Afrika’da darbeler domino taşları gibi birbirini izliyor

Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
TT

Afrika’da darbeler domino taşları gibi birbirini izliyor

Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)
Darbe yanlısı göstericiler 30 Temmuz'da Nijer'in başkenti Niamey'de Rus bayrakları açtı. (Reuters)

Hattar Ebu Diyab

Mali, Sudan, Gine, Burkina Faso, Gine-Bissau ve Nijer'de 2020'den bu yana ardı ardına gerçekleşen darbeler göz önüne alındığında, Nijer'de 26 Temmuz günü meydana gelen, askeri darbe olgusunun Afrika’ya dönüşünün, özellikle Sahel ve Batı Afrika'da domino etkisi yarattığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Eğer darbeciler isterse, Fransız çıkarlarına güçlü bir darbe indirecek, Afrika'daki Batı nüfuzunun en önemli mevzilerini baltalayacak ve terörle mücadele çabalarını tehdit edecek bir jeopolitik değişimle karşı karşıya kalacağız. Niamey'de darbeyi destekleyen göstericilerin Rus bayrakları açması, Rusya'nın yaklaşık on Afrika ülkesinde faaliyet gösteren paralı asker grubu Wagner aracılığıyla yayılan nüfuzunun bir kanıtı. Bu nedenle Nijerya olayı, stratejik sahnenin hayati bir alanda yeniden yapılandırılması açısından tehlikeli bir gelişme olarak öne çıkıyor. Bununla beraber darbenin yansımalarının yakın çevrelere sıçrama olasılığı bulunuyor. