Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Esed ve Davutoğlu arasındaki görüşmenin detaylarını paylaştı: ‘Türkiye’nin ‘yol haritası’ ve Hama şehrine seyahatim…’

Esed ve Davutoğlu arasındaki son görüşmenin detayları

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images
TT

Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Esed ve Davutoğlu arasındaki görüşmenin detaylarını paylaştı: ‘Türkiye’nin ‘yol haritası’ ve Hama şehrine seyahatim…’

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu bir mesaj iletmek üzere Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e gönderdi. Davutoğlu, 9 Ağustos 2011 Salı günü özel bir uçakla Şam’a vardı. Doğrudan Kasiyun’daki Başkanlık Sarayı’na gittik.

Bakan Davutoğlu’nun yanında benimle beraber Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Halit Çevik, Bakan’ın birkaç danışmanı ve büyükelçiliğin ikinci sekreteri vardı. Esed’e de Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, danışmanı Buseyne Şaban ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Abdülfettah Amure eşlik ediyordu.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, toplantıya Türkiye ile Suriye’nin ortak kaderini, tarihini ve geleceğini vurgulayarak başladı ve Erdoğan’ın birkaç gün önceki açıklamalarının ardında bu düşüncenin yattığını açıkladı. Erdoğan, o dönemde Esed’in özel güvenlik güçlerinin krize yaklaşımlarını ve aşırı ve orantısız güç kullanımlarını eleştirmişti.

Davutoğlu, 1950 yılındaki siyasi geçişten başlayarak Türkiye’nin çok partili rejim tecrübelerini detaylı bir şekilde paylaştı.

Davutoğlu, terörle mücadelenin ve vatandaşların korunmasının her devletin görevi olduğunu, ancak herkesi terörist olarak adlandırmanın ve onlara bu şekilde muamele etmenin doğru olmadığını, hatta bunun durumu daha da kötüleştireceğini ifade etti. Ardından Türkiye’nin krizi iyi bir şekilde sonlandırmak için mümkün olan her yolla Suriye’ye yardım etmeye hazır olduğunu yineledi.

Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2011’deki görüşmesi (AFP)
Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2011’deki görüşmesi (AFP)

“Davutoğlu, Türkiye ile Suriye’nin ortak kaderini, tarihini ve geleceğini vurguladı ve Erdoğan’ın birkaç gün önceki açıklamalarının arkasında bu düşüncenin yattığını açıkladı. Erdoğan, Esed’e bağlı güçlerin krize yaklaşımlarını ve aşırı güç kullanımlarını eleştirmişti”

Buna karşılık Esed de güvenlik güçlerinin terörle mücadele ettiğini ve belki operasyonlarda bazı yanlışlar yaptıklarını, ancak bunun esasında tecrübesizlikten kaynaklandığını söyledi. Zaten bazı güvenlik unsurları da eylemlerinden dolayı cezalandırılmıştı. Esed, ülkede durumun iyileştirileceğinin ancak teröristlere yönelik savaşın da devam edeceğinin altını çizdi. Ayrıca ordunun Hama’ya şehri yıkmak için değil, güvenliği yeniden tesis etmek için girdiğini belirtti. Aldığı bilgilere göre Deyrizor ve diğer bazı yerlerde Irak’tan, Ürdün’den ve İran’dan gelen El Kaide unsurları vardı ve bunlar, terörü her yere yaymayı planlıyorlardı.

Toplantının bir yerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’ye girişleri yasaklanan muhaliflerin kapsamlı diyalog sürecine katılmak için ülkeye dönüşlerine izin verilip verilmeyeceğini sordu. Davutoğlu, özel olarak isim vermedi ama zikrettiği diğer kişilerin yanı sıra İhvan-ı Müslimin’i (Müslüman Kardeşler) kastediyordu.

Esed, kanunlara karşı çıkanların kanunlara göre yargılanacağını söyledi. Bununla birlikte muhalefet destekçilerinin ya da siyasi muhaliflerin Suriye pasaportu almak ya da yenilemek ve ülkeye dönmek için büyükelçiliğe başvurmalarına bir engel yoktu. Esed, ne yazık ki onların korktukları için dönmemeyi tercih ettiklerini belirterek, muhalefetin Suriye içinde yaptığı görüşmelerin ve toplantıların onların korkularının yersizliğini ispatladığını sözlerine ekledi.

