Berlin: Putin, Ukrayna'yı yok etmek istiyor

Almanya Dışişleri Bakanı Kiev'in yanında durma çağrısında bulundu.

Annalena Baerbock, Portekizli mevkidaşı Joao Gomes Cravinho ile bir araya geldi. (EPA)
Annalena Baerbock, Portekizli mevkidaşı Joao Gomes Cravinho ile bir araya geldi. (EPA)
TT

Berlin: Putin, Ukrayna'yı yok etmek istiyor

Annalena Baerbock, Portekizli mevkidaşı Joao Gomes Cravinho ile bir araya geldi. (EPA)
Annalena Baerbock, Portekizli mevkidaşı Joao Gomes Cravinho ile bir araya geldi. (EPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i ‘Ukrayna'yı yok etmeye çalışmakla’ suçladı. Avrupa Birliği'ni (AB) Rusya'ya karşı savaşında Ukrayna'ya yardım etmek için daha fazlasını yapmaya çağırdı. Baerbock, Portekiz'in başkenti Lizbon'u ziyareti sırasında düzenlediği basın toplantısında, “Ukrayna'nın kendisini savunabilmesi için askeri yardıma devam edilmesi gerekiyor. Gerektiği sürece Ukrayna'nın yanında olmalıyız” dedi.
Baerbock, Portekiz'e gitmeden önce ‘Table Berlin’ internet sitesine verdiği röportajda, Putin'in ‘Ukrayna'yı yok etmeyi ve halkını parçalamayı’ hedeflediğini ve Kiev'e Moskova'nın şartlarına göre barışı kabul ettirmeyi amaçladığını söyledi. Ancak bu barışın olmayacağını da belirten  Baerbock “Bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Kadınlara tecavüz, erkeklere işkence ve öldüm, çocukları kaçırma anlamına geliyor” dedi. Baerbock, Avrupa ve Batı'ya 2023'te de Ukrayna ile dayanışma içinde olmaya ve onun yanında dimdik durmaya devam etme çağrısında bulundu. Alman Yeşiller Partisi'nden olan siyasetçi dün Portekiz'in başkentinde, Portekiz dış misyon başkanlarının yıllık konferansında yaptığı açıklamada, Rus saldırganlığının altında en güçlü tepkinin müttefiklerin ortak tepkisi olduğunu vurguladı.
Baerbock konferansa Portekizli mevkidaşı Joao Gomes Cravinho'nun daveti üzerine katıldı. Baerbock, bu dönüşüm döneminde tüm ortakların sorunları birlikte nasıl çözebileceklerini görmek için bir araya gelmeleri gerektiğine inanıyordu.
Alman Bakan, Ukraynalı askerlerin eğitimi ile ilgili olarak pragmatik çözümler aranması çağrısında bulundu. Portekiz'in gelişmesine yardımcı olduğu AB’nin yeni yıl için umut verdiğini belirten Baerbock, Portekiz'in dayanışmanın mesafelerle alakası olmadığını gösterdiğini söyledi ve çabalarından dolayı Cravinho'ya teşekkür etti.
Berlin son aylarda Kiev'in Rus bombardımanına karşı koymasını sağlamak için gelişmiş ‘IRIS-T’ hava savunma sistemini Ukrayna’ya gönderdi. Almanya'nın bu yıl içinde aynı sistemden üç adet daha göndermesi bekleniyor. Ancak Almanya, Kiev'in talep ettiği ve Berlin'in ‘savunma değil saldırı aracı’ olduğu düşüncesiyle tedarik etmeyi reddettiği Alman yapımı Leopard tanklarını göndermeye halen karşı. Almanya ayrıca Ukrayna ordusunun tank kullanamayacağını ve bunları kullanmak için Ukrayna ordusu personelinin eğitilmesine ihtiyaç duyulacağını savunuyor. Berlin, Ukrayna'nın çalıştırabileceği, bakımını yapabileceği ve yeterli yedek parçasına sahip olabileceği silahların gönderilmesi gerektiği görüşünde.
