Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Erdoğan, Putin-Zelenskiy arabuluculuğunu sürdürmek için yeni zorluklarla karşı karşıya

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
TT

Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)

Prof. Dr. Mitat Çelikpala

Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'da başlattığı ‘özel harekât’, şüphesiz son iki yılda dünyanın önceliklerini değiştiren en önemli gelişme oldu. O günden bu yana yaşananlar, küresel güvenlik yapısında köklü bir değişikliğe neden olup uluslararası ekonomik ve ticari ilişkileri ciddi şekilde etkilemiştir.

Ankara'nın Rusya'nın ‘özel operasyonuna’ ilk tepkisi, Ukrayna'nın doğusundaki bölgelerin yasa dışı ilhakını tanımayı kategorik olarak reddetmek oldu. Türkiye, 1991 yılında tanınan sınırları ile Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunma pozisyonu aldı. Bu tepki, Türkiye’nin NATO'nun önde gelen kilit bir üyesi ve aynı zamanda Rusya'nın yakın bir ortağı olmasından dolayı ivme kazandı.

Ankara, bu diplomatik tepkiden yaklaşık bir hafta sonra, boğazları hem Rusya hem de Ukrayna'nın savaş gemilerine kapatarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19. Maddesi’ni devreye soktu. Bu savaşın Karadeniz'e kıyısı olan tüm ülkeleri etkileyeceğini ilk dile getiren Türkiye oldu ve bu karar, Rusya'nın Karadeniz'e ilave savaş gemileri konuşlandırmasını engelleyerek güç dengesini değiştirebilecek ek bir etki yarattı. Türkiye ayrıca Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan diğer tüm ülkelere boğazdan savaş gemileri göndermekten kaçınmaları konusunda uyarıda bulunarak Karadeniz'i etkin bir şekilde kapattı.

Bunun dışında iki komşu arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözüme öncelik veren, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi. Bu yaklaşım, genel olarak Türkiye'deki geleneksel dengeli dış politika yapım süreciyle tutarlı olsa da burada hassasiyet ve zayıflık yaşıyor ve bıçak sırtında duruyor.

İki komşu ülke arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözümü önceleyen, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi.

Savaş halindeki iki ülke arasında dengeyi ve onlarla ilişkilerin devamlılığını sağlamayı amaçlayan bu yaklaşım, Rusya'nın tavrı ile Batılı müttefiklerin beklenti ve çabaları arasındaki hassas ve zor konumu da göstermektedir. Orta ve uzun vadede gelişmeler Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya ile ikili ilişkilerinin ötesine geçebilir. Çünkü bölgesel düzeyde Ankara'nın Karadeniz'deki politikalarını ve güvenliğini, küresel düzeyde ise özellikle Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği açısından Ankara'nın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini etkileyecektir.

Rusya'nın hemen hemen tüm kıyı devletlerine yönelik baskın görüşünden kaynaklanan saldırgan konumu, bölgesel iş birliği olasılığının ve barışçıl ortak güvenlik tesis etme araçlarının ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Bu, Ankara'nın İkinci Dünya Savaşı'nın neredeyse bitiminden bu yana nispeten istikrarlı ve savaşsız olan Karadeniz bölgesinde uzun yıllardır ısrarla ve sabırla geliştirdiği kapsamlı bölgesel güvenlik ve iş birliği vizyonuna son veriyor. Şimdi, savaştan etkilenen bu bölgede, Türkiye'nin çıkarlarını pragmatik bir şekilde tanımlaması ve koruması, aynı zamanda Batılı müttefikleriyle ilişkilerini koruyup güçlendirmesi kritik önem taşıyor. Rusya'yı izole etmeden ve bölgedeki yerel aktörleri desteklerken dengeyi bulmak da aynı derecede önemlidir. Zira bu, akılcı ve uyarlanabilir politikalar gerektiren karmaşık bir görevdir.

Bazıları Türkiye'nin her iki cephede de öne çıkan mevcut yaklaşımının Batılı müttefiklerle iş birliği ve aynı zamanda Ukrayna'yı desteklemeye dayandığını düşünüyor. Diğerleri ise Rusya ile devam eden ilişkisi nedeniyle onu destekleyici ama kararsız olarak görüyor.

