Suriye’nin dönüşünün bölgesel ve uluslararası sonuçları

2011’de gösterilerin başlamasından Arap Devletleri Ligi’nin (Arap Birliği) Şam’ın üyeliğini etkinleştirmeye karar vermesine kadar geçen zaman aralığında Arap tutumunun gelişim aşamaları ve sebepleri

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru
TT

Suriye’nin dönüşünün bölgesel ve uluslararası sonuçları

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Remzi İzzeddin Remzi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Riyad’daki Arap Zirvesi’ne katılması, Suriye’nin doğal Arap ortamına dönüşünün bir ifadesiydi. Suriye’deki istikrarı sağlamak için zorlu çalışma şimdi başlıyor. Bu, çatışan bölgesel ve uluslararası çıkarlar sebebiyle karmaşık bir mesele.

Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkış ve sonra geri dönüş yolculuğu, 12 yıl sürdü. Bu, maalesef ki Arap Birliği’nin, üyelerinden birinin karşı karşıya kaldığı bir krizle başa çıkmadaki başarısızlığını temsil eden bir dönemdir. Bundan dolayı Suriye’nin üyeliğinin askıya alınıp daha sonra tekrar etkinleştirilmesinin koşulları ile sebeplerini araştırmak uygun olabilir. Bunu yaparken Arap tutumunun nasıl geliştiğine ışık tutmak da önemlidir.

Arap tutumunun üç aşaması

İlk aşamada (Mart 2011-Şubat 2012) Arap ülkeleri, çatışmayı sonlandırıp siyasi bir çözüme varmak için gösterilen çabalara öncülük etti.

İkinci aşama (Mart 2012-2018) eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Mart 2012’de hem BM hem de Arap Birliği adına bir ortak elçi atamasıyla başladı. Bu aşamada Araplar, girişimden vazgeçerek meseleyi BM, Suriye Dostları Grubu (FSG), Uluslararası Suriye Destek Grubu (ISSG) ve Astana Platformu’na bıraktı.

Üçüncü aşama ise görünürde 2018 yılında, merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim’in Umman Sultanlığı’nı ziyaretiyle başladı. Ancak bunun öncesinde, 2015’ten itibaren Arap başkentlerinde Suriye hükümetiyle ilişkilerin yeniden değerlendirildiğine dair işaretler vardı.

“Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkış ve sonra geri dönüş yolculuğu, 12 yıl sürdü. Bu, maalesef ki Arap Birliği’nin, üyelerinden birinin karşı karşıya kaldığı bir krizle başa çıkmadaki başarısızlığını temsil eden bir dönemdir.”

Arap Baharı’nın doruğa çıktığı bir zamana denk gelen ilk aşamada Arap ülkeleri, ateşkes ve siyasi çözüm için baskı yapmaya başladı. Arap Birliği’nin ilk müdahalesi, Ağustos 2011’de, yani krizin patlak vermesinden yaklaşık 6 ay sonra “Arap Girişimi” başlatıp bunu yürütmek için bir eylem planı ortaya koyduğunda başladı. Girişim, diğer meselelerin yanı sıra Arap Birliği Genel Sekreteri’nin Şam’a gönderilmesi, ateşkesin sağlanması, hükümet ile muhalefet arasında temas kurulması, Baas Partisi’nden lider rolünden vazgeçmesinin talep edilmesi ve seçimlere hazırlık için geçici bir ulusal birlik hükümeti oluşturulması için çağrıda bulundu.

Ekim ayında bir bakanlar heyeti, eylem planının uygulanmasını takip etmek için Şam’ı ziyaret etti. Suriye hükümetinin Arap Birliği’nin çabalarına olumlu bir tepki vermemesi üzerine 12 Kasım’da “Suriye’nin Arap Birliği’nin toplantılarına katılımının askıya alınması” yönünde bir karar benimsendi. Askıya alma kararına rağmen çeşitli Arap başkentleri ile Şam arasındaki temaslar devam etti ve nihayetinde Şam, eylem planının uygulanmasını takip edecek Arap gözlemcileri kabul etmeye ikna edildi.

FOTO: Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

24 Kasım’da Arap Birliği Konseyi, Arap Birliği Genel Sekreteri’nden “imzalandıktan sonra Arap ülkelerinden ve Arap insan hakları kuruluşlarından sivil ve asker uzmanları içeren bir heyet kurulup Suriye’de konuşlandırılmasına ilişkin protokol gereği İzleme Heyeti’ni görevini yerine getirmek üzere Suriye’de konuşlandırmasını” talep etti. Birkaç gün sonra 27 Kasım’da Birlik, Suriye’ye yaptırımlar uyguladı. Bu karara rağmen Suriye hükümeti, 19 Aralık’ta protokolü imzaladı. 20 Aralık’ta İzleme Heyeti’nin başkanı olarak tayin edilen Sudanlı Tümgeneral Muhammed ed-Dabi, 24 Aralık’ta Şam’a gitti ve birkaç gün sonra heyetin diğer üyeleri de ona katıldı. Bununla birlikte gözlemciler, Suriye’de beş haftadan fazla kalmadı ve ansızın geri çekildi. Bu daha sonra Arap Birliği Konseyi’nin 12 Şubat 2012 tarihli kararıyla da doğrulandı. Böylece Arap Birliği’nin bağımsız herhangi bir rolü sona erdi ve Suriye krizinin idaresi BM’ye devredildi. Gelişmelerin sırası ve hızı, özellikle de gözlemcilerin aniden geri çekilmesi kararını çevreleyen güdüler ve koşullar, hiç kuşkusuz tartışmalı bir mesele ve hâlâ da farklı yorumlanıyor. Bu yüzden işin aslını anlamak için bir gözden geçirme ve inceleme şart. Ama gözlemcilerin görevine son verilmesini Tümgeneral ed-Dabi’nin önermediği kesin.