Bundan sonra biz toplantı odasından ayrıldık ve Davutoğlu ile Esed, üç saat süren ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra bizi tekrar toplantı odasına çağırdılar. Davutoğlu, Esed’e bir yol haritası sunduğunu, Esed’in de bunu kabul ettiğini bildirdi.

Esed ile Davutoğlu’nun toplantısı 7 saat sürdü ve uluslararası ilişkiler tarihine geçildi. Günün sonunda herkes yorgun düşmüştü. Davutoğlu, bu yol haritasının başarılı olacağı konusunda iyimserdi. Bakan ve heyeti, akşam saatlerinde Şam’dan ayrıldı.

Esed ve Davutoğlu’nun anlaştığı üzere ertesi gün, 10 Ağustos sabahının erken saatlerinde iki araçla Hama’ya yöneldik. Burada bana elçilikteki meslektaşlarım ile güvenlik ekibi eşlik etti.

“Buna karşılık Esed, güvenlik güçlerinin terörle mücadele ettiğini, belki operasyonda bazı hatalar yaptıklarını, ama bunun esasında tecrübesizlikten kaynaklandığını söyledi”

Hama şehrine saat 10.30’da vardık. Bizi şehrin girişinde Türkiye’nin Halep Başkonsolosu ile Suriyeli yetkililer karşıladı. Öncelikle Vali Abbas en-Naim’in ofisini ziyaret edip onunla görüştüm. Ofisin girişinde ve ona çıkan merdivenlerde kurşun izleri vardı. Vali, bu izlerin silahlı gruplar tarafından yapılan saldırıların sonucu olduğunu söyledi. Daha sonra şehri turlarken bize Vali de eşlik etti.

Olayların merkezi oldukları söylenen Kabak, el-Hamidiye, Sercavi, es-Sabuniye mahallelerini gezdik. Sonra Vali bizi polis karakoluna, trafik şubesine, adliyeye ve emniyete götürdü. Bu binalar hepten ya da kısmen yanmış vaziyette idi. Duvarlarda kurşun izleri ve otoparklarda yanmış arabalar bulunuyordu. Vali, bu durumdan göstericilerin ve silahlı grupların sorumlu olduğunu söyledi.

Vali, isteğimiz üzerine bizi el-Horani Hastanesi’ne götürdü. Bu hastane yaralı göstericilerin tedavi edildiği yer olarak biliniyordu. Hastanenin duvarları, kurşun izleriyle doluydu ve camlar kırıktı. Görgü tanıkları, güvenlik güçleri ile hastanedeki yaralıları koruyan muhaliflerin karşılıklı olarak ateş açtıklarını söyledi.

Ardından Sercavi Camii’nin zaviyesine gittik; burada da şiddetli çatışmalar yaşanmış ve çatışmaların sonucunda birçok kişi ölmüştü. Vali, bu yerin tehlikeli olduğunu, etrafımızda bize zarar verebilecek silahlı gruplar bulunduğunu söyledi.

Devlet Başkanı Beşşar Esed, 2000 yılında Suriye parlamentosunda bir konuşma yaparken (AFP)
Devlet Başkanı Beşşar Esed, 2000 yılında Suriye parlamentosunda bir konuşma yaparken (AFP)

Biz uzaktan camiye bakarken Vali bizi şehrin merkezindeki Ömer İbnü’l-Hattab Camii’ne götürdü ve gezebilelim diye yanımızdan ayrıldı. O ayrılır ayrılmaz biz tekrar Sercavi Camii’ne gittik.  

Camide bulunan 50-60 kişi yaşadıklarını bizimle paylaştı ve birkaç günün ardından o günün camilerin açılmasına izin verilen ilk gün olduğunu söyledi. Görünüşe bakılırsa bunun nedeni, bizim şehri ziyaretimizdi. Zira rejim, bize işlerin normale döndüğünü göstermek istiyordu.   