Rusya'nın gücünün azalmasıyla birlikte, Türkiye kendisini bölgesel liderliği yansıtması ve Batı ile yeniden ilişki kurması gereken kritik bir kavşakta buluyor. Bunu yapmaması, kaçırılan fırsatlara yol açabilir.

Savaş sona erdiğinde, Türkiye fayda sağlayabilir ve muzaffer olarak görülebilir. Ancak bazıları, Türkiye'nin konumunun aslında oportünist olduğunu ve yalnızca ulusal çıkarlarını korumaya odaklandığını düşünerek, güdülerini sorguluyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ittifaklarına karşı yükümlülükleri ile Rusya ile ilişkileri arasında dar bir yolda temkinli bir şekilde yürüdüğünü görüyorsunuz. Türkiye, boğazları kapatarak, NATO stratejilerini destekleyerek ve Ukrayna'ya savaş uçakları ve diğer askeri yardımları sağlayarak disiplinli bir yaklaşımla Ukrayna yanlısı veya Batılı bir politika izliyor.

Türkiye, Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında önemli bir konuma sahip olduğundan, küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurmalıdır.

Öte yandan, Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmayan ve son dönemde Rusya ile ticaret hacmini neredeyse ikiye katlayan Türkiye, Rusya ile ekonomik ve ticari ilişkilerini derinleştirmesiyle dikkat çekiyor ve bu konuda eleştiriliyor. Dolayısıyla Ankara, yaptırımlardan etkilenen Rusya ile dünya arasındaki ticaretin kanalı olarak değil, mevcut durumdan en çok yararlanan taraf olarak görülme riskiyle karşı karşıya.

Ankara'nın politikaları savaşın başlangıcından, hatta belki de Kırım'ın ilhakından bu yana tüm taraflarla ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler kurarak ve Rusya'yı marjinalleştirmeden sistemin içinde tutarak dengeyi sağlamak üzerine şekillendi. Bugün Türkiye ve Rusya, savaştan önce Erdoğan ve Putin tarafından belirlenen ticaret hedefi 100 milyar dolarlık bir ciroya ulaşmak olduğundan, sağlam ekonomik ilişkilere sahip. Normal şartlarda ulaşılması zor olan bu hedef, yaptırımlar kapsamında Rusya ile kurulan ilişkilerde farklı bir boyuta ulaştı. Türkiye, ekonomisinin kırılganlığı ve enerjiye bağımlılığı nedeniyle Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmadı. Ankara, şimdilik sadece Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanan yaptırımlara katılacağını söyleyerek bu durumu aşmayı başardı.

sasa
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'daki MAKS-2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı’nın açılış töreninde dondurma yiyorlar. (AFP)

Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk rolü, en azından bir süre Batılı aktörlere bu pozisyonu kabul ettirdi. Ardından, Rusya ile ticaret hacmi 2021'de 34 milyar dolardan 2022'de ikiye katlanarak 68 milyar dolara çıktı. Rusya'dan yapılan ithalat da önemli ölçüde artarak 2021'de 29 milyar dolardan 2022'de 59 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin Rusya'nın ihracatındaki payı yüzde 2'den yüzde 7'ye çıktı. Böylece Rusya, Çin ve Almanya'yı geride bırakarak Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline geldi.

Beklendiği gibi, Türkiye'nin Rusya'dan yaptığı ithalatta en yüksek artış petrolden kaynaklandı. Batı yaptırımlarının ardından ürettiği ham petrolü pazarlamakta zorlanan Moskova, Çin, Hindistan ve Türkiye'ye kazan-kazan sözleşmeleri ile özel indirimler yaptı. Türk basınında yer alan haberlere göre Türkiye, işgal sırasında varili 60,12 dolardan işlem gören Ural petrolünü 37,80 dolardan satın aldı. Böylece Türkiye'nin Rusya'dan ham petrol ithalatı 2022 yılında ikiye katlandı ve 2021 Ekim ayında yüzde 26,6 olan Türkiye'nin ithalatında Rus petrolünün payı, 2022 Ekim'de yüzde 51,7'ye yükseldi.

Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret denkleminde kilit rol oynayan doğalgazı da unutmamak gerekiyor. Ankara, TürkAkım (TurkStream) ve MaviAkım (BlueStream) gibi boru hatları aracılığıyla Rusya'dan doğrudan gaz tedarik ediyor. Putin'in ‘Türkiye'nin Rusya'nın Batı pazarlarına ulaşmasında bir merkez görevi görebileceği’ yönündeki değerlendirmesi Ankara'da memnuniyetle karşılandı. Özel indirimler ve erteleme ödemeleri, Moskova'nın seçimler öncesinde Erdoğan yönetimine verdiği destek olarak görüldü. Buna nükleer enerji konusundaki iş birliğini de eklediğinizde, algılanan güvenlik tehdidine rağmen ekonomik bağların derinleştiği izlenimi oluşuyor.

Yaptırımlar ve sapmalar

Ancak yaptırımları çiğneyen veya Rusya'nın bunları atlatmasına yardım eden ülkelerin de mevcut gergin siyasi ortamda yaptırımlara maruz kalabilecekleri göz ardı edilemez. Savaşın şiddetinin artması durumunda ise hem yaptırımların kapsamı hem de yaptırımlara katılmayan ülkeler üzerindeki baskı genişletilebilir. Bu durumda Türkiye'nin mevcut konumunu koruması imkânsız görünüyor. Nitekim, Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Öte yandan Ankara, Ukrayna ile Rusya'yı barış görüşmeleri için bir araya getirmeyi amaçlayan, insani sorunları ele alan ve küresel tedarik zincirindeki aksaklıkları gidermeye çalışan tahıl anlaşmalarına aracılık etti. Bu aslında Türkiye'nin bölgedeki rolünün devam eden öneminin altını çiziyor. 22 Temmuz 2022'de BM çatısı altında imzalanan anlaşma, daha sonra uzatılarak halen geçerliliğini koruyor. Anlaşmaya göre şimdiye kadar 30 milyon tondan fazla tahıl ihraç edildi. Bu, -büyük yaşam maliyeti krizinin ortasında- küresel piyasaların istikrar kazanmasına ve oynaklığın azalmasına katkıda bulundu ve hatta dünya gıda fiyatlarında yüzde 20'lik bir düşüşe yol açtı. ABD ve AB'nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum, Türkiye'nin bu anlaşmadaki rolüne övgüde bulundu. Böylece Ankara, yaptırımlara tabi olmayan bir aktör olarak bu anlaşmadan siyasi bir çıkar elde etti ve ‘orta ve yüksek gelirli ülkeler’ arasında en büyük tahıl alıcısı oldu. Bu anlaşma aynı zamanda yerel pazarda göreli güvenin yeniden tesis edilmesiyle Türkiye'deki ekonomik krizin hafifletilmesinde rol oynadı.

Nihayetinde, Türkiye Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında belirleyici bir konuma sahip olduğundan, Ankara'nın küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurması gerekiyor. Türkiye, Karadeniz bölgesini de içine alan gelişen güvenlik mimarisinin ana aktörlerinden biri haline geldi. Türkiye'nin NATO kararlarına katılımı ve ittifakın Rusya'ya karşı kara, deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirme niyeti göz önüne alındığında, Ankara'nın güvenlik taahhütlerini, çıkarlarını ve endişelerini etkili bir şekilde birbirine bağlayan yeni bir söylem yaratması gerekiyor. Bu, Rusya'yı marjinalleştirmeden bölgesel sistem içinde tutan ekonomik, siyasi ve askeri bir denge kurma konusunda zorluk teşkil ediyor. Ankara için önemli olan Rusya'yı mümkün olduğu kadar içine alan ortak bir dil oluşturmak. Kısa vadede bölgesel güvenlik ve iş birliği tartışmaları için ilgili tarafları bir araya getirmek zor olabilir. Ancak Ankara, ilişkilerinin devamlılığı için çabalamalı ve daha geniş denklemin bir parçası olarak kalmasını sağlamalıdır.

* Kadir Has Üniversitesi’nden Öğretim Görevlisi, Avrasya, Güvenlik, Enerji ve Kritik Altyapı Güvenliği uzmanı Mitat Çelikpala’nın Al Majalla dergisinde yayınlanan makalesi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.



