Sudan’da süren çatışmaların nedeni ‘altın’ mücadelesi mi?

Sudan'daki altın madenleri, üçüncü taraflar pusuda beklerken bu ay iki askeri grup arasındaki ölümcül savaşın merkezinde yer alıyor.

Görsel: Julius Maksim
Görsel: Julius Maksim
TT

Sudan’da süren çatışmaların nedeni ‘altın’ mücadelesi mi?

Görsel: Julius Maksim
Görsel: Julius Maksim

Marcelle Nasr
Sudan'daki zengin altın madenleri ülke için büyük bir nimet iken, yaşanan çatışmalar ve iktidar mücadeleleri sonucu şimdi lanete dönüştü. Sudan, Afrika Kıtası'ndaki en önemli değerli maden üreticilerinden biri ve dünyada altın üreten ülkeler arasında on üçüncü sırada yer alıyor. Şu anda Sudan'da yaşanan çatışmaların niteliği, bu ‘sarı’ madeni kontrol etme arayışına dönüşerek ülkede iç savaşların çıkmasını tetikliyor.
Söz konusu durum, kapitalist ülkelerin Sudan'ı kurcalama ve onun doğal altın vb. diğer zenginliklerini ele geçirme hırslarının ışığında ortaya çıkıyor. Bu maden, ülkenin ihracatının önemli bir unsuru olarak görülüyor, ancak madenler devam eden şiddetli kaçakçılık faaliyetleriyle çevrili durumda. Bu faaliyetlerin üretim ve ihracat operasyonlarına, absürt savaşa ve ülkedeki iki rakip grup (Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri-HDK) arasında birkaç gün önce başlayan ve devam eden çatışmalara nasıl bir etkisinin olacağı henüz belli değil.

Yağmalanmış servet
Şarku’l Avsat’ın  Reuters'tan aktardığı habere göre, Sudan'da madencilik sektörü son yıllarda gelişim gösterirken, altın sektörü toplam üretimin yüzde 80'ini kapsayan büyük ölçekli kaçakçılık faaliyetlerinden muzdarip. Sudan, doğal kaynaklar denizinde yüzmesine ve altın rezervlerinin 1.550 tona ulaşmasına rağmen dünyanın en fakir ekonomileri arasında sınıflandırılıyor. Sudan Maden Bakanlığı'na göre altın ihracatı, 2021 yılında 1,7 milyar dolar değerinde olan toplam ihracatın yüzde 45'inden fazlasını oluşturdu. Ülke ayrıca petrolün yanı sıra gümüş, nikel ve bakır rezervlerine de sahip ve Güney Sudan'dan Port Sudan Limanı'na gelen petrol ihraç boru hatları için bir geçiş olarak kabul ediliyor.
Kahire Üniversitesi Finans Ekonomisi Profesörü Dr. Hasan es-Sadi, 2011 yılında Güney Sudan'ın Sudan’dan ayrılmasını ve altın mücadelesini, ülkenin kötüleşen ekonomi ve yaşam koşullarının nedenleri olarak görüyor.
Es-Sadi, Al Majalla'ya yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullandı:
“Sudan, ayrılmadan önce yılda 180 ila 190 ton üretim gerçekleştiriyordu. Ancak şimdi yılda yaklaşık 95 ila 100 ton üretebiliyor. Küçük bir ülke olan Güney Sudan ise aynı miktarda altın üretiyor. Geçtiğimiz yıl üretilen sadece 30 ton altından elde edilen gelir, yaklaşık 1,2 milyar dolar olan devletin genel bütçesine girdi. ‘Ülkeyi kaçakçılık için verimli bir ortam haline getiren çatışmalar ve devletin limanlar ve pazar üzerindeki kontrolünün olmaması sonucunda’ yaklaşık 65 ton altın ise kaçırıldı. Sudan'da mevcut sınırlı imkanlarla altın üretiminden elde edilen gelirin değeri yıllık yaklaşık 5 milyar doları buluyor ve bunun 3,8 milyar doları savaşan tarafların yararına yağmalanıyor. Bunun sonucunda Sudan Merkez Bankası bu döviz kaynağından mahrum kalıyor.”

Altın saflık oranları çok yüksek
Es-Sadi, diğer kuruluşlar ve ülkeler yararına büyük miktarlarda kaçakçılık ve hırsızlık yapılmasının yanı sıra, bireyler veya şirketler tarafından madenlerin çıkarılmasından başlayarak iç ve dış yatırımcıların eline ulaşana kadarki tüm altın üretim zincirini etkileyen israf ve hırsızlığın bazı yönlerini açıkladı. Sudan'ın en belirgin özelliğinin, dünyadaki en yüksek altın saflık oranlarına sahip olması olduğunu ifade eden es-Sadi, “Çıkarılan her bir ton cevher 100 gram altın içeriyor ki bu çok ama çok yüksek bir oran” dedi.
Coğrafi olarak altın madenleri, Sudan'ın Nil Nehri'nin doğusundaki çöllerde ve dağlarda, Kızıldeniz boyunca ve doğu Sudan'da Kızıldeniz'in en yüksek sıradağlarına dağılmış durumda. Ayrıca son derece fakir olan ve savaşların, kıtlıkların, çatışmaların yayıldığı Nuba Dağları, Kordofan ve Darfur bölgelerinde de bulunuyor.
Es-Sadi, yoksulluk sınırının altında yaşayan ve hayatları tehdit altında olan Sudan vatandaşlarının ülke nüfusuna oranının yüzde 31 olduğu tahmininde bulundu (Bu oran 45 milyon nüfuslu Sudan’da 14 milyon kişiye tekabül ediyor). ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), 2021 yılında bu yoksul grupları desteklemek için yaklaşık 800 milyon dolar yardım sağlarken geçtiğimiz yıl, ülkedeki ekonomik durumun kötüleşmesine sebebiyet veren askeri darbeyi gerekçe göstererek yardımda bulunmadı.
Es-Sadi, “Sudan’ın, Afrika'daki altın üretiminde Gana ve Güney Afrika'nın ardından üçüncü sırada yer aldığını ve şayet Güney Sudan ülkeden ayrılmasaydı Afrika'da birinci olacağını” belirtti. Gana yılda yaklaşık 140 ton altın üretirken Güney Afrika ise 90 ton seviyesinde kalıyor. Şu anda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Sudan'dan en büyük altın ithalatçısı konumunda. Es-Sadi'ye göre, Sudan'daki altın rezervlerinin siyasi huzursuzluk, ekonomik sıkıntılar, sınırlar dışındaki kaçakçılığın artması ve devletin hayati sektörler üzerindeki kontrolünü sıkılaştıramaması nedeniyle kullanılmadığı unutulmamalıdır. Es-Sadi 2011 yılında yaşanan ilk bölünmeyi (Güney Sudan'ın ayrılması), mevcut çatışmaya bağlı olarak başka bir bölünmenin takip edebileceğine dikkat çekti.
2019 yılında Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesinden bu yana Sudan hükümeti madencilik sektörünü, özellikle de altını geliştirmeye çalıştı. Ancak, özel madencilik sektörünün üretim operasyonları üzerindeki kontrolü altında halen sahneye hâkim olan siyasi farklılıklar nedeniyle söz konusu çabalar boşuna oldu.