İnsanlar bize yaşadıklarını anlattı. İçlerinden biri, oğlunun Esed’e hakaret ettiği için güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü söyledi. Bir başkası da 4 yaşındaki kızının evlerinin önünde bir keskin nişancı tarafından öldürüldüğünden bahsetti ve dönemin Başbakanı Erdoğan’ı eleştirdi. Ona göre geçmişte sert açıklamalar yapan Erdoğan, bugün sessiz kalıyordu. Bir kadın, güvenlik güçlerinin geçen gece evlerine baskın düzenleyip kocasını alıp götürdüklerini söyledi.

Bu kişiler, bizi camiin üst katındaki kadınlar bölümü ile alt kattaki Kur’an-ı Kerim dersleri odasına götürerek güvenlik güçlerinin camiye zorla girdiklerini, kapıları kırarak içerideki her şeyi yerle bir ettiklerini, her iki odayı da arayıp Mushafları, kitapları ve diğer eşyaları yerlere attıklarını ve televizyonlarla elektrikli cihazları parçaladıklarını anlattı. Ayrıca camiin minaresinin de ağır makineli tüfeklerle kısmen yıkıldığını söylediler.

Camiin yanında bir bahçe vardı; insanlar buraya ölülerini defnetmişler, çünkü ölülerini mezarlıklara nakletmelerine izin verilmemişti. Gösteriler esnasında güvenlik güçleri tarafından öldürülmüş kişilere ait 16 mezar saydık.

Orada kendisiyle konuştuğumuz bir doktor, er-Rayes Hastanesi’nde çalıştığını ve hastanede mekân sıkıntısı olduğu için yaralıları koridorlarda tedavi ettiğini anlattı. İddiasına göre olaylar başladığından beri Hama’da 700 kişi ölmüştü.

“Camiin yanında bir bahçe vardı; insanlar ölülerini buraya defnetmişler, çünkü onları mezarlıklara taşımalarına izin verilmemiş. Gösteriler esnasında öldürülmüş kişilere ait 16 mezar saydık”

Şehirde zırhlı araç olup olmadığını soruşturmamız gerekiyordu. Vali bize hiçbir koşulda zırhlı bir aracın girmediğini belirtse de ana ve tali yollarda zırhlı araçların izleri açıkça görülüyordu.

Ahaliden ve özel kaynaklarımızdan toplayabildiğimiz bilgiler, Hama şehrindeki operasyonlarda kullanılan çoğu zırhlının ağır makineli tüfek taşıyan BMP-1 tipi personel nakil araçları ile ZSU-23 tipi uçaksavarlar olduğunu ve şehrin çevresiyle ana meydanına tanklar konuşlandırıldığını ortaya çıkardı. Zırhlı araçların çoğu, geçen gece ve bazıları da o gün sabahın erken saatlerinde şehirden ayrılmıştı. Tüm bu araçlar, Hama şehri dışındaki kışlalara çekilmiş, geri kalan birkaçı da operasyonlarda kullanılmak üzere kırsala ve diğer bölgelere gönderilmişti.  

Türk kuvvetleri, 2022’de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Rumeylan kasabasında (AFP)
Türk kuvvetleri, 2022’de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Rumeylan kasabasında (AFP)

Valiliğin bulunduğu el-Asi Meydanı başta olmak üzere meydana, Hama’nın girişine ve ana caddelere barikatlar ve otomatik makineliler yerleştirilmiş ve bunlar, oradan geçen tüm araçları denetliyor ve tüm yayaların üstünü arıyordu. Trafik yavaştı ve şehirdeki yayaların sayısı çok azdı. Neredeyse tüm dükkânlar kapatılmıştı. Vali’nin söylediğine göre göstericiler barikat kurmak üzere kullanmak için elektrik direklerini yıkmıştı.

Kurşun izleri taşıyan birçok bina gördük. Bazı evlere de mermi isabet etmişti. Oradaki insanlar, zırhlı araçların insanları korkutmak ve dehşet saçmak için binaları rastgele hedef aldıklarını iddia etti.

Daha sonra Ömer İbnü’l-Hattab Camii’ne döndük. Bu camii, şehrin en büyük camiiydi ve en büyük gösteriler de buradan çıkmıştı. Orada bulunan yaklaşık 60 kişiyle görüşme yaptık. Hama’nın diğer camileri gibi bu caminin de operasyonlar başladığından bu yana ilk kez o gün açıldığını söylediler.

