Gökbilimciler: Ötegezegenlerdeki aydınlanma çemberleri dünya dışı yaşamı barındırabilir

"Ekibimizin ortaya çıkardığı bu yeni ve egzotik yaşanabilirlik durumu artık sadece bilim-kurgunun konusu değil"

Araştırmacılar, çalışmanın James Webb Uzay Teleskobu gibi teleskoplardan yararlanan uzmanlara yardımcı olacağını düşünüyor (Ana Lobo/Kaliforniya Üniversitesi)
Araştırmacılar, çalışmanın James Webb Uzay Teleskobu gibi teleskoplardan yararlanan uzmanlara yardımcı olacağını düşünüyor (Ana Lobo/Kaliforniya Üniversitesi)
TT

Gökbilimciler: Ötegezegenlerdeki aydınlanma çemberleri dünya dışı yaşamı barındırabilir

Araştırmacılar, çalışmanın James Webb Uzay Teleskobu gibi teleskoplardan yararlanan uzmanlara yardımcı olacağını düşünüyor (Ana Lobo/Kaliforniya Üniversitesi)
Araştırmacılar, çalışmanın James Webb Uzay Teleskobu gibi teleskoplardan yararlanan uzmanlara yardımcı olacağını düşünüyor (Ana Lobo/Kaliforniya Üniversitesi)

ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi Irvine kampüsünde görev yapan gökbilimciler, dünya dışı yaşamın nerede olabileceğiyle ilgili yeni bir çalışma paylaştı.
The Astrophysical Journal adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan araştırmada yaşamın, ötegezegenlerin aydınlanma çemberi adıyla bilinen bölgelerinde var olma potansiyeli ortaya kondu.
Araştırmacılar, insanların Dünya haricinde yaşayabileceği başka bir gezegen daha bulmak için yıllardır çalışmalar yapıyor. Bu kapsamda şimdiye kadar Güneş Sistemi dışında 5 bin 312 gezegen bulundu. Ancak bu ötegezegenlerin çoğu, yıldızına Dünya'nın Güneş'e olduğundan çok daha yakın. 
Yakınlık sebebiyle gezegenler, gelgit kilitlenmesi diye bilinen bir durumla karşı karşıya kalıyor. Bu, gezegenlerin bir tarafının daima yıldızını görüp sürekli sıcak, diğer tarafınsa hep karanlık ve soğuk olduğu anlamına geliyor. Aydınlanma çemberiyse gündüz ve gece taraflarını ayıran çizgiye deniyor.
Kaliforniya Üniversitesi Irvine kampüsünden uzmanlar, bu çizginin bulunduğu bölgenin yaşanabilir olup olmadığını belirlemek için iklim modelleme yazılımından yararlandı. 
Yaşanabilir gezegenler konusunda şimdiye kadar yapılan araştırmalarda genellikle sularla kaplı yerlere odaklanılsa da Ana Lobo'nun başını çektiği araştırma ekibi aydınlanma çizgisinin bulunduğu gezegenleri inceledi. 
Bulgular daha fazla suyun, gelgit kilitlenmesi olan gezegenlerde dünya dışı yaşam ihtimalini düşürdüğünü gösterdi. Zira sıcaklık, bir gezegenin gündüz tarafındaki suları buharlaştırabilir. Bu durum, gezegenin etrafının buharla dolup taşarak sera etkisi meydana getirmesine yol açabilir.
Ancak ötegezegende daha fazla toprak olması halinde aydınlanma çemberinin daha yaşanabilir bir hale geldiği belirlendi. Uzmanlar, gece tarafı sebebiyle meydana gelen buzun, sıcaklıkla eriyerek aydınlanma çemberini daha yaşanabilir bir bölge haline getirebileceğini belirtti.
"Sıvı su için uygun sıcaklığa sahip bir gezegen gerekiyor" diyen jeofizikçi Lobo, aydınlanma çemberine sahip ötegezegenlerin bu potansiyele sahip olduğunu savundu.
Araştırma ekibinde yer alan fizikçi Aomawa Shields ise baş araştırmacı Ana Lobo'yu kast ederek şu ifadeleri kullandı:
"Ana, gezegende çok fazla kara bulunuyorsa ‘aydınlanma yaşanabilirliği' dediğimiz senaryonun çok daha kolay bir şekilde var olabileceğini gösterdi. Ekibimizin ortaya çıkardığı bu yeni ve egzotik yaşanabilirlik durumu artık sadece bilim kurgu konusu değil."
Independent Türkçe, Science Alert, ScienceDaily