Bu dönemde Arap ülkeleri, Suriye’deki gelişmelere karşı farklı tutumlar benimsedi. Bazıları siyasi değişim için “Arap Baharı” akıntısına kapılmak istiyordu. Bazıları da Suriye’yi İran’ın Arap dünyasına yönelik hırslarına karşı koymak için temel bir savaş alanı olarak görüyordu. Bununla birlikte çatışmanın devam etmesinin tam tersi bir sonuca yol açacağını, yani İran’ın Suriye’deki nüfuzunun daha da derinleşeceğini düşünen başka ülkeler de vardı. Hiç şüphesiz daha zayıf kalan bu son görüş, 2018 yılında bir ağırlık kazanarak baskın yönelimi oluşturmaya başladı.

Özetle Arap Birliği kararlarının Arap ülkelerinin tutumunu yansıtması gerekirken gerçekte Suriye meselesinde birleşik bir Arap tutumu yoktu. Bu karışıklığın tezahürleri, Şam’daki Arap diplomatik temsilinin çeşitli biçimlerinde görüldü. Nitekim bazı ülkeler büyükelçiliklerini kapatmayıp farklı düzeylerde temsilciliklerini sürdürdü. Mesela Cezayir, Irak, Sudan ve Filistin, temsilciliğini büyükelçilik düzeyinde sürdürdü. Mısır, temsilciliği maslahatgüzarlık seviyesine indirirken Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle Fas ve Tunus da büyükelçiliklerini kapattı. Ortak bir Arap tutumunun olmaması, Suriye’deki siyasi sürece yönelik Arap çabalarını felce uğrattı.

“12 Kasım’da “Suriye’nin Arap Birliği toplantılarına katılımının askıya alınmasına” karar verildi. Askıya alma kararına rağmen çeşitli Arap başkentleriyle Şam arasındaki temaslar sürdü ve nihayetinde Şam, eylem planının uygulanmasını takip edecek Arap gözlemcileri kabul etmeye ikna edildi”

Ortak bir elçi

Mart 2012’de BM Genel Kurulu’nun Suriye için BM ve Arap Birliği ortak elçilik makamı oluşturmasıyla ikinci aşama (2012-2018) başladı. Bu, Suriye’de bağımsız bir Arap rolünün fiilen sona ermesine yol açtı ve Arap ülkeleri, faaliyetlerini BM, Suriye Dostları Grubu ve Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun çabalarına ortak olarak yürütmekle yetindi. Nihayetinde de siyasi bir çözüm için bireysel veya toplu olarak herhangi bir öneride bulunmaktan kaçındı.

Bu aşamada Araplar gerek ikili gerek BM aracılığıyla insani yardımlar yapmaya, (Suriye Ulusal Konseyi, Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu, Suriye Müzakere Heyeti gibi) farklı tezahürleriyle siyasi muhalefeti desteklemeye ve 2012 yılında Cenevre Bildirisi ile 2015 yılında BM Güvenlik Konseyi 2254 sayılı kararının çağırdığı şekliyle siyasi bir geçiş başlatmaya odaklandı. Bu esnada bazı Arap ülkeleri de Güvenlik Konseyi’nin daha sonra içlerinden birkaçını terör örgütü olarak sınıflandırdığı bazı silahlı muhalif grupları destekledi.

Bu çerçevede eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ortak bir elçi atadığında onunla beraber -Arap Birliği tarafından aday gösterilmesine binaen- eski Filistin Dışişleri Bakanı olan yardımcısı Nasır el-Kudve’nin de atandığını hatırlatalım. Ancak Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasıyla Şam, el-Kudve ile çalışmak istemedi. El-Kudve ayrıca, Fetih Hareketi’nin bir üyesi ve Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın da yeğeni olup ikisinin de Şam ile ilişkileri yoktu. Bu da Şam’ın el-Kudve ile çalışmaya yönelik itirazını güçlendirdi. El-Kudve’nin Şubat 2014’te sona eren görevi boyunca Suriye hükümeti tarafından hoş karşılanmaması, talihsiz bir durumdu ve Arap Birliği’nin rolünü daha da azalttı.

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

 Şubat 2014’te el-Kudve’nin ve birkaç ay sonra da (Annan’ın halefi) Lahdar İbrahimi’nin istifa etmesiyle Şam, BM ile Arap Birliği’nin ortak elçisini kabul etmeyeceğini, elçinin adının “BM Suriye Özel Temsilcisi” olmasını, ancak yardımcısı Arap Birliği tarafından aday gösterilirse Şam tarafından kabul edileceğini ısrarla belirtti. Bu düzenlemeye dayalı olarak Eylül 2014’te Özel Elçi Yardımcısı olarak ben atandım.

Mart 2019’a kadar devam eden görevim süresince Şam’da bana kapılar iyi bir şekilde açıldı. Nitekim Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim’le birkaç kez ikili görüşme gerçekleştirdim. Bununla birlikte o zamanda Devlet Başkanı ile aramda iletişim kuran kişi Dışişleri Bakan Yardımcısı (mevcut Dışişleri Bakanı) Faysal el-Mikdad’dı. Resmi ve gayri resmi düzeyde de geniş bir ilişkiler ağı oluşturmayı başardım.

Bu, Şam’la yeniden iletişim kurmakla ilgilenen Arap ülkeleri için bir fırsat olabilirdi, ancak ne yazık ki Şam, hiç ilgi göstermedi. Şam, BM’nin arabuluculuk sürecine de gerçek anlamda yardımcı olmadı, zira sürecin hedefinin rejimi değiştirmek olduğuna kanaat getirmişti. Arap ülkeleri, benim gördüğüm hoş karşılamadan ve arabuluculuğun ortak karakterini teyit etmek için Şam’da dokumayı başardığım ilişkilerden istifade etmiş olsaydı elçilik ofisine siyasi çözüm hakkında fikirler sunabilirlerdi. Ancak -bir kez daha- bunu yapmamayı tercih ettiler.

