3 soruda- Kosova-Sırbistan gerilimi

Sırbistan-Kosova ihtilafında Türkiye'nin uzlaştırıcı tutumu ve arabuluculuk rolünün de etkisiyle taraflar arasında 2008'den bugüne bir çatışma yaşanmadı.

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

3 soruda- Kosova-Sırbistan gerilimi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, Kosova ve Sırbistan arasında yaşanan gerilimin nedenlerini ve çözüm senaryolarını AA Analiz için 3 soruda kaleme aldı.

Son Kosova-Sırbistan gerilimi neden yaşandı?
Sırbistan ile Kosova arasındaki son gerilim, Kosova hükümetinin yerel Sırplara resmi kimlik, ehliyet ve plaka verilmesini öngören yasal düzenlemesinden kaynaklanıyor. Kosova'nın Mitrovica bölgesinde yoğunlaşan yerel Sırplar, Sırbistan'ın da tahrikiyle bu değişikliğe karşı çıkmışlardı. Temmuz 2022'de Albin Kurti hükümetinin yaptığı bu yasal düzenlemenin uygulamaya aktarılması, Kosova içerisinde yaşayan Sırpların sınır geçişlerini ve yolları barikatlar kurarak protesto etmeleri nedeniyle kasıma ertelenmişti. Bu arada Sırpların yaşadıkları bölgede 4 Sırp belediye başkanı da kararı protesto için görevlerinden istifa etmişti.
Kasım ayında ise Kosova hükümetinin ilgili yasaya aykırı davrananlara karşı yaptırım uygulamaya başlaması üzerine gerilim yeniden tırmandı. Yerel Sırpların tahrik ve taşkınlıklarına karşı Kosova Başbakanı Albin Kurti itidal içerisinde hareket ederken, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Kosovalı Sırpları tahrik etme yoluna gitti. Vucic, Mitrovica Sırplarının korunması ve bölgede asayiş sağlanması için Sırbistan’ın bölgeye 1000 polis göndermesi teklifini ortaya attı. Aynı zamanda uluslararası hukuka göre Kosova devletinin var olmadığını ve Sırbistan'ın bir parçası olduğunu da iddia etti. Sırbistan yönetiminin son açıklaması ise "ordunun teyakkuza geçirildiği" şeklinde.
Kurti ise bir yandan Sırbistan'ın içişlerine müdahale etmesinin engellenmesi için uluslararası topluma çağrı yaparken, öte yandan da Kosova'nın 4 Sırp bölgesinde 18 Aralık 2022'de yapılacak seçimleri gerilimi azaltmak amacıyla Nisan 2023'e erteledi. Kosova Sırplarının merkezi hükümete isyan için yollarda ve sınır geçişlerinde kurdukları barikatlar arabulucuların devreye girmesi üzerine yılın son günü kaldırıldı.

