Afgan kadınlar… Kralların yönettiği, 'geleneklerin' doğmadan öldürdüğü bir mücadelenin tarihi

Dertli ülkede kadınların güçlendirilmesi ile saf dışı bırakılması arasındaki gelgitlerle dolu asırlık hikaye

Ülkenin komünist Kabil Hükümeti tarafından yönetildiği bir zamanda başkent Kabil’de okuma yazma dersleri / Fotoğraf: AFP
Ülkenin komünist Kabil Hükümeti tarafından yönetildiği bir zamanda başkent Kabil’de okuma yazma dersleri / Fotoğraf: AFP
TT

Afgan kadınlar… Kralların yönettiği, 'geleneklerin' doğmadan öldürdüğü bir mücadelenin tarihi

Ülkenin komünist Kabil Hükümeti tarafından yönetildiği bir zamanda başkent Kabil’de okuma yazma dersleri / Fotoğraf: AFP
Ülkenin komünist Kabil Hükümeti tarafından yönetildiği bir zamanda başkent Kabil’de okuma yazma dersleri / Fotoğraf: AFP

Mey eş-Şerif 
Genç bir Afgan kız, kendisi ve ailesi için başarılı bir gelecek inşa etmek istedi; üniversiteye kadar okudu ancak bir anda sırasına veda etti ve üniversite geleceği tehlikeye girdi. Taliban genç kızları yükseköğrenimden menedince evde hapis kaldı.
Annesinin yaklaşık çeyrek asır önce yaşadığı korkunç hikâyeleri ve zorlu yılları, rüya ile ümitsizlik, özgürlük umutları ile karanlığa dönüş arasında iç içe geçmiş birçok ayrıntıyı hatırladı. 
Taliban hareketinin Afganistan'ın başkenti Kabil'i istila edip yönetimi tekrar ele geçirmesinin ardından Hareket, Afgan toplumuna eskisinden daha esnek, ılımlı ve farklılıklara hoşgörülü olma sözü verdi.
Kadın haklarına saygı duymayı, yabancılarla dini ve etnik azınlıkları aynı ölçüde korumayı taahhüt etti. Gözlemciler, yönetimden kovulmalarının üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen Taliban liderlerinin düşünce ve kanaatlerinin değişmediğine inandıkları için Hareketin, verdiği sözlere ne ölçüde sadık olduğunu, hatta inandığını sorguladı. 

Sözün çiğnenmesi
Gerçekten de birkaç hafta geçtikten sonra Taliban, sözlerini çiğnedi ve hukuku ihlal etti. Toplumun son 20 yılda elde ettiği özgürlükler sona erdi ve kadın, kamusal alandan uzaklaştırıldı.
Kadın İşleri Bakanlığı, yerini Emr-i bi'l-Maruf Nehy-i ani'l Münker [İyiliği Telkin Edip Kötülükten Sakındırma] Bakanlığına devretti ve kadınlar için "burka" zorunluğu geri getirildi.
Önce okullar, ardından üniversiteler kapatıldı, karma ortamları engelleme gerekçesiyle her yaştan kadın işten alıkondu, hatta Hareket çok gerekmedikçe evden çıkılmamasını ve seyahat esnasında bir mahremin eşlik etmesini talep etti.  

90'lar
Afgan genç kızlar için bu kararlar yeni olabilir, ancak 90'lı yılların ortalarında benzer koşullar altında yaşamış olan anneleri için öyle değildi. Bu kesim korku ve mahrumiyet hislerini gizlemedi ve kızlarının karanlık görüntülerini aktardı.
İtiraz, tüm kadınlara egemen oldu ve bu kararlara karşıt görüşlerini ifade ederek zorla kazandıkları haklarının korunmasını talep ettiler.
Bununla birlikte bu taleplere Hareket tarafından kulak verilmedi ve farklı şiddet ve baskı biçimleriyle ile karşılık buldu.  
O kadar ki iş, dayaklar ve kırbaçlara kadar vardı; Afgan kadın yavaş yavaş sakinleşti ve özgürlüğü adım adım azaldı. Böylece Taliban kadın özgürlüğü saatinin akrebini ilk iktidar dönemi yönünde geri almaya başladı. 

Miras ve mücadele
Yakın geçmişte olanlar ve bugün Afganistan'da kadınlara yönelik aşırılık ve mevcut duruma boyun eğdirme konusunda yaşananlar ne oradaki kadınların durumunu ne de miraslarını ve bir asırdan fazla bir süredir devam eden mücadelelerini ifade ediyor.
Zira geçen yüzyılın başından en büyük bahanelerinden biri kadınların özgürlük ve haklarının geri alınması olan Amerikan işgaline (2001-2021) kadarki dönemde Afgan kralların düşürülmesi, sürülmesi, hatta öldürülmesinin sebeplerinden biri hep kadın olmuştur. Afgan kadının özgürleşme arzusunun bir anda anlaşılamayacağı açık.
Bununla birlikte durum, Taliban hareketi yönetimiyle (1996-2001) veya ABD'nin, 2021 yılında ayrılıp Taliban'ın başkent Kabil'i tekrar ele geçirmesinden önce geride bıraktığı hükümetin çöküşünden sonra bugün gördüğümüz olaylarla bağlantılı analizlerden oluşan daha geniş ve derin bir tarihî çerçevede anlaşılabilir. 
Taliban’ın Afganistan’da kadınlar için yükseköğrenimi yasaklamasının ardından Kabil Üniversitesi’nde kız öğrencilerden geriye kalan boşluk.jpg
Taliban'ın Afganistan'da kadınlar için yükseköğrenimi yasaklamasının ardından Kabil Üniversitesi'nde kız öğrencilerden geriye kalan boşluk / Fotoğraf: AFP
Afganistan engebeli ve zorlu bir araziye sahip bir ülke. Ülkede çok sayıda etnik grup ve farklı mezhep yaşamakta. Tarihi boyunca merkezî bir devlete tanık olmadı, bu nedenle Afgan toplum, etnik bağlılıkların belirlediği aşiret siyaseti çatısı altında varlığını sürdürdü.
On yıllardır aşiret kökenli yasa ve yaptırımlar, kadın ve erkeğin rollerini tanımlama ve kararlaştırmada anayasa ve İslami yasalardan üstün oldu. Ancak ataerkil doğası ve geleneksel toplumlarda derin köklere sahip sosyal ilişkiler nedeniyle bunun kadın üzerindeki etkisi, erkeğe göre daha güçlüydü. 

