Popüler sosyal ağlar, siyasi görüşlerinizi yansıtıyor mu?

Popüler sosyal ağlar, siyasi görüşlerinizi yansıtıyor mu?

Reuters
Reuters
TT

Popüler sosyal ağlar, siyasi görüşlerinizi yansıtıyor mu?

Reuters
Reuters

İsa Nehari
Sosyal medya platformları, dünya genelindeki kullanıcılar için yeni ufuklar açtı.
Özellikle ABD, aktif hesap sayısı bakımından Çin ve Hindistan'dan sonra dünya genelinde üçüncü sırada yer alıyor.
Ancak bu platformlar, ABD tüketicisi için de birçok sosyal ve siyasi zorluklar ortaya çıkarıyor.
Kutuplaşma ve partizan entrikaların ortasında günlük basit sohbetlerden siyasete sapmaktan kaçınan Cumhuriyetçi ve Demokratların bile, sosyal medya platformları her türlü fikirle karşı karşıya kalmalarına neden oluyor.
Bu nedenle, bazı insanlar toplu alanlarda kaçındıkları görüşlerin bile artık ekranlardan evlerine kadar girmesine izin vermek zorunda kalıyorlar.
Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı bir çalışmaya göre, siyasi tartışmalar ve görüşmeler, sosyal medya kullanıcılarının hayatının ayrılmaz bir parçası haline geldi ve bazı aktif siyasi kullanıcılar için farklı siyasi yönelimlere sahip insanlarla sıcak tartışmalar yapma fırsatı sağladı.
Ancak geniş bir kullanıcı yelpazesi tartışmanın yoğunluğundan bıkmış durumda.
Çalışmaya göre, sosyal medya kullanıcılarının üçte birinden fazlası maruz kaldıkları siyasi içerikten bunaldıklarını söylüyor.
Ayrıca, yarısından fazlası, siyasi olarak aynı fikirde olmadıkları kişilerle dijital etkileşimlerini 'endişe verici' ve 'moral bozucu' olarak tanımlıyor.
Öte yandan, bu tür içerikleri tüketmekten zevk alan ve kendilerine katılmayanlarla fikir alışverişinde bulunmaktan keyif alan büyük bir kullanıcı azınlığı var.

Siyasi akımlar nerelerde aktif?
ABD'deki siyasi kutuplaşma ortamında sosyal medya, farklı ideolojiler arasındaki savaşların alanı haline geldi.
Sol ve sağ arasındaki mücadele Twitter ve Facebook'ta neredeyse hiç bitmiyor ve aynı şey demokrasi ve karşıtı için de geçerli.
Bu bağlamda, Araştırma Şirketi Statista tarafından geçtiğimiz ay yapılan bir anketle, solcuların ve sağcıların ortalamadan daha fazla sosyal medya kullanmayı tercih edip etmediklerini ve siyasi bağlılığın bireyin tercih ettiği platformu belirlemede rol oynayıp oynamadığını sorguladı.
Çalışma, çoğu ABD'linin sosyal medya platformu tercihlerinde büyük farklılıklar olmadığı sonucuna vardı, ancak ilginç bazı farklılıklar da var.
Örneğin, Facebook, orta halli kişilerin kendilerini evlerinde hissettikleri platformdur.
Bu kişiler, kendilerini sağa veya sola daha yakın siyasi olarak gören kişilerden daha fazla diğer iletişim araçlarından kaçınmaya eğilimlidir.
Facebook solcular tarafından daha az kullanılmasına rağmen, TikTok ve Instagram, sağ ve sol kullanımı açısından en eşit iki ağdır.
Twitter'da ise partizanlık açıkça görülüyor ve daha çok sağcılar tarafından kullanıyor.
LinkedIn'de daha fazla faaliyet gösteren sağcılar için Reddit ise en az kullanılan platformlarından biri.
Anket sonuçları, siyasi konumun sosyal medya kullanımı üzerinde çok sınırlı bir etkiye sahip olduğunu, farklılıklara rağmen birkaç yüzde puanını geçmediğini gösteriyor. 

Siyaset ortak paydaları eritiyor
Pew Araştırma Merkezi'nin bir araştırması, sosyal medya platformlarının kullanıcılarının yüzde 64'ünün siyasi olarak kendilerinden farklı olanlarla ortak noktalarının daha az olduğu hissini güçlendirdiğini gösteriyor.
Bununla birlikte, yüzde 29'u diğerleriyle yaptıkları tartışmaların, onlara önceki tahminlerinin aksine, daha fazla ortak nokta olduğunu düşündürdüğünü söylüyor.
Kullanıcıların yüzde 83'ü, arkadaşları tarafından paylaşılan siyasi içerikleri, kendi inançlarına ters düşse de görmezden gelmeye çalışırken, yüzde 15'i yanıt veriyor.
Sosyal medya platformları kullanıcıları, 'sorunlu içerikleri' görmezden gelmekte başarısız olduklarında, rahatsızlık veren kullanıcı yorumlarının görünmesini önlemek için bazı teknik özelliklere başvuruyorlar.
Sosyal medya kullanıcılarının yaklaşık üçte biri, siyasi nedenlerle bazı kişilerin paylaşımlarının görünmesini engellemek için ayarlarını değiştirdiklerini söylerken, yüzde 27'si aynı nedenlerle bir kişiyi engellemek veya arkadaşlığı sonlandırmak zorunda kaldı.
Kullanıcıların yaklaşık yüzde 40'ı, sosyal medya platformlarının insanların yüz yüze söylemeye cesaret edemeyecekleri siyasi görüşleri ifade ettiği alanlar olduğuna inanıyor.
Ancak önemli bir azınlık, oradaki siyasi tartışmaların büyük ölçüde hayatın diğer alanlarındaki siyasi tartışmaları yansıttığını düşünüyor.
Aynı zamanda, yüzde 53'ü bu tür tartışmaların sosyal medya platformlarında daha az saygılı olduğunu düşünüyor.