Ben Mart 2019’da ayrılınca ve Arap ülkeleri BM’nin arabuluculuğuna pek ilgi göstermeyince Arap Birliği, benim yerime geçecek bir aday önermedi. Hal böyle olunca BM, elçi yardımcılığı makamına genel sekreterlikten Arap uyruklu üyeler atadı. Bu durum, bu makamdan siyasi herhangi bir rengi kaldırdı ve böylece Özel Elçi Ofisi, Arap Birliği’yle doğrudan bir bağlantıyı kaybetti.

“Şam, BM’nin arabuluculuk sürecine gerçek anlamda yardımcı olmadı, zira sürecin hedefinin rejimi değiştirmek olduğuna inanıyordu”

Üçüncü aşamada ise uluslararası ve bölgesel gelişmelerden ve daha az ölçüde sahadaki gelişmeden etkilenen aşamalı bir süreç yoluyla Suriye’nin Arap sahasına dönüşünün yolu döşendi. Bu dönemde Suriye hükümeti, toprakların çoğunun hâkimiyetini yavaş yavaş ele geçirmeye başladı. Aynı zamanda bölgesel durumların yeniden düzenlenmesi süreci devam ediyordu. Nitekim Katar’ın boykotu sona ermiş ve bir yandan İran ve Türkiye, diğer yandan BAE ve Suudi Arabistan’la yakınlaşma peyda olmuştu. Bunun arka planında ABD’nin bölgeye yönelik ilgisinin azalması vardı.

Aşamalı bir süreç

Ocak 2015’te Suudi Arabistan’ın tutumu değişmeye başladı. Temel hedef hâlâ İran’a karşı koymak iken Şam’daki rejim değişikliği gündemi, arkalara düşmeye başladı. Moskova’nın Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Memlük için Temmuz 2015’te Suudi Arabistan’a bir ziyaret ayarlamayı başardığına dair haberler yayılıyordu. Aynı şekilde Memlük’ün birkaç defa Kahire’yi ziyaret ettiği de söyleniyordu.

Suudi Arabistan, -o zamana kadar- Suriye Ulusal Konseyi ve ardından Katar ve Türkiye’nin nüfuzu altındaki Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu tarafından temsil edilen Suriye siyasi muhalefetine de daha fazla ilgi göstermeye başladı. Riyad’ın bu bağlamda attığı ilk adım 2254 sayılı kararda çağrısı yapılan Suriye siyasi görüşmelerine katılmak üzere birleşik bir heyet oluşturmak amacıyla Aralık 2015’te bir muhalefet konferansına ev sahipliği yapmak oldu. Konferansta Cenevre görüşmelerinde muhalefeti temsil etmek üzere Riyad merkezli bir Yüksek Müzakereler Heyeti kurulması onaylandı. Ancak muhalefetin etkinliği zamanla azaldıkça Riyad da muhalefeti desteklemeye yönelik ilgisini kaybetmeye başladı.

2018 yılında Arap ülkeleriyle temaslar hızlandı. Merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, mart ayında Umman Sultanlığı’nı ziyaret etti ki bu, 2011’den bu yana ziyaret edilen ilk Arap ülkesiydi.

FOTO: BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid en-Nehyan, Abu Dabi’de Esed’i ağırlarken (Reuters)
BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid en-Nehyan, Abu Dabi’de Esed’i ağırlarken (Reuters)

Bu ziyareti, BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid’in Kasım 2019’daki Şam ziyareti izledi. Bu dönemde resmi ve gayri resmi Suriyeli heyetler, çeşitli Arap ülkelerindeki Arap görüşmelerine katıldı. Aynı şekilde Suriye ve Arap güvenlik teşkilatları arasındaki temaslar da kesilmedi. 2022 Arap Zirvesi’ne ev sahipliği yapan ülke sıfatıyla Cezayir de Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi için çaba gösterdi, ancak çabaları meyve vermedi.

Bu arada Devlet Başkanı Esed, 2011’den beri ilk defa bir Arap ülkesi ziyareti yapmak üzere Mart 2022’de Abu Dabi’ye gitti. Bunu bir yıl sonra resmi bir ziyaret takip etti.

Bununla birlikte Arap tutumundaki dönüm noktası, Şubat 2023’te yaşanan yıkıcı depremden sonra görüldü. BAE Dışişleri Bakanı, Şam’ı ziyaret eden ilk Arap yetkiliydi. Onun ardından Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü bir ziyaret gerçekleştirdi. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad da daha sonra Kahire, Amman ve Cidde’ye birer ziyarette bulundu.

FOTO: Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, Suriyeli mevkidaşı Faysal el-Mikdad’la Kahire’de görüşürken (Getty Images)
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, Suriyeli mevkidaşı Faysal el-Mikdad’la Kahire’de görüşürken (Getty Images)

Bu ziyaretlerin yanı sıra ikisi nisan ayında Cidde’de ve biri mayıs ayında Amman’da olmak üzere peş peşe üç toplantı yapıldı ve bu toplantılarda Suriye Dışişleri Bakanı, birkaç Arap dışişleri bakanıyla bir araya geldi. Suriye Dışişleri Bakanı ile Suudi Dışişleri Bakanı’nın 12 Nisan’da Cidde’de gerçekleştirdiği toplantı, üzerinde anlaşmaya varılan öncelikleri belirleyen ortak bir Suudi Arabistan-Suriye açıklamasıyla sonuçlandı. Söz konusu öncelikler ise şunlar: mültecilerin ve yerinden edilmişlerin geri dönüşü, insani yardımların tüm Suriyelilere ulaşmasının sağlanması, terör ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele, Suriye topraklarının birlik ve selametinin güvence altına alınması ve iki ülke arasındaki konsolosluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi.