Abdurrahman Han
Emir Abdurrahman Han (1880-1901), Afgan Barakzay Devleti krallarından olup, ülkesini modern bir merkezî devlete tâbi bir ulusa dönüştürmeye çabalan ilk kişiydi.
Nitekim kendisine "Demir Prens" denmesine yol açan acımasız bir elle ve karısı Bubu Can'ın desteğiyle hükmetti.
Kadına ilişkin bazı aşiret geleneklerini değiştirmeye çalıştı; evlilik yaşının yükseltilmesi, mehir (başlık parası) ve kadınları ölen eşinin akrabalarıyla evlenmeye zorlayan adetlerin ortadan kaldırılması, kadının boşanma ve miras haklarına ilişkin İslami ilkelerin yeniden yürürlüğe sokulması onun bu bağlamdaki girişimlerine örnektir.
Eşi, kamusal alanlarda kocasıyla boy gösteren ve peçesiz Avrupai kıyafetler giyen ilk Afgan kraliçeydi. 

Habibullah Han
Onun vefatından sonra oğlu Emir Habibullah Han iktidarı devraldı ve 10 yıl hüküm sürdü. Bu süreçte babasının ilerlemeci gündemi doğrultusunda çalışmayı sürdürdü ve modern eğitimin her iki cinsiyet için de yayılmasını teşvik etti.
Bu bağlamda, ülkesindeki ilk fakülteyi kurarak Türkiye, Almanya, Hindistan ve diğer ülkelerden öğretmenler istihdam etti. Aynı zamanda fikir özgürlüğünü ve kadın hakları ile kadın-erkek eşitliğini destekledi.
Kızlar için İngilizce müfredata sahip bir okulun yanı sıra ülke genelinde genç kızların eğitimi için çok sayıda geleneksel okul da açtı. Ancak özellikle eğitim ve evlilik yasalarına ilişkin bu gelişmeler, aşiret liderleri tarafından muhalefetle karşılaştı ve 1919 yılında onun suikastına sebep oldu. 

Emanullah Han
Bunun üzerine yönetim oğlu Emanullah Han'a geçti. Han, ilk görevinde başarılı olarak III. İngiliz-Afgan Savaşı'nda Britanyalıları hezimete uğrattı ve ülkesini bağımsız hale getirdi. Daha sonra eğitim, sanayi ve sağlık alanlarında iyileştirme gibi diğer konulara yöneldi.
Dedesi gibi o da eşinden, Afgan kadınların aşiret temelli kültürel normlardan özgürleştirilmesini teşvik eden Kraliçe Süreyya'dan destek gördü. Peçe ve çokeşliliğe karşı açıkça bir kampanya başlattı ve Kabil'de ve kırsal alanlarda genç kızların eğitimini teşvik etti.
Eşi Kraliçe Süreyya'nın, bir defasında halk önünde geleneksel örtüsünü parçalayarak ince bir kumaştan geniş kenarlı şapkalar taktığı söylenir. 
Emanullah Han'ın gündeminde kadının çalışması da vardı. Nitekim ailesinin kadınlarını kamu kuruluşlarında ve devlet işlerinde çalışmaya teşvik etti.
Kız kardeşi Kübra, kadınları şiddetten korumak için "Kadınları Koruma Derneği" kurmuş, eşi Kraliçe Süreyya da "Kadın Rehberi" adıyla ilk kadın hakları dergisini çıkarmıştı.
Büyük kız kardeşi ise kadınlar için bir hastane açarak daha çok kadının eğitimi meselesi ile ilgilendi, hatta 15'ten fazla genç kızı yükseköğrenim için Türkiye'ye gönderdi. 
Aşiret temelli muhalefet ve direniş vardı, ancak hırslı Kralın planları, kendisinin yönettiği reform hareketinin Hindistan'ı sömürme planlarını etkileyebileceğini gören Britanya Hükümetini de alarma geçirdi.
Britanya, Afgan aşiretleri kışkırtarak Han'a karşı isyan etmeye teşvik etti. Kraliçe Süreyya'nın Avrupa ziyaretinde çekilen başörtüsüz fotoğrafları ile Kralın dindarlık seviyesi ve ülkesine dönük laik planlarının sorgulandığı ifadeler içeren broşürler atan bir Britanya uçağı hazırlandı.
Aşiretler ona karşı ayaklandı ve Kralın onları yatıştırma çabasına rağmen onun aydınlanmacı dönemi, tahttan indirilip sürüldüğü 1928 yılında sona erdi. 

Nadir Şah
Birçokları, Emanullah'ın özgürlükçü adımlarını, ataerkil ve otoriter aşiret tahtını tehdit eden seküler ve liberal düşünceler olarak değerlendirdi.
Bunlar, aşina olunandan daha büyük bir şekilde kadınların isyanına ve bağımsızlaşmalarına yol açabilirdi. Bu sebeple onun sürgün edilmesi kendisinden sonraki krallara ders niteliğindeydi. Erkek iktidarı geri getirildi, cinsiyet eşitliği ortadan kaldırıldı, kız okulları birkaç sene kapalı tutuldu.
Ta ki 1931 yılında Nadir Şah, bazı okulların açıldığını ilan etti, aşiret liderleri ve mollalarla çatışmaktan kaçınarak bazı toplumsal reformları temkinli bir şekilde uygulamaya çalıştı. Gelgelelim sadece iki yıl sonra suikast onun da kaderi oldu. 