Düşünce üzerindeki olumsuz etkileri
International Journal of Political Psychology (Politik Psikoloji) Dergisi tarafından yayınlanan 'Sosyal Ağların Siyasi Düşünce Kalitesine Etkisi' başlıklı bir araştırma, sosyal medya platformlarının siyasi düşünce kalitesi üzerinde olumsuz etkilerinin olduğunu ortaya koydu.
Çünkü bu platformlar, kişinin başkalarıyla nasıl iletişim kurduğunu ve siyaset hakkında nasıl düşündüğünü sınırlayan 'sosyal baloncuklar' yaratıyor.
Pew Araştırma Merkezi'nin 2020 yılında yayınlanan araştırması, sosyal medya araçlarını sürekli güncel olaylar hakkında bilgi sahibi olmak için kullanan insanlar genel olarak haberlere ve siyasete daha az ilgi gösteriyorlar ve bunlar hakkında daha az bilgi sahibi olduklarını ortaya koydu.
Araştırma, 18-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 48'inin bu kategoride olduğunu ve temel olarak sosyal medya araçlarından haber aldıklarını ortaya koydu.
Araştırmaya göre, haberleri temel olarak sosyal medya araçlarından alanlar 'diğer ABD'lilerden' daha fazla sahte veya kanıtlanmamış iddiaları duymaya açık hale geliyor.  
Sonuçlar, haberleri takip etmek için sosyal medya araçlarına güvenen insanların yüzde 57'sinin 'düşük siyasi bilgiye sahip olduğunu' gösteriyor.
Düşük siyasi bilgi oranına sahip kişilerin büyük bir oranına sahip olduğu belirlenen tek grup ise yerel televizyon istasyonlarından haber alan kişilerdir.

300 milyondan fazla kullanıcı
Sosyal medya, ABD'deki internet kullanıcılarının çoğunluğunun günlük yaşamının bir parçası olarak kabul edilir çünkü yerel ve küresel iletişim için sayısız fırsat sunar.
Influencer'ların ortaya çıkmasıyla, bu platformlar çeşitli işler için temel haline geldi. 2022'de, ABD dünya genelinde Çin ve Hindistan'dan sonra en büyük sosyal medya kitlelerine sahip üçüncü ülke haline geldi.
302 milyondan fazla kullanıcısı var ve sosyal ağların yaygınlık oranı yüzde 90'a ulaştı.
Öte yandan ABD'deki kullanıcıların yaklaşık yüzde 55'ini kadınlar oluşturuyor.
Facebook, Instagram ve WhatsApp'ın sahibi olan 'Meta' tarafından yapılan araştırmaya göre, en büyük kitle 25-34 yaş aralığındaki kadınlar tarafından oluşturuldu.
Bu kitle tüm kullanıcıların yüzde 13.6'sını oluşturdu. Onları aynı yaş grubundaki erkekler takip ediyor.
Tüm Meta platformları kullanıcılarının yüzde 12'sinden fazlasını temsil ediyorlar.
2021'in üçüncü çeyreğinde, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki internet kullanıcılarının yarısından fazlası, sosyal medyada arkadaşları, aileleri ve tanıdıkları insanları takip ettiklerini söylerken, yaklaşık yüzde 29'u müzik grupları, şarkıcılar ve müzisyenleri takip ettiklerini ifade ediyor.
Sosyal medya, yıllar içinde kullanıcıların tercihlerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak değişti ve gelişti.
Bazıları bilgi paylaşımına odaklanırken, diğer platformlar resim ve video paylaşımına dayanıyor.
Yapılan son bir anket, ABD'deki kullanıcıların yüzde 67'sinin Facebook gibi sosyal ağları kullandığını, yüzde 59'unun Snapchat, Instagram, YouTube ve Pinterest gibi medya paylaşım platformlarını kullandığını belirtti.
TikTok 2021'de en popüler uygulama haline geldi. 94 milyondan fazla kez indirildi. Onu 64 milyon indirme ile Instagram takip ediyor.
Sosyal medya tercihleri yaş grubuna göre değişiyor. 2021 yılında ABD'nin Z kuşağı kullanıcılarının yüzde 63'ü TikTok'u kullandı.
Bu da TikTok'u bu yaş grubu arasında en çok kullanılan uygulama haline getirdi.
2019 yılında bu konum Instagram tarafından işgal ediliyordu. Çin menşeili uygulamanın ilerlemesi, konseptinin genç kullanıcıların mevcut zevklerine hitap ettiğini gösterdi.
Ancak önümüzdeki yıllarda Instagram ve Snapchat ile kıyasıya rekabet halinde kalması bekleniyor.



İsrail'in Gazze saldırılarının başlamasından bu yana 171 BM çalışanı hayatını kaybetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in Gazze saldırılarının başlamasından bu yana 171 BM çalışanı hayatını kaybetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM), İsrail ordusunun 6 aydır saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'nde, 171 çalışanının öldüğünü duyurdu.

BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansından (UNRWA) Gazze'deki duruma ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, İsrail'in saldırılarını başlattığı 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde 171 UNRWA çalışanının yaşamını yitirdiği aktarıldı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre Gazze'deki hastanelerin üçte ikisinin hizmet dışı kaldığı aktarılan açıklamada, Gazze Şeridi'nde yaklaşan kıtlığa rağmen bölgeye ulaştırılan insani yardımların miktarında önemli bir değişim olmadığı kaydedildi.

