Mescid-i Aksa'nın söylemlerle gerçekler arasındaki çatışma tarihi

İsrail Eski Eserler Kurumu, İsrail'in 1967'deki savaşın hemen ardından yıktığı Meğaribe Mahallesi'nin kalıntıları altında Kitab-ı Mukaddes'e dayalı tarihi arıyor

Mescid-i Aksa, Mucireddin el-Hanbeli'nin "el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl" adlı eserinde dediği gibi, Kıble Mescidi'ni ve etrafı surlarla çevrili her şeyi içine alan mekan / Fotoğraf: Reuters
Mescid-i Aksa, Mucireddin el-Hanbeli'nin "el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl" adlı eserinde dediği gibi, Kıble Mescidi'ni ve etrafı surlarla çevrili her şeyi içine alan mekan / Fotoğraf: Reuters
TT

Mescid-i Aksa'nın söylemlerle gerçekler arasındaki çatışma tarihi

Mescid-i Aksa, Mucireddin el-Hanbeli'nin "el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl" adlı eserinde dediği gibi, Kıble Mescidi'ni ve etrafı surlarla çevrili her şeyi içine alan mekan / Fotoğraf: Reuters
Mescid-i Aksa, Mucireddin el-Hanbeli'nin "el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl" adlı eserinde dediği gibi, Kıble Mescidi'ni ve etrafı surlarla çevrili her şeyi içine alan mekan / Fotoğraf: Reuters

Sena eş-Şami 
Mescid-i Aksa'da İsrail ordusu ile Filistinliler arasında tırmanan gerginlik ve artan çatışmalar, televizyon kanallarının ve haber sitelerinin gündeminden neredeyse hiç düşmüyor.
Peki, Mescid-i Aksa'nın tarihi nasıl şekillendi? Kim tarafından inşa edildi? 
Mescid-i Aksa alanının altında gerçekten Süleyman (Tapınağı) Mabedi var mı? 
İsraillilerin Tevrat'a göre Kudüs'teki ilk Yahudi tapınağı ile ilgili ne gibi argümanlara sahipler ve bu konudaki tarihi referansları neler?
Arkeolojik bulgular İsraillilerin iddialarıyla uyuşuyor mu? İsrailliler, Filistin'in işgalinden bu yana burayı nasıl idare ettiler?
Yıllarca yapılan müzakereler ve siyasi anlaşmalar açısından Mescid-i Aksa ve bulunduğu bölge için ne gibi projeleri var?

Mescid-i Aksa'nın tarihi
Mescid-i Aksa, Mucireddin el-Hanbeli'nin "el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl" adlı eserinde dediği gibi, Kıble Mescidi'ni, Kubbetu's-Sahra'yı, revakları ve etrafı surlarla çevrili her şeyi içinde barındıran alandır.
Muhammed Kürd Ali, 1925 yılında Mescid-i Aksa'nın alanıyla ilgili rakamlardan şöyle bahsediyor: 
“Batı cephesinin uzunluğu 490 metre, doğu cephesi 474 metre, kuzey cephesi 321 metre, güney cephesi 283 metre olup, yüksekliği 30 ile 40 metre arasında değişen bir duvarla çevrilidir.”
Mustafa Murad Ed-Debbag "Mevsuatu Biladuna Filistin" adlı kitabında, Mescid-i Haram'ın (Mescid-i Aksa), Kubbetu's-Sahra cami ve Kıble Mescidi'nin bulunduğu etrafı 140 bin 900 metrekare surla çevrili alan olduğunu belirtiyor.
Mescid-i Aksa'nın, (İslam Halifesi) Ömer bin Hattab döneminden başlayarak basit bir ahşap cami olarak inşa edildiği, ardından bu mescidin (Emevi halifesi) Muaviye bin Ebu Sufyan tarafından üç bin kişinin aynı anda ibadet edeceği şekilde genişlettiği söylenir.
Daha sonra (Emevi halifesi) Abdulmelik bin Mervan, büyük bir bina inşa etti ve oğlu Halife Velid inşaatı tamamladı.
Kubbetu's-Sahra olarak anılan bu mescidin inşası için milyonlarca altın dinar harcadı.
Ancak bazı tarih kaynakları, Kubbetu's-Sahra ve Mescid-i Aksa'yı inşa etmeye başlayanın Abdulmelik Bin Mervan olduğunu, bunları genişletip en güzel hale getirenin ise oğlu Velid bin Abdulmelik olduğunu söylüyor.
Bu, birçok tarihçi tarafından dile getirildi. Müslüman tarihçi Yakubî 'Târîḫu'l-Ya'ḳūbî' adlı kitabında, Sıbt İbnü'l-Cevzî 'Mir'âtü'z-zamân fî târîḫi'l-a'yân' adlı kitabında, İbni kesir 'El-Bidaye ve'n-nihaye' adlı kitabında, Mucireddin el-Hanbeli 'el-Ünsü'l-celîl bi tarihi'l-Kudüs ve'l-Halîl' adlı kitabında ve İmam İbn Teymiyye kitaplarından birinde bu konuya değindiler. 
Muhammed Kurd Ali'nin önemli eserlerinden Hutat-ul Şam'da da bundan bahsedildi.
Kitapta, güney girişindeki bir kitabede, Kubbetu's-Sahra adı verilen mescidin Abdulmelik Bin Mervan tarafından Muallak Kayası üzerine yaptırıldığının yazıldığı belirtilerek, kitabede "Bu kubbeyi yapan Allah'ın kulu Abd(ülmelik) Abdullah'tır. Allah'ın kulu imam, müminlerin emiri 72 senesinde yapmıştır. Allah kabul etsin ve ondan razı olsun" yazdığı aktarıyor.
 