Zahir Şah
"Afgan Milletinin Babası" olarak adlandırılan Zahir Şah, 20'nci yüzyılın ortalarındaki hükümdarlığı döneminde büyük yabancı yardımlar ve Sovyetler Birliği'nin sürekli desteğiyle kadının durumunu daha iyi bir hale getirdi.
50'li yılların sonuna gelindiğinde kadının iş piyasasındaki varlığının önemine ülkenin kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek için ekonomik bir zorunluluk olarak bakılmaya başladı.
Kadının toplumsal hakları iyileştirildi, başörtüsü "gönüllü bir tercih" haline geldi, eğitim oranı arttı ve bu dönem tıp ve eğitim gibi farklı alanlarda daha çok sayıda Afgan kadının varlığına tanık oldu. 
Afgan Kral Zahir Şah ve sağında eşi.jpeg
Afgan Kral Zahir Şah ve sağında eşi / Fotoğraf: AFP
1964 yılında anayasa, kadının siyasete katılmasına izin vererek ona seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Sağlık bakanlığı koltuğunda ilk kez bir kadın bakan görüldü ve parlamentoya birçok kadın seçildi.
Ertesi yıl Afgan kadınları için, kadınlar arasındaki cehaleti bitirmeyi, zorla evliliği yasaklamayı ve evlilik esnasında "başlık parası" geleneğinden kurtulmayı hedefleyen hukuki bir topluluk oluşturuldu.

70'li yıllar
Kadının yaşam alanını iyileştirmek için girilen başka bir reform dönemi 70'li yılların başıydı. Zahir Şah'ın sürülmesinden sonra Sovyetler Birliği tarafından desteklenen bir sosyalist hükümet kuruldu.
Bu dönemde parlamento ve hükümet, ülke çapında eğitim çevresini iyileştirmek, cinsiyet eşitliğine ilişkin yasaları desteklemek, evlilik yaşını kızlar için 16 erkekler için 18'e çıkarmak gibi kadın meselelerini eskisinden daha fazla destekledi.
Ancak mollalar ve köylerdeki aşiret liderlerinin kadının bağımsızlığına dair endişeleri tekrar baş gösterdi ve Batılı kıyafetler giyen kadınlara yönelik silahlı ve silahsız saldırılara şahit olundu. 

Yeniden baskı
1979 Sovyet İhtilali ile kadın sorunları hızla ortadan kalktı. Ardından, 1989'da Sovyet ordusu kovulana kadar on yıl süren bir savaşta temel unsuru dindarlık olan cihatçı partiler ve savaş ağaları ortaya çıktı.
Ülkede kaos hali ve iç savaş, mücahitler 1992 yılında Kabil'i ele geçirene kadar hüküm sürdü. O andan itibaren kadına ve onun hareketine yönelik kısıtlamalar başladı, kadınlar mücahitlerin elindeki bölgelerde çalışma ve kamusal hizmetten menedildi ve başörtüsü tekrar zorunlu hale getirildi. 
1962 yılında Kabil’deki tıp fakültesinde kız öğrenciler.jpg
1962 yılında Kabil'deki tıp fakültesinde kız öğrenciler / Fotoğraf: AFP
Bununla birlikte Afgan kadınlarının durumu 1996 ve 2001 yılları arasında, Taliban hareketinin iktidara gelmesinden sonra daha da kötüleşti.
Taliban dönemi dini katılıklar, kadınların eğitim ve iş hayatından keskin bir şekilde dışlanması, onlara yönelik kafa kesme ve recm (ölene kadar taşlama) gibi acımasız eylemler, televizyon, müzik ve sinemanın yasaklanması gibi uygulamalarla adını duyurdu.
Amerikan işgali ve Washington gözetiminde kurulan, Karzai'den Eşref Gani'ye kadar olan hükümetlerin gelişi ile onlar için ilk devir sona erdi.
Hareketin yeniden iktidara gelmesinin ardından ise topluma korku egemen oldu, o kadar ki bazı televizyon kanalları kadın spikerleri direkt işten çıkardı, siyasi programlar yerini İslam inancına dair tartışmalara bıraktı. 

Tarihî bir bakış
Afganlara hâkim zorlu aşiret engeline rağmen anayasa, kadın ve erkek arasında eşitliğe karar verilirken öncü oldu.
Afgan kadını o dönemde dünyadaki kadınların sahip olamadığı hak ve özgürlükler elde etti. Bu başarı, kadınları destekleyen Afgan krallar ve hükümetlere, onların istikrar ve toplum, eğitim ve sanayi alanlarındaki kalkınma çabalarına aittir.
Taliban'ın yeniden iktidara gelmesi ile kadınlara yönelik ihlallerin hız kazanması, kadınların saf dışı bırakılması ve ABD güçlerinin varlığının gölgesinde yirmi yıl boyunca elde ettikleri başarıların kökünden kazılması normaldi.
Ancak yeni iktidar, kadın özgürlüğü alanındaki tarihî ve köklü kazanımlar sebebiyle, Afgan kadınların asırlık mücadelesini ortadan kaldıramayacak. 
 
Independent Türkçe



Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Reuters'in haberine göre Belçika Kalkınma İşbirliği Bakanı Caroline Gennez bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Belçika'nın kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisinin İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırısında yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Gennez, “33 yaşındaki çalışma arkadaşımız Abdullah Nabhan ve yedi yaşındaki oğlu Cemal'in dün gece Refah kentinin doğu kesiminde İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen bombardımanda hayatını kaybettiğini büyük bir üzüntü ve dehşetle öğrendik” ifadesini kullandı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerini hedef almaya ve saldırılar düzenlemeye devam ederek Gazze Şeridi'ne yönelik 200 günü aşan savaşını sürdürüyor.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik savaşı sonucunda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 34 bin 305'e, yaralı sayısının ise 77 bin 293'e yükseldiğini duyurdu.


Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN'ın bugün (Perşembe) bildirdiğine göre, Refah'ta gerçekleştirilecek İsrail askeri operasyonu sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve beş hafta sürecek.

Şarku’l Avsat’ın KAN'dan aktardığı habere göre kara operasyonunun ilk aşamasında Gazze Şeridi'nin güneyinde, Mısır sınırına yakın Refah'taki siviller daha güvenli yerlere taşınacak.

İsrail'in müttefikleri ve muhalifleri aylardır Başbakan Binyamin Netanyahu'ya çok sayıda sivilin hayatını kaybedeceği endişesiyle Refah'a girmemesi yönünde baskı yapıyordu.