Gazze'ye Kerem Ebu Salim ve Refah Sınır Kapılarından 1-27 Mart tarihlerinde ortalama 159 insani yardım tırının giriş yaptığı belirtilen açıklamada, bu sayının hem sınır kapılarının kapasitesinin hem günlük 500 yardım tırı hedefinin altında olduğuna dikkat çekildi.

İsrail ordusunun Gazze kentinde Şifa Hastanesi yakınında yer alan Rimal Mahallesi ve güneyde Han Yunus kenti başta olmak üzere Gazze Şeridi genelinde saldırılarını sürdürmesi nedeniyle sivillerin hayatını kaybettiği, yerinden edilmelerin yaşandığı, ev ve sivil altyapının tahrip olduğu ifade edildi.

İsrail güçlerinin, çok sayıda yerinden edilmiş Filistinliye ev sahipliği yapan Refah kentine yönelik hava saldırılarını da sürdürdüğü aktarıldı.

Açıklamada ifadelerine yer verilen BM Nüfus Fonu (UNFPA) İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem de Gazze'de kıtlığın tetiklediği zayıflık nedeniyle yenidoğan ölümlerinin arttığına dikkati çekti.


Moskova'daki terör saldırısında onlarca hayatı kurtaran Müslüman gence hizmet madalyası

Fotoğraf: Sefa Karacan/AA
Fotoğraf: Sefa Karacan/AA
TT

Moskova'daki terör saldırısında onlarca hayatı kurtaran Müslüman gence hizmet madalyası

Fotoğraf: Sefa Karacan/AA
Fotoğraf: Sefa Karacan/AA

Rusya Federasyonu Müslümanları Dini İdaresi, Moskova’da "Crocus City Hall" konser salonunda düzenlenen terör saldırısında 100'den fazla kişiyi kurtaran 15 yaşındaki Müslüman genç İslam Halilov'u Rusya Müslümanları "Hizmet Madalyası" ile ödüllendirdi.

Moskova Merkez Camisi'nde düzenlenen törene, Rusya Müslümanları Dini İdaresi ve Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdin, Halilov ve ailesi katıldı.

Gaynutdin, camide Cuma namazı öncesinde Halilov’a Rusya Müslümanları "Hizmet Madalyası" takdim etti.

Gaynutdin yaptığı konuşmada, Halilov’a bu madalyayı minnettarlığın simgesi olarak verdiklerini ifade etti.

Saldırıda insanların kurtulmasına yardım eden herkese minnettar olduklarının altını çizen Gaynutdin, tahliyelere yardımcı olan bir diğer genç 14 yaşındaki Artyom Donskov'un da aynı madalyaya layık görüldüğünü bildirdi. Gaynutdin, Donskov'un törene gelemediğini aktardı.

İnsanların öncelikle hayatı tehlikeye girdiğinde genelde kendisini kurtarmaya çalıştığını belirten Gaynutdin, bazı insanların da kritik anlarda kendi hayatlarını değil, etrafındakilerin hayatlarını kurtarmaya gayret ettiğini ifade etti.

Gaynutdin, "Böyle bir genç arkadaşımız (Halilov) çıktı. Orada (terör saldırısının yapıldığı konser salonunda) yol göstererek 100’den fazla kişinin hayatını kurtardı. Elbette ödülümüz sadece bu dünyadadır. Ama asıl mükafatını bizi yaratan yüce Allah’tan alacaktır." diye konuştu.

Crocus City Hall’de yarı zamanlı olarak vestiyerde çalışan 15 yaşındaki Müslüman genç Halilov, teröristler 22 Mart akşamı konser salonuna silahlı saldırı düzenlerken 100’den fazla kişiyi doğru tahliye koridoruna yönlendirerek kontrolü eline almış, insanların binadan çıkmalarını ve güvenli bir yere ulaşmasını sağlamıştı.

Halilov’un tahliyeyi gerçekleştirdiği anlara ilişkin cep telefonu ile çektiği video görüntüleri sosyal medyada yer almıştı.

- Moskova'daki terör saldırısı

Rusya’nın başkenti Moskova'da "Crocus City Hall" adlı konser salonunda 22 Mart akşamı silahlı kişilerce terör saldırısı düzenlenmişti.

Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, saldırganların otomatik silahlarla salonda rastgele ateş açtıkları görülmüştü.

Terör saldırısında yaşamını yitirenlerin sayısı son olarak 144 olarak güncellenmişti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırıyı düzenleyen 4 teröristin de içinde olduğu 11 kişinin yakalandığını bildirmişti.

Moskova’daki Basmanniy Bölge Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarılan şüphelilerden 8’i tutuklanmıştı.


Af Örgütü: UAD'nin ek tedbir kararları Gazze'de koşulların kötüleşmeye devam ettiğini vurguluyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Af Örgütü: UAD'nin ek tedbir kararları Gazze'de koşulların kötüleşmeye devam ettiğini vurguluyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Uluslararası Af Örgütünden, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) "soykırım davası"nda İsrail aleyhine yeni tedbirlere hükmetmesine yönelik yapılan açıklamada, "Gazze'deki koşulların feci şekilde kötüleşmeye devam ettiğini vurguluyor." yorumu yapıldı.

Divan'ın yeni tedbir kararlarına ilişkin Af Örgütünün X hesabından yapılan açıklamada, "UAD'nin Güney Afrika tarafından başlatılan soykırım davasında aldığı ek tedbir kararları, Divan'ın son kararından bu yana koşulların feci şekilde kötüleşmeye devam ettiğini ve işgal altındaki Gazze'deki Filistinliler için tehdidin arttığını vurguluyor." ifadeleri kullanıldı.

