Arap Birliği Zirvesi öncesi gündemdeki zorluklar ve özlemler

En başta, değişen uluslararası dengeler ve küresel savaşın sinyalleri çerçevesinde güvenlik ve ekonomi geliyor

Cezayir'de düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (AFP)
Cezayir'de düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (AFP)
TT

Arap Birliği Zirvesi öncesi gündemdeki zorluklar ve özlemler

Cezayir'de düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (AFP)
Cezayir'de düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi’nden bir kare (AFP)

Nebil Fehmi

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, istikrarsız siyasi koşullarda 19 Mayıs’ta 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Zirvede ülkeleri bir gelişme ve yeniden şekillenme aşamasında olan ve mevcut bölgesel ilişkiler ve uluslararası arenadaki düzenlemeler açısından içerideki sosyal denklemin yeniden formüle edindiği Arap dünyası için bazı önemli ve hassas meseleler ele alınacak. Arap dünyasında nüfusun çoğunluğunu genç ve sömürgecilikten kurtuluş dönemi sonrası doğanlar oluşturuyor. Tüm olumlu yönleri ve politikaları ile küreselleşme çağındayız. Sosyal medya siteleri üzerinden önemli ve zengin bilgilerin yanı sıra yanlış, sahte ve zararlı bilgilerle bir birimizle iletişim kuruyoruz.

Bölge, geçtiğimiz onlarca yıl boyunca, bölgesel dengelerde Arapların aleyhine radikal bir değişime tanık oldu. Bunun yanında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından, Afganistan ve Irak'a kadar birçok uluslararası değişimi gördük. Bu değişimler, ABD’yi Ortadoğu ülkelerinin gözünde güvenlik konusunda daha isteksiz, ilgisiz ve kararsız hale getirdi. Bunlara birçok küresel ekonomik ve sosyal değişikliğin yanı sıra Rusya’nın rolünün değişmesi ve Çin nüfuzunun artması da eklendi.

Arap dünyasının son yarım yüzyılda toprak işgali, istikrarsızlık, baskılar, yabancı sömürüsü vb. gibi zorlu deneyimler yaşadığına kimsenin şüphesi yok. Herkesin akıllı politikalar ve akılcı yönetim gerektiren arzulanan hedeflere ve özlemlere ulaşmak için gidileceği daha çok yolu var. Cezayir, Tunus, Filistin, Lübnan ve Irak'ta siyasi istikrar bekliyoruz. Çatışmaların durmasını ve Libya ve Yemen'de siyasi bir ulusal mutabakata varılmasını umuyoruz. Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere nüfuz sahibi Arap ülkeleri, dünyanın karşı karşıya olduğu ciddi zorluklar çerçevesinde bölgesel rollerinin yeniden canlandırılmasını ve geliştirilmesini sağlamalı.

Bazı olumlu işaretler görüyorum. Bunların en önemlisi Arap ülkelerinin kendi iç koşullarında daha iyi bir denge sağlamak, vizyonlarını güncellemek ve daha iyi bir gelecek amacıyla gerçek bir umut elde etmek için ulusal ve bölgesel meselelerde inisiyatif almaları gerektiğinden daha emin hale gelmeleri geliyor.

Örneğin, daha önce Irak ve Umman’da birkaç müzakere turunun gerçekleştiği İran ile Suudi Arabistan arasında Çin’in arabuluculuğunda bir anlaşma imzalanması ve Körfez ülkeleri ile Tahran arasında çeşitli temasların gerçekleşmesi, yetkililerin karşılıklı ziyaretleri, Yemen’deki ateşkesin uzatılması ve çatışmanın sona ermesine yönelik mutabakat haberleriyle Türkiye ile Mısır arasında normalleşme gibi işaretler söz konusu.

Arap ülkelerinin uluslararası ilişkilerinde, özellikle geçmişte geleneksel olarak Batı'ya daha yakın olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından Çin'e açılımla çeşitlenme, genişleme ve gelişme yer alıyor. Aynı durum Mısır ve bazı Arap Mağrip ülkeleri için de geçerli. Rusya, ABD ve Batı ülkeleri ile ilişkiler, çoğunluğun işgaline karşı olduğu Ukrayna'daki olaylara göre ayarlanacak ve dengelenecektir.  Herkes çeşitli taraflarla iyi ilişkilerini sürdürüyor. Bu ilişkiler de insani yardımlar ve mahkumların serbest bırakılması gibi meselelerin çözümüne katkıda bulunuyor.