Bir milyondan fazla Filistinli kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinden Refah'a göç etmek zorunda kaldı. Refah aynı zamanda Gazze Şeridi'ne yardım girişinin yapıldığı ana sınır kapısına da ev sahipliği yapıyor.

İsrail üzerindeki artan baskıya rağmen İsrail hükümeti, Hamas'ı yok etme hedefine ulaşmak için kara harekatına devam etmesi gerektiğini söylüyor.


HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
TT

HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Humans Right Watch / HRW) salı günü yaptığı açıklamada, bu yıl tek bir günde aralarında en az 56 çocuğun da bulunduğu 220'den fazla sivilin Burkina Faso ordusu tarafından katledildiğini açıkladı.

HRW tarafından yapılan araştırmaya göre, 25 Şubat'taki saldırılarda ordu Soro köyünde 179 kişiyi, yakındaki Nondin köyünde ise 44 kişiyi öldürdü.

HRW, toplu katliamı ülkede yaklaşık 10 yıldır yaşanan "en feci ordu istismarı" olayı diye nitelendirdi.

Toplu katliamın, köylülerin silahlı radikal İslamcı militanlara yardım ettiğini öne süren ordunun misillemesi olduğuna inanılıyor.

Görgü tanıkları ve hayatta kalanlar HRW'ye 25 Şubat'taki cinayetlerin, radikal İslamcı militanların eyalet başkenti Ouahigouya'ya yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki bir askeri kampa düzenlediği saldırıya misilleme olarak gerçekleştirildiğini düşündüklerini anlattı.

Saldırıdan kurtulan köylüler HRW'ye, militanların köyün yakınından geçmesinden yaklaşık 30 dakika sonra 100'den fazla askerin bulunduğu bir askeri konvoyun Nondin köyüne indiğini söyledi.

Rapor, tanık ve kurtulanların şu ifadelerine yer verdi:

Askerler kapı kapı dolaşarak köy sakinlerini evlerinden çıkardı. Daha sonra köylüleri gruplar halinde toplayarak üzerlerine ateş açtılar.

Hayatta kalan bir kişi, askerlerin katliamlardan önce köy sakinlerini radikal İslamcı militanların hareketlerini bildirmeyerek işbirliği yapmamakla suçladıklarını söyledi. Hayatta kalanlar, askerlerin bir saat sonra yaklaşık 5 km. uzaklıktaki Soro'ya vardıklarını ve burada da köylüleri toplayıp ateş açtıklarını ekledi. Görgü tanıkları, her iki köyde de askerlerin saklanmaya ya da kaçmaya çalışanlara da ateş ettiğini söyledi.

Burkina Faso hükümet sözcüsü raporla ilgili yorum taleplerine yanıt vermedi. Yetkililer daha önce sivilleri öldürdüklerini reddetmiş ve cihatçı savaşçıların genellikle asker kılığına girdiklerini ileri sürmüştü.

Bir zamanlar barış içinde yaşayan bu ülke, El Kaide ve İslam Devleti'yle (eski adıyla IŞİD) bağlantılı cihatçı militanlarla devlet destekli güçlerin çatışmaları nedeniyle harap olmuş durumda. Her iki taraf da arada kalan sivilleri hedef alıyor. 

Çatışmalar bugüne dek yarıdan fazlası çocuk olmak üzere en az 2 milyon kişiyi yerinden etti. Muhalif olarak algılanan kişileri susturan baskıcı bir rejim tarafından yönetilen ülkede saldırıların çoğu cezasız kalıyor ve rapor edilmiyor.

Associated Press, nisan başlarında yaptığı açıklamada ordunun 5 Kasım'da başka bir köye düzenlediği ve en az 70 kişinin ölümüne yol açan saldırıya ilişkin haberlerini yayımlamıştı. Ayrıntılar benzerdi: Ordu militanlarla işbirliği yapmakla suçladığı köylüleri, çocukları ve bebekleri dahil olmak üzere katletmişti.

ABD merkezli Silahlı Çatışma Yeri ve Olay Verileri Projesi'ne (Armed Conflict Location & Event Data Project /ACLED) göre El Kaide ve İslam Devleti grubuyla bağlantılı cihatçı şiddetin Batı Afrika ülkesini 9 yıl önce ilk kez vurmasından bu yana Burkina Faso'da 20 binden fazla kişi öldürüldü.

Burkina Faso 2022'de iki darbe yaşamıştı. Analistler, Eylül 2022'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana, Yüzbaşı İbrahim Traoré liderliğindeki cuntanın militanları geri püskürtme sözü verdiğini ancak şiddetin daha da kötüleştiğini söylüyor. Burkina Faso topraklarının yaklaşık yarısı hükümet kontrolü dışında kalmaya devam ediyor.
Independent Türkçe, AP, BBC, HRW, ACLED


İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
TT

İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)

David Schenker

İsrail, son 10 yıl içinde İran’ın Suriye’deki mevzilerini ve askeri personelini hedef alan saldırılar düzenledi. Hedefinde özellikle İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü ve Tahran'daki molla rejiminin Suriye sınırları içinde faaliyet gösteren Filistinli, Iraklı ve Lübnanlı milislerden oluşan vekil gruplarının mevzileri vardı.

İsrail, Tahran'ın Suriye'de askeri olarak varlığını artırmasını engellemenin yeni, etkili ve nispeten daha düşük maliyetli olan yol olarak önleyici hava saldırılarına başvurdu. Hizbullah'ın 7 Ekim olaylarının ardından savaşa dahil olmasıyla birlikte İsrail benzer bir stratejiyi Lübnan'da da uygulayarak Hizbullah'a bağlı Rıdvan Gücü'nü Lübnan ile olan kuzey sınırından uzaklaştırdı.

İsrail, saldırılarını son dönemde Irak’a doğru genişletti. Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana İsrail'e insansız hava araçları (İHA) ile saldırılar düzenleyen ve İran’ın 13 Nisan'da İsrail’e düzenlediği saldırıya katılmış olmaları muhtemel olan İran destekli Halk Seferberlik Güçleri'ni (Haşdi Şabi) hedef aldı.