İsrail'in Divan'ın açıkladığı hükümlere uymadığı belirtilen açıklamada, "UAD, Gazze'deki Filistinlilerin artık kıtlıkla karşı karşıya olmadığını, kıtlığın başladığının altını çiziyor." değerlendirmesi yer aldı.

Açıklamada UAD'nin hükümlerinin başka ülkelere de mesaj verdiği, tüm ülkelerin UAD kararlarının tamamen uygulandığından emin olması gerektiği vurgulandı.

Tüm ülkelerin Gazze'deki katliamı önlemek için elinden geleni yapması ve İsrail üzerindeki etkisini kullanması gerektiği kaydedilen açıklamada, "Acil ateşkes, Gazzelilerin acılarını dindirecek ve UAD kararlarının uygulanmasına imkan verecek en önemli çözüm olmaya devam etmektedir." ifadelerine yer verildi.

Açıklamada ateşkes çağrısı yapmayan UAD hakimlerinin Divan kararlarının uygulanması için İsrail'in askeri operasyonlarını durdurmasının gerekli olduğu yönünde açıklamalar yaptığına işaret edildi.

- UAD'nin yeni tedbirleri

UAD, "Gazze'deki Filistinlilerin karşılaştığı kötüleşen yaşam koşullarını, özellikle de kıtlık ve açlığın yayılmasını göz önünde bulundurarak" üç yeni tedbire hükmetmişti.

Buna göre Divan, İsrail'den "Birleşmiş Milletler ile tam bir işbirliği içinde, Gazze'deki Filistinlilere gıda, su, elektrik, yakıt, barınma, giyim ve hijyen ihtiyaçlarının yanı sıra tıbbi malzeme ve tıbbi bakım da dahil olmak üzere acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın, kara geçiş noktalarının kapasitesinin ve sayısının artırılması ve gerekli olduğu sürece açık tutulması da dahil olmak üzere, ilgili tüm taraflarca engelsiz bir şekilde sağlanması için gerekli ve etkili tüm tedbirleri gecikmeksizin almasına" hükmetmişti.

Divan ikinci tedbir kararında İsrail ordusunun, Gazze'de ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaştırılmasını engellememek dahil olmak üzere, Soykırım Sözleşmesi kapsamında korunan grup olan Gazze’deki Filistinlilerin haklarını hiçbir şekilde ihlal etmemesini istemişti.

Divan üçüncü tedbir kararında ise, verilen ek tedbirlere ilişkin İsrail'den aldığı önlemleri bir ay içerisinde Divan'a raporlamasına karar vermişti.


İnsan Hakları İzleme Örgütü: Rus güvenlik şirketi Wagner, Mali ordusuyla sivilleri öldürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Rus güvenlik şirketi Wagner, Mali ordusuyla sivilleri öldürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Rus güvenlik şirketi Wagner'in Aralık 2023'ten bu yana Mali ordusuyla sivilleri hedef aldığını öne sürdü.

HRW tarafından yayınlanan "Mali: Ordu ve Wagner Grubu'nun Sivillere Karşı Zulümleri" başlıklı raporda, Wagner'in Mali'de sivilleri hedef aldığına dikkat çekildi.

Raporda, Aralık 2023'ten bu yana Rus güvenlik şirketi Wagner ile Mali ordusunun, ülkenin orta ve kuzey bölgelerinde aralarında çocukların da bulunduğu, çok sayıda sivilin ölümüne neden olduğu belirtildi.

Mali'deki sivil ölümlerinin baskınlar ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarında yaşandığına dikkat çekilen raporda, askeri darbe sonrası Rusya ile ilişkilerin geliştirildiği ve sivillerin ölümüne neden olan Rus paralı askerlerinin eşlik ettiği baskınların arttığı kaydedildi.

Raporda, İHA'larla düzenlenen saldırılarda düğün ve cenaze merasimlerinin de hedef alındığına işaret edilerek Wagner tarafından bu araçlarla 16 Ocak'ta düğün, 17 Ocak'ta ise cenaze töreninin hedef alınarak 4'ü çocuk, en az 14 sivilin ölümüne neden olunduğu kaydedildi.

HRW Sahel araştırmacılarından Ilaria Allegrozzi, yaptığı açıklamada, "Mali'nin Rusya destekli geçici askeri hükümeti yalnızca korkunç ihlaller yapmakla kalmıyor, aynı zamanda insan hakları durumuna yönelik incelemeleri de engellemek için çalışıyor." ifadesini kullandı.

Allegrozzi, Malili yetkililere, insan hakları ihlallerini izlemek ve sorumluların hesap vermesini sağlamak için acilen bağımsız uzmanlarla birlikte çalışması çağrısı yaptı.

Rus güvenlik şirketi Wagner'in paralı askerlerinin, Afrika'da birçok ülkede olduğu tahmin ediliyor. Wagner, yerel güçlere askeri eğitim veriyor, liderlere yakın koruma sağlıyor ve enerji noktalarını koruyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Mayıs 2023'te Rus güvenlik şirketi Wagner grubunun Mali'deki liderine yaptırım uygulayacağını açıklamıştı.


İsrail medyası: Mossad Başkanı'nın Gazze'de anlaşma olasılığı önerisini Netanyahu reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail medyası: Mossad Başkanı'nın Gazze'de anlaşma olasılığı önerisini Netanyahu reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail merkezli Kanal 12 televizyonu, Mossad Başkanı David Barnea'nın Hamas'la esir takası anlaşması yapılması olasılığını önerdiğini ancak Başbakan Binyamin Netanyahu'nun bunu reddettiğini belirtti.