Deepfake videoları tespit etmek giderek zorlaşıyor: Artık gerçekçi kalp atışları var

Kişilerin rızası ve bilgisi dışında üretilen deepfake görüntüler endişe yaratıyor (Reuters)
Kişilerin rızası ve bilgisi dışında üretilen deepfake görüntüler endişe yaratıyor (Reuters)
TT

Deepfake videoları tespit etmek giderek zorlaşıyor: Artık gerçekçi kalp atışları var

Kişilerin rızası ve bilgisi dışında üretilen deepfake görüntüler endişe yaratıyor (Reuters)
Kişilerin rızası ve bilgisi dışında üretilen deepfake görüntüler endişe yaratıyor (Reuters)

Deepfake videoların gelişmiş saptama yöntemlerini yanıltabildiği ve her geçen gün daha gerçekçi hale geldiği tespit edildi. 

Bir kişinin yüzünün ya da vücudunun dijital olarak değiştirilmesiyle oluşturulan deepfake videolar endişe yaratmaya devam ediyor. 

Bu videolar gerçek bir kişinin görüntüsünün yapay zeka kullanılarak değiştirilmesiyle yapılıyor. Aslında bu teknoloji, kullanıcıların yüzünü kediye dönüştüren veya yaşlandıran uygulamalar gibi zararsız amaçlarla da kullanılabiliyor.

Ancak insanların cinsel içerikli videolarını üretmek veya masum insanlara iftira atmak için de kullanılabilmesi ciddi bir sorun teşkil ediyor.

Bu videoların sahte olup olmadığını anlamak için kullanılan gelişmiş yöntemlerden biri kalp atışlarını izlemek. 

Uzaktan fotopletismografi (rPPP) adlı araç, deriden geçen ışıktaki küçük değişiklikleri tespit ederek nabzı ölçüyor. Nabız ölçen pulse oksimetreyle aynı prensiple çalışan bu araç, çevrimiçi doktor randevularının yanı sıra deepfake videoları tespit etmek için de kullanılıyor.

Ancak bulguları hakemli dergi Frontiers in Imaging'de bugün (30 Nisan) yayımlanan çalışmaya göre deepfake görüntülerde artık gerçekçi kalp atışları var.

Bilim insanları çalışmalarına videolardaki nabız hızını otomatik olarak saptayıp analiz eden bir deepfake dedektörü geliştirerek başladı. 

Ardından rPPP tabanlı bu aracın verilerini, EKG kayıtlarıyla karşılaştırarak hassasiyetini ölçtüler. Son derece iyi performans gösteren aracın EKG'yle arasında dakikada sadece iki-üç atımlık fark vardı. 

Ekip aracı deepfake videolar üzerinde test ettiğindeyse rPPP, videoya kalp atışı eklenmese bile son derece gerçekçi bir kalp atışı algıladı. 

Bilim insanları kalp atışlarının videoya kasten eklenebileceği gibi, kullanılan kaynak videodan kendiliğinden geçebileceğini de söylüyor.

Almanya'daki Humboldt Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Peter Eisert "Kaynak video gerçek bir kişiye aitse, bu artık deepfake videoya aktarılabiliyor" diyerek ekliyor: 

Sanırım tüm deepfake dedektörlerinin kaderi bu; deepfake'ler gittikçe daha iyi hale geliyor ve iki yıl önce iyi çalışan bir dedektör bugün tamamen başarısız olmaya başlıyor.

Araştırmacılar yine de sahte videoları saptamanın başka yolları olduğunu düşünüyor. Örneğin sadece nabız hızını ölçmek yerine, yüzdeki kan akışını ayrıntılı olarak takip eden dedektörler geliştirilebilir.

Eisert, "Kalp atarken kan, damarlardan geçerek yüze akıyor ve daha sonra tüm yüz bölgesine dağılıyor. Bu harekette gerçek görüntülerde tespit edebileceğimiz küçük bir gecikme var" diyor.

Ancak bilim insanına göre nihai çözüm deepfake dedektörlerinden ziyade, bir görüntünün üzerinde oynanıp oynanmadığını anlamaya yarayan dijital işaretlere odaklanmaktan geçiyor:

Bir şeyin sahte olup olmadığını tespit etmek yerine bir şeyin değiştirilmediğini kanıtlayan teknolojiye daha fazla odaklanmadığımız sürece, deepfake'lerin saptanmalarını zorlaştıracak kadar iyi olacağını düşünüyorum.

Independent Türkçe, BBC Science Focus, TechXplore, Frontiers in Imaging