İsrail'in kısa bir süre önce Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da uyguladığı iddialı ve provokatif askeri taktikler, İran'ın müttefiki olan düşmanlarıyla uzun süredir devam eden ve gerilimi en aza indirmeyi amaçlayan angajman kurallarına ilişkin gayri resmi anlaşmalarda tek taraflı bir değişikliğin olduğunu gösteriyor. İsrail’in bu stratejisi, İran'ın Suriye'de gelişmiş füze üsleri ve Hizbullah mevzileri kurmasını engellemede ve nihayetinde Lübnan sınırı boyunca sürpriz bir Hizbullah saldırısı tehdidini azaltmada büyük ölçüde başarılı oldu. Diğer yandan bu strateji, Irak'taki vekillerinin İran'a maliyetlerini de artırabilir.

İsrail'in, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlediği ve Kudüs Gücü’nün üst düzey bir komutanının öldürüldüğü 1 Nisan'daki saldırısının ardından Tahran, İsrail’e yönelik stratejisini gözden geçirmeyi seçti. Tahran’ın stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail’e doğrudan kendi topraklarından saldırması oldu. Her ne kadar İran'ın İsrail’e misillemede bulunacağı günler öncesinden beklense de İran topraklarından İsrail’e 300’den fazla İHA ve balistik füzenin fırlatılması, onlarca yıldır vekiller aracılığıyla yürütülen ‘gri bölge’ savaşından daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir sapma olduğuna şüphe yok.

Tahran’ın yeni stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail'e doğrudan İran topraklarından saldırması oldu.

İkinci ve belki de en az birincisi kadar önemli olan bir diğer husus ise İran’ın İsrail’in Suriye ve bölgedeki diğer saldırılarına ilişkin yeni iddialı politikasıdır. DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami İsrail'in Şam’daki saldırısından sadece bir gün sonra yani 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, ‘yeni bir denklemden’ bahsetti. Selami, “Bundan sonra halkımıza, sahip olduklarımıza ya da çıkarlarımıza yönelik herhangi bir saldırıya İran İslam Cumhuriyeti içinden karşılık verilecek” dedi.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran topraklarından fırlatılan İHA’lar ve füzelerle doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi. İsrail'in Suriye’de ve Lübnan'da Hizbullah'a ya da Irak'ta Haşdi Şabi’ye ait mevzilere düzenlediği saldırıların İran’ın çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ise daha da belirsiz.

İsrail, 19 Nisan’da İran'ın salvosuna İsfahan'daki bir askeri tesise sınırlı bir saldırı düzenleyerek karşılık verdi. Can kaybına ve ciddi bir hasara yol açmayan saldırı, gerilimi daha da tırmandırmaktan kaçınmak için dikkatlice tasarlanmıştı. Amaç, Tahran'a, İran hava savunma sisteminin kolaylıkla ihlal edilebileceği mesajı vermekti.

İran’ın İsrail saldırısı, Ekim ayından bu yana en etkili saldırılarından birini geçtiğimiz hafta düzenleyip birkaç İsrail askerini yaralamayı başaran Hizbullah'ı cesaretlendirmiş gibi görünüyor. Hizbullah o günden beri, Lübnan hava sahasında İsrail’e ait bir İHA’yı düşürürken Pesah (Fısıh/Hamursuz) Bayramı arifesinde İsrail'in kuzeyindeki Safed kentindeki askeri noktaya yönelik 35 katyuşa füzesi fırlattı. İsrail, Hizbullah'ın bu son hamlelerine karşılık olarak Lübnan’daki askeri operasyonlarını yoğunlaştırabilir.

Öte yandan İsrail'in Irak’taki saldırısının ardından Haşdi Şabi, şubat ayından bu yana ilk kez ABD güçlerini hedef aldı. Haşdi Şabi milisleri, yakında İsrail için hedef olabilir. Çünkü mevcut durumun karmaşıklığı göz önüne alındığında Irak topraklarında ABD güçlerine bir kez daha saldırı düzenlenmesi halinde İsrail’in karşılık vereceğine şüphe yok.

dfvfe
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında zırhlı askeri bir araç üzerindeki İsrail askerleri, 24 Nisan 2024 (AFP)

İsrail ve İran, tansiyonu düşürmeyi tercih etmiş olsa da bu sakin hava çok sürmeyebilir. İran’ın İsrail'e saldırısı ve ardından DM Genel Komutanı Selami'nin angajman kurallarında değişiklik yapılacağına dair siyasi açıklaması angajman kurallarının yeniden tanımlanması gerektiği anlamına geliyordu. Selami’nin açıklamasından bu yana İsrail, Lübnan'da Hizbullah’a ait mevzileri hedef almayı sürdürdü. Irak’ta da İran'a yakın Haşdi Şabi mevzilerini hedef alan saldırılar başlatmış gibi görünüyor. Basında bu ayın ortalarında yer alan haberler, İran'ın Suriye'deki DMO komutanlarının çoğunu geri çektiğini ve İsrail'in buradaki saldırılarını geçici olarak durdurduğunu gösteriyor.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran’dan doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi.

Ancak İsrail'in, özellikle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'deki saldırısı ve İsrail'in İran topraklarından doğrudan hedef almasının ardından Tahran’ın yeni angajman kurallarını kabul etmesi pek olası değil. Bununla birlikte İsrail, Pesah Bayramı'ndan sonra DMO güçlerinin geri dönmesi beklenen Suriye'deki hava saldırılarına devam edebilir. İsrail, Suriye'deki bu saldırıları, İran’ın komşu ülkede yeni bir düşman cephe oluşturmasını engellemeye yönelik proaktif politikası çerçevesinde gerçekleştiriyor. İsrail, DMO’nun önde gelen komutanlarını hedef alma konusunda daha temkinli davranabilir, ancak Suriye'de İran güçlerine ve İran destekli milislere karşı mevcut yaklaşımını önemli ölçüde değiştirmesi beklenmiyor.