Güvenlik güçlerinin operasyonlar sırasında camiye girip yıkımına sebep olduğunu da anlattılar. Güvenlik güçleri tarafından camiin duvarlarına yazılan şöyle sloganlar okuduk: “Suriye, Allah, Beşşar”; “Ey Hama Ahalisi! Sokağa çıkarsanız geri döneriz”, “Esed’in adamları Esed’in şehri”.

İnsanlar bize cep telefonlarıyla çektikleri çatışma fotoğraflarını gösterdi. İçlerinden biri amcasının oğlunun operasyonlar sırasında güvenlik güçlerinin kurşunuyla öldüğünü, kendisine ateş açıldıktan sonra üzerinden üç kez zırhlı araç geçtiğini ve bu yüzden cesedinin iki parçaya ayrıldığını söyledi.

Koordinasyon kurullarından bazı gençler bize rehberlik ederek olan biteni anlattı. Konvoyumuz şehirde hareket halindeyken bize şehirdeki çatışmaların görüntülerini içeren CD’ler ve hafıza kartları verildi.

Daha sonra Hama şehrinin kenar mahallelerindeyken bir kaynağımız, 47’nci Zırhlı Tugay’ın Hama şehrine girip göstericilere karşı sert bastırma yöntemleri uyguladığını belirtti.

Şehrin dışında bulunan seramik fabrikası, bir gözaltı ve sorgu merkezine dönüştürülmüş. Bize oradaki tutukluların çığlıklarının gece gündüz duyulduğu söylendi.

“Hama şehrinin dışındaki seramik fabrikası, bir gözaltı ve sorgu merkezine dönüştürülmüş”

Hama şehrinden akşam 5 buçuğa doğru ayrıldık. Hama’da iken uydu üzerinden Bakan Davutoğlu ile bir telefon görüşmesi yapıp ona ziyaretin içeriği hakkında kısaca bilgi verdim. Büyükelçiliğe döndükten sonra da bakanlığıma bir rapor yazıp gönderdim ve özetle şöyle dedim:

“Hama şehri, başka bir trajediye sahne olmuş. Zira muhalefetten pek çok kişi ölmüş ve yaralanmış. Rejimden de keza. Devlet Başkanı Esed, bu konuda verdiği söze uyduğu için Hama’da herhangi bir kısıtlama olmaksızın hareket edebildik. Zırhlı araçlar geri çekilmiş, ancak yakın mevkilere. İş onu gerektirirse dönebilirler. Kentte kontrol noktalarında ve diğer yerlerde askerî birlikler ve güvenlik güçleri, açıkça konuşlanmış durumda.”

Türk hükümeti, Esed’in oyaladığını ve vaatlerini yerine getirip krizi sonlandırmak için gerekli adımları atmaya niyetli olmadığını düşündü.

Böylece iki ülke arasındaki ilişkiler, aşamalı olarak ve şiddetini artırarak bozuldu. Nihayetinde öyle bir noktaya geldi ki Türkiye, Mart 2012’de rejimle ilişkilerini askıya aldı ve Şam’daki büyükelçiliğin kapılarını kapatarak Ankara’ya döndük.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.

 



Birleşmiş Milletler, Gazze Şeridi'nde ‘kıtlık’ olduğunu resmi olarak doğruladı

Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
TT

Birleşmiş Milletler, Gazze Şeridi'nde ‘kıtlık’ olduğunu resmi olarak doğruladı

Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)

Birleşmiş Milletler Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) tarafından hazırlanan yeni bir rapor, Gazze Şeridi'nde yarım milyondan fazla insanın ‘aşırı açlık ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan ölüm’ ile karakterize edilen kıtlık koşullarında yaşadığını doğruladı. Bu, Ortadoğu'da kıtlığın resmi olarak doğrulandığı ilk durum. Raporda, bu koşulların önümüzdeki haftalarda Gazze şehrinden Deyr el-Belah ve Han Yunus'a yayılmasının beklendiği belirtildi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hayatları kurtarmak için acil ateşkes ve tam, engelsiz insani yardım erişiminin gerekli olduğunu vurgulayan ortak bir bildiri yayınladı. Şarku’l Avsat'ın ulaştığı bildiride kuruluşlar, kıtlığın her ne pahasına olursa olsun durdurulması gerektiğini vurguladı. Bildiride, özellikle sivillerin zorlu koşullarda yaşadığı Gazze Şeridi'nde askeri gerginliğin daha da şiddetlenmesinin, kaçamayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engelliler için korkunç sonuçlar doğuracağı uyarısında bulunuldu.