Mescid-i Aksa tarihinin İsrail versiyonu
Yahudilerin, Mescid-i Aksa'nın ve özellikle Kubbetu's-Sahra'nın bulunduğu yerin daha önce Süleyman Mabedi'nin inşa edildiği yer olduğunu söyleyen farklı bir tarih anlatıları vardır.  
Yahudilerin tarihi anlatısında bu yapı hakkında şunlar söyleniyor:
“Tapınağı (mabedi) inşa etme fikrinin sahibi, nebi ve kral olan Davut'tur. Tanrı, onun tapınağı inşa etmesini engelledi. Çünkü o bir savaşçıydı ve ona tapınağı oğlu Süleyman'ın inşa edeceğini söyledi. Bunun üzerine sevindi ve tapınağın inşası için altın, gümüş, bakır, tahta, taşlar vb. gereken her şeyi toplayıp hazırladı.  Tapınağın inşası yedi yıldan fazla sürdü ve tam bir şaheserdi. Pers Kralı Koreş, milattan önce (MÖ) 537 yılında tapınağın yeniden inşa edilmesine izin verilen tapınak, MÖ 587 yılında Babil kralı 2. Nebukadnezar tarafından yıkılmıştır. Daha sonra Zerubbabel ve beraberindeki Yahudiler, tapınağı eski ihtişamına geri döndürdüler. MÖ 20 yılında Yahudilerin kralı Herod, tapınağı restore etmeye ve genişletmeye başladı, çevresinde birçok revak ve hizmet binaları olarak oda inşa ettirdi. Herod'un tapınağı, milattan sonra (MS) 70 yılında Roma İmparatoru Titus ve ordusu tarafından yıkılana kadar ayakta kaldı.”
 Bazı arkeologlar, Ortadoğu'nun ovalarından ve çöllerinden göç eden bedevi Yahudi kabilelerinin mabed inşa etmediğini, kutsal eşyalarını konaklamak için kamp kurdukları yerlerde tören çadırına konulan bir tabutta yanlarında taşıdıklarını, gerçek İsrailoğullarının köylerinde mabedlerine dair herhangi bir arkeolojik iz bulunmamasının nedeninin yerleşik hayatları olmamasından kaynaklandığını söylüyorlar.
Aynı arkeologlara göre İsrailoğulları, göçebe yaşam tarzları nedeniyle dini merkezleri olan 'tapınma çadırını' (Yehova çadırı olarak da anılır) yanlarında taşıyorlardı.
Gerçek İsrailoğullarının bir tapınağa ya da tanrısal simgelere ihtiyaç duymadıkları, çünkü inandıkları tanrıyı insan formunda tasavvur etmedikleri söylenir.