Kanal, adı açıklanmayan özel kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Barnea'nın anlaşmaya varılma olasılığına inandığını söylediğini aktarırken, Netanyahu'nun sunulan ayrıntılara itiraz ettiğini kaydetti.

Barnea'nın imzalanabileceğine inandığı anlaşmanın ayrıntıları arasında, kanala göre 40 İsrailli esirin serbest bırakılması ve Gazze'nin kuzeydeki sakinlerin başka şartlar olmaksızın evlerine dönmesi yer alıyor.

Kanal, Başbakan'ın anlaşmayı İsrail açısından "zayıf" bulduğunu belirterek, Gazze Şeridi'nin güneyinde Refah'ın işgali için hazırlık yapılması talimatını verdiği bilgisine yer verdi.

Aynı kaynağa göre, İsrail savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ve Gadi Eisenkot, Barnea'nın pozisyonunu destekledi ancak bu Netanyahu'nun anlaşmaya karşı çıkmasını ve reddetmesini engellemedi.

- Hamas ile İsrail arasında ateşkes ve esir takası için dolaylı müzakere

Mossad Başkanı David Barnea liderliğindeki İsrail heyeti, Gazze'deki esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin müzakerelerin yeni turu için 18 Mart'ta Katar'ın başkenti Doha'ya gitmişti.

İsrail basını, Mossad Başkanı liderliğindeki İsrail heyetinin Doha'ya ulaşmasıyla birlikte Hamas ile Tel Aviv arasında esir takası müzakerelerinin resmen başladığını duyurmuştu.

Heyette, İsrail ordusunda kaçırılanlar ve kayıp kişiler dosyasının sorumlusu Nitzan Alon'un de yer aldığı belirtilmişti.

İsrail'in Kanal 12 televizyonunun haberinde, müzakerelerin yaklaşık iki hafta sürebileceği kaydedilmişti.


ABD: Nijer'den çekilmeye ilişkin henüz bir kararımız yok

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD: Nijer'den çekilmeye ilişkin henüz bir kararımız yok

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD ordusunun Nijer'den ayrılmasına yönelik bir kararlarının olmadığını bildirdi.

Pentagon Sözcüsü Pat Ryder, gazetecilere Nijer'e ilişkin açıklamada bulundu.

ABD ordusunun Nijer'deki geleceği konusunda Ryder, "Bu aşamada ABD güçlerinin ayrılmasına ilişkin herhangi bir karar alınmamıştır." ifadesini kullandı.

Ryder, Nijer'in, "ABD'nin askerlerini ülkeden çıkarmak için bir plan sunacağı" değerlendirmesine ilişkin yorum yapmayacağını söyleyerek, "Bildiğim kadarıyla şu anda devam etmekte olan müzakereler var." dedi.

Nijer yetkilileri tarafından 17 Mart'ta yapılan açıklamada, ABD Savunma Bakanlığına bağlı askeri ve sivil personelin ülkede görev yapmasına izin veren askeri anlaşmanın derhal yürürlükten kaldırıldığı belirtilmişti.


Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

Atina Jeodinamik Enstitüsü, sarsıntının yerin 18 kilometre derinliğinde olduğunu belirtti.

Yerel saatle 09.12'de gerçekleşen sarsıntıya ilişkin olarak henüz bir hasar bildirimi yapılmadı.


Almanya'da kundaklama sonucu çıkan yangında ölenler anıldı

Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
TT

Almanya'da kundaklama sonucu çıkan yangında ölenler anıldı

Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA

 Almanya'nın Solingen kentinde 4 katlı binada kundaklama sonucu çıkan yangında hayatını kaybeden Türk kökenli Bulgaristan vatandaşı olan aynı aileden 4 kişi için anma töreni düzenlendi.

Solingen'in Höhscheid semtinde 4 kişinin hayatını kaybettiği, 9 kişinin yaralandığı binanın önünde düzenlenen anma törenine katılanlar, olayın tüm gerçekliğiyle aydınlatılmasını istedi.

Törene, 29 Mayıs 1993'te Solingen'de evlerinin kundaklanması sonucu 5 aile ferdini kaybeden Kamil Genç de katıldı.

Genç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, pazartesi günü yanan bu binayı gördüğünde 1993'de evlerinin yandığı zaman yaşadığı acıyı tekrar hissettiğini belirtti.

Beş gündür üzüntüden uyuyamadığını söyleyen Genç, yangını duyar duymaz olay yerine geldiğini dile getirdi.

Genç, "Bu bina da bizim yanan ev gibi kundaklama sonucu ahşap olduğundan dolayı yanmış. O gece yaşananlar, çığlıklar, itfaiyelerin çalışması gözümün önüne tekrar geldi. O yangında 2 kızım Saime ve Hülya, 2 kız kardeşim Hatice ve Gürsün, Türkiye'den gelen misafirimiz Gülüstan Öztürk yaşamını yitirdi." dedi.

Genç, yetkililerden bu olayın aydınlatılmasını istedi.

- Olay

Almanya'nın Solingen kentinin Höhscheid semtindeki 4 katlı binada çıkan yangında aynı aileden 2'si çocuk olmak üzere Türk asıllı Bulgaristan vatandaşı 4 kişi hayatını kaybetmiş, 2'si ağır 9 kişi de yaralanmıştı.

Wuppertal Savcılığınca yapılan açıklamada, incelemenin ardından hazırlanan ön raporda, yangının kundaklama sonucu çıktığı belirtilmişti.