Bundan kısa bir süre sonra 1 Mayıs’ta Amman’da bir toplantı düzenlendi. Toplantıda özellikle mülteciler ve yerinden edilmişlere ilişkin insani meseleler, sınır güvenliği, terörle mücadele, tüm toprakları üzerinde egemen olması için Suriye hükümetine destek verme ve 2254 sayılı kararın uygulanması doğrultusunda Ürdün’ün önerdiği “adıma karşılık adım” önerisine dayalı olarak siyasi süreci ve yeniden yapılanma faaliyetini başlatma konusundaki öncelikler belirlenerek, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü için yol haritası içeren bir açıklama yapıldı.

“2018 yılında Arap ülkeleriyle temaslar hızlanmaya başladı. Merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, mart ayında Umman Sultanlığı’nı ziyaret etti ki bu, 2011’den bu yana ziyaret edilen ilk Arap ülkesi oldu”

Üyeliği dondurmanın iptalinden sonra

Bu toplantının ardından, geçen 7 Mayıs’ta Cidde’de Arap Birliği bakanlar düzeyinde istisnai bir toplantı düzenledi. Toplantıda, Amman Bildirgesi’ni teyit eden ve Suriye’nin Arap Birliği toplantılarına katılımını askıya alma kararını iptal eden bir karar benimsendi. Bu, fiilen Suriye’nin Arap Birliği’ne ve Arap kucağına dönüşü anlamına geliyor. Arapların çabaları, Cidde Zirvesi’nde alınan ve Suriye’de çözümün gerçekleşmesinde Arap rolünün etkinleştirilmesini onaylayan bir kararla taçlandırıldı.

FOTO: Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Kararda ayrıca, krizin Suriye’nin birliğini, dayanışmasını ve egemenliğini muhafaza edecek, halkının beklentilerine karşılık verecek, Suriye’yi terörden kurtaracak, mültecilerin dönüşü için uygun koşulları sağlamasına katkıda bulunacak ve yasadışı yabancı güçlerin ülkeden çıkmasının, insani yardımların ulaşmasına imkân sağlayan adımların devam etmesinin ve ulusal uzlaşmayı hedefleyen siyasi adımlar bağlamında anayasa komisyonu çalışmalarının yeniden başlamasına destek olunmasının yolunu açacak şekilde çözülmesine yönelik pratik ve kademeli adımların atılması için çağrı yapıldı. Aynı şekilde karar, Arap İrtibat Komitesi’ne de Amman Bildirgesi’nin “adıma karşılık adım” yaklaşımına göre ve 2254 sayılı karar uyarınca uygulanmasını takip etmesi için çağrıda bulundu.

Suriye, Arap kucağına döndükten, Arap rolü etkinleştirildikten ve siyasi çözüm bulmak için girişim dizginleri ele alındıktan sonra şimdi Arapların karşılaşacağı zorluk, ABD ile Avrupa Birliği’ni Suriye’de siyasi çözüm bulmak için seçtikleri yola girmeye nasıl ikna edecekleridir. Bununla birlikte asıl engel, yeniden yapılanma sürecinin başlamasının nasıl hızlandırılacağı olacaktır. Buna, istikrarı, erken toparlanmayı ve yeniden iş görür hale getirmeyi sağlamak ve bunları Suriye hükümetinin yapacağı siyasi ve ekonomik reformlarla ilişkilendirmekle başlayarak yeniden yapılanma faaliyetleri yelpazesini belirlemekle başlanabilir.

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Yeniden yapılanma olmadan Suriye’de ne istikrar imkânı ne de yabancı askerî müdahaleyi bitirme fırsatı olacaktır. Başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap ülkelerinin, bu durumu ABD ve AB tarafından dayatılan yaptırımların gölgesinde idare etmesi gerekecek. Hele de bu yaptırımlar arasında ABD Kongresi tarafından onaylanan ve Suriye hükümetine doğrudan ve onunla iş tutanlara ikincil yaptırımlar uygulamayı öngören Sezar Yasası da varken… Ancak işin aslı şu ki Washington’ı ve önemli Avrupa başkentlerini Suriye’nin yeniden yapılanması sürecine başlamak için gerekli esnekliği göstermeye ikna etme konusunda oldukça nüfuzlu Arap ülkeleri de var.

“Suriye’nin Arap kucağına dönmesinden sonra şimdi Arapların yüzleşeceği zorluk, ABD ile AB’yi Suriye’de siyasi çözüm bulmak için seçtikleri yola girmeye nasıl ikna edecekleridir”

Son olarak halkın şikayetlerinin dış müdahalelerle kesiştiği ve bölgesel ve uluslararası çıkarların çatıştığı Suriye krizinin iç yüzü dikkate alınacak olursa bir siyasi çözüm bulmak üzere aktif bir Arap rolünü etkinleştirmede hızlı davranmak önemlidir. Bu, tüm bölgesel tarafların çıkar dengesine dayalı kapsamlı ve birleşik bir bölgesel güvenlik sistemi için ortak bir Arap vizyonunun netleşmesine doğru bir başlangıç noktası olacaktır. Karmaşık ve uzun vadeli bu süreçte mesele, Arap hükümetlerinin ortak tehditleri ve çıkarlarını koruyacak güvenlik yapısı türünü belirleme konusunda istişarelere başlamasını gerektiriyor. Ayrıca nihayetinde bölgesel güvenlik yapısının bir parçası olacak diğer bölgesel ülkelere karşı müzakereci tutumlarını güçlendirecek bir mekanizma ortaya koymada nasıl iş birliği yapılacağı konusunda da anlaşmaya varmak lazım.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından majalla dergisinden çevrilmiştir.



Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
TT

Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)

İsrailli bir yetkili bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Hamas ile Gazze Şeridi'ndeki bazı esirleri serbest bırakacak ateşkes için Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde ilerleme kaydedileceğine dair bir işaret görmediğini, ancak müzakerecilerini şimdilik Kahire'de tuttuğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün (Salı) yaptığı açıklamada, Hamas'ın son ateşkes önerisinin İsrail'in temel taleplerini karşılamadığını ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin geri getirilmesi için askeri baskının halen gerekli olduğunu belirtti.

Netanyahu, Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan müzakere heyetinden Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için gereken koşullarda ısrar etmelerini istediğini söyledi. Netanyahu’nun Sözcüsü Ofir Gendelman ise “Bugün Kahire'ye giden heyete, esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için gerekli taleplerde ısrarcı olmaya devam etmeleri talimatını verdim” ifadesini kullandı.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Savaş Kabinesi'nin İsrail'in Refah'taki operasyona devam etmesine, esirlerin serbest bırakılması için Hamas'a askeri baskı uygulamasına ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmasına oybirliğiyle karar verdiğini açıkladı.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndermeye karar verdiği belirtildi.

Hamas tarafından onaylanan yeni ateşkes anlaşması, iki taraf arasında esir ve mahkumların değiş tokuşunu ve sürdürülebilir sükunetin geri gelmesini içeren temel ilkeleri öngörüyor.

Anlaşma metnine göre çerçeve anlaşma, İsrail hapishanelerinde üzerinde mutabık kalınan sayıdaki tutuklu karşılığında Gazze Şeridi'ndeki tüm İsrailli esirlerin, sivil ve askerlerin serbest bırakılmasını, sürdürülebilir sükûnete geri dönülmesini, kalıcı ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini ve yeniden inşayı amaçlıyor. Çerçeve anlaşma birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlı üç aşamadan oluşuyor.

Diğer yandan Mısır-İsrail sınırındaki gerilim, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını bombaladığına ve İsrail güçlerinin dün (Salı) sabah erken saatlerde Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiğine dair haberlerin ardından son saatlerde arttı.


Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
TT

Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)

Hizbullah dün (Salı), İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlediği askeri operasyona Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek karşılık verirken, İsrail ordusu iki askerin öldüğünü duyurdu.

Hizbullah dün gün boyunca operasyonlarını yoğunlaştırırken, İslami Direniş de ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda savaşçıların ‘Yiftah kışlasının avlusunda bulundukları sırada düşman subay ve askerlerini hedef alan insansız hava araçlarıyla (İHA) bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve aynı zamanda diğer İHA’ların Ramot Naftali kışlasının güneyinde bulunan Demir Kubbe platformlarından birini hedef alarak doğrudan vurduğunu ve hasar verdiğini’ bildirdi.

Ramot Naftali kışlasına yönelik İHA saldırısından yaklaşık bir buçuk saat sonra Hizbullah, ‘Şebaa Çiftlikleri'ndeki Zabdin kışlasını güdümlü füzelerle hedef aldığını’ duyurdu.

Hizbullah bir başka açıklamasında ‘Kafr Şuba tepelerindeki es-Sammaka bölgesindeki casus ekipmanlarını’ hedef aldığını duyurdu ve ‘er-Rahab bölgesindeki izleme ve takipten sonra, sığınaklardan birinin içinde hareket eden düşman askerlerinin güdümlü füzelerle hedef alındığını’ belirtti.

Dünkü operasyonlar, İsrail ordusunun Pazartesi akşamı Hizbullah tarafından düzenlenen İHA saldırısında yedek kuvvetlerden iki İsrail askerinin öldüğünü açıklamasının akabinde Hizbullah'ın ‘Metula'nın güneyinde İsrailli düşman askerlerinin bulunduğu bir mevziyi hedef alan bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini’ duyurmasının ardından geldi.


Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
TT

Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)

Hattab Ebu Diyab

Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki seçmenler, Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) temsilcilerini seçmek üzere 6-9 Haziran tarihleri arasında sandık başına gitmeye hazırlanıyorlar. Parlamento seçimleri, özellikle Ukrayna savaşından sonraki ilk seçim olmasının yanında satın alma gücünün zayıflaması, tarım sektöründeki kriz, göç ve egemenlik tartışmaları ile rakip güçlerin bölündüğü diğer konuların gölgesinde 27 ülkede siyaset sahnesindeki değişimleri izleme fırsatı sunuyor.

Mercek altına alınacak en önemli konu aşırı sağın oy oranı, Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda yeri ve Avrupa'nın iç ve dış politikaları üzerindeki etkisinin boyutu olacak. Aşırı sağın beklenen yükselişi ve Yeşiller ile Liberallerin çöküşünün haziran seçimlerinden sonra Avrupa Parlamentosu'nun yapısını kökten değiştirmeyeceği ve AB politikalarını etkilemeyeceği düşünülse de geleneksel ve aşırı sağcı simalarıyla sağa doğru bu keskin kaymanın etkilerinin orta vadede hissedileceğine şüphe yok.

Avrupa’nın çehresi yeniden mi şekilleniyor?

Avrupa, parlamento seçimlerinin arifesinde, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil. Ekonomik durum, Rusya’nın petrolüne bağımlılığın sona ermesi ve Ukrayna'ya verilen mali, insani ve askeri destekle daha da kötüleşti.

Tüm bunlarla birlikte ticari faaliyetleri düzenlemek için yeni stratejiler geliştirmek, dijital pazar ve yapay zekâ, rekabet gücü krizi, zayıf kalan enerji geçişi (yeni teknolojiler ve yeşil ekonomiye geçiş), jeopolitik ve teknolojik riskler ile bölünmeye neden olan tartışmalı göç politikası gibi başka zorluklar da söz konusu.

