Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Erdoğan, Putin-Zelenskiy arabuluculuğunu sürdürmek için yeni zorluklarla karşı karşıya

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
TT

Rusya ile Ukrayna arasındaki ‘disiplinli denge’nin kazananı Türkiye mi olacak?

Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)
Ukrayna tahılını taşıyan bir kargo gemisi İstanbul Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne doğru gidiyor, 2 Kasım 2022 (AFP)

Prof. Dr. Mitat Çelikpala

Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'da başlattığı ‘özel harekât’, şüphesiz son iki yılda dünyanın önceliklerini değiştiren en önemli gelişme oldu. O günden bu yana yaşananlar, küresel güvenlik yapısında köklü bir değişikliğe neden olup uluslararası ekonomik ve ticari ilişkileri ciddi şekilde etkilemiştir.

Ankara'nın Rusya'nın ‘özel operasyonuna’ ilk tepkisi, Ukrayna'nın doğusundaki bölgelerin yasa dışı ilhakını tanımayı kategorik olarak reddetmek oldu. Türkiye, 1991 yılında tanınan sınırları ile Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunma pozisyonu aldı. Bu tepki, Türkiye’nin NATO'nun önde gelen kilit bir üyesi ve aynı zamanda Rusya'nın yakın bir ortağı olmasından dolayı ivme kazandı.

Ankara, bu diplomatik tepkiden yaklaşık bir hafta sonra, boğazları hem Rusya hem de Ukrayna'nın savaş gemilerine kapatarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19. Maddesi’ni devreye soktu. Bu savaşın Karadeniz'e kıyısı olan tüm ülkeleri etkileyeceğini ilk dile getiren Türkiye oldu ve bu karar, Rusya'nın Karadeniz'e ilave savaş gemileri konuşlandırmasını engelleyerek güç dengesini değiştirebilecek ek bir etki yarattı. Türkiye ayrıca Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan diğer tüm ülkelere boğazdan savaş gemileri göndermekten kaçınmaları konusunda uyarıda bulunarak Karadeniz'i etkin bir şekilde kapattı.

Bunun dışında iki komşu arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözüme öncelik veren, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi. Bu yaklaşım, genel olarak Türkiye'deki geleneksel dengeli dış politika yapım süreciyle tutarlı olsa da burada hassasiyet ve zayıflık yaşıyor ve bıçak sırtında duruyor.

İki komşu ülke arasında Karadeniz'de yaşanan savaştan tüm boyutlarıyla doğrudan etkilenen Ankara, Rusya ile Ukrayna arasında barışçıl çözümü önceleyen, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolünü dengelemeye çalışan bir ‘aktif tarafsızlık’ politikası izledi.

Savaş halindeki iki ülke arasında dengeyi ve onlarla ilişkilerin devamlılığını sağlamayı amaçlayan bu yaklaşım, Rusya'nın tavrı ile Batılı müttefiklerin beklenti ve çabaları arasındaki hassas ve zor konumu da göstermektedir. Orta ve uzun vadede gelişmeler Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya ile ikili ilişkilerinin ötesine geçebilir. Çünkü bölgesel düzeyde Ankara'nın Karadeniz'deki politikalarını ve güvenliğini, küresel düzeyde ise özellikle Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği açısından Ankara'nın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini etkileyecektir.

Rusya'nın hemen hemen tüm kıyı devletlerine yönelik baskın görüşünden kaynaklanan saldırgan konumu, bölgesel iş birliği olasılığının ve barışçıl ortak güvenlik tesis etme araçlarının ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Bu, Ankara'nın İkinci Dünya Savaşı'nın neredeyse bitiminden bu yana nispeten istikrarlı ve savaşsız olan Karadeniz bölgesinde uzun yıllardır ısrarla ve sabırla geliştirdiği kapsamlı bölgesel güvenlik ve iş birliği vizyonuna son veriyor. Şimdi, savaştan etkilenen bu bölgede, Türkiye'nin çıkarlarını pragmatik bir şekilde tanımlaması ve koruması, aynı zamanda Batılı müttefikleriyle ilişkilerini koruyup güçlendirmesi kritik önem taşıyor. Rusya'yı izole etmeden ve bölgedeki yerel aktörleri desteklerken dengeyi bulmak da aynı derecede önemlidir. Zira bu, akılcı ve uyarlanabilir politikalar gerektiren karmaşık bir görevdir.