Bilirkişi raporuna göre, 24 Mart'ı 25 Mart'a bağlayan gece medyana gelen yangının, eski binanın merdiven boşluğunda başladığı ve "baca etkisi"yle 5 dakika içinde çatıya sıçradığı ifade edilmişti.

Ahşap merdiven boşluğunda bazı kalıntıların bulunduğu, bu kanıtlara göre yangının kasten kundaklama sonucu çıkarıldığı sonucuna varıldığı kaydedilmişti.

Wuppertal Savcısı Heribert Kaune-Gebhardt, yaptığı açıklamada, ellerinde olayla ilgili "yabancı düşmanlığı saiki olduğunu gösteren" bir kanıt bulunmadığını belirtmişti.

- Solingen faciası

Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 29 Mayıs 1993'de Genç ailesinin Untere Werner Caddesi'ndeki evleri kundaklanmış, saldırıda Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülüstan Öztürk (12), Hülya (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti.

Yakalanan failler Markus Gartmann, Felix Köhnen, Christian Reher ve Christian Buchholz, hapis cezalarını çektikten sonra tahliye edildi. Kimlikleri gizli tutulan saldırganlar, yaşamlarını Almanya'da sürdürüyor.


Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, Gazze'deki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için açlık grevi düzenledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, Gazze'deki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için açlık grevi düzenledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırılarına, oradaki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için Temsilciler Meclisi önünde açlık grevi yaptı.

Erasmus Üniversitesi Uluslararası Sosyal Araştırmalar Enstitüsü İnsani Yardım ve Yeniden Yapılanma Profesörü Hilhorst, Lahey kentinde 5 gün boyunca "Gazze için oruç nöbeti" adlı eylem gerçekleştirdi.

Hilhorst, bir hafta boyunca yaptığı açlık greviyle İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırılarına, oradaki açlık ve kıtlığa dikkati çekerek, Temsilciler Meclisi önünde yerel saatle 08.00-22.00'de nöbet tuttu.

Hollanda hükümetini, ateşkes ve insani yardım malzemelerinin Gazze’ye girişi için etkili adımlar atmaya çağıran Hilhorst, her saat başı mağdurlar için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.

- "Hayatımı askıya almam gerektiğini düşündüm"

AA muhabirine açıklamalarda bulunan Hilhorst, "Hayatım normal şekilde devam ederken (Gazze’deki yaşananları) izlemek benim için giderek zorlaşmaya başlamıştı." dedi.

Hilhorst, Gazze'deki açlık, kıtlık ve açlığa bağlı ölümlerin tek sorumlusunun İsrail olduğunu ve böyle bir dönemde İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un devlet nezdinde ülkeye kabul edilmesinden dolayı Hollanda hükümetinin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.

Artık rutin hayatına devam etmekte zorlandığını vurgulayan Hilhorst, "Bu nedenle hayatımı askıya almam gerektiğini düşündüm, sonra da bu eylem aklıma geldi." ifadesini kullandı.

Hilhorst, Temsilciler Meclisi önünde tüm mağdurlar için nöbet tuttuğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

Gazze'deki açlığa dikkati çekmek için geçen pazartesiden cumaya kadar yemek yemeyi bıraktım. Aslında bu eyleme yalnız başladım ama meslektaşlarımdan da en başından beri çok destek aldım. Bazı insanlar da destek için bir saatliğine eyleme gelip gidiyor. Burada olmamızın çok özel olduğunu düşünüyorum. Barışçıl bir eylemdir, bu fikirden ilham alan insanları da cezbeden bir eylem çünkü hepimiz kendimizi çok güçsüz hissediyoruz.

- "Hollanda sessiz kalıyor"

Gazze’de açlık ve kıtlığa rağmen İsrail'in yapılan insani yardımlara karşı sınırları kapatmaya inatla devam etmesinin kendisini rahatsız ettiğine işaret eden Hilhorst, şöyle devam etti:

"İsrail'in sonuna kadar gitme arzusu var. ‘Hamas'ı vurabildiğimiz sürece 2 milyon insanın aç olmasının bir önemi yok.’ diyorlar ama bu, tüm savaş kurallarına aykırıdır. Özellikle hayal kırıklığına uğradığım şey; kendi hükümetimin bu konuda daha güçlü adımlar atmaması. Hatta Lahey'i 'uluslararası barış ve adalet' şehri olarak adlandırdılar.

Açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasını yasaklayan karar almak için en çok mücadele veren ülke, Hollanda oldu. Şimdi açlığın bir savaş silahı olarak kullanıldığını görüyoruz ve Hollanda sessiz kalıyor. Hükümetimiz, aslında bu duruma bir nevi destek oluyor. Ve bu benim ülkem, bunu hazmedemiyorum. Çok sayıda Hollandalı, bu konuda kendini çok güçsüz hissediyor ve utanıyor."

Hollanda hükümetinin çok daha yüksek sesle ateşkes ve sınırların insani yardıma açılması çağrısında bulunması gerektiğini vurgulayan Hilhorst, "Eğer insanlara daha hızlı şekilde daha fazla yardım ulaştırılmazsa, bu kıtlığın bir sonucu olarak açlığa bağlı ölümlerin sayısı artmaya devam edecek." değerlendirmesinde bulundu.

Hilhorst, Gazze’de yaşananlara dikkati çekmek için farklı eylemlerde bulunmaya devam edeceğini dile getirdi.