Trump, Putin'e Dünya Kupası kapısını araladı: Gelebilir de gelmeyebilir de

Oval Ofis'te ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kendisine hediye ettiğini söylediği fotoğrafı gösterdi (Reuters)
Oval Ofis'te ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kendisine hediye ettiğini söylediği fotoğrafı gösterdi (Reuters)
TT

Trump, Putin'e Dünya Kupası kapısını araladı: Gelebilir de gelmeyebilir de

Oval Ofis'te ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kendisine hediye ettiğini söylediği fotoğrafı gösterdi (Reuters)
Oval Ofis'te ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kendisine hediye ettiğini söylediği fotoğrafı gösterdi (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, gelecek yıl Kuzey Amerika'da düzenlenecek Dünya Kupası'na Rus lider Vladimir Putin'i davet etme ihtimalini dile getirdi.

Cuma günü 2026'daki turnuvanın tarihini ve kura çekimini açıklayan basın toplantısında konuşan Trump, gazetecilere Alaska'daki son zirvelerinden bir fotoğraf göstererek Putin'in orada olmayı "çok" arzuladığını söyledi.

Gazetecilere fotoğrafı gösterirken, "Bu kişi Vladimir Putin. Yaşanacaklara bağlı olarak geleceğine inanıyorum" dedi.

Gelebilir de gelmeyebilir de.

Dünya Kupası'na ABD, Kanada ve Meksika ev sahipliği yapacak.

Rusya, 2018 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmış ancak Ukrayna'daki savaş nedeniyle Katar'daki son Dünya Kupası da dahil tüm FIFA ve UEFA müsabakalarından men edilmişti.

Ancak Trump, Putin'e bir davette bulunmuş gibi göründü ve ekledi:

Bana ve ülkeme çok saygılı davrandı.

İki lider en son 15 Ağustos'ta Ukrayna'daki durumla ilgili son derece önemli bir zirvede bir araya gelmiş ancak konferans net bir çözüme varılamadan sona ermişti. Ancak cuma günü bir nükleer araştırma merkezine yaptığı ziyarette Putin, Trump'ın liderlik vasıflarının ABD-Rusya ilişkilerinin yeniden canlanmasına yardımcı olacağını söyledi.

Rus lider, "Başkan Trump'ın gelişiyle birlikte tünelin ucundaki ışığın nihayet belirdiğini düşünüyorum. Ve şimdi Alaska'da çok iyi, anlamlı ve samimi bir görüşme gerçekleştirdik" dedi.

Dünya Kupası duyurusunda gazetecilerin, Putin'in barış görüşmeleri için masaya oturmayı reddetmesi durumunda hiçbir şey yapmaya istekli olup olmadığı sorusuna Trump, bölgede barış için bir anlaşmaya varmak üzere daha fazla çaba göstermeden önce "kimin hatası" olduğunu bekleyip göreceğini söyledi.

"Yaklaşık iki hafta içinde" ya Rusya'ya yaptırım uygulayacağını ya da "bu senin savaşın" diyerek geri çekileceğini söyledi.

Görsel kaldırıldı.
Trump, duyuru sırasında Dünya Kupası kupasını elinde tutuyordu (AP)

Beyaz Saray'da gazetecilere, bu hafta Rusya'nın Ukrayna'daki bir fabrikaya düzenlediği ölümcül saldırı sorulduğunda, "Bundan memnun değilim ve bu savaşla ilgili hiçbir şeyden memnun değilim" dedi.

FIFA Başkanı Gianni Infantino'nun da eşlik ettiği Trump, 2026 Dünya Kupası kura çekiminin 5 Aralık'ta Washington'daki Kennedy Center'da yapılacağını duyurdu.

ABD Başkanı, Infantino'nun kupayı tutma fırsatı vermesinden memnun görünüyordu. "Bu çok güzel bir altın parçası" dedi ve "Bende kalabilir mi?" diye espri yaptı.