Birkaç gün sonra düzenlenecek Arap Birliği Liderler Zirvesi ayrı bir önem arz ediyor. Zirve eğer başarılı olursa, olumlu jestler ve Arapların güveniyle beslenecektir. Bu da ABD’nin bazı abartılı ifadeleri ve petrol fiyatlarını düşürmek için üretimin artırılması, Ukrayna'ya insani mali destek sağladığı bir zamanda Rusya’dan büyük miktarlarda dizel satın alınması, çatışan taraflardan buğday ve gıda maddeleri ithal edilmesinin yanı sıra Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın oluşturduğu BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi sınırlı üyeliğe sahip kuruluşlara üye olma ya da üyelikle ilgilenme gibi hırslarının bunlarla ters düşmeden püskürtülmesinin ardından daha etkili ve dengeli, yenilenmiş bir Arap pratiği kurmaya başlamak için bir fırsattır.

Öte yandan Arap dünyasının meşru hedeflerine ulaşmasının ve bölgenin güvenli bir ortama ve istikrara kavuşmasının önünde pek çok zorluk ve engel bulunuyor. Eğer zirveden ikna edici sonuçlar çıkmazsa, Arap dünyasında genel olarak hüsrana yol açacaktır. Arap dünyasının düşmanlarını mevcut konumlarında kalmaya itecektir. Bunların başında Filistinlileri öldüren, onları yerinden etmek için evlerini yıkan, Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa'ya baskın yapmasına ve askerlerin saygısızlığına izin veren İsrail aşırılığının dizginlenmesi ihtiyacı geliyor. Zirve, bu konuda Arap ve İslam dünyasının tüm bu eylemleri reddettiğini teyit etmek için güçlü bir duruş sergilemeli ve uluslararası toplumu bu konuda somut adımlar atmaya motive etmeli.

Bunun yanı sıra Arap ülkeleri, sonra Araplar ve Arap olmayan Ortadoğu ülkeleri arasında iletişim ve diyalog kanalları açılarak acilen bölgesel dengenin yeniden sağlanması gerekiyor. Bu da Suriye'nin Arap Devletleri Ligi (AL) üyeliğine geri dönüşü, çeşitli Arap ülkeleri üzerinde nüfuz sahibi olan İran ve Türkiye ile uzlaşı ve Filistin, Suriye ve Lübnan topraklarını işgal eden İsrail'in tutumunu değiştirme konulu müzakereden yararlanma girişimleri de dahil olmak üzere birçok karar alınmasını ve tutum sergilenmesini gerektiriyor.

Bu yüzden AL üyesi ülkelerin Suriye'nin AL üyeliğine geri dönüşü kararını büyük bir memnuniyetle karşıladım. Umarım gelecekte yabancılaştırma politikalarından kaçınırız. Aynı zamanda görüş ayrılıklarına yol açan eylemlerden ve uygulamalardan kaçınmak için dersler çıkarmadan eski halimize dönmeyi de yeterli görmüyorum. Diğer taraftan Arap ülkelerinin girişimlerini ve önerilerini, özellikle Ürdün ve Suudi Arabistan’ın Suriye ve Arap ülkeleri arasında kademeli olarak karşılıklı adımlar atılmasına ilişkin fikirlerini destekliyorum. Suriye’nin AL üyeliğine dönmesi ve atılan yeni adımlar hem Suriye'nin hem de Arap dünyasının çıkarınadır.

Zirvede, Sudanlı çatışan taraflar arasında Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde başlayan temasları ve toplantıları desteklenme ve ayrıca bölgedeki su kaynaklarının yönetimi konusundaki koordinasyonu canlandırma ve Arap ülkelerinin tutumunu netleştirme çağrısı yapılmalı. Başta Mısır, Suriye, Irak, Ürdün ve işgal altındaki Filistin toprakları olmak üzere birçok ülke su sıkıntısı çekiyor. Bu yüzden Arap ülkelerinin daha geniş ve daha güçlü bir tutum sergilemeleri ve bu bağlamda uluslararası kararları destekleyen ve bu kararlardan uzaklaşmayan bir bölgesel iş birliği için kurallar belirlemeleri gerekiyor.

Arap ülkelerinin, koronavirüs pandemisi ve Ukrayna savaşının yansımaları ve bunlardan çıkarılan dersler sonrasında hammadde, pazar ve yatırımlar açısından kendi malları ile üretim ve hizmet yetenekleri arasındaki sürdürülebilirliği ve ekonomik dengeyi sağlamak için gelişmiş ve çeşitlendirilmiş teknolojik yöntemlerle, özellikle ulusal ve bölgesel gıda güvenliğinin sağlanmasıyla ekonomi mekanizmalarını gözden geçirmeleri gerekiyor.