Şok edici rakamlar

Raporda, eylül ayı sonuna kadar 640 bin kişinin felaket düzeyinde gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacağı ve açlık endeksinin 5. aşamasına gireceği belirtildi. Bu arada, 1,14 milyon kişi endeksin 4. aşamasında, 396 bin kişi ise üçüncü aşamada (kriz) olacak. Raporda, Gazze Şeridi'ndeki tarım arazilerinin yüzde 98'inin hasar gördüğü veya erişilemez durumda olduğu ve her on kişiden dokuzunun defalarca yerinden edildiği vurgulandı. Raporda, gıda fiyatlarının rekor seviyelere ulaştığı, yemek pişirmek için gerekli yakıt ve suyun kıt olduğu ve pazar ve hizmet sisteminin çöktüğü ifade edildi.

Çocukların ve kadınların çektiği acılar

BM raporuna göre, geçtiğimiz temmuz ayına ait veriler, Gazze Şeridi'nde 12 binden fazla çocuğun akut yetersiz beslenmeden mustarip olduğunu, bu sayının şimdiye kadarki en yüksek rakam olduğunu ve yıl başından bu yana altı kat arttığını gösteriyor... Bunların yaklaşık yüzde 25'i, en tehlikeli ve ölümcül olan ‘şiddetli akut yetersiz beslenmeden’ mustarip. Hayati tehlike arz eden yetersiz beslenmeden mustarip hamile ve emziren kadınların sayısı mayıs ayında 17 bin iken, bu sayının 2026 ortasına kadar 55 bine çıkması bekleniyor. Raporda, her beş çocuktan birinin erken doğduğu veya düşük doğum ağırlığıyla doğduğu ve bağışıklık sisteminin zayıflığı nedeniyle ishal ve solunum yolu enfeksiyonları gibi yaygın hastalıkların ölümcül hale geldiği belirtildi.

Trajik koşullar

Rapora ilişkin yorumda bulunan FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, “Gazze halkı hayatta kalmak için tüm imkanlarını tüketti. Açlık ve yetersiz beslenme her gün can almakta. Gıdaya erişim lüks değil, temel bir insan hakkıdır” ifadelerini kullandı.

WFP İcra Direktörü Cindy McCain ise şunları söyledi: “Kıtlık uyarıları aylardır açıkça ortada. Şu anda ihtiyaç duyulan şey, yardımı büyük ölçüde artırmak ve gıdanın en çok ihtiyacı olanlara ulaşmasını sağlamak için daha güvenli koşullar yaratmak.”

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, “Kıtlık Gazze’de trajik bir gerçeklik ve Deyr el-Belah ile Han Yunus'ta yakın bir tehdit. Kaybedecek zaman yok; çocuklar gözlerimizin önünde açlık ve hastalıktan ölüyor” şeklinde konuştu.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ‘ateşkesin artık ahlaki ve insani bir zorunluluk olduğunu’ vurguladı. Ghebreyesus, “Basit hastalıklar açlık nedeniyle ölümcül hale geliyor ve çökmüş sağlık sistemi acil desteğe ihtiyaç duyuyor” dedi.

Dört kuruluş, acil bir çağrıda bulunarak, kıtlığın daha da kötüye gitmesini önlemek için derhal ve kalıcı bir ateşkes, yardımların engelsiz ulaştırılması, gıda tedarikinin önemli ölçüde artırılması, dağıtım mekanizmalarının iyileştirilmesi, sağlık, su ve sanitasyon sektörlerine acil destek sağlanması ve ticaret akışlarının, temel hizmetlerin ve yerel gıda üretiminin yeniden sağlanması çağrısında bulundu.