Independent Türkçe


Trump'ın el makyajı soru işaretleri yarattı

Başkan Donald Trump, Cuma günü Washington DC'deki Halk Evi Müzesi'nde konuşurken, elindeki yoğun makyaj görülüyordu (AP)
Başkan Donald Trump, Cuma günü Washington DC'deki Halk Evi Müzesi'nde konuşurken, elindeki yoğun makyaj görülüyordu (AP)
TT

Trump'ın el makyajı soru işaretleri yarattı

Başkan Donald Trump, Cuma günü Washington DC'deki Halk Evi Müzesi'nde konuşurken, elindeki yoğun makyaj görülüyordu (AP)
Başkan Donald Trump, Cuma günü Washington DC'deki Halk Evi Müzesi'nde konuşurken, elindeki yoğun makyaj görülüyordu (AP)

Donald Trump'ın sağlığıyla ilgili soruların yakın zamanda gündeme gelmesinin ardından 79 yaşındaki başkan, cuma günü Washington DC'de elinde yine makyajla görüldü.

ABD Başkanı Trump'ın People’s House Müzesi'ndeki sergiyi ziyareti sırasında, cildinden daha açık tonda ve fondöteni andıran büyük bir leke net biçimde fark edildi.

Günün ilerleyen saatlerinde, Oval Ofis'te düzenlenen Dünya Kupası etkinliğinde Trump, konuşurken sol elini sağ elinin üzerine koydu ancak ayağa kalktığında makyaj yeniden göze çarptı.

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt, cumartesi günü yaptığı açıklamada makyaja değinmese de Trump'ın sık sık el sıkışmasına atıfta bulundu.

Leavitt, The Independent'a, "Başkan Trump halkın adamıdır ve tarihteki diğer tüm başkanlardan daha fazla Amerikalıyla görüşüp her gün onlarla tokalaşıyor. Kararlılığı sarsılmaz ve bunu her gün kanıtlıyor" diye konuştu.

dfghy
Başkan Donald Trump, cuma günü Washington DC'deki People's House Müzesi'nde konuşurken, elindeki yoğun makyaj görülüyordu (AP)

Başkanın ellerinde daha önce de makyaj yapılmıştı. 24 Şubat'ta Beyaz Saray'da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'la yaptığı görüşmenin ardından Leavitt, The Independent ve diğer haber kuruluşlarına cumartesi günkü açıklamanın aynısını sunmuştu.

Temmuz sonlarında İskoçya'da Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'le ve Birleşik Krallık Başbakanı Sör Keir Starmer'la yaptığı görüşmede de başkanın eli makyajlıydı.

Trump'ın bacaklarının geçen ay FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı izlerken çekilmiş fotoğrafları, sosyal medyada sağlığıyla ilgili endişelere yol açmıştı. Beyaz Saray daha sonra Trump'a kronik venöz yetmezlik teşhisi konduğunu duyurmuştu. Leavitt, başkanın rahatsızlığının kendisine sıkıntı çıkarmadığını söylemiş ancak tedavi detayları hakkında bilgi vermemişti.

Cleveland Clinic'e göre kronik venöz yetmezlik, bacaklardaki damar kapakçıklarının işlevini yitirmesi sonucu kanın birikmesi ve basınç artışıyla ortaya çıkıyor ve tedavi edilmezse genellikle rahatsızlığa yol açıyor. Trump'ın yaşındaki kişilerde yaygın olmakla birlikte, genellikle uzun süre ayakta duran veya oturan kişileri, yaşlı yetişkinleri, kilolu kişileri veya çoklu gebelik geçirenleri etkiliyor.

Başkanın nisandaki sağlık kontrolünden sonra, Beyaz Saray doktoru Yüzbaşı Sean Barbabella, Trump'ın "mükemmel bilişsel ve fiziksel sağlıkta" olduğunu açıklamıştı.

Trump'ın elindeki morlukların, kardiyovasküler hastalıkları önlemek için aldığı aspirinden kaynaklanabileceğini de sözlerine eklemişti.

The Economist/YouGov'un mayıstaki anketi, katılımcıların yüzde 45'inin Trump'ın sağlığı konusunda şeffaf olmadığına inandığını ortaya koymuştu.

