New York Times yorumladı: Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa nasıl kalıcı olarak değişti?

"Kıta kendini barış gücünden güçlü bir jeopolitik kahramana nasıl dönüştürecek?"

Amerikan gazetesinin haberinde Avrupa'nın barışı sürdürmek için savaşa hazır olması gerektiği öne sürüldü (AP)
Amerikan gazetesinin haberinde Avrupa'nın barışı sürdürmek için savaşa hazır olması gerektiği öne sürüldü (AP)
TT

New York Times yorumladı: Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa nasıl kalıcı olarak değişti?

Amerikan gazetesinin haberinde Avrupa'nın barışı sürdürmek için savaşa hazır olması gerektiği öne sürüldü (AP)
Amerikan gazetesinin haberinde Avrupa'nın barışı sürdürmek için savaşa hazır olması gerektiği öne sürüldü (AP)

ABD'nin önde gelen gazetelerinden New York Times (NYT) 24 Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna savaşının yıldönümünden hemen sonra Avrupa'nın çatışmalardan nasıl etkilendiğini işledi. 
"Ukrayna'daki savaş Avrupa'yı kalıcı olarak değiştirdi" başlıklı haber, Rusya'nın istilası için "Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana Avrupa'yı en çok değiştiren olay oldu ve artık geri dönüş yok" ifadeleriyle başladı. 
"Kıtada barışı yaymak" fikriyle kurulan Avrupa Birliği'nin Vladimir Putin'in yayılmacı politikaları karşısında rota değiştirmek zorunda kaldığı savunuldu. Özellikle Almanya'nın askeri gücünü artırması, buna örnek olarak gösterildi. 
Roger Cohen'in yazdığı haberde "Kısacası savaş Avrupa'nın önündeki patikayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi: Kendini barış gücünden güçlü bir jeopolitik kahramana nasıl dönüştürecek?" ifadesi dikkat çekti.
Hollandalı savunma uzmanı Rem Korteweg'in şu sözlerine de haberde yer verildi:
"Avrupalı siyasetçiler, dış politikada ya da jeopolitik meselelerde sert gücü bir enstrüman olarak kullanmayı düşünmeye alışık değil. Bu bir hızlandırılmış kurs oldu."
Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde araştırma direktörlüğü yapan Rusya uzmanı Sinikukka Saari de, "Savaş yakında bitse bile artık geri dönüş yok" diyerek Avrupa'nın değişiminin kaçınılmaz olduğunu iddia etti.
NYT, Avrupa devletlerinin toplamda Kiev yönetimine bağışlama sözü verdikleri yardım miktarının 50 milyar doları geçtiğini, 8 milyonu aşkın Ukraynalının da Avrupa'ya mülteci olarak girdiğini bildirdi. Rus petrol ve doğalgazına bağımlılığı yok etmek için gerekli adımların da birer birer atıldığı vurgulandı. 
Temel değerlerini sorgulayan Avrupa'nın, II. Dünya Savaşı'ndan 78 yıl geçtikten sonra dahi ABD'ye bağlılığının sürdüğü de dikkat çekilen bir başka unsur oldu. ABD'nin Kiev yönetimine 30 milyar dolarlık silah ve ekipman vermesinin altı çizildi. Washington yönetimi olmasaydı, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin Moskova'ya bu kadar direnemeyeceği öne sürüldü. 
Rusya'dan ucuz doğalgaz ve petrol alan Almanya'nın Ukrayna'daki savaş konusunda çok sert çıkışlar yapmamasının, Sovyetler Birliği'nin geçmişi nedeniyle kendini tehdit altında hisseden Polonya'yı kızdırdığı ifade edildi. İktidar partisinin Polonya'da bu yılın sonlarına doğru düzenlenecek parlamento seçimlerinde Alman karşıtlığını kullandığına işaret edildi. 
Kıtanın en güçlü ülkesi Almanya'nın Avrupa'nın özgürlüğü için silahlanmayı tek çare olarak görmek zorunda kaldığı bildirildi. 
Daha önce Avrupa Ordusu fikrini tartışmaya açan Emmanuel Macron önderliğindeki Fransa'ysa ABD'ye bu kadar bel bağlamamayı öngören "stratejik otonomi" kavramını daha iştahla savunmak için malzeme buldu. 
Finlandiya ve İsveç'in tarafsızlıktan NATO cephesine doğru meyletmesi, Putin'in bu savaşta istemediği sonuçlar arasında sayıldı. Her ne kadar savaşın uzaması Rusya'nın ekonomisini kötü etkileyecek olsa da Ukrayna'nın AB ya da NATO'ya katılamayacak kadar karışık kalmasının Moskova'nın işine yarayacağı savunuldu. 
 
Independent Türkçe, The New York Times, AA



Muhammed bin Selman, Starmer ve Erdoğan ile son gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
TT

Muhammed bin Selman, Starmer ve Erdoğan ile son gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz ile Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer arasında dün yapılan telefon görüşmesinde, bölgedeki anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi gerektiği vurgulandı.

Görüşmede, bölgedeki son gelişmeler ve İsrail'in İran'a yönelik askeri operasyonlarının yansımaları ele alınırken, tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi ve gerilimin azaltılması için her türlü çabanın sarf edilmesinin önemine değinildi.

Diğer yandan İsrail'in İran'a yönelik saldırısı bağlamında Suudi Arabistan ve Türkiye, gerilimin düşürülmesi ve itidalli davranılması için her türlü çabanın sarf edilmesi gerektiğini ve diyaloğa dönülerek tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA’dan aktardığına göre, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının ardından bölgede yaşanan gelişmeler gözden geçirildi ve söz konusu gelişmelerin krizin çözümüne yönelik mevcut diyaloğun kesintiye uğramasına yol açtığı ifade edildi.

Türk devlet televizyonu TRT, iki tarafın bölgesel ve küresel konuları ele aldığını belirtti. Erdoğan'ın, Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail'in ‘bölgenin istikrar ve güvenliğine en büyük tehdidi oluşturduğunu’ söylediği ve bu tehdidin İran'a yönelik saldırıyla bir kez daha ortaya çıktığını belirttiği aktarıldı.

Erdoğan, ABD ile İran arasında nükleer müzakereler yoluyla uzlaşma arayışlarının sürdüğü bir dönemde İsrail'in İran'a yönelik saldırısının barış çabalarını baltalamayı amaçladığını ve İsrail saldırılarının İsrail'in ‘bölgesel ve küresel güvenliği sorumsuzca tehdit ettiğini’ bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti.

Görüşme sırasında Erdoğan, ‘bölgenin yeni bir krizi kaldıramayacağı ve yıkıcı bir savaşın bölgedeki tüm ülkelere düzensiz göç dalgaları yaratabileceği’ uyarısında bulunarak, ‘nükleer anlaşmazlığın ancak devam eden müzakereler yoluyla çözülebileceğini’ vurguladı.