Paralel ekonomi
İngiliz The Guardian gazetesi, Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki HDK’nin ülkenin altın madenleri üzerinde yürüttüğü ayrıntıları ortaya koydu. Gazete hazırladığı bir raporda, HDK’nin Sudan'ın en kârlı endüstrisini kontrol etmesinin ülkede demokrasiye giden yolu karmaşıklaştırdığını ve iktidar geçişini tehdit ettiğini belirtti.
Hükümetin altın endüstrisinin bazı kısımlarını Sudan güvenlik servislerinden alıp devlet veya özel sektör kontrolüne geri döndürme yönündeki çabalarına rağmen gazete, HDK’nin 2017 yılından beri Darfur'daki Cebel Amir altın madenini ve Güney Kordofan gibi ülkenin diğer bölgelerindeki en az üç altın madenini kontrol ettiğini belirtti. Bu da Hamideti'yi Sudan'ın en zengin adamlarından biri haline getirdi ve onu Sudan ihracatının en önde gelen kaleminde önemli bir oyuncu yaptı. The Guardian ayrıca, eski Devlet Başkanı Beşir'i deviren 2019 ayaklanmasının ardından Hamideti'nin 2022 yılında yapılacak seçimlerden önce Sudan'ın demokrasiye geçişine sponsorluk yapma yetkisine sahip Askeri Geçiş Konseyi ve Egemenlik Konseyi'nin bir parçası olduğunu ekledi.

Ayrıca Hamideti'nin güçleri tarafından yönetilen paralel bir ekonominin varlığında, ülkedeki siyasi geçişin başarısı hakkında sorular mevcut. Altın endüstrisindeki tüccarlardan alıntı yapan The Guardian, yolsuzlukla mücadele eden bir sivil toplum kuruluşu olan Global Witness’ın belgelerine göre Hamideti'nin el-Cuneyd (Al-Junaid) adlı özel bir şirketin (kardeşi Abdurrahim Daklu tarafından yönetilen bir madencilik ve ticaret şirketi) yönetim kurulu başkanı olduğunu belirtti.

Bölgesel ve uluslararası çıkarlar... ve Wagner
Kahire'deki Amerikan Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Dr. Tarık Fehmi, mevcut çatışmanın sadece ekonomik değil, bir güç mücadelesi olduğuna inanıyor.
Fehmi, Al Majalla'ya şunları söyledi: “Sudan, Afrika'nın en zengin ülkelerinden biri, ancak askeri yönetimin devam etmesinin olumsuz bir etkisi oldu. Bazı bölgesel ve uluslararası güçlerin hem limanlarda hem de Sudan'daki altın madenlerinde yani ekonomik alanlarda büyük çıkarları var. Bu nedenle mesele kendi bağlamında anlaşılmalıdır. İktidara erişim ile ilgili bir mücadele yoktur. Daha ziyade geçiş hükümetinin yönetimiyle ilgili sorunlar ve iktidarın sivillere geri verilmesini düzenleyen Çerçeve Anlaşması konusunda anlaşmazlık vardır.”
Çatışmanın bölgesel ve uluslararası taraflarla bağlantılı olacağına ve arabuluculuğun büyük gerilimlere ve tutarsızlıklara sahne olacağına inanan Fehmi, son çatışmalarda her iki taraf da kendini tükettikten sonra sorunu taraflardan birinin lehine çözmek için büyük müdahaleler bekliyor.
Afrika'daki askeri darbe olgusunun tarihi, kadim ve köklü olduğunu belirten Fehmi, “Bu nedenle Afrika Birliği (AfB), Sudan'da yaşananların güneydeki ülkelere yansımalarından korkuyor. Ayrıca, Sudan'ın Batı ile Rusya çatışmasının ve büyük ülkelerin emellerinin bir parçası olduğu düşünülürse arabuluculukların çokluğu çözüme hizmet etmedi” dedi.
Senaryoların ‘açık’ ancak ‘teorik çözümlere’ daha yakın olduğuna inanan Fehmi, Çerçeve Anlaşması’nın “ya değiştirileceğini ya iptal edileceğini ya da saklı tutulacağını, ancak siyasi iradenin yokluğunun birçok olasılığa büyük bir sahne açılmasına yol açacağına ve çatışmanın uzayacağına” dikkat çekti.
Fehmi, Rusya'nın Wagner Grubu aracılığıyla Hamideti'yi desteklemek ve altın madenciliği alanında çalışmak için çatışma hattına girme olasılığını vurguladı. Ekonomisini Batı yaptırımlarına karşı korumak isteyen Rusya, Sudan’ın değerli maden zenginliğini yasadışı yöntemler izleyerek yağmalamak ve ülkenin birçok bölgesinde güvenlik alanında eğitim faaliyetleri yürütmekle suçlanıyor.
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından majalla.com'dan çevrilmiştir.