Geçen hafta Leavitt'e Trump'ın sağlığı hakkında tekrar soru sorulduğunda, "gizlenecek bir şey olmadığı" için doktoruyla konuşulabileceği söylemişti. Ayrıca, şişmiş ayak bilekleri için de dahil herhangi bir tedavi planı veya yaşam tarzı değişikliği yapılmadığını da sözlerine eklemişti.

Independent Türkçe


Trump yönetimi, El Salvadorlu bir göçmeni Uganda'ya sınır dışı etmeyi planlıyor

El Salvadorlu göçmen Kilmar Abrego Garcia (Reuters)
El Salvadorlu göçmen Kilmar Abrego Garcia (Reuters)
TT

Trump yönetimi, El Salvadorlu bir göçmeni Uganda'ya sınır dışı etmeyi planlıyor

El Salvadorlu göçmen Kilmar Abrego Garcia (Reuters)
El Salvadorlu göçmen Kilmar Abrego Garcia (Reuters)

ABD yönetimi, El Salvadorlu bir göçmeni Uganda'ya sınır dışı etmek istiyor. Göçmen şahsın avukatları dün yaptıkları açıklamada, bu davanın Başkan Donald Trump'ın yasadışı göçmenlere karşı savaşının bir sınaması haline geldiğini belirtti.

El Salvadorlu göçmen Kilmar Abrego Garcia'nın avukatları, müvekkillerine karşı açılan davanın misilleme niteliğinde olduğunu ve daha önce El Salvador'a sınır dışı edilmesine ilişkin verilen karara itiraz ettiği için cezalandırıldığını iddia ederek, davanın reddedilmesi için ABD mahkemelerine başvurdu.

Medya kuruluşları, Abrego Garcia'nın serbest bırakılıp Maryland'deki evine dönmesine izin verildikten bir gün sonra, onu Doğu Afrika'nın uzak bir ülkesi olan Uganda'ya sınır dışı etmek için yeni bir girişimde bulunulduğunu bildirdi.

Bu olay, Abrego Garcia'nın yanlışlıkla El Salvador'a sınır dışı edilmesinin ardından, mahkeme kararıyla ABD'ye geri gönderilmesine rağmen, yetkililerin onu beklediği ve göçmen kaçakçılığı suçlamasıyla hapse attığı karmaşık bir hikâyenin ardından gerçekleşti.

Bir yargıç cuma günü onun serbest bırakılmasını emretti, ancak medya raporları, Trump yönetiminin yasadışı göçmenleri tanıdıkları kimsenin olmadığı uzak ülkelere gönderme planı kapsamında onun tekrar sınır dışı edilebileceğini öne sürüyor.

Abrego Garcia herhangi bir suç işlediğini reddediyor, ancak yönetim onun Washington'un terör örgütü olarak sınıflandırdığı şiddet yanlısı MS-13 çetesinin üyesi olduğunu iddia ediyor.

Abrego Garcia'nın avukatları dilekçelerinde, hükümet yetkililerinin müvekkillerine tahliye edilmeden önceki gün olan perşembe günü, suçunu kabul etmesi, gözaltında kalması ve insan kaçakçılığı suçlamalarını itiraf etmesi karşılığında Kosta Rika'ya sınır dışı edilmesi teklifinde bulunduklarını, ancak müvekkillerinin bunu reddettiğini açıkladılar.

ABD hükümeti, onun yanlışlıkla El Salvador'daki bir hapishaneye sınır dışı edildiğini kabul etti ve Yüksek Mahkeme daha sonra Trump yönetimine Abrego Garcia'nın dönüşünü ‘kolaylaştırmasını’ emretti.

Haziran ayında geri dönmesine izin verildikten sonra, yeniden tutuklandı ve yasadışı göçmen kaçakçılığıyla suçlandı. Cuma günü, mahkeme kararıyla Tennessee'deki hapishaneden serbest bırakıldı.

Bu dava, Trump'ın yasadışı göçmenlere yönelik sert önlemlerine karşı muhalefetin sembolü haline geldi. Sağcı destekçileri Cumhuriyetçi başkanın politikasını övüyor, ancak hukuk uzmanları ve insan hakları savunucuları, ABD yasalarını açıkça ihlal ederek mahkeme duruşması yapılmadan insanları sınır dışı etme tavrını eleştiriyor.