İsrail'in on yıl önce ‘savaşlar arası savaş’ operasyonunu başlatmasından sonra bugün, Suriye'deki statükoyu değiştirmeyi amaçlayan Tahran'ı zor seçeneklerle karşı karşıya bırakmış durumda. İsrail'in Suriye'deki saldırılarını sonlandırmaması halinde -ki bunun olması beklenmiyor- Tahran'ın ya son on yıldır büyük ölçüde yaptığı gibi teslim olması, İsrail'e karşı topraklarını savunmak için vekillerini görevlendirmesi ya da DMO Genel Komutanı’nın açıkladığı gibi bundan sonra saldırılarını İran topraklarından başlatması gerekecek. Diğer taraftan Hamas ve İsrail arasında Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana çatışmanın Lübnan, Yemen, Irak ve son zamanlarda İran'a sıçrayacağına dair korkular gün geçtikçe artarken gelecekte bölgesel bir savaşın patlak vermesi tehdidinin Suriye'den gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Amerikalı üniversite öğrencilerinden "kampüslerdeki protestolar antisemitik" iddialarına sert yanıt

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Amerikalı üniversite öğrencilerinden "kampüslerdeki protestolar antisemitik" iddialarına sert yanıt

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD’de Columbia Üniversitesinde başlayan ve ülkenin farklı eyaletlerindeki birçok üniversiteye yayılan Gazze eylemlerine Maryland Üniversitesi öğrencileri de katılırken, gösterilere katılan öğrenciler "kampüslerdeki öğrenci protestoları antisemitik" iddialarına sert tepki gösterdi.

Columbia Üniversitesinde başlayan ve kısa sürede New York Üniversitesi (NYU), New School, Stanford, Yale, MIT ve Texas gibi ülkenin önemli üniversitelerine yayılan Filistin'e destek eylemleri büyüyerek devam ediyor.

ABD'de başkent Washington'a yarım saatlik mesafedeki Maryland Üniversitesinden bir grup öğrenci de, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki amacıyla üniversite kampüsünün bahçesinde eyleme başladı.

Yüzden fazla öğrencinin katıldığı ve aralarında farklı din ve etnik kökene mensup öğrencilerin bulunduğu grup, Gazze'de acil ateşkes için sloganlar attı.

AA muhabirinin mikrofon uzattığı Amerikalı üniversite öğrencilerinin ortak vurgusu, Columbia'da başlayıp yayılan üniversite protestosuna katılan arkadaşlarına destek olmak, İsrail ile ona destek olan ABD yönetimini protesto etmek ve okullarının İsrail'e silah satan firmalarla ilişkisini kesmesi oldu.

- Amerikalı Yahudi öğrenciden net mesaj: "Gazze'yi bombalamayı bırakın"

Maryland Üniversitesinde üçüncü sınıf öğrencisi olan ve "Barış İçin Yahudilerin Sesi" öğrenci birliğinin başkan yardımcılığını yapan Amerikalı Yahudi öğrenci Brandy Kaplan, amaçlarının Gazze'deki katliamlara dikkati çekmek olduğunu belirtti.

Columbia Üniversitesinde başlayan Gazze'ye destek gösterilerine kendilerinin de bu şekilde katılıp destek olduğunu kaydeden Kaplan, bir diğer amaçlarının ise üniversitenin ortak çalıştığı ve İsrail'e silah üreten firmalarla ilişkinin kesilmesi çağrısı olduğunu vurguladı.

Kaplan, "Güvende olabilmemiz için bir köşeye itilip insanları öldürmemize gerek yok. Başta Filistin olmak üzere dünya halklarının birkaç adımla özgürleşmesinin ve ilk adımın kalıcı ateşkes olduğuna inanıyorum. O yüzden önce kalıcı ateşkes; sonra Batı Şeria ve Gazze'deki şiddet içeren askeri işgale son verilmesi, sonra da Filistin halkının yönettiği tek bir devlet." şeklinde konuştu.

İsrail'in Gazze'deki şiddetini "soykırım" olarak tanımlayan Kaplan, "Benim demek istediğim şu: Okulları bombalamayı bırakın, çiftlikleri bombalamayı bırakın, hastaneleri bombalamayı bırakın demek istiyorum. Gazze'nin çocukları ödenecek bedel olmamalı." dedi.

- "Antisemitizm iddiaları inanılmaz derecede sinir bozucu"

Üniversite kampüslerindeki öğrenci protestolarının Yahudi karşıtlığı olduğu iddiaları hakkında da fikirlerini paylaşan Kaplan, "İnanılmaz derecede sinir bozucu olduğunu söyleyebilirim. Yahudi halkının hepsinin Filistin'in yok edilmesini istediğini söylemekten daha fazla antisemitizmi doğrulayan ne olabilir? Bizim örgütümüzde antisemitizme yer yok." dedi.

Kendilerinin sadece Filistin halkının kurtuluşu için değil dünyanın herhangi bir yerinde ezilen uluslar için aynı mücadeleyi vermeye istekli olduğu kaydeden Amerikalı Yahudi öğrenci, "İsrail'i eleştiren bu hareketler, sadece İsrail hükümetini eleştirmekle kalmıyor, çünkü pek çok kişi İsrail hükümetini eleştirmek Yahudi karşıtı değil, devleti eleştirmek Yahudi karşıtıdır diyecektir. Biz de hayır demek istiyoruz, bunu eleştirmek Yahudi düşmanlığı değildir. Aslında Yahudi halkının dünyada güvende olabilmesi için bir devlete ihtiyacı olduğunu ima etmek antisemitiktir." şeklinde konuştu.

- "Biden İsrail'i finanse etmeye devam ederse seçimleri kazanamayacak"

Üniversitedeki Filistin gösterilerinde aktif rol alan Ahlam isimli Amerikalı Arap Halk Sağlığı Bölümü öğrencisi ise, eylemlerinin ana amacının Gazze halkıyla dayanışma olduğunu belirtti.