Avrupa, egemenlik yaklaşımı konusunda ulusal bütünleşmeden yana olanlarla, AB'nin siyasi birliğini güçlendirmekten yana olanlar arasında bölünmüş durumda. Tartışma artık AB'nin içinde ya da dışında olmakla değil, Avrupa, Avrupa'nın inşası ve dünyadaki yerinin geleceğiyle ilgili yapılıyor.

Seçim sonuçlarının (1979'dan bu yana her beş yılda bir yapılan genel seçimle işbaşına gelen) parlamentonun önümüzdeki beş yıllık gündemini etkileyeceği şüphesiz.  Ancak Avrupa’nın siyasi manzarasının yeniden şekillenmesine yönelik sonuçlara dikkat etmek en önemli konu.

AB üyesi 18 ülkeyi kapsayan son ankete göre parlamentoda çoğunluğu yüksek ihtimalle (720 sandalyeden 398'ine sahip olan) AB yanlısı en büyük koalisyonun alması bekleniyor. Aynı koalisyon mevcut parlamentoda da çoğunluğa sahip. (Merkez sağ) Avrupa Halk Partisi (EPP) 177 sandalye ile koalisyonun birincisi partisi olurken, onu sosyalistler ve liberal demokratlar takip ediyor.

Avrupa, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil.

Anketlere göre AB’nin önde gelen ülkelerinden Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika'da aşırı sağcılar ve muhafazakârlar öne çıkabilir.

sxcdfrgt
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, başkent Budapeşte’de düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 21 Aralık 2022 (AFP)

Başta yeni liberallerin ve yeşillerin Fransa ve Almanya'daki kalelerinde sayısının azalması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un partisinin gerileyerek Marine Le Pen'in partisi (seçim listesi Jordan Bardella tarafından yönetilen) Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) ardından ikinci ya da üçüncü parti olması bekleniyor. Aynı durum, aşırı sağcı çizgideki Almanya için Alternatif (AfD) ile üçüncü sırada yer almak için yarışan Alman Yeşiller Partisi için de geçerli. Almanya Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) birinci parti, Demokratik Sosyalizm Partisi’nin (PDS) ikinci parti olacağı tahmin ediliyor.

Aşırı sağın yükselişinin yansıması

Aşırı sağın, liberallerin, solcuların ve çevrecilerin aleyhine Avrupa Parlamentosu'nda (merkez sağ ve merkez soldan sonra) üçüncü blok haline gelebileceği tahmin ediliyor.

Anket sonuçlarının ve yüzdelerin ötesinde, geniş bir sağ kanat koalisyonu gibi olası ittifakların ortaya çıkma ihtimali halen var. Fakat bu ihtimal, popülist muhafazakârlık ile Avrupa’nın merkez sağı arasındaki karmaşık müzakerelerin sonucuna bağlı. Bu da Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın merkez sağ partisi Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) Partisi’nin merkez sağa kabul edilmesi ve Avrupalı reformistlerin Orban'ın müttefiki İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) Partisi ve Polonya’nın milliyetçi muhafazakâr çizgideki Adalet ve Hukuk Partisi (PiS) ile kucaklaşmasıyla mümkün olabilir.

Tüm bunlara dayanarak, önümüzdeki dönemde güç dengesinin önemli ölçüde değişmeyeceğini söyleyebiliriz. AB yanlısı EPP, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Avrupa'yı Yenile Grubu (Renew Europe) gibi partilerin önümüzdeki dönemde Avrupa metinleri için ortak bir zemin bulma konusunda bolca zamanı olacak.

Sağa doğru olan bu eğilim, yeni küresel güç dengesi ve ABD-Çin iki kutupluluğunun ortaya çıkışıyla ‘güçlü bir Avrupa’ ve jeopolitik bir kutup oluşturma ihtiyacının aciliyet kazandığı bir dönemde, Avrupa projesine daha düşman olan radikal siyasi grupların gücünü de arttıracaktır.

Avrupa deneyiminin geleceği

Avrupa seçimleri nispi sisteme göre yapılır ve kamuoyunun gelişimini ve ulusal meseleler ile Avrupa boyutu arasındaki etkileşimi anlamanın bir yoludur. Son AP seçimlerinde Avrupa Komisyonu kararlarının insanların günlük yaşamlarını ve ekonomilerini etkilemesi ve İngiltere’nin 2016 yılında Brexit (İngiltere’nın AB’den çıkışı) referandumundan sonra öneminin iki katına çıkması nedeniyle çekimser oylar azalmış ve katılım artmıştır.

Ukrayna’da 2022 yılında savaşın başlamasından sonra, Avrupalılar kendi kıtalarında da savaş çıkabileceğini anlayınca, sürdürülebilir barış fikrinin sarsıldığı açıkça ortaya çıktı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı konuşmada zorlukların büyüklüğü ve müdahale edilmemesi bakımından Avrupa'nın ölebileceğini söylemekten çekinmedi. Konuşmasında Avrupa'nın stratejik olarak kırılganlığına dikkat çeken Macron, ABD’nin korumasına olan bağımlılığın devam etmemesi için ortak bir Avrupa askeri gücü kurulması ve nükleer caydırıcılığın füzesavar programlarıyla ilişkilendirilmesi gibi Avrupa’ya dair vizyonunu ve tezlerini ifade etti.

Son yıllarda, Brexit'ten sonra Avrupa’nın iki tabusu yıkıldı. Bunlardan ilki, üye bir ülkenin AB’den ayrılması, ikincisi ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkim olan kalıcı barış ve istikrar fikrinin yerle bir olmasıydı.