Libya’nın yurtdışında dondurulmuş fonlarının çözülmesine yönelik olası gizli anlaşmalar

Basında yer alan haberlerde Abdulhamid ed-Dibeybe hükümeti ile ABD Başkan Donald Trump'ın yönetiminden yetkililer arasında Libya'nın yurtdışında dondurulan fonlarına ilişkin gizli müzakereler yürütüldüğü belirtiliyor (UBH Başbakanlık Basın Ofisi)
Basında yer alan haberlerde Abdulhamid ed-Dibeybe hükümeti ile ABD Başkan Donald Trump'ın yönetiminden yetkililer arasında Libya'nın yurtdışında dondurulan fonlarına ilişkin gizli müzakereler yürütüldüğü belirtiliyor (UBH Başbakanlık Basın Ofisi)
TT

Libya’nın yurtdışında dondurulmuş fonlarının çözülmesine yönelik olası gizli anlaşmalar

Basında yer alan haberlerde Abdulhamid ed-Dibeybe hükümeti ile ABD Başkan Donald Trump'ın yönetiminden yetkililer arasında Libya'nın yurtdışında dondurulan fonlarına ilişkin gizli müzakereler yürütüldüğü belirtiliyor (UBH Başbakanlık Basın Ofisi)
Basında yer alan haberlerde Abdulhamid ed-Dibeybe hükümeti ile ABD Başkan Donald Trump'ın yönetiminden yetkililer arasında Libya'nın yurtdışında dondurulan fonlarına ilişkin gizli müzakereler yürütüldüğü belirtiliyor (UBH Başbakanlık Basın Ofisi)

Zayed Hediyye

Libya'da Abdulhamid ed-Dibeybe’nin başbakanı olduğu Ulusal Birlik Hükümeti’nin (UBH) son aylarda karşı karşıya kaldığı siyasi ve ekonomik krizler devam ederken UBH ile ABD yönetimi arasında yapılan anlaşmalara ilişkin uluslararası basında art arda çıkan haberler UBH’nin sıkıntılarını daha da arttırdı. Bu anlaşmalar arasında Washington'da dondurulan Libya fonlarının, ABD'ye bu fonların bir kısmının verilmesi karşılığında çözülmesini amaçlayan bir anlaşma da yer alıyor.

Bu anlaşmanın onaylanması halinde bu hamle, Temsilciler Meclisi'nin (TM) yeni bir bütçe vermeyi reddetmesi ve Libya’nın doğu kampının ABD ve Türkiye gibi Libya sahnesindeki önde gelen ve etkili olan uluslararası tarafların teveccühünü kazanmayı başarması sonucu UBH’nin son dönemde rakiplerine karşı gerilediği ekonomik ve siyasi düzeylerdeki konumunu iyileştirmesine katkı sağlayacak.

Washington için cazip bir anlaşma

Anlaşmanın ayrıntıları, İngiltere merkezli Middle East Eye haber sitesi ve diğer uluslararası basın kaynakları tarafından hazırlanan ve UBH ile Trump yönetiminden yetkililer arasında Libya'nın yurtdışında dondurulan ve 30 milyar dolar değerinde olduğu tahmin edilen fonlarına ilişkin gizli müzakerelerden bahseden bir haberde ortaya çıktı.

Söz konusu habere göre taraflar arasındaki görüşmeler geçtiğimiz nisan ayı sonlarında Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşti. ABD Başkanı Trump'ın Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos ile UBH Başbakanı Dibeybe’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı ve kuzeni İbrahim ed-Dibeybe’nin bir araya geldiği görüşmede, Libya'nın, Washington'ın dondurulan fonların çözülmesinde rol oynaması karşılığında, dondurulan fonların bir kısmını belirli ABD kuruluşlarına verme planı ele alındı.