Uluslararası Adalet Divanındaki soykırım davası İsrail'in aleyhine ilerliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Uluslararası Adalet Divanındaki soykırım davası İsrail'in aleyhine ilerliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında verilen yeni tedbir kararlarıyla süreç, gün geçtikçe İsrail'in aleyhine ilerliyor.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail'in Gazze'ye insani yardımların engelsiz ulaştırılmasını sağlamasına ve Filistinlilerin haklarını ihlal etmemesine hükmettiği ek tedbir kararıyla birlikte Gazze'deki soykırıma ilişkin endişelerin arttığını açıklarken, hakimlerin önemli bir kısmı, "ateşkes yapılmasını" kararda geçen tedbirlerin uygulanmasının tek yolu olarak görüyor.

AA muhabiri, UAD'nin, Güney Afrika'nın, İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında 28 Mart'ta açıkladığı yeni tedbirlerin ne olduğunu, bunların önemi ve özellikleri ile davanın bundan sonraki seyrine etkilerini derledi.

- Yeni tedbir kararları neler?

Divan, "Gazze'deki Filistinlilerin karşılaştığı kötüleşen yaşam koşullarını, özellikle de kıtlık ve açlığın yayılmasını göz önünde bulundurarak" 3 yeni tedbire hükmetti.

Buna göre Divan, İsrail'in "Birleşmiş Milletler ile tam bir işbirliği içinde, Gazze'deki Filistinlilere gıda, su, elektrik, yakıt, barınma, giyim ve hijyen ihtiyaçlarının yanı sıra tıbbi malzeme ve tıbbi bakım da dahil olmak üzere acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın, kara geçiş noktalarının kapasitesi ile sayısının artırılması ve gerekli olduğu sürece açık tutulması da dahil olmak üzere, ilgili tüm taraflarca engelsiz şekilde sağlanması için gerekli ve etkili tüm tedbirleri gecikmeksizin almasına" hükmetti.

Divan, ikinci tedbir maddesinde ise İsrail ordusunun, Gazze'de ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaştırılmasını engellememek dahil olmak üzere, Soykırım Sözleşmesi kapsamında korunan grup olan Gazze'deki Filistinlilerin haklarını hiçbir şekilde ihlal etmemesini istedi.

UAD, üçüncü tedbir maddesinde, İsrail'in, verilen ek tedbirlere ilişkin aldığı önlemleri bir ay içerisinde Divan'a raporlamasına karar verdi.

Divan, 26 Ocak'taki kararında İsrail aleyhine hükmettiği raporlama yükümlülüğünden farklı olarak bu kez "sunulacak bu yeni raporun Güney Afrika'ya iletileceğini ve Güney Afrika'nın İsrail'in raporda öne sürdüğü tedbirlere ilişkin görüşlerini belirtmesine imkan tanıyacağını' açıkladı.

- Divan yeni tedbirlerin gerekçesi olarak neyi gösterdi?

Divan, iç tüzüğünün 76. maddesi uyarınca taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden, ciddi değişikliklerin gözlendiği durumlarda verdiği geçici tedbir kararlarını değiştirebilme yetkisi olduğunu belirtti.

Kararında, 26 Ocak 2024'ten bu yana "Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin feci yaşam koşullarının, özellikle Gazze'dekilerin, gıda ve diğer temel ihtiyaçlardan uzun süreli ve yaygın şekilde mahrum bırakılması nedeniyle daha da kötüleştiğinin" gözlemlendiğini aktaran Divan, Gazze'de kıtlığın, risk olmanın ötesine geçerek açık şekilde baş gösterdiğini ifade etti.

Divan, İsrail'in saldırıları altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde, akut yetersiz beslenme sorunu yaşayan çocuk sayısının bir ayda 2 katına çıktığını bildiren Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve diğer BM kuruluşlarının Gazze Şeridi'nde 2,2 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısı yapan raporlarını dikkate aldı.

Divan'ın Somalili Yargıcı Abdulqawi Ahmed Yusuf, karara ek olarak sunduğu beyanında, Gazze'de soykırım tehlikesi karşısında UAD'nin güçsüz bir seyirci pozisyonunda kalamayacağını ve bunun insanlığın vicdanını rahatsız edeceğini belirterek, yeni tedbirlere hükmedilmesinin zorunlu olduğunu bildirdi.

- Yeni tedbirler ne anlama geliyor

Divan, ek tedbir kararını, Gazze'deki insani durumun kötüleşmesiyle gerekçelendirerek, Gazze'deki kıtlığın İsrail'in eylemleri ve uygulamalarından kaynaklandığına dikkati çekti.

Divan, İsrail'in "Gazze'deki insani felaketi azaltmaya ve insani yardımları ulaştırmaya yönelik çaba gösterdiği ve yardımların ulaşmasına ilişkin çok sayıda engel bulunduğu" şeklindeki savunmasını da yeterli görmeyerek, ek tedbirler getirdi.

Gazze'de havadan atılan insani yardımları yeterli bulmadığını kaydeden Divan, Gazze'ye kara geçiş noktalarının kapasitesi ve sayısının artırılmasına, yardım akışını artırmak için bunların açık tutulmasına acil şekilde ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Divan, 26 Ocak 2024'teki tedbir kararına rağmen İsrail'in, Gazze Şeridi'nde, o tarihten bu yana daha öncekilere ek olarak 6 bin 600'den fazla Filistinlinin ölümüne ve yaklaşık 11 bin Filistinlinin de yaralanmaya yol açtığını bildirerek, İsrail'in ihlallerinin sürdüğüne işaret etti.

UAD, yenilerinin yanı sıra 26 Ocak'ta verilen tedbir kararının geçerliliğini koruduğunu kaydederek, "Refah dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin tamamında geçerli tedbirlerin derhal ve etkili şekilde uygulanmasını" istedi.