Bazıları Türkiye'nin her iki cephede de öne çıkan mevcut yaklaşımının Batılı müttefiklerle iş birliği ve aynı zamanda Ukrayna'yı desteklemeye dayandığını düşünüyor. Diğerleri ise Rusya ile devam eden ilişkisi nedeniyle onu destekleyici ama kararsız olarak görüyor.

Rusya'nın gücünün azalmasıyla birlikte, Türkiye kendisini bölgesel liderliği yansıtması ve Batı ile yeniden ilişki kurması gereken kritik bir kavşakta buluyor. Bunu yapmaması, kaçırılan fırsatlara yol açabilir.

Savaş sona erdiğinde, Türkiye fayda sağlayabilir ve muzaffer olarak görülebilir. Ancak bazıları, Türkiye'nin konumunun aslında oportünist olduğunu ve yalnızca ulusal çıkarlarını korumaya odaklandığını düşünerek, güdülerini sorguluyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ittifaklarına karşı yükümlülükleri ile Rusya ile ilişkileri arasında dar bir yolda temkinli bir şekilde yürüdüğünü görüyorsunuz. Türkiye, boğazları kapatarak, NATO stratejilerini destekleyerek ve Ukrayna'ya savaş uçakları ve diğer askeri yardımları sağlayarak disiplinli bir yaklaşımla Ukrayna yanlısı veya Batılı bir politika izliyor.

Türkiye, Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında önemli bir konuma sahip olduğundan, küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurmalıdır.

Öte yandan, Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmayan ve son dönemde Rusya ile ticaret hacmini neredeyse ikiye katlayan Türkiye, Rusya ile ekonomik ve ticari ilişkilerini derinleştirmesiyle dikkat çekiyor ve bu konuda eleştiriliyor. Dolayısıyla Ankara, yaptırımlardan etkilenen Rusya ile dünya arasındaki ticaretin kanalı olarak değil, mevcut durumdan en çok yararlanan taraf olarak görülme riskiyle karşı karşıya.

Ankara'nın politikaları savaşın başlangıcından, hatta belki de Kırım'ın ilhakından bu yana tüm taraflarla ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler kurarak ve Rusya'yı marjinalleştirmeden sistemin içinde tutarak dengeyi sağlamak üzerine şekillendi. Bugün Türkiye ve Rusya, savaştan önce Erdoğan ve Putin tarafından belirlenen ticaret hedefi 100 milyar dolarlık bir ciroya ulaşmak olduğundan, sağlam ekonomik ilişkilere sahip. Normal şartlarda ulaşılması zor olan bu hedef, yaptırımlar kapsamında Rusya ile kurulan ilişkilerde farklı bir boyuta ulaştı. Türkiye, ekonomisinin kırılganlığı ve enerjiye bağımlılığı nedeniyle Rusya'ya uygulanan yaptırımlara katılmadı. Ankara, şimdilik sadece Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanan yaptırımlara katılacağını söyleyerek bu durumu aşmayı başardı.

sasa
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'daki MAKS-2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı’nın açılış töreninde dondurma yiyorlar. (AFP)

Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk rolü, en azından bir süre Batılı aktörlere bu pozisyonu kabul ettirdi. Ardından, Rusya ile ticaret hacmi 2021'de 34 milyar dolardan 2022'de ikiye katlanarak 68 milyar dolara çıktı. Rusya'dan yapılan ithalat da önemli ölçüde artarak 2021'de 29 milyar dolardan 2022'de 59 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin Rusya'nın ihracatındaki payı yüzde 2'den yüzde 7'ye çıktı. Böylece Rusya, Çin ve Almanya'yı geride bırakarak Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline geldi.

Beklendiği gibi, Türkiye'nin Rusya'dan yaptığı ithalatta en yüksek artış petrolden kaynaklandı. Batı yaptırımlarının ardından ürettiği ham petrolü pazarlamakta zorlanan Moskova, Çin, Hindistan ve Türkiye'ye kazan-kazan sözleşmeleri ile özel indirimler yaptı. Türk basınında yer alan haberlere göre Türkiye, işgal sırasında varili 60,12 dolardan işlem gören Ural petrolünü 37,80 dolardan satın aldı. Böylece Türkiye'nin Rusya'dan ham petrol ithalatı 2022 yılında ikiye katlandı ve 2021 Ekim ayında yüzde 26,6 olan Türkiye'nin ithalatında Rus petrolünün payı, 2022 Ekim'de yüzde 51,7'ye yükseldi.

Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret denkleminde kilit rol oynayan doğalgazı da unutmamak gerekiyor. Ankara, TürkAkım (TurkStream) ve MaviAkım (BlueStream) gibi boru hatları aracılığıyla Rusya'dan doğrudan gaz tedarik ediyor. Putin'in ‘Türkiye'nin Rusya'nın Batı pazarlarına ulaşmasında bir merkez görevi görebileceği’ yönündeki değerlendirmesi Ankara'da memnuniyetle karşılandı. Özel indirimler ve erteleme ödemeleri, Moskova'nın seçimler öncesinde Erdoğan yönetimine verdiği destek olarak görüldü. Buna nükleer enerji konusundaki iş birliğini de eklediğinizde, algılanan güvenlik tehdidine rağmen ekonomik bağların derinleştiği izlenimi oluşuyor.

Yaptırımlar ve sapmalar

Ancak yaptırımları çiğneyen veya Rusya'nın bunları atlatmasına yardım eden ülkelerin de mevcut gergin siyasi ortamda yaptırımlara maruz kalabilecekleri göz ardı edilemez. Savaşın şiddetinin artması durumunda ise hem yaptırımların kapsamı hem de yaptırımlara katılmayan ülkeler üzerindeki baskı genişletilebilir. Bu durumda Türkiye'nin mevcut konumunu koruması imkânsız görünüyor. Nitekim, Nisan-Mayıs 2023'ten itibaren, AB ve ABD müttefiklerine Ukrayna'nın işgali nedeniyle uygulanan önlemleri desteklemeleri için baskı yaparken, Türkiye yaptırım uygulanan malların Rusya'ya geçişini aniden durdurdu.

Öte yandan Ankara, Ukrayna ile Rusya'yı barış görüşmeleri için bir araya getirmeyi amaçlayan, insani sorunları ele alan ve küresel tedarik zincirindeki aksaklıkları gidermeye çalışan tahıl anlaşmalarına aracılık etti. Bu aslında Türkiye'nin bölgedeki rolünün devam eden öneminin altını çiziyor. 22 Temmuz 2022'de BM çatısı altında imzalanan anlaşma, daha sonra uzatılarak halen geçerliliğini koruyor. Anlaşmaya göre şimdiye kadar 30 milyon tondan fazla tahıl ihraç edildi. Bu, -büyük yaşam maliyeti krizinin ortasında- küresel piyasaların istikrar kazanmasına ve oynaklığın azalmasına katkıda bulundu ve hatta dünya gıda fiyatlarında yüzde 20'lik bir düşüşe yol açtı. ABD ve AB'nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum, Türkiye'nin bu anlaşmadaki rolüne övgüde bulundu. Böylece Ankara, yaptırımlara tabi olmayan bir aktör olarak bu anlaşmadan siyasi bir çıkar elde etti ve ‘orta ve yüksek gelirli ülkeler’ arasında en büyük tahıl alıcısı oldu. Bu anlaşma aynı zamanda yerel pazarda göreli güvenin yeniden tesis edilmesiyle Türkiye'deki ekonomik krizin hafifletilmesinde rol oynadı.

Nihayetinde, Türkiye Avrupa-Atlantik güvenlik çevresinin doğu ve güney taraflarında belirleyici bir konuma sahip olduğundan, Ankara'nın küresel güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmenin gerekliliklerini dikkate alan bir denge kurması gerekiyor. Türkiye, Karadeniz bölgesini de içine alan gelişen güvenlik mimarisinin ana aktörlerinden biri haline geldi. Türkiye'nin NATO kararlarına katılımı ve ittifakın Rusya'ya karşı kara, deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirme niyeti göz önüne alındığında, Ankara'nın güvenlik taahhütlerini, çıkarlarını ve endişelerini etkili bir şekilde birbirine bağlayan yeni bir söylem yaratması gerekiyor. Bu, Rusya'yı marjinalleştirmeden bölgesel sistem içinde tutan ekonomik, siyasi ve askeri bir denge kurma konusunda zorluk teşkil ediyor. Ankara için önemli olan Rusya'yı mümkün olduğu kadar içine alan ortak bir dil oluşturmak. Kısa vadede bölgesel güvenlik ve iş birliği tartışmaları için ilgili tarafları bir araya getirmek zor olabilir. Ancak Ankara, ilişkilerinin devamlılığı için çabalamalı ve daha geniş denklemin bir parçası olarak kalmasını sağlamalıdır.

* Kadir Has Üniversitesi’nden Öğretim Görevlisi, Avrasya, Güvenlik, Enerji ve Kritik Altyapı Güvenliği uzmanı Mitat Çelikpala’nın Al Majalla dergisinde yayınlanan makalesi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.