Maryland Üniversitesi'nin birçok askeri firma ile ortak çalıştığını ve bu firmaların İsrail'e silah sattığını anlatan Ahlam, "Biden bunu finanse etmeye ve desteklemeye devam ederse kasım ayındaki seçimleri kazanamayacak. Bu nedenle ABD'de büyük ayaklanmalar gördük. Pek çok insan haklı olarak Biden'a kızgın." dedi.

Amerikalı Arapların ve Müslümanların Gazze politikaları nedeniyle Biden'a olan tepkilerini açıkça dile getirdiğini vurgulayan Ahlam, "Bu yüzden ona, ya soykırımı finanse etmeyi bırakırsın ya da kasım ayında kazanamazsın mesajını gönderiyoruz." şeklinde konuştu.

Amerikan üniversitelerindeki öğrenci protestolarının antisemitizmle hiçbir ilgisinin olmadığını kaydeden Ahlam, "Bu protesto kesinlikle Yahudi düşmanlığı değildir. Burada bizimle birlikte gösterilere katılan Yahudi öğrenci arkadaşlarımız var. Özgür Filistin için Yahudiler şeklinde pankartlar taşıyorlar. Hepimiz özgür olana kadar hiçbirimiz özgür değiliz ve Filistin'in kurtuluşu çağrısı hiçbir şekilde Yahudi halkının yok edilmesi anlamına gelmez." dedi.

- "Üniversitemin bu soykırımdaki suç ortaklığına karşı çıkıyorum"

Richard adlı Amerikalı siyahi öğrenci ise, ülkenin farklı üniversitelerindeki öğrenci protestolarına destek verdiğini söyledi.

"İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı uyguladığı soykırıma ve üniversitemin bu soykırımdaki suç ortaklığına karşı çıkıyorum. Çünkü bu üniversitenin silah üreticileriyle çok fazla bağı var ve buna bir son verilmesini istiyoruz." diyen Richard, binlerce insanın hayatını kaybettiği bir durumda hiçbir şey yok gibi davranılamayacağını belirtti.

Biden yönetimine, "Eğer insan haklarını bu kadar destekliyorsanız, soykırım yapan bir ülkeye silah gönderme konusunda da tutarlı davranmanız gerekir." diye seslenen Amerikalı öğrenci, kampüslerdeki öğrenci protestolarının antisemitik olduğu iddialarına yönelik, "Açıkçası bu çok saçma. Yahudi karşıtlığı, Batı medeniyetinde nefretin en eski biçimlerinden biridir. Bu, kınanması gereken bir şeydir. Ancak bir ülkenin politikasını eleştirmek aynı şey değildir, bu tamamen ayrı bir şey." yanıtını verdi.


Fukuşima'da elektrik kesintisi sonrası atık su tahliyesi yeniden başladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Fukuşima'da elektrik kesintisi sonrası atık su tahliyesi yeniden başladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Japonya'da Fukuşima Dai-içi Nükleer Güç Santrali'nde elektrik kesintisi nedeniyle durdurulan atık su tahliyesinin yeniden başladığı bildirildi.

Santral işleticisi Tokyo Electric Power'ın (TEPCO) açıklamasına göre, dün santralde bir kazı çalışması sonucu elektrik kablosundaki hasarın durumu güncellendi.

Kablo hasarı sonrası sismik izolasyon binasındaki gaz türbin jeneratöründe, voltaj kaybı kaynaklı kısmi elektrik kesintisinin sona erdiği aktarıldı.

Atık su tahliyesinin yeniden başladığı bildirildi.

Süreç boyunca santral reaktörlerindeki soğutma işlevlerinin korunduğu, radyoaktif özellikli atık suyun güvenliğine yönelik anormal bir durumun meydana gelmediği belirtildi.

Kazı çalışması esnasında elektrik kablosunda hasar meydana gelmiş ve olayda bir işçi yaralanmıştı.

Hastaneye kaldırılan yaralı işçinin vücudunda radyoaktif kirlenme saptanmamıştı.

- Tahliye son durum

Radyoaktif özellikli atık suyun Pasifik Okyanusuna salıverilmesi Ağustos 2023’te başlamıştı.

2023 yılında 4 evrede toplamda 31 bin 200 ton atık su boşaltılmıştı.

TEPCO, 1 Nisan'da başlayan 2024 mali yılının ilk atık su boşaltım evresini ise 19 Nisan-7 Mayıs'ta gerçekleştiriyor.

Bu evrede 7 bin 800 ton atık su boşaltılacak.

31 Mart 2025'te sona erecek 2024 mali yılı boyunca işletici firma, 7 boşaltım evresinde toplamda 54 bin 600 ton atık suyu tahliye etmeyi planlıyor.

- Atık su tahliyesi
TEPCO, santraldeki radyoaktif özellikli atık suyun boşaltımını Ağustos 2023'te başlatmıştı. Atık su, deniz altına inşa edilen tünel vasıtasıyla kıyıdan 1 kilometre açığa boşaltılıyor.

Santraldeki reaktörleri soğutma işlevi gören saf su içinde oluşan radyoaktif maddeler, Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi (ALPS) sayesinde trityum materyali haricinde ayrışıyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Temmuz 2023'teki nihai raporunda, Japonya'nın atık su tahliye planının, uluslararası güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu duyurmuştu.

Japonya'da 2011'de 9 büyüklüğünde meydana gelen deprem ile sonrasındaki tsunaminin santraldeki reaktörde yol açtığı nükleer erimeler havaya karışmış ve santral çevresi tahliye bölgesi ilan edilmişti.


Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap Birliği, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail'e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yaptı.

Arap Birliği, İsrail ordusunun 200'den fazla gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ndeki gelişmeleri görüşmek üzere daimi temsilciler düzeyinde olağanüstü toplandı.

Mısır resmi haber ajansı MENA'nın haberine göre birlik, "İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'da Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve soykırım suçunu devam ettirmesini” şiddetle kınadı.

İsrail ordusunun Refah kentine saldırı niyetinin Filistin halkına yönelik yeni bir katliam anlamına geleceği uyarısında bulunan birlik, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in ateşkese uymasını ve insani yardım girişini güvence altına alan BM Antlaşması'nın 7. bölümündeki maddeler uyarınca bir kez daha karar almasını istedi.