- Açlık ve kıtlık ile soykırım arasındaki bağ

Divan yargıçları, Gazze'deki kıtlığın, Soykırım Sözleşmesi'nin ihlaline yol açacağından bahsederek, Filistinlilerin karşı karşıya olduğu açlığın Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım işlendiği endişelerine işaret ettiği uyarısında bulundu.

Divan Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, karara ek olarak sunduğu beyanında, açlık ve insani yardımların ulaştırılmasının engellenmesinin Soykırım Sözleşmesi'nin "ihlali" olabileceğini belirterek, insani yardımlar olmayınca Gazze'deki Filistinlilerin "var olma hakkı"nın tehdit altında bulunduğuna işaret etti.

Yargıç Yusuf, Gazze'deki Filistinlilerin yaşam şartlarının, Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesinin C bendinde yer alan "grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracak şekilde değiştirilmesi" anlamına gelebileceğini hatırlattı.

Divan'ın Avustralyalı Yargıcı Hilary Charlesworth, beyanında, Gazze'deki açlığın Filistinlilerin varlığını tehdit ettiğini ve dolayısıyla Soykırım Sözleşmesi tarafından korunan "bir hak" olduğunu açıkça belirtti.

Alman yargıç Geog Nolte, Gazze'de baş gösteren açlık ve kıtlık tehlikesinin, aynı zamanda "Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki ilgili hakların ihlaline yönelik makul bir riski de yansıttığını" kaydetti.

İsrail'in 26 Ocak'taki ilk tedbir kararlarını uygulamış olması durumunda, Gazze'deki mevcut açlık durumunun ortaya çıkmayacağını belirten Nolte, İsrail'in Divan kararlarına uygun hareket etmediğini vurguladı.

- Ateşkes çağrısı

Divan, Güney Afrika'nın talebi olan ateşkese, Hamas'ı kastederek "kararın üçüncü tarafları bağlamayacağı" gerekçesiyle hükmedemeyeceğini aktardı.

Kararda her ne kadar doğrudan ateşkese hükmedilmese de Divan, özellikle BM kurumlarının yetkilileri ve uluslararası diğer kuruluşların yöneticileri tarafından yapılan "Gazze'de felaket boyutundaki insani durum ancak İsrail'in askeri operasyonlarını durdurmasıyla çözüme kavuşturulabilir." şeklindeki açıklamalara, kararında yer verdi.

Divan ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Gazze'de kalıcı ve sürdürülebilir ateşkese dönüşecek şekilde ramazanda acilen ateşkes sağlanması talep edilen kararın varlığını not ettiğini belirtti.

Başkan Salam, ek beyanında BMGK'nin de ateşkes kararını hatırlatarak, yeni tedbirlerin ancak askeri operasyonların durdurulması durumunda tam olarak yürürlüğe girebileceğini vurguladı.

Yargıç Şue Hanqin, Leonardo Nemer Caldeira Brant, Juan Manuel Gómez Robledo ve Dire Tladi, ortak beyanlarında "Felaket boyutundaki insani durum ancak Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlar askıya alınırsa giderilebilir." ifadesini kullandı.

Somalili Yargıç Yusuf, getirilen ek tedbirlerin ikinci maddesinin amacının, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını sonlandırması olduğunu ifade etti.

Ek beyanında Filistinlilere yönelik soykırımın engellenmesinin "derhal harekete geçilmesi gereken bir sonuç yükümlülüğü" olduğunu vurgulayan Yusuf, şunları kaydetti:

"İsrail ordusunun hava bombardımanları, şehir merkezlerine ve mülteci kamplarına yönelik kara saldırıları askıya alınmadan ya da sona erdirilmeden ve insani yardımların ulaştırılmasının önündeki engeller kaldırılmadan böyle bir sonuç elde edilemez. Gazze'deki yıkım ve ölümlerin sona erdirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak İsrail'in askeri operasyonlarını derhal askıya almasıyla sağlanabilir. Bu nedenle İsrail, UAD'nin de belirttiği üzere, ordusunun Gazze'deki Filistinli nüfusun soykırımdan korunma haklarını ihlal eden herhangi bir eylemde bulunmamasını sağlamak için askeri operasyonlarını sona erdirmelidir."

- Tedbir kararları oy birliğine yakın çoğunlukla alındı

Kararda dikkati çeken bir diğer husus ise yeni tedbir kararlarının, 26 Ocak'takilerden de büyük çoğunlukla ve neredeyse oy birliğiyle alınması oldu.

Divan'ın ilk tedbir maddesi, İsrail'in atadığı geçici hakim de dahil olmak üzere oy birliğiyle alındı.

İkinci ve üçüncü ek tedbirler ise İsrail'in geçici yargıcı Aharon Barak'ın muhalefeti nedeniyle 1'e karşı 15 oyla alındı.

Divan'ın 26 Ocak'taki tedbirlerinin aynı şekilde geçerli olduğuna ilişkin maddesine ise Yargıç Barak'a ek olarak, Ugandalı Yargıç Julia Sebutinde de karşı oy kullandı.

6 Şubat'ta göreve başlayan ve UAD'de 9 yıl görev yapacak 4 yeni yargıcın ilk kez oy kullandığı bu kararın oy birliğine yakın şekilde sonuçlanması ve yeni tedbirlere hükmedilmesi, İsrail'in Soykırım Sözleşmesi'ni ihlalleri karşısında davanın aleyhine sürdüğünü, savunmalarının divan hakimlerince ikna edici bulunmadığını göstermesi ve davanın sonraki aşamaları bakımından önemli ipuçları içeriyor.