Ancak Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Oleksiy Makeev, Alman hükümetinin tutumunu değiştirip ülkesine Leopard tankları sağlayacağını umduğunu söyledi. Alman ‘Merkur’ internet sitesinde yer alan habere göre Makeev, Ukrayna ‘European Pravda’ internet sitesine verdiği röportajda, mevcut duruma rağmen Ukrayna ordusunun bu tankları ‘er ya da geç’ teslim alacağını söyledi. Güveninin ‘diplomatik deneyiminden’ ve Almanya'nın daha önce Ukrayna'ya ‘IRIS-T’ savunma sistemi vermeyi reddetmesinin ardından daha sonra bu sistemi sağlamak için adım atmasından kaynaklandığını da sözlerine ekledi. Geçmiş dönemde Kiev’in, Rusya'ya yakınlığından dolayı Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'i ülkeye kabul etmeyi reddetmesinin ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz da Kiev'e gitmeyi reddetmişti. Makeev, Kiev’e gitmeyi kabul etmemesinden dolayı Scholz’u bir ‘yumuşak davranmakla’ itham eden selefi Andriy Melnik'in yaptığının aksine Alman hükümetine yönelik sert eleştirilerden kaçındı.
Berlin ile Kiev arasındaki diplomatik gerilim, Büyükelçi Melnik'in Berlin'de görevden alınması ve Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini üstleneceği Kiev'e gitmesiyle yatıştı. Melnik aylarca Almanya'da hükümeti eleştirdi ve ülkesine yeterli yardımı sağlamamakla suçladı. Melnik’in bu suçlamaları, Ukrayna'da savaşın patlak vermesinden kısa bir süre sonra, Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht'in ülkesinin Kiev'e yardım olarak ‘500 askeri miğfer’ sağlayacağını açıklamasıyla başlamıştı.
Almanya Savunma Bakanı Lambrecht, birkaç gün önce kişisel Instagram sayfasında yılbaşı gecesi dışarıda, arkasında yüksek sesli havai fişek patlamalarının duyulduğu bir video yayınladıktan sonra yeniden gündeme geldi. Düşük kapasiteli bir telefonla çekildiği anlaşılan videoda Lambrecht, ‘Orta Avrupa'daki savaştan’ bahsetti ve Ukrayna veya Rusya'ya herhangi bir atıfta bulunmadan son dönemde pek çok insanla tanışmanın mutluluğunu yaşadığını kaydetti.
Video kendisini, özellikle ana muhalefet partisi olan ve Scholz'u onu görevden almaya çağıran Hıristiyan Demokratlardan gelen sert bir eleştiri dalgasına maruz bıraktı. Parti üyeleri bunu gerçeklikten uzak olarak nitelendirdi ve kaydın şaşırtıcı olduğunu, çünkü Ukrayna'dan bahsetmediğini veya Rusya'yı eleştirmediğini savundu. Bakanlık yetkilileri, videonun bakanlık ekibinin yardımı olmadan çekildiğini ve sadece bakanın kişisel sayfasında yayınlandığını belirterek Almanya Savunma Bakanlığı’nı bu meseleden uzak tuttu. Alman basını ise Savunma Bakanı’nın havai fişek gösterilerinin ortasında, Orta Avrupa'daki savaştan bahsetmesini eleştirdi. Hükümet sözcülerinden biri, videonun içeriği ve formatı hakkında yorum yapmazken bunun yalnızca bakanın özel sayfasında yayınlandığını belirterek hükümeti temsil etmediğini vurguladı.



Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
TT

Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)

Nebil Fehmi

Politikacılar, analistler ve medya çalışanları, ABD seçimlerinin sonucunu anlamak ve Donald Trump'ın 5 Kasım'daki başkanlık yarışını kazanmasının ardından beklenen dış pozisyonları ve politikaları tahmin etmek için büyük bir çaba gösteriyor. ABD'nin siyasi ve askeri gücü, ekonomik ve maddi zenginliği ve kararlarından ülkelerin çoğunluğunun hem olumlu hem de olumsuz etkilendiği göz önüne alındığında böyle olması doğaldır.

Seçimlerin bazı özelliklerini netleştirmek ve önümüzdeki dönemin siyasi yönelimlerini öğrenmek amacıyla Amerikan siyasi haritasında aktif ve etkili rol oynayan bazı isimler ile istişarede bulundum. Onlara genel olarak seçmenlerin uluslararası gelişmelere ilgisiz olmalarının, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin adayları olmak için başvuranların oldukça çeşitli arka planlarını umursamamalarının nedenlerini sordum. Bu adaylık yarışlarının çoğunun neden siyasi merkezin sağında ve solunda yer alan geleneksel adayların lehine sonuçlandığını, eski aktör Ronald Reagan'ın 1981'deki zaferi ve Donald Trump’ın 2016 ve 2024'teki zaferlerine benzer şekilde, alışılmadık bir şahsiyetin neden adaylığı ve büyük ödül olan başkanlığı sadece arada sırada kazandığını da sorguladım.

Bu sorulara aldığım en iyi yanıt, seçim sisteminin istikrarlı ve başarılı olduğu, ancak bir süper gücü ilgilendirmesine rağmen, seçim tercihlerinin kişisel ve yerel bakış açılarına ve düşüncelere göre yapıldığı, sürprizlerden, hatta hatalardan veya mantıksız görünen şeylerden muaf olmadığı için özel bir konuma sahip olduğu yönündeydi.

Bu yanıta eşlik eden açıklama, ulusal toplumsal alanın geniş olduğu, ancak seçmenlerin ilgi alanının çok sınırlı olduğuydu. Bu nedenle, çok sayıda Amerikan seçmeninin siyasi ve ekonomik elitlerin kendi çıkarlarını göz ardı etmesinden duyduğu öfkenin bir sonucu olarak hukuki olarak hükümlü, hakkındaki uygulanabilecek mahkeme kararları tarafından tehdit edilen bir adayın zaferi de dahil olmak üzere garip görünen sonuçları olabiliyor. Elitlerin bu umursamazlığı, Seçiciler Kurulunda 312 oyun yanı sıra doğrudan oylamada Cumhuriyetçi Parti için alışılmadık bir durum olan mutlak çoğunluğu elde eden Donald Trump'ı iki kez tercih eden, çok çeşitli ve giderek büyüyen öfkeli bir sınıf yarattı.

ABD geniş, kaynakları bol ve meydan okumaları sert olan bir kıta. Toplumsal eğilimler bir eyaletten diğerine farklılık gösteriyor ve sahil bölgelerindeki vatandaşların görüşleri orta bölgedekilerden farklı. Toplum özellikle kişisel çıkar felsefesini bir yaşam biçimi olarak benimsediği için, onları doğrudan etkilemediği sürece uluslararası kaygılarla hiçbir ilgileri yok. Dolayısıyla seçmenler, ülkeleri bir süper güç olmasına rağmen uluslararası meselelerle hiçbir ilgisi bulunmayan, hatta bölgesel düzeyde bile olmayan, yerel vizyon ve görüşlere göre oy kullanıyorlar.  Seçmenler kararlarını, temel kişisel çıkarlarını karşılayacağına inandıkları kişiler lehine belirliyorlar. Bunlar da çoğu zaman ekonomi ya da George W. Bush'un işgallerinden sonra Obama'nın zaferinin sebeplerinden biri olan savaş ya da Trump için en önemli sorunlardan biri olan yasadışı göçmenlerle ilgili endişeler gibi anlık korkularıdır.

Pek çok kişi, her ne kadar uzun bir süre içinde kademeli olarak gerçekleşse de önde gelen Amerikan partileri toplumsal dönüşümleri büyük ölçüde yanlış yorumladığından, uluslararası toplumun zaman zaman seçim sonuçlarına şaşırmasının doğal olduğu konusunda beni temin etti.

Bundan sonra neler olacağına dair düşünceler ve istişareler bağlamındaysa, Amerikan dış politikasının 20 yıldır kademeli olarak içe kapanma ve izolasyon, büyük güç rolü ve sorumluluklarından uzaklaşıp sadece ulusal çıkarlara odaklanma yönünde bir değişime tanık olduğunu belirtmek gerekir.

