Savaşın ortasında Rus ordusunu yeniden yapılandırma eylemi başarılı olur mu?

Sovyet güçlerinin Stalingrad zaferinin perşembe gününe denk gelen 80’inci yıldönümünde Kızıl Ordu üniforması giymiş askerler (AP)
Sovyet güçlerinin Stalingrad zaferinin perşembe gününe denk gelen 80’inci yıldönümünde Kızıl Ordu üniforması giymiş askerler (AP)
TT

Savaşın ortasında Rus ordusunu yeniden yapılandırma eylemi başarılı olur mu?

Sovyet güçlerinin Stalingrad zaferinin perşembe gününe denk gelen 80’inci yıldönümünde Kızıl Ordu üniforması giymiş askerler (AP)
Sovyet güçlerinin Stalingrad zaferinin perşembe gününe denk gelen 80’inci yıldönümünde Kızıl Ordu üniforması giymiş askerler (AP)

Ukrayna’da savaşan Rus ordusu, topraklarını savunan Ukrayna güçlerinin şiddetli direnişi karşısında bocalarken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu geçtiğimiz ay Rus ordusunun, tugay modelinden uzaklaşıp 2008 öncesi benimsenen tümen yapısına dönecek şekilde yeniden yapılandırılacağına dair yeni bir plan ortaya koydu. Planın detayları, Finlandiya ve İsveç’in 2023 yılında NATO’ya katılımı yaklaşırken Rus ordusunun Ukrayna’da ivme kazanma mücadelesi verdiği bir zamanda açıklandı.
Bu ordu reformlarının uygulanması, Sovyet ve Rus ordularının tarihi açısından yeni değilse de yeni yapılandırma girişimleri, Sovyetlerin geniş çaplı savaş tehdidi algısını yakından yansıtarak, NATO karşısında Rus çıkarlarını korumaya hazır yeni bir ordu inşa etmeyi hedefliyor. Özellikle Avrupa ve Avrasya’da olmak üzere ABD deniz piyadeleri açısından dış ilişkiler uzmanı olan araştırmacı Jorge L. Rivero, Amerikan National Interest dergisinde yayınlanan bir raporunda düşüncelerini şu şekilde ifade ediyor: “Rusya’nın önerileri ve genellikle tamamen farklı olan sonuçlarına karşın, Batılı analistler, yakın zamanda bu reformların uygulanabilirliğini ve Doğu Avrupa’daki Rus güçlerinin durumuna nasıl etki edeceğini sorgulayacak.”  Rus silahlı güçleri, bu yeni teşkilâtı donatmak için beşerî sermaye, insan gücü ve eğitim alanında büyük yatırımlar yapmak zorunda kalacak. Ukrayna’daki büyük hasarların ardından bu hedefleri gerçekleştirmek Kremlin açısından zor bir iş. Rus askeri operasyonlarına odaklanan Jorge, Sovyet ve Rus reformlarına ilişkin değerlendirmesinde, Sovyet ve Rus ordularının reform tarihi ile bu reformların amaç ve sonuçlarının kısaca incelenmesinin, olabileceklerin takibi açısından önemli olduğunu belirtiyor ve Stalin döneminin sonlarında Sovyet ordusunun büyük bir kara kuvvetini odak noktası olarak aldığına işaret ediyor.
II. Dünya Savaşının ardından Sovyetler, ikincisine benzer, ancak nükleer silahlarla güçlendirilmiş bir üçüncü dünya savaşı hayal ediyor. Sovyet ordusu 50’li ve 60’lı yıllarda büyük değişimlere sahne oldu; 1968 ila 1987 yılları arasındaki dönemde ise Sovyet kara kuvvetleri 138 tümenden 220 tümene çıkarıldı. Rus Genelkurmay Başkanlığı, 90’lı yıllardaki Çeçen felaketinden sonra görece sınırlı bir çatışmada muzaffer olmak için her askeri bölgeden karışık birlikler oluşturmak zorunda kaldı ve bu, Sovyet geçmişine kıyasla gücünün kötüleştiğinin göstergesi oldu. 1992 yılında Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı, Rusya ekonomisinin çökmesiyle Rus oluşumlarını azaltmaya başladı. Askeri yetkililer ve siyasetçiler, kötüleşen Rus ordusunu yeniden yapılandırmayı hedefleseler de 90’lı yıllar gerçek askeri reformlara değil, asker sayısının azaltılmasına tanık oldu. 1992 ila 2000 yılları arasında Rus kara kuvvetlerinin asker sayısı 1.4 milyondan 348 bine geriledi. 2008 yılında Rus kara kuvvetlerinin Gürcistan'daki zayıf performansından sonra eski Rus Savunma Bakanı Anatoliy Serdyukov, Rus silahlı güçlerinin sayısını büyük oranda düşürmeye, tümen modelinden gene tugay modeline dönmeye ve subay birliği yüzde 57.7 oranında küçüldü. Serdyukov’un “Yeni Görünüm Reformları” adıyla bilinen düzenlemeleri, silahlı kuvvetlerde 278 bin 500 personellik bir küçülme ile sonuçlandı. Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı başladığında Rus ordusunun silahlarının yüzde 80’i Sovyet dönemine aitti. Serdyukov’un reformları, Rus silahlanma programına uygun yatırımları temin etmek için ordunun hacmini daraltmayı hedefliyordu.
Jorge raporunda, Alman Haber Ajansı’nın da belirttiği üzere, Rusya’nın Ukrayna’daki özel askeri operasyonunun Kremlin açısından istenen sonuçları vermediğini söyleyerek “Putin’in reformlarına” yöneldi. Beyaz Rusya’dan Kiev’e doğru yoğun bir kuzey saldırısının ardından Rusya, operasyonlarının hedefini mart ayının sonlarında Donbass’a taarruz kaydırdı. Tehdit algısında net bir değişimle ve Rus silahlı güçlerinin genel savaş kabiliyetini genişletmek için Putin, ordu büyüklüğünü yüzde 30 oranında artırma planını açıkladı. Bu plana göre 300 bin sözleşmeli personele ek olarak, Rus ordusunun asker sayısı 1.15 milyondan 1.5 milyona yükseltilecek. Putin’in planı, toplamda kara kuvvetlerinin büyüklüğünü 22 tümen artıracak ve Rus Hava Kuvvetlerine iki yeni tümen ekleyerek hava kuvvetlerini Sovyet dönemindeki boyutuna getirecekti.
Hava Kuvvetleri tümenlerinden biri olan 104. Muhafız Taarruz Hava Tümeni, eski 31. Muhafız Taarruz Hava Tugayı'nın arkasında oluşturulmuş durumda ve yeni tümen şu anda Zaporizhia Oblast'ta faaliyet gösteriyor. Son olarak, mevcut beş Deniz Piyadeleri tugayından, beş Deniz Piyadeleri tümeni oluşturulacak.
Şoygu’ya göre işgal edilen Herson ve Zaporijya topraklarında iki süvari (atlı) piyade tümeni kurulacak. Yeni plan ayrıca, özel askeri operasyondaki başarısızlığında payı olma ihtimali bulunan mevcut Batı askeri bölgesi yerine, NATO’ya karşı Moskova ve Leningrad askeri bölgelerini yeniden inşa ediyor. Şoygu, Finlandiya’nın Rusya ile olan sınırının karşısındaki Karelya’da bir askeri birliğin ve ortak silahlı orduları destekleyecek hava destek tugay ve alaylarının kurulacağını da açıkladı.
Serdyukov’un, Rusya’nın silahlanma yatırımı için asker sayısını azalttığı 2008 yılındaki reformlarının aksine yeni reformlar, aynı zamanda yeni silahlara yatırım yapıp mevcut kuvvetleri yeni teçhizat ve ekiplerle donatırken, asker sayısında da büyük bir artış gösteriyor. Serdyukov’un planı, Avrupa ovasında veya Çin’de geniş çaplı bir savaştan uzak kalarak, dış ve iç tehditlere karşı koymaya muktedir bir Rus ordusu temin etti. Bu oluşumlar iyi bir performans gösterdi ve bu, 2014’te ve Suriye’deki savaş kabiliyetleriyle de doğrulandı.
Jorge raporunu, buna rağmen gerçek tercihin geçen yıl Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde yapıldığını belirterek bitiriyor. Nitekim Rusya bu adımla, ilk tehdidin terörizmi kendisi için ana tehdit olarak gördüğü sınırlı savaş operasyonlarından, NATO’nun tekrar ana tehlike haline geldiği geniş çaplı bir çekişmeye dönüştüğünü açıkça gösterdi. Bununla birlikte Rusya, Sovyetler Birliği değil. Rus Savunma Bakanlığını bu reformları, en azından Kremlin’in hayal ettiği şekilde başarıyla uygulamasını engelleyen birçok faktör söz konusu. Rusya’nın, bu oluşumları yönetmek için mevcut tüm araçları kullanma yeteneği, muhtemelen yeterli personelin temin edilmesi sonucunu verecektir. Ancak sorun şu ki mevcut ve yeni sistemlerin modernizasyonu ve satın alınmasında zorluklar yaşanacak, bu da teçhizat bakımından NATO güçlerinden daha yetersiz olacak bir ordunun kurulmasına yol açacaktır.



Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
TT

Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)

Sydney’de Hanuka Bayramı kutlamalarını hedef alan kanlı saldırıya ilişkin yeni görüntüler yayımlandı. Kısa süre önce paylaşılan video, bir çiftin saldırganlardan biriyle silahsız şekilde boğuştuğunu ve silahını kısa süreliğine ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ancak saldırganın silahın kontrolünü yeniden sağlaması üzerine çift vurularak öldürüldü.

Bu yeni video, saldırganlardan biriyle yüzleşen kahraman Ahmed Elhamad'ın eyleminin ardından geldi.

İsrail güvenlik yetkilileri, dünya çapındaki çeşitli istihbarat teşkilatlarına uyarıda bulunduklarını, Yahudi mekanlarını hedef alan potansiyel terör saldırıları konusunda uyardıklarını ve uluslararası yetkilileri daha yüksek güvenlik önlemleri almaya çağırdıklarını söyledi.

Avustralya Yayın Kurumu (ABC) tarafından yayınlanan yeni görüntülerde, çiftin silahsız bir teröristle karşı karşıya geldiği görülüyor. Videoda, teröristle boğuşup onu silahsızlandırmaya çalıştıkları ve kısa süreliğine de olsa başarılı oldukları görülüyor.

Şarku'l Avsat'ın Daily Mail'den aktardığı habere göre terörist daha sonra silahının kontrolünü yeniden ele geçirdi ve ölümcül saldırısına devam etti. Çift, terör saldırısında hayatını kaybeden kurbanlar arasındaydı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motifleri hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün yaptığı açıklamada, saldırının "DEAŞ ideolojisinden kaynaklanmış gibi göründüğünü" söyledi.

Avustralya polisi ise dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle suçlanan baba ve oğulun kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bomba bulunduğunu belirtti.

Yeni Güney Galler Polis Komiseri Mal Lanyon, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sidney sahili yakınlarında bulunan aracın oğlunun adına kayıtlı olduğunu ve içinde "iki adet el yapımı DEAŞ bayrağı" ile birlikte patlayıcı düzenekler bulunduğunu söyledi.