Dini inançlar ve arkeolojik gerçekler
Ben Gurion'un, İsrail Devleti'nin kurulduğunu duyurmasının ardından Kudüs olmadan İsrail'in bir anlamı olmadığı gibi, Süleyman Tapınağı olmadan da Kudüs'ün bir anlam yoktu.
Kitab-ı Mukaddes'e dayalı arkeolojiye öncelik verilen İsrail, 1948 yılının temmuz ayında Eski Eserler Kurumu'nu kurdu.
Bunun yanında bir de arkeolojik kazıları koordine eden, konferanslar düzenleyen ve finanse eden İsrail Keşif Derneği'nin faaliyetleri vardı.
Arkeoloji bir halk hareketi haline geldi ve okul çocuklarından askerlere, emeklilerden yabancı öğrencilere kadar gönüllüler kazılara koştu.
İsveçli tarih araştırmacısı Hans Vorhagen, 'Palestine And The Middle East Between The Bible And Archeology' (Kitab-ı Mukaddes ve Arkeoloji Arasında Filistin ve Ortadoğu) adlı kitabında şöyle diyor:
“Kitab-ı Mukaddes, Süleyman Tapınağı hakkında elimizdeki tek belgedir. Bina, Asurluların ve Babillilerin yıllıklarında yer almıyor. Kutsal toprakların farklı yerlerinde bulunan yazıtlarda bina ilgili herhangi bir ifadeye rastlanmaz. Aynı şekilde MÖ 10'uncu yüzyılda Kudüs'te büyük bir yapının bulunduğunu gösteren hiçbir arkeolojik buluntu da yoktur.”
Tel Aviv Üniversitesi'nden arkeoloji profesörü David Oşkin de arkeoloji açısından MÖ 10 ve 9'uncu yüzyıllardaki 'Tapınak Dağı' (Yahudilerin Mescid-i Aksa alanı için kullandıkları ad) hakkında hiçbir bilgi olmadığını söylüyor.
Düşünür Thomas L. Thompson ise 'The Mythic Past: Biblical Archaeology And The Myth Of Israel' (Efsanevi Geçmiş: Kitab-ı Mukaddes Arkeolojisi ve İsrail Efsanesi) adlı kitabında, 'Yehova'ya tapınma merkezi'olarak nitelediği Süleyman Tapınağı'nın inşası kavramını reddederek, şunları ifade ediyor:
“Bu görüntülerin gerçek tarihi geçmişin tasvirlerinde yeri yoktur. Onları yalnızca hikâye olarak biliyoruz. Bu hikâyeler hakkında bildiklerimiz, bizi onlara tarihselmiş gibi davranmaya itmiyor. Süleyman Mabedi'nin inşa hikayesi hiç inandırıcı değil. Bu sadece bir Tevrat'a isnad edilen bir uydurmadır. Bu da Mescid-i Aksa'nın eski İsrail'deki Yahudi tapınağının Kuran'daki adı olduğu fikrini çürütüyor.”

Şehrin gerçek kimliğini bulanıklaştıran adımlar
Yahudiler, 1967 yılındaki savaşta Doğu Kudüs'ü ve Kudüs'ün Eski Şehir bölgesini işgal ederek, Müslümanlar tarafından Peygamber Efendimiz'in Miraç gecesi Mescid-i Aksa alanına girerken bineği Burak'ı bağladığı ve bu yüzden 'Burak Duvarı' olarak anılan, Yahudilerin ise İkinci Tapınak'ın kalıntılarından biri olduğunu iddia ederek tapınağın yıkılmasının yasını tuttukları için 'Ağlama Duvarı' dedikleri batı duvarına bitişik Meğaribe (Mağribliler/Faslılar) Mahallesi'ni yıktı.
Yahudiler, 5 Haziran 1967 tarihinde Kudüs'e girmeden önce Meğaribe Mahallesi sakinlerine mahalleyi iki saat içinde terk etmeleri konusunda uyardılar ve ardından mahalleti yıktılar.
Yıkımın ardından Mescid-i Aksa yakınlarına Tarot Haim, Atrat Kohanim, Tarot Leoshane ve Temple Mount Trustees gibi dernekler çok sayıda konut ve okul binası inşa ettiler.
İsrail, şehrin belediye sınırlarına göre Doğu Kudüs'ün 63 bin dönüm olan alanının 56 bin dönümüne el koydu.
Doğu Kudüs'teki Yahudi sayısı, 1967 savaşından önce sıfırken, 1993 yılında 160 binin üzerine çıktı.
İsrail, Doğu Kudüs'te birçok bölgeyi ele geçirerek çok sayıda Yahudi mahallesi kurdu.
Bununla birlikte şehri tamamen kontrolü altına almak için 'Büyük Kudüs' projesini hayata geçirdi. Şehrin gerçek kimliğini yok etti.
Şehirdeki yerini sağlama almak ve varlığını artırmak için yeni eğlence, dini, askeri ve hizmet yerleri inşa ederek Kudüs'ü Yahudileştirmeye çalıştı.  
Ayrıca, Filistinli Arapların mahallelerini yıkmaya ve mahalle sakinlerini yerinden etmeye devam etti.
Büyük Kudüs projesi, 1967 yılından günümüze kadar birçok kez değişikliğe uğramış ve kapsamı Kudüs şehrinin dışına kadar genişletildi.
Yaklaşık 18 yerleşim birimi inşa edilecekken bu sayı artırılmış ve Kudüs çevresinde ikinci bir yerleşim birimi kuşağı oluşturuldu.
Kontrol noktalarının sayısını da artıran İsrail, çok sayıda gözetleme kulesi dikti, Filistinlilere ait kurumların kapısına da kilit vurdu.