Amerikalı seçmen artık ülkesinin maliyetli dış sorumluluklar üstlenmesini hoş karşılamıyor ki Trump da bu tutumu benimsiyor. Bazı analistler, en yakın dostlar da dahil olmak üzere, istisnasız tüm dış meselelerin bundan etkileneceğini ileri sürdü ve diretti. Bazılarına bununla ilgili sorularımı sormaya devam ettiğimde, her şeyin göreceli ve orantılı olduğu cevabını aldım. Ancak onlara göre mali, siyasi ve askeri açıdan açık çek politikasının devam edeceğini ya da ABD’nin her konuyu yakından takip edeceğini düşünenler yanılıyor. Çünkü Amerikan seçmeninin artık sabrı tükendi ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dış meseleleri umursamıyor.

Irak'ın işgalinden bu yana, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi yönetim altında olsun, ABD'nin uzun süren savaşlardan çekilmeye çalıştığına dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, bazıları bu görüşlere şaşırmış olabilir. Savaşlardan çekilmeye yönelik son adım, Biden'ın Afganistan'dan çekilmesiydi ve İran'a yönelik farklı tutumlarına rağmen ne Biden ne de kendisinden önce Trump, istisnai durumlar dışında ve uzaktan olmak kaydıyla İran'a karşı askeri güce başvurmadı.

Trump'ın beklenen dış politika felsefesinin çerçevesini belirli başlıklarla özetlemek mümkün. Birincisi, ideolojiden yoksun ve ABD ile Trump’ın kişisel siyasi sermayesine doğrudan ve kısa vadeli getiriler kazandırmayı hedefleyen politikalara bağlı kalmaktır. İkincisi, ilişkilerin çerçevesi kendisinden öncekiler gibi siyasi coğrafyadan ziyade “coğrafi ekonomi” denilen şeye daha yakın olacaktır, yani hesaplarda getiri ve ekonomik etki önce gelecektir. Üçüncüsü, savaş öngörülemeyen sürprizleri beraberinde getirdiği ve bir işadamı olarak pratik hesaplarını bozduğu için Amerikan askeri veya diğer güçlerinin yaygın kullanımı desteklenmeyecektir. Dördüncüsü, Trump’ın kararları gerçekçiliğe, pragmatizme, kazanan ve kaybedene dayanıp, doğru ve yanlış ya da tarihsel değerlendirmelerle hiçbir şekilde bağlantılı olmayacaktır.

Bu ilkeler çerçevesinde, seçimlerden sonra Trump'ın danışmanlarından biri tarafından hızlı bir açıklama yapılarak Ukrayna'ya çözümün işgal altındaki toprakların geri alınması değil, uygun güvenlik düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya varılması olduğu yönünde net bir mesaj iletileceği belirtildi. Trump'ın Çin'e yönelik eleştirilerinin çoğunun ağırlıklı olarak ekonomi politikalarına odaklandığı da görüldü.

Trump daha önce Netanyahu'nun işleri sonuçlandırmak için icraatta bulunması gerektiğini belirtmiş ancak kastettiğinin daha fazla güç kullanmak mı yoksa mevcut şekliyle askeri operasyonları durdurmak mı olduğuna açıklık getirmemişti. Netanyahu'ya Ocak 2025'te yeni görevine bu sıcak konularla başlamak istemediğini bildirdiğine dair haberler de yayınlandı. Lübnan'da ateşkesin sağlanması ve yerleşmesi konusunda anlaşmaya yaklaşıldığına dair sızıntılar da var. Ancak bunu Hizbullah'ı ve onun İran ile bağlantısını göz ardı ederek başarmak zor. Netanyahu, seçildikten sonra Trump ile birden fazla kez görüştüğünü ve pozisyonlarda tam bir uyumun bulunduğunu belirtti. Bu uyumun İran tehdidi ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

2024 yılının son ayları Ortadoğu'nun güvenliğini, istikrarını ve geleceğini etkileyen, daha izolasyoncu ve içine kapanık Amerikan siyasi eğilimlerinin gölgesinde, önümüzdeki yılın ve gelişmelerinin gidişatını belirlemede belirleyici önemli hadiselerle dolu olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.