Şarku’l Avsat’ın Middle East Eye'den aktardığı kaynaklara göre plan Trump'ın ekibinin ciddi ilgisini çekmiş ve planın uygulanmasına yönelik mekanizmaların takibi için iç görüşmeler çoktan başladı. Ancak bu durum, bazı tarafların dondurulmuş Libya fonlarını bir sonraki aşamada siyasi olarak değerlendirme niyetleri hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Libyalı yetkililerden yalanlama

Öte yandan Libya Yatırım Otoritesi (LIA), fonların serbest bırakılmasına ilişkin olarak basında yer alan haberleri yalanladı. Bu iddiaların doğruluktan yoksun olduğunu ve güvenilir kaynaklara ya da yetkili makamlar tarafından yayınlanan resmi raporlara dayanmadığını vurgulayan LIA, tüm yatırım portföylerinin ve egemen fonlarının Denetim Bürosu ve İdari Kontrol Dairesi gibi yerel kuruluşların yanı sıra akredite sahibi uluslararası denetçiler de dahil olmak üzere uluslararası kuruluşlar tarafından periyodik izlemeye tabi tutulduğunu ve hesaplarının uluslararası kabul görmüş yönetişim, açıklama ve şeffaflık standartlarına uygun olarak düzenli olarak gözden geçirildiğini kaydetti.

Libya’dan hamleler

ABD son zamanlarda Libyalı kurumların ve önde gelen resmi şahsiyetlerin Libya’nin ABD bankalarında dondurulmuş fonlarının serbest bırakılmasına yönelik hamleleri için aktif bir arena haline geldi. Libyalı resmi kaynakların tahminlerine göre bu fonlar Libya'nın yurtdışındaki toplam fonlarının yüzde 25'inden fazlasını oluşturuyor ve yaklaşık 200 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Bu hamlelerden en öne çıkanı, birkaç gün önce İngiltere merkezli Africa Confidential dergisinin sayfalarında yayınlanan ve Libya Devlet Varlıklarının Geri Kazanımı ve Yönetimi Ofisi (LAROM) eski Başkanı Muhammed el-Menseli'nin ‘çalıntı’ olarak nitelendirilen ve 50 milyar dolar değerinde olduğu tahmin edilen Libya’nın yurtdışındaki fonlarını kurtarmaya yönelik hamlelerinin ardından ABD makamları tarafından tutuklanmasının hangi koşullarda gerçekleştiğinden bahseden tartışmalı bir haberde ortaya çıktı.

Africa Confidential haberinde, Muhammed el-Menseli'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Washington'da Dışişleri, Adalet ve Hazine bakanlıkları yetkilileriyle bir araya geldiğini ve Muammer Kaddafi rejimi tarafından ABD’deki gizli hesaplara kaçırılan paraları Libya'nın geri alma niyetini kendilerine bildirdiğini aktardı. Habere göre Menseli bundan sadece birkaç hafta sonra 7 Ocak'ta izinsiz eylemlerde bulunduğu ve çifte vatandaşlığa sahip olduğu gerekçesiyle tutuklandı.

Libya’nın fonları onlarca yıldır dondurulmuş durumda

Libya'nın yurtdışında dondurulan fonları, 2011 yılında Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden bu yana ülkenin karşı karşıya kaldığı en çetrefilli konulardan biri. Zira o tarihten bu yana göreve gelen hiçbir hükümet bu dosyayı yerinden oynatmayı başaramadı. Libya’nın yurtdışındaki fonları, 17 Şubat 2011'deki halk ayaklanmasını bastırmakla suçlanmasının ardından Kaddafi rejimine yaptırım uygulanmasını öngören 1973 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı kapsamında dondurulmuştu.

Libya’nın dondurulmuş fonları, eski rejimin yurtdışında doğrudan veya dolaylı olarak sahip olduğu tüm finansal varlıkları, fonları ve ekonomik kaynakları kapsıyor. Resmi verilere göre yurt dışındaki bankalarda bulunan dondurulmuş fonlar, varlıklar ve tahviller de dahil olmak üzere 200 milyar dolar tutarında olduğu tahmin ediliyor.