AB üyesi 27 ülkenin seçim kampanyalarındaki tartışmalar, bazıları hassas ve bölünmeye neden olan çeşitli konular üzerinde yoğunlaştı. Ancak tüm bunlar, Avrupa fikri yavaş yavaş kök saldıkça ve AB bir gerçeklik haline geldikçe, birçok alana (çevre, ortak tarım politikası, sanayinin teşviki, ortak savunma, enerji, işgücü vb.) müdahale ettikçe ve kararları insanların hayatlarını etkiledikçe, zaman faktörünün Avrupa deneyiminin güçlendirilmesi lehine işlediğini gösterdi. Bununla birlikte Avrupa yasaları çoğu zaman üye ülkelerin yasalarının, kendi ulusal anayasalarının önüne geçebiliyor.

dcvfv
RN lideri Marine Le Pen, düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 24 Kasım 2023 (EPA)

Avrupalı seçmenlerin öncelikleri arasında, Avrupa'nın ‘gücüne’ ve uluslararası sahnede etkili bir jeopolitik kutba dönüşmesine odaklanmadan önce; göç, güvenlik, sosyal reformlar ve iklim değişikliği gibi insanların günlük hayatını ilgilendiren konular yer alıyor.

Yaklaşan AP seçimleri, kimilerinin ortak pazar ve ekonomik birlik konusundaki başarılarından dolayı övdüğü, kimilerinin ise sadece bir ‘uluslar ve devletler birliği’ olmasını istediği, kimilerinin de kendi kaderini tam olarak tayin edemeyen minyatür bir Birleşmiş Milletler (BM) örgütü yerine ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olmayı arzuladığı Avrupa deneyiminin geleceğine ilişkin tartışmaların çözümüne katkı sağlayacak gibi görünmüyor. Tüm bunların arkasında ise güç sahibi bir Avrupa'nın önünde duran, ulusal öncelikler ve ideolojik çelişkiler yatıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
TT

İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)

İsrail ordusu bugün (Çarşamba) Gazze Şeridi'ne insani yardım götürmek üzere Kerem Şalom kapısının yeniden açıldığını duyurdu.

Ordu yaptığı açıklamada, Mısır'dan gelen kamyonların gıda, su, barınma malzemeleri, ilaç ve tıbbi ekipman gibi yardımları taşıdığını ve  sınır kapısına geldiğini belirtti.

swefrght6
Bir uydu görüntüsü, İsrail askeri araçlarının İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısı yakınındaki bir bölgede toplandığını gösteriyor (AFP)

Axios haber sitesi, Başkan Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan dün yaptığı telefon görüşmesinde, Hamas'ın yakındaki bir İsrail ordusu mevzisine düzenlediği ve dört askerin ölümüyle sonuçlanan saldırısının ardından Pazar günü kapatılan sınır kapısını yeniden açılmasını istediğini bildirdi.


Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
TT

Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)

Sudan ordusu, ülkede viral hale gelen ve askeri üniformalı iki kişinin bir başka kişinin karnını deşip cesedini parçaladığını gösteren şok edici videoyu reddetti ve söz konusu videonun ‘kendi güçleri ya da yanında savaşan unsurlarla herhangi bir bağlantısı olduğunu’ yalanladı.

Sudan Ordu Sözcüsü Nebil Abdullah dün (salı) yaptığı açıklamada “Daklu terörist milislerinin (Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri kastediliyor) medyası ve destekçileri bu suçu silahlı kuvvetlere mal etmeye ve faillerin bizim üyelerimiz olduğunu iddia etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

Açıklamada ‘Silahlı Kuvvetler, videoda görünenlerin ordu güçlerinin hiçbir bileşeniyle ilgisi olmadığını ve herhangi bir kuvvetin üniformasını giymediklerini teyit eder. Bu da bunun milisler ve işbirlikçileri tarafından yaratılan kötü yönetilmiş bir oyun olduğunu doğrulamaktadır’ denildi.

Sudanlı sosyal medya hesapları geçtiğimiz pazar günü, Sudan ordusunun üniformalarına benzeyen üniformalar giyen kişilerin, Hızlı Destek Kuvvetleri mensubu olduğunu söyledikleri bir kişinin karnını yararak öldürdükten sonra organlarını çıkarttıkları ve vücudunu parçaladıkları bir videoyu dolaşıma soktu.


İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
TT

İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)

Filistin Haber Ajansı (WAFA), İsrail'in bugün (Çarşamba) şafak vakti doğu Gazze ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği bombardımanda 9 kişinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l  Avsat’ın  WAFA’dan aktardığı habere göre İsrail uçakları, Gazze'nin doğusundaki Ez-Zeytun semtinde Askola bölgesindeki bir daireyi hedef aldı. Saldırı sonucu bir erkek, bir kadın ve beşi çocuk olmak üzere 7 kişinin öldürüldüğü belirtildi. İsrail'in Refah'ın güneyindeki Selahaddin Kapısı yakınlarında bir motosiklete düzenlediği bombalı saldırıda ise iki kişinin öldüğü ve bazı kişilerin yaralandığı ifade edildi.

Shehab Haber Ajansı Telegram hesabında, topçu bombardımanının Refah'ın doğusundaki Al-Salam mahallesini, İsrail hava saldırısının ise Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'yı hedef aldığını bildirdi. Öte yandan El Aksa TV, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin orta ve güneyinin çeşitli bölgelerine saldırılar düzenlediğini bildirdi.


Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
TT

Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)

Irak Federal Mahkemesi, dün (Salı) bölge parlamentosundaki sandalye sayısını azaltan önceki bir kararı bozarak, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yaşanan ciddi krizi sona erdirdi.

Mahkeme, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani'nin talebi üzerine parlamento koltuklarının dağıtım mekanizmasını askıya almak için ‘devlet emri’ yayınladı.