Uluslararası kararlar ve müzakereler
İşgalci İsrail yetkilileri, 21 Ağustos 1969 tarihinde Avustralyalı fanatik Yahudi Dennis Michael Rohan'ın Mescid-i Aksa'da alanındaki Kıble Mescidi'ni yakmaya çalıştığı sırada Mescid-i Aksa bölgesine giden suyu kestiler ve Arap vatandaşların avlulara yaklaşmasını engellediler.
İsrail yetkililerine rağmen gerçekleştirilen söndürme çalışmalarına kentteki Müslüman ve Hıristiyanlar akın etmese, yangın caminin kubbesine kadar gelecekti.
Ancak Selahaddin'in minberinde çıkan yangının ardından güney caminin çatısı ve doğu tarafındaki üç koridorun çatısı alev aldı.
İsrailli yetkililerin tüm engellemelerine rağmen şehirdeki Müslümanlar ve Hıristiyanlar akın edip yangına müdahale etmese, alevler caminin kubbesine kadar ulaşacaktı.
Ancak Selahaddin Eyyubi'nin minberinden başlayan yangın mescidin güney çatısına ve doğu tarafındaki üç koridorun çatısına zarar verdi.
O dönemde birçok ülke yangın olayını kınadı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) olayla ilgili derhal toplanarak ABD'nin de aralarında bulunduğu 4 çekimser oya karşı 11 oyla 1969 tarihli 271 sayılı İsrail'i kınama kararı aldı.
BMGK, İsrail'e Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik tüm eylemlerin sona erdirilmesi çağrısında bulundu.
Öte yandan Arap ve İslam ülkelerinde büyük bir öfke hakimdi. Bu ülkelerin liderleri, 25 Eylül 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta bir araya gelerek o dönemde 30 Arap ve İslam ülkesinin üyesi olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı'nı (İİT) kurma kararı aldılar. İİT, 1976 yılında Kudüs Fonu'nu kurdu.
Ardından Kudüs ve özellikle Mescid-i Aksa ile ilgili alınan kararlar, İsrail'in Kudüs'e, Kudüs sakinlerine ve kutsallarına yönelik eylemlerine karşı durumu sakinleştirecek tedbirler olarak uygulandı.
Ta ki 28 Eylül 2000 tarihinde dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron, beraberindeki güvenlik görevlileriyle birlikte Mescid-i Aksa'ya baskın düzenleyene kadar. BMGK, bu olayın üzerine"BMGK'yı şiddeti durdurmak, yeni provokatif eylemlerden kaçınmak ve Ortadoğu'da barış sürecinin kurulmasını teşvik edecek şekilde durumu normale döndürmek için gerekli tüm adımları atmaya çağıran"1322 sayılı kararı aldı. 
Şaron'un provokatif adımı, beş yıl süren İkinci İntifada'nın fitilini ateşledi.
İkinci İntifada, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile dönemin İsrail Başbakanı Şaron arasında Şarm eş-Şeyh'te yapılan müzakereler sırasında imzalanan ateşkesle sona erdi.
Bu olaydan bir süre önce, eski ABD Başkanı Bill Clinton döneminde ABD'nin girişimiyle merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile eski İsrail Başbakanı Ehud Barak arasında 2000 yılında Camp David'de yapılan ve Kudüs dosyası ile kutsal mekanların egemenliği konusunda Arafat'ın üzerinde çok fazla ve güçlü baskıların olduğu müzakereler tüm hızıyla devam ediyordu.
İsrail'in Kudüs ve Mescid-i Aksa gibi kutsal yerlerin statüsünün belirlemesi için oyalama yapılmasına yönelik girişimlerine rağmen müzakereler 1993 yılında başladı.
Aynı yıl 1. ve 2. Oslo Anlaşmaları çerçevesinde İsrail, Kudüs'ün statüsünü müzakere konusu yapmak zorunda kaldı.
Bu gelişme, Filistinli müzakere heyetinin başarısı olarak görüldü.