Muhammed bin Selman ve Sisi ilişkileri ve gelişmeleri görüştü

Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
TT

Muhammed bin Selman ve Sisi ilişkileri ve gelişmeleri görüştü

Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakan Muhammed bin Selman ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, dün NEOM Sarayı'nda düzenlenen görüşmede, ikili ilişkileri ve uluslararası gelişmeleri ele aldı. İki lider, başta Filistin'deki gelişmeler olmak üzere bölgedeki son gelişmeleri görüştü.

Toplantıya Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Devlet Bakanı, Kabine Üyesi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Dr. Musaid el-Ayban ve Suudi Arabistan Genel İstihbarat Servisi Direktörü Halid el-Humeydan ve ilgili yetkililer katıldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi Muhammed el-Şenavi yaptığı açıklamada, toplantıda bir dizi ikili iş birliği konusunun yanı sıra bölgesel ve uluslararası alanda karşılıklı ilgi duyulan konulardaki gelişmelerin derinlemesine ele alındığını belirtti. Toplantıda ayrıca, Mısır'ın Gazze Şeridi'nde çeşitli taraflarla koordinasyon halinde ateşkes sağlama çabaları da ele alındı.

El-Şenavi, Sisi'nin, son olarak Riyad ve Paris'in ortak liderliğinde New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde düzenlenen "İki Devletli Çözüm" konferansının sonuçları olmak üzere, Suudi Arabistan'ın Filistin sorununa ilişkin girişimlerine Mısır'ın verdiği desteği teyit ettiğini belirtti.


Yeni Suriye Süveyda sınavıyla karşı karşıya

19 Temmuz 2025'te çekilen bir hava fotoğrafı, Dürziler ve Bedeviler arasındaki çatışmalar sırasında Süveyda üzerinde yükselen dumanı gösteriyor (DPA)
19 Temmuz 2025'te çekilen bir hava fotoğrafı, Dürziler ve Bedeviler arasındaki çatışmalar sırasında Süveyda üzerinde yükselen dumanı gösteriyor (DPA)
TT

Yeni Suriye Süveyda sınavıyla karşı karşıya

19 Temmuz 2025'te çekilen bir hava fotoğrafı, Dürziler ve Bedeviler arasındaki çatışmalar sırasında Süveyda üzerinde yükselen dumanı gösteriyor (DPA)
19 Temmuz 2025'te çekilen bir hava fotoğrafı, Dürziler ve Bedeviler arasındaki çatışmalar sırasında Süveyda üzerinde yükselen dumanı gösteriyor (DPA)

Suriye'nin yeni yönetimi, güneydeki Süveyda vilayetinde, artan özyönetim girişimleri ve bağımsızlık taleplerinin yükselişiyle gerçek bir sınavla karşı karşıya. Temmuz ortasında patlak veren durum, Dürzi grupları ile hükümet kurumları arasındaki çizgiyi yeniden çizerken, İsrail, vilayetteki çalkantılı durumdan faydalanma girişimlerinde bulundu.

Dürzi liderler, eyaletin güvenlik ve hukuk işlerini yönetmek üzere yeni kurulan komitelerin "geçici devlet boşluğunu doldurduğunu" vurgulasa da Dürzi toplumu arasında Suriye'den ayrılma çağrıları nedeniyle bu hamleye dair şüpheler devam ediyor.

Süveyda'daki Yüksek Hukuk Komitesi sözcüsü Safa Cudya, "Komite, bu birliği güvence altına alan kapsamlı bir anayasa aracılığıyla ülkenin birliğini korumayı amaçlıyor" dedi.

Ancak araştırmacı Mustafa Naimi'ye göre Suriye hükümeti, “gerginlik odaklarını kontrol altına almaya ve ortadan kaldırmaya çalışıyor”. Naimi, “iç bölünmeyi pekiştiren hareketlerin sadece Süveyda ile sınırlı kalmayacağını, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve ABD'nin etkisi altındaki diğer illere de sıçrayacağı” uyarısında bulundu. El-Naimi, “silahlı grupların siyasi ve askeri kararları kontrol etmeye devam etmesine rağmen, hükümetin Süveyda'yı devlete entegre etme konusunda ciddi olduğunu” vurguladı.