Irak yasalarına göre ‘devlet emri’ terimi, mahkemenin önceki bir kararını, anlaşmazlığın nihai çözümüne kadar geçici olarak saklı tuttuğu anlamına geliyor.

21 Şubat'ta mahkeme, IKBY parlamentosu seçim yasasındaki maddelerin anayasaya aykırı olduğuna hükmederek, azınlık kotasının iptal edilmesinin ardından parlamentodaki sandalye sayısını 111'den 110'a düşürdü.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), mart ayında protesto amacıyla seçimleri boykot edeceğini açıkladı ve siyasi süreçten çekilme tehdidinde bulundu.

Mahkeme yeni kararını, ‘önceki kararının uygulanmasının gelecekte geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak’ olarak nitelendirdi.

Mesrur Barzani, haziran ayı ortasında görev süresi dolacak olan Federal Seçim Komisyonu'nu mahkemeye şikâyet etti.

Mahkemeye seçimleri ve parlamento sandalyelerinin seçim bölgelerine dağıtılması mekanizmasını ve bileşenlere yönelik kotaları askıya alan bir karar çıkarması çağrısında bulundu.

Irak Yüksek Seçim Komisyonu Sözcüsü Cumana el-Gulayi, Iraklı gazetecilerle paylaşılan bir sesli mesaja göre ‘bölgesel başkanlık tarafından yayınlanan ve seçim tarihini 10 Haziran 2024 olarak belirleyen bölgesel kararnameye göre IKBY Parlamentosu seçimlerinin yapılması için çalışmalarını sürdürdüklerini’ söyledi.

Diğer yandan KDP Genel Başkanı’nın medya danışmanı Kifah Mahmud, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani'nin İran ziyaretinin “iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını ve son yıllarda bu ilişkileri gölgeleyen gerilimleri sona erdireceğini” ifade etti.

Barzani, bir yıldan kısa bir süre içinde İran'a yaptığı beşinci ziyaret için pazar günü Tahran'a gitti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre Mahmud, “İranlılar, özellikle malları için stratejik bir pazar olması ve İran'ın IKBY'ye yaptığı ihracat ve yatırımların yılda 10 milyar doları aşması nedeniyle IKBY’deki çıkarlarının çok büyük olduğunun farkındalar” değerlendirmesinde bulundu.


İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
TT

İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)

Haaretz gazetesi dün (Salı) Filistinli grupların Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 roket attığını bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre Demir Kubbe hava savunma sisteminin bu roketlerin yarısını imha ettiği, geri kalan kısmının ise açık alanlara düştüğü belirtildi.

Eşkol Bölge Konseyi, füzelerin Nahal Al-Haşur bölgesinde yangına yol açtığını ancak herhangi bir can kaybının bildirilmediğini belirtti.

Medya daha önce İsrail ordusunun sınır kasabalarında sirenlerin çaldığı bilgisi yer aldı.


Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
TT

Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)

Hamas lideri Usame Hamdan dün (Salı) yaptığı açıklamada, hareketin baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğini bildirdi.

Hamdan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savaş Kabinesi'nin, Hamas’ın ateşkes önerisini kabul etmesine rağmen askeri operasyonları Refah bölgesini de kapsayacak şekilde genişletme ve sınır kapısının kontrolünü ele geçirme kararını, arabulucuların çabalarını sekteye uğratma ısrarının göstergesi olduğunu ifade etti.

Beyrut'ta düzenlediği basın toplantısında konuşan Hamdan, “Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz” diyerek, ABD yönetimini İsrail hükümetini anlaşmayı uygulamaya zorlayarak ciddiyetini kanıtlamaya çağırdı.

Hamdan, Mısır'ın bombardıman ve İsrail askeri araçlarının varlığı ışığında Refah Sınır Kapısı’nın açılması talebini reddetmesini Hamas'ın takdirle karşıladığını ifade etti.

Hamdan'ın açıklamaları kısa bir süre önce Halil el-Hayya başkanlığındaki Hamas heyetinin Katar'dan Mısır'ın başkenti Kahire'ye ulaştığı sırada geldi.

Hamas'tan yapılan açıklamada heyetin ‘Gazze Şeridi'ndeki halka yönelik saldırganlığı durduracak anlaşmanın tamamlanması için Mısır ve Katar'daki arabulucularla yürütülen çabaları’ takip edeceği belirtildi.

İsrail ordusu bugün (çarşamba), dün başlayan askeri operasyonla Gazze Şeridi ile Mısır toprakları arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün erken saatlerde, Kahire'ye giden müzakere heyetinden esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ısrar etmelerini istediğini söylerken, Savunma Bakanı Yoav Gallant ülkesinin esirleri kurtarmak için taviz vermeye hazır olduğunu, ancak bir anlaşmaya varılamaması halinde operasyonlarını yoğunlaştıracağını ifade etti.


Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
TT

Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)

Ürdün Kralı II. Abdullah, İsrail'in Refah'a yönelik kara askeri operasyonunun önlenmesinin gerekliliğini vurguladı.

Ürdün Kraliyet Mahkemesi, X platformunda dün (Salı) yayınlanan açıklamasında, Kral Abdullah'ın Washington'da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Senato'daki Demokrat Çoğunluğun Lideri ile yaptığı iki toplantıda: "İsrail'in Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafını kontrol etmesi ve yardıma kapatması, Gazze'deki insani felaketi daha da kötüleştirecektir" ifadelerini kullandığını açıkladı.

Kral Abdullah, uluslararası topluma "İsrail'in yardım konvoylarının geçişini güvence altına almasını ve çeşitli geçiş noktalarından Gazze'ye girişini sağlamasını gerektiren bir pozisyon alması" çağrısında bulundu.