Kosova-Sırbistan geriliminin geçmişi nereye dayanıyor?
İki ülke arasındaki ihtilafın temelinde Sırp milliyetçiliğinin Kosova üzerinde hak iddiaları bulunuyor. Sırbistan'ın dış politikasını da etkileyen bu anlayış, Kosova'nın Sırpların anavatanı olduğu mitine dayanıyor. Sırp milliyetçilerine göre, "Ortaçağ Sırp Krallığı 1389'da Kosova Savaşı'nda Osmanlı Sultanı 1. Murat tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu, tarihte yaşanan bir gelişmedir. Bununla birlikte yakın tarihte bu olay tekrarlanmıştır. 17 Şubat 2008'de ise Ahtisaari Planı ile Kosova’nın bağımsızlık kazanmasıyla Sırplar anavatanlarını ikinci kez kaybetmişlerdir.” Sırp milliyetçiliğinin sübjektif temellere dayanan Kosova miti, Sırplar arasında örtülü veya açık biçimde kabul görüyor.
1946'da Joseph Broz Tito tarafından kurulan İkinci Yugoslavya'da Kosova, Sırbistan'a bağlı özerk bölge statüsündeydi. 1989'da Sırbistan Federe Devleti Cumhurbaşkanı Slobodon Miloseviç, federal anayasaya aykırı olmasına rağmen hem Voyvodina'nın, hem de Kosova'nın özerk bölge statülerine son vermişti. Nüfusunun yüzde 90'dan fazlası Arnavutlardan oluşan Kosova, Bosna Savaşı döneminde Sırp baskısı altında kaldı. 1995'te, Dayton Anlaşması öncesinde Miloseviç, Hırvatistan’dan sürülen Sırp azınlığı Kosova köylerine yerleştirmek istedi. Bu şekilde Sırplar, anavatan kabul ettikleri Kosova'da nüfus oranlarını yükseltmiş olacaklardı. Miloseviç yönetiminin Kosova merkezinde ve köylerinde Arnavutlara yönelik etnik temizlik boyutlarına ulaşan saldırılarının artması uluslararası toplum harekete geçirdi.
NATO, 1999'da Kosova'da etnik temizlik operasyonlarına müdahale etti ve burada BM şemsiyesi altında geçici bir idare (UNMIK- United Nations Mission in Kosovo) kuruldu. BM'nin dışında AGİT, AB ve Avrupa Konseyi örgütlerinin de desteğiyle Kosova, 2008 yılına kadar uluslararası toplumun idaresi altında kaldı. 17 Şubat 2008'de Ahtisaari Planı esas alınarak Kosova'nın bağımsızlığı ilan edildi. Plana göre, bağımsız Kosova bir başka devletle birleşmeyecek ve bölünmeyecekti. Sırbistan yönetimi, Kosova'nın bağımsızlığını tanımadı. AB baskısıyla 2011 yılında Belgrad-Priştina diyalogu başlatıldı ve kısa bir süre sonra da 2014 yılında Sırbistan-AB arasında katılım müzakereleri başladı. Ancak Sırbistan, Kosova üzerindeki hak iddialarından vazgeçmedi.

Gerilim hangi vadede ve nasıl sona erebilir?
Kosova ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlığın bir anda ortadan kalkması ve ilişkilerin normalleşmesinin mucizevi bir formülü yok. Evveliyetle yayılmacı, hegemonyacı ve irredentist Sırp milliyetçiliğinin kontrol altında tutulması gerekiyor. Sırbistan toplumunu da etkileyen ve dışarıdan da Rusya tarafından tahrik edilen Sırp milliyetçiliği, "Büyük Sırbistan" ütopyasını gerçekleştirmek için çaba gösteriyor. Realist temelleri olmamakla birlikte günümüzde bu ütopik ideoloji, Bosna Hersek'in Sırp bölgesinin ve Kosova'nın Sırbistan ile birleşmesini ve ayrıca Hırvatistan'da Sırpların yaşadıkları bölgelerin de "Büyük Sırbistan"a katılmasını öngörüyor.
Bu bakış açısı günümüzde Sırbistan siyasetini de etkiliyor. Muhalifler Vucic'i Sırp davasına sahip çıkmamakla suçluyor. Bu durum Vucic'in, bir yandan Kosova'yı örtülü biçimde tanıma taahhüdünde bulunurken öte yandan onun varlığını yadsıyan açıklamalar yapmasına neden oluyor. Sırbistan'ın 2014 yılında AB ile tam üyelik müzakerelerine başlaması, Belgrad'ın, Kosova Sırpları ve Bosna Sırp Cumhuriyeti'ne yönelik yayılmacı yaklaşımı desteklemesini engelliyor. Belgrad yönetimi, bir adım sonrasında AB ile müzakerelerin tamamen kesileceği ve Sırbistan'ın dışlanacağını biliyor. Dolayısıyla Sırbistan'ın AB'ye üye olarak katılması, Kosova-Sırbistan ihtilafının gelecek yıllarda ortadan kaldırılmasına etkili olabilecek bir faktör. Öte yandan Kosova'nın AB ile ilişkilerinin adaylık ve müzakere aşamalarına taşınması da gerilimi azaltacaktır. Nitekim Kosova yönetimi, 23 Aralık 2022'de AB'ye adaylık başvurusunda bulundu.
Sırbistan-Kosova ihtilafında Türkiye'nin uzlaştırıcı tutumu ve arabuluculuk rolünün de etkisi büyük. Nitekim bu sayede de taraflar arasında 2008'den bugüne bir çatışma yaşanmadı. Türkiye'nin Batı Balkan devletleri ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha da ilerlemesi bölge üzerinde siyasi ihtilaflara da yansıyacak ve barışa katkı sağlayacaktır. Mevcut koşullarda Türkiye'nin Batı Balkanlar üzerindeki etkisi en az AB seviyesinde bulunuyor.
Mitroviça'daki fanatik Sırp milliyetçilerinin ve Sırbistan'ın agresif tutumunu engelleyen bir başka faktör de uluslararası toplumun bölgede faaliyet gösteren güvenlik birimleridir. Kosova'da halen 134 EULEX (Avrupa Birliği Hukuk Devleti Misyonu) polisi ve 3 bin 500 NATO barış gücü askeri (KFOR- The Kosovo Force) görev yapıyor.
[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi]
 



ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
TT

ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)

Ben Fishman

Libya, ülkenin batısını kontrol eden ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan hükümete bağlı güçler ile ülkenin doğusunda General Halife Hafter liderliğindeki güçler arasındaki iç savaşın ateşkesle sona erdiği 2020 yılından bu yana en kötü döneminden geçiyor.

O tarihten bu yana BM ve uluslararası toplum destekli birçok girişim, ulusal seçimlerin yapılması ya da ortak bir hükümetin kurulması konusunda başarısız oldu. Hafter ile Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakan Abdulhamid Dibeybe'nin iktidardan ayrılmayı düşünmeden iktidarda kalmalarını sağladı. Her ikisi de iktidarı yeni bir geçiş hükümetine devretme sözü vermiş olsa da ikisi de ailelerinin servetini katlamak ve müttefiklerine dağıtmak için devlet varlıklarını kullanmayı içeren statüko ayrıcalıklarından vazgeçmeye istekli görünmüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Libya, yolsuzluğa bulaşmış yöneticilerin ülkenin zenginliklerini, özellikle de doğru yönetildiği takdirde sadece nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp tüm bölgeyi kalkındırabilecek ve Libya'ya zengin ülkeler arasında önemli bir yer kazandırabilecek petrol zenginliğini yağmaladığı kleptokratik bir devlet haline geldi. Fakat ülke derin ekonomik dengesizliklere saplanmış durumda. Bunun başlıca nedeni, biri işgücünün çoğunluğunu istihdam eden şişirilmiş bir kamu sektörünün varlığı, ikincisi ise gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 20'sinden fazlasını oluşturan yakıt sübvansiyonları olmak üzere birbirine bağlı iki hatalı ekonomi politikasının sürdürülmesi. Bugün devletin sistematik olarak yağmalanmasının boyutuyla karşılaştırıldığında bu küçük bir ayrıntı gibi görünse de bu sübvansiyonlar uzun süredir sınır ötesi kaçakçılığı teşvik ediyor.

Son dönemde yayınlanan bazı raporlar, milyarlarca dolarlık kamu fonunun ortadan kaybolduğunu ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1973 sayılı kararıyla kurulan BM Uzman Heyeti'nin yıllık rapor, Libya'nın ihraç ettiği petrolün bir kısmının elektrik üretimi için gerekli olan mazotla ‘takas edildiği’ bir düzenden bahsediyor. Raporda, Financial Times tarafından daha sonra yayınlanan bir araştırma haberle birlikte, şeffaf olmayan bu düzenin Libya Merkez Bankası gelirlerinden milyarlarca doların nasıl kaybolmasına yol açtığını anlatılıyor. Bu düzeni desteklediği için Libya’nın Ulusal Petrol Şirketi (NOC) hakkında bir soruşturma yapıldı.