Yeraltı faaliyetleri
Birzeit Üniversitesi öğretim görevlisi Nazmi Al Jubeh, bir kitabında tüm bunların yanında yerin altında başka bir hikayenin olduğunu söyledi. 
Jubeh, söz konusu kitapta şu ifadelere yer verdi:
“İsrail Eski Eserler Kurumu, 1967 savaşından sonra, İsrail üniversiteleriyle iş birliği yaparak Kitab-ı Mukaddes'e dayalı tarihi araştırmak amacıyla şehirde, özellikle Eski Şehir bölgesinde çok sayıda araştırma ve kazı projesi başlattı. Bu projelerin başında, Meğaribe Mahallesi ve çevresi ile Yahudi Mahallesi'nde yürütülen kazı projesi geliyor. Elbette 1967'den günümüze kadar Silvan ve ez-Zuhur (Ofel) semtlerinde Silvan'daki Vadi Hilve Mahallesi'ne kadar ve Mescid-i Aksa'nın altındaki su tünellerinde ve çevresindeki kazılar halen devam ediyor.”
İsrail, Mescid-i Aksa'yı çevreleyen tüm bölgelerde bu kazıları yoğunlaştırdı. Özellikle güney ve batı cephelerinde onlarca kazı yapıldı.
Mescid-i Aksa'nın batı duvarı boyunca ve hatta zaman zaman altında bir kısmı görülebilen, bir kısmı da gizlenen yapılar göze çarpıyor.
Bu kazılar, 1967'de Meğaribe Mahallesi'nin yıkılması sonucu oluşan geniş meydanı kapsıyor.
Bu kazıların amacı, Kudüs'ün tarihine katkıda bulunmak yahut bulunabilecek heyecan verici tarihi eserleri ortaya çıkarmak değil, Birinci ve İkinci Tapınakların kalıntılarını ortaya çıkarmaktı ve hala da böyle olmaya devam ediyor.
Dolayısıyla bu alanda yapılan kazıların hepsi bu tapınaklarla ilgili. Başlarda, özellikle 1967'den 1980'lerin ortalarına kadar kazı çalışmaları yoğun şekilde sürdürüldü.
Bölgede, özellikle Mescid-i Aksa'nın güneybatı köşesine yakın bir yerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan en önemli şeyin sekiz devasa binadan oluşan Emevi Emirliği binası olması dikkati çeken bir detaydır.
Bu bölgede yapılan kazıların en tehlikelisi, gizli tutulan ve hakkında hiçbir şey bilmediğimiz Mescid-i Aksa'nın batı duvarı boyunca uzanan kazılardır. Burada kazı yapıldığının tek göstergesi kazı sesleridir. 
Söz konusu kazıların yapıldığı alan, Birinci ve İkinci Tapınakların hikayesinin sesli ve görüntülü olarak sunulduğu ve şehre Yahudilerden başka kimsenin yerleşmediği, bu yüzden de başka hiç kimsenin bu şehir üzerinde hakkı olmadığına dair şehrin tarihine düşülen noktaların açıkça belirtildiği 'Davidson Center'adlı bir arkeolojik parka dönüştürüldü.
Tüm bunlar çalışmalar, daha fazla kutsal görünmesi için Eski Ahit'ten seçilmiş metinlerle süslendi.
Arkeologları, bölgenin hassasiyetinin ve ziyaretçilere aktarılan fanatik anlatının arkeolojik keşiflere dayalı olarak bilim camiası tarafından çürütülmüş olduğunun farkında olan İsraillilerden bile daha fazla heyecanlandıran alan, El'ad yerleşim birimine bağlı örgüt tarafından yönetiliyor. 
 
 
Independent Arabia



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.