlarına feda etmek anlamına gelmez” ifadesini kullandı.

Analistler, el-Faşir'in düşüşünü Sudan savaşında tehlikeli bir dönüm noktası olarak değerlendirdi. Çünkü şehir, ordunun Darfur'daki son kalesiydi. Şehrin düşüşü, HDK’nin artık tüm bölgeyi kontrol ettiği veya belki de doğuya yönelerek çekilmek zorunda kaldıkları bazı bölgeleri geri alacağı anlamına geliyor. Bu da yeni siyasi ve askeri gelişmelere kapı açabilir.

Böylece el-Faşir, Sudan savaşının en trajik bölümlerinden birini kapattı. Bir yıl boyunca bombardıman, açlık ve izolasyona maruz kalan şehir, savaş ve bölünme karşısında direnişin sembolü olduktan sonra, hayal kırıklığının sembolü haline geldi.