Birlik, ABD'nin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyelik başvurusunu veto etmesini de kınadı.

Arap Birliği, vetonun, ABD’nin bölgede barış, güvenlik ve istikrarın gerekliliklerini ve esaslarını yerine getirmekte başarısız olduğunu gösterdiğini ve iki devletli çözümü destekleyen beyanıyla çeliştiğini bildirdi.

Konsey, “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları ve İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım suçunda kullandığı insansız hava araçlarının üretimini finanse etmeyi bırakmaları" çağrısında bulundu.

“Bölgede ve dünyada barış şansını kurtarmak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için Filistin Devleti'ni tanımayan tüm ülkelere bir an önce tanımaları" çağrısında bulunan Arap Birliği, Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Nasır Hastaneleri’nde ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili uluslararası adalet kurumlarından bağımsız soruşturma yürütmesini talep etti.

Filistin 22 Nisan'da Arap Birliği'ni Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik "soykırım suçlarını" görüşmek üzere acilen toplanmaya çağırmıştı.


Texas Üniversitesindeki İsrail karşıtı protestoda gözaltına alınan kişi sayısı 34'e yükseldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Texas Üniversitesindeki İsrail karşıtı protestoda gözaltına alınan kişi sayısı 34'e yükseldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de İsrail karşıtı eylemler başka üniversitelere de yayılırken Texas Üniversitesinde gösteri sırasında gözaltına alınan Filistin destekçisi protestocuların 34'e çıktığı bildirildi.

Texas Eyaleti Kamu Güvenliği Departmanı, X sosyal platformunda, Texas Üniversitesinde düzenlenen protestoya ilişkin açıklamada bulundu.

Açıklamada, üniversite kampüsündeki Filistin protestolarında toplam 34 kişinin gözaltına alındığı; üniversite yönetimi ve Texas Valisi Greg Abbott'ın talebi üzerine, gösteriye müdahale edildiği aktarıldı.

Vali Abbott, X'ten yaptığı paylaşımda, kalabalık dağılana kadar protestocuların gözaltına alınmaya devam edileceğini kaydetti.

Abbott, "Bu protestocuların yeri hapishane. Texas'ta antisemitizme müsamaha gösterilmeyecektir, nokta. Texas'taki herhangi bir üniversitede nefret dolu, Yahudi karşıtı protestolara katılan öğrenciler okuldan atılmalıdır." ifadelerini kullandı.

İsrail’in Gazze saldırılarını ve Filistinli sivillere yönelik eylemlerini protesto eden 200 kadar öğrenci, dün öğlen saatlerinde Texas Üniversitesi Austin yerleşkesinde toplanmış, polis ilk aşamada, grubu yönlendirdiğini iddia ettiği 17 kişiyi gözaltına almıştı. Bu sırada atlı birliklerin de dahil olduğu güvenlik güçleri ile öğrenciler arasında arbede yaşanmıştı.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin yanlısı öğrenciler, okulun, Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin yanlısı gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yüksek öğrenim kurumlarına da yayılmıştı.


İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna düzenlediği hava saldırısında bir sivil yaralandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna düzenlediği hava saldırısında bir sivil yaralandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna yönelik düzenlediği hava saldırısında bir sivilin yaralandığı belirtildi.

Lübnan resmi ajansı NNA'nın geçtiği habere göre, İsrail'e ait insansız hava araçları (İHA) Lübnan'ın doğusundaki Baalbek kentine bağlı Duris beldesine hava saldırısı gerçekleştirdi.

Saldırıda seyir halinde olan ve yakıt taşıyan bir tanker şoförünün yaralandığı kaydedildi.

İsrail'e ait İHA'dan fırlatılan füzenin tankerin hemen yanına düştüğü aktarıldı.

İsrail ordusu, Hizbullah hedeflerini vurmak için Lübnan-İsrail sınırından en az 120 kilometre uzaklıkta bulunan Lübnan'ın Baalbek-Hermel vilayetine hava saldırıları düzenliyor.

İsrail ordusu ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten beri devam eden çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu ile 7 İsrailli sivil ve 12 asker öldü


ABD'nin Arizona eyaletinde, "seçimlere müdahale" suçlamasıyla Trump'ın eski avukatına dava açıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'nin Arizona eyaletinde, "seçimlere müdahale" suçlamasıyla Trump'ın eski avukatına dava açıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin Arizona eyaletinde, aralarında eski ABD Başkanı Donald Trump'ın eski avukatı Rudy Giuliani'nin de bulunduğu 18 kişiye "2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" suçlamasıyla dava açıldı.

Arizona'da bir mahkeme, "2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" suçlamasıyla 18 kişi hakkında dava açıldığını bildirdi.

Söz konusu kişiler arasında Rudy Giuliani'nin yanı sıra eski Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Mark Meadows'un da bulunduğu kaydedildi.

İddianamede Trump'ın kendisine herhangi bir suç yöneltilmezken, yalnızca suç ortağı olarak anıldığı belirtildi.

Michigan, Georgia ve Nevada'nın ardından Arizona, başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale çerçevesinde suçlama yönelten 4. eyalet oldu.

- Trump'a Georgia'da açılan dava
Georgia'nın Atlanta kentinde, "eyaletteki 2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" iddiasını uzun süredir soruşturan Fulton bölgesi savcılarının sundukları deliller ve tanık ifadelerinin ardından Trump'a yeni suçlamalar isnat edilen iddianame 14 Ağustos 2023'te kamuoyuna açıklanmıştı.

98 sayfalık 41 suçlamanın yer aldığı iddianamede, Trump'a, aralarında "bir kamu görevlisinin yeminini bozmaya teşvik", "yalan beyanda bulunmak için komplo kurma" ve "eyaletin yolsuzluk ve şantajla mücadele ile ilgili kanunu ihlal etme" başlıklarının da bulunduğu 13 suç isnat edilmişti.

Trump'ın yanı sıra aralarında eski avukatları Rudy Giuliani ve John Eastman ile eski Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Mark Meadows'un da bulunduğu 18 kişiye daha suçlama yöneltilmişti.