Arap Birliği Liderleri Zirvesi’nde bölge ülkelerinin kitle imha silahlarıyla ilgili taahhütleri ve yetenekleri arasındaki büyük uyuşmazlığın yanı sıra İsrail'in nükleer imkanlara, siber yeteneklere ve büyük askeri araçlara sahip olduğu ve nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlarla ilgili uluslararası anlaşmaların hiçbirine taraf olmadığı göz önüne alındığında Ortadoğu ülkeleri için eşit uluslararası ve bölgesel yükümlülüklerle ilgili çabaların canlandırılması da ele alınmalı. İran, İsrail’in taraf olmadığı bu anlaşmalara katılmış ve bu alanlarda uzun yıllar yaptırımlara maruz kalmış buna karşın gelişmiş askeri teknolojilere sahip olmuştur. Türkiye de gelişmiş milli askeri yeteneklere sahiptir ve bir NATO üyesidir.

Arap ülkelerinin gelecekteki bölgesel güvenlik meseleleriyle ilgili vizyonlarını netleştirmeleri gerekiyor. Belirli bir güvenlik şemsiyesinden çıkıp belirsiz bir güvenlik durumuna girdikten sonra büyük ülkelerin güvenlik alanının daralmasıyla bölge ülkelerinin güvenliklerini sağlamada daha fazla sorumluluk üstlenmeleri gerektiği gerçeğiyle bu durum daha da önemli ve acil hale geldi. ABD’nin mevcut duruma ve gerekli olanlara dair değerlendirmesi de varoluşsal tehditlerle sınırlıdır. Zirve’de Ortadoğu için gelecekte yeni bir güvenlik haritasının oluşturulması amacıyla siyasi anlaşmazlıkların çözülmesi, acil krizlere çözüm getirilmesi, yasadışı silahların kontrol edilmesi, silahsızlanma, güvenlik ve iş birliğinin inşası olmak üzere beş ana kategorinin tartışılmasını öneriyorum. Ortadoğu’yu nükleer silahların ve kitle imha silahlarının tehlikelerinden korumanın yanı sıra bölgenin güvenliğini, istikrarını ve yatırım cazibesini korumak için su yollarının güvenliğini sağlayacak bölgesel düzenlemelere ulaşmanın önemine özellikle dikkati çekmek istiyorum.

Zirvede Ortadoğu için bölgesel ve küresel komşularımızla diyaloglarımızı başlatabileceğimiz bir vizyonun belirlenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Dünyanın yeni bir küresel soğuk savaşın başlaması endişesi, bölgedeki tüm ülkelere kendi işlerini kendilerinin görmesini gerektiriyor. Bu aynı zamanda hem geleceğimizi şekillendirmede söz sahibi olmamız için bir fırsat hem Arap ülkelerinin ağırlıkları, güçleri ve zenginlikleri ile istikrarsız, zayıf ve fakir ülkelerle el ele vermesini gerektiriyor. Mısır yıllardır geleneksel olarak arabuluculuk rolünü üstlenirken Suudi Arabistan’ın da bu hassas tarihi süreçte Arap Birliği’nin dönem başkanı olması ayrı bir önem arz ediyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



İran'ın vekillerinin seçenekleri sınırlı

Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları üyeleri (Getty)
Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları üyeleri (Getty)
TT

İran'ın vekillerinin seçenekleri sınırlı

Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları üyeleri (Getty)
Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları üyeleri (Getty)

Lübnan, Irak, Yemen ve Filistin'de İran'a sadık ya da müttefiki olan gruplardan gelen göstergeler, bu grupların İsrail'e karşı yeni bir destek savaşına katılmak için sınırlı seçenekleri olduğunu gösteriyor.

Tahminlere göre Hamas'ın savaş yetenekleri, sokak savaşlarına benzer şekilde Gazze'deki küçük ‘pusular’ düzeyine geriledi. Bu durum, İran’ın kendi lehine bölgesel bir cephe açmasını engelleyebilir.

Irak’ta parti liderleri savaşın hızla tırmanacağını düşünüyor. Ancak Tahran, ekonomik ve güvenlik açısından avantajlar sağlayan bir ülkeyi kaybetmemeyi tercih edebilir.

Lübnan’da ise ‘yeni dönem’ denklemi, Hizbullah’ın siyasi ve güvenlik liderliğini ve füze cephaneliğinin bir kısmını kaybetmesi, Lübnan'ın İsrail'e karşı harekete geçmesini engelliyor. Çünkü Lübnan, tarafsızlık için baskı yapıyor ve hükümet, savaş kararını verme inisiyatifini elinde tutuyor.

Yemen'de araştırmacı Hamza Kemali, İran'ın Husileri füze stoklarını kullanması istendiğinde ‘son koz’ olarak kullanabileceğini düşünüyor.