Libya Denetim Bürosu, NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde düşük olduğunu bildirdi

Libya Genel Denetim Bürosu ayrıca NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde daha düşük olduğunu bildirdi. Raporun saldırıya uğramasının ardından Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve ABD büyükelçilikleri Denetim Bürosu’na desteklerini ve bağımsızlığının korunmasını istediklerini bir kez daha ifade ettiler. Yolsuzluğun bir başka işareti olarak Libya Devlet Varlıklarının Geri Kazanımı ve Yönetimi Ofisi (LAROM) Başkanı ocak ayında tutuklandı.

Libya Merkez Bankası, mart ayının ilk yarısında yerel piyasadaki likiditeyi arttırmak için piyasaya 2,3 milyar dolar döviz enjekte etmek zorunda kaldı. Ardından banka 7 Nisan'da, Trump'ın gümrük tarifeleri yürürlüğe girmeden önce döviz karaborsasını kontrol altına almak için önleyici bir adım atarak Libya dinarını yüzde 13 oranında devalüe etti.

u768ı
Libya'nın Bingazi kentinde arka planda Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri General Halife Hafter'in resmi ile Ramazan Bayramı namazı kılan Libyalılar, 31 Mart 2025 (AFP)

Ekonomik tablo ne denli iç karartıcıysa siyasi manzara da bir o kadar iç karartıcı. Dibeybe, 2021 yılındaki Libya Siyasi Diyalog Forumu'nda (LPDF) 73 oydan 39'unu aldı. Geçici görevinden 2022 yılında ayrılması gerekiyordu, ancak dört yıldır sürdürüyor. Ülkenin doğusunda Temsilciler Meclisi (TM) ve batısında Devlet Yüksek Konseyi (DYK) gibi sözde yasama organlarının ise tamamen yetersiz olduğu ortaya çıktı. Bu iki organ, Başkanlık Konseyi ile hiçbir sonuç vermeyen sayısız resmi ve gayri resmi görüşmelerde bulundu. Gerçek şu ki iktidarda kalmak siyasi liderlerin çıkarına. Kimse Dibeybe ya da Hafter’in mensubu oldukları aşiretlerle bu çıkarları tehlikeye atacak bir anlaşmazlığa girmek istemiyor.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor.

Libya'daki iç çabaların yanı sıra dış güçlerin de sahadaki gelişmeler üzerinde somut bir etkisi oldu. Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından başlatılan Berlin Süreci gibi diplomatik girişimlere ve düzenlenen Libya konulu konferanslara rağmen, Batılı aktörler bir yandan bölgesel zorluklar, diğer yandan da Libya'daki duruma öncelik verme konusunda gerçek bir iradenin olmaması nedeniyle ciddi engellerle karşılaştı.

zxscdfgt
Ülkenin doğusundaki Bingazi şehrinin yaklaşık 270 kilometre batısındaki Brega Limanı, 24 Eylül 2020 (AFP)

Libya’da 2019-2020 yıllarında yaşanan iç savaş sırasında Rus (ya da Wagner) güçleri, Hafter'in Trablus'a yönelik saldırısına katılırken, Türk güçleri Trablus hükümetinin savunma için yaptığı yardım çağrısına yanıt verdi. Ortaya çıkan çıkmaz hem Rus hem de Türk güçlerini saf dışı bıraktı. Türkiye, Libya’nın batısındaki güçleri eğitirken ve ülke genelinde ticari ilişkiler kurarken, Rus (eski Wagner Grubu, şimdiki Afrika Kolordusu) güçleri Libya’daki varlıklarını güçlendiriyor.

Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına da bir bomba atabilir.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor, ama Hafter potansiyel dış tehditler ya da iç zorluklar karşısında bu varlıktan faydalanıyor. Aynı zamanda Kremlin'in ülkeyi yönetme biçimini görmezden geleceğini bilerek Rusya'nın Libya topraklarını sömürmesine izin veriyor. Hafter'in kısa süre önce LUO Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanan oğlu Saddam'ın nüfuzu giderek artıyor ve o da aynı nedenlerle Rusya ile ortaklığa güvenecektir.

Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, tüm zorluklara rağmen Hafter'e ulaşmak için adımlar atmaya çalıştı. ABD Libya Özel Temsicisi Büyükelçi Richard Norland’ı en az yedi kez Bingazi'de Hafter'le görüşmeye gönderdi. Ayrıca dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı ve ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Başkomutanı da Hafter'le görüştü. Biden yönetimi, Hafter ve Saddam’ı Libya’da birleşik bir hükümet kurmak için somut adımlar atılana kadar dışlamak yerine onlarla ön koşulsuz olarak görüşmelerde bulundu. Biden yönetimi ayrıca doğudaki ve batıdaki askeri yapıları birleştirmek amacıyla askeri hamlelerde bulundu. Ancak batıdaki askeri güçlerin çoğunluğu resmi ordudan ziyade silahlı gruplardan oldukları için bu hamlelerin çoğu dengesini bulamadı.

frthyu
Libya'nın Misrata kenti döviz piyasasında dolaşımda olan ABD Doları ve Libya dinarı balyaları, 31 Ağustos 2024 (Reuters)

Yeni ABD yönetimi şimdiye kadar Biden döneminde başlayan Hafter’i Rusya’nın nüfuzundan uzak tutma stratejisini sürdürdü. Saddam Hafter ve merkezi Libya'nın doğusunda bulunan Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu’nun başındaki kardeşi Bilkasım Hafter, 27 Nisan'da sona eren hafta içinde Washington'u ziyaret ettiler.

Ziyaret sırasında Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu ile ABD'li şirketler arasında çeşitli mutabakat zabıtları imzaladı. Ancak Fonun şimdiye kadar olmayan şeffaflığı göstermediği takdirde 1977 tarihli Yabancı Yolsuzluk Uygulamaları Yasası (FCPA) bu anlaşmaların uygulanmasının önünde büyük bir engel teşkil edebilir. Bu durumda, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkelerden şirketler başlıca faydalanıcılar haline gelebilir.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Yemen konusundaki bir açıklamasında söylediği “Avrupalıları tekrar kurtarmayı reddediyorum” şeklindeki sözlerinde olduğu gibi Trump yönetimi ABD’li şirketler için net bir kazanç olmadığı sonucuna varırsa, Libya dosyasını Avrupalı ortaklarına emanet edebilir.

Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine yol açacak.

Alternatif olarak Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına bir bomba atabilir. Trump yönetimi, Libya'da barışı ve istikrarı baltalayan tüm aktif Libyalı liderleri yaptırımlar uygulamakla tehdit edebilir. Her iki tarafın da teknokrat bir hükümet kurulması yönünde somut adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde yaptırımlar uygulanacaktır. Anlaşma aynı zamanda hükümetin bütçesi, kilit finans kurumları, NOC, Merkez Bankası ve tüm iştiraklerinin sıkı denetimini de içermeli. Her ne kadar hiçbir ABD yönetimi Hafter'e yaptırım uygulama konusunda gerçek bir isteklilik göstermemiş olsa da, tehditlerin Hafter'i ciddi müzakerelere girişmek ya da Rusya’nın müzakere edilemez bir aracı olarak ifşa olmak arasında bir seçim yapmaya iteceğine şüphe yok. Açıkçası Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine neden oluyor. NATO'yu kurtarmakla meşgul olan Avrupa, buna tek başına karşı çıkamaz. Dolayısıyla çok geç olmadan Libya konusunda Trump'la el ele vermesi akıllıca bir adım olacaktır.