Bu fonların yüzde 37’si Avrupa’da, yüzde 33’ü Kuzey Amerika’da, yüzde 23’ü Afrika’da, yüzde 6’sı Ortadoğu’da ve yüzde 1’i Güney Amerika bulunuyor.

Devasa yatırımlar

Dondurulan fonlar arasında şimdiki adı Libya Yatırım Otoritesi olan Libya Yatırım Fonu'na ait yatırımlar da yer alıyor. Libya'nın egemen varlık fonu, ülkenin fazla petrol gelirlerini yönetmek ve yatırım yapmak için 2006 yılında kuruldu. Kaddafi döneminde 100 milyar dolardan fazla kaynak tahsis edilen fon, tarım, emlak, finans, petrol ve gaz gibi çeşitli alanlardaki yatırımları yönetiyor ve gelirlerinin milyarlarca dolar olduğu tahmin ediliyor.

Bazı ülkeler geçtiğimiz yıllar boyunca, Libya'nın dondurulmuş fonlarına, bu fonlardan faydalanmak amacıyla göz dikti. Bazıları yasadışı yollardan ve Libya'ya karşı tazminat davaları açarak bu fonları elde etmeye çalıştı, ancak tüm bu girişimler başarısız oldu.

LIA Direktörü Ali Mahmud Reuters'a yaptığı açıklamada, LIA’nın 70 milyar dolarlık fonlarının aktif yönetiminin on yılı aşkın bir süre sonra ilk kez BMGK tarafından bu yılın sonlarına kadar onaylanmasını beklediğini söyledi. Mahmud, LIA'nın mart ayında sunduğu yatırım planının kasım ya da aralık ayında BMGK tarafından onaylanacağından emin olduğunu da sözlerine ekledi.

LIA’nın dört bölümden oluşan planının ilk bölümünün oldukça basit olduğunu belirten Mahmud, bu bölümde fonların dondurulduğu yıllar boyunca biriken fonların tahvil ödemeleri olarak yeniden yatırılmasının planladığını ifade etti.

Birçok hedef

Bingazi Üniversitesi'nde ekonomi ve siyaset bilimi profesörü olan Ali Cuma, UBH’nin bu olası anlaşmayla sadece bir değil, birkaç hedefe ulaşmayı amaçladığını düşünüyor.

Prof. Cuma, Dibeybe hükümetinin Libya'nın yurtdışındaki fonlarının kontrolünü yeniden ele geçirme çabasının öncelikle ekonomik sıkıntısını çözmeyi ya da hafifletmeyi amaçladığını, zira hükümetin şu anda TM başta olmak üzere çeşitli taraflarca kendisine dayatılan iç siyasi ve mali baskı nedeniyle kamu harcamalarını karşılayamadığını söyledi.

Prof. Cuma, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Bu teklif aynı zamanda ABD ve pragmatik tutumlarıyla tanınan yeni başkanı Donald Trump ile ilişkileri geliştirmeyi ve Libya'nın doğu kampının son haftalarda nispeten başarılı olduğu Washington'a karşı üstünlük sağlama çabalarının önünü kesmeyi amaçlıyor.”

Ancak birçok tarafın bu sızıntıları mali kazançlar karşılığında ulusal egemenliğin bir kısmının teslim edilmesi olarak istismar etmeye çalışacağı için anlaşmanın Dibeybe ve UBH üzerindeki olumsuz etkisi konusunda uyaran Prof. Cuma, Dibeybe hükümetinin bu hamlesinin, dondurulmuş fonların geri alınması ile ulusal egemenliğin korunması arasında bir denge kurma becerisi açısından gerçek bir sınav niteliği taşıdığını, fakat mevcut aşamada bu iki zıt kutbu bir araya getirmenin oldukça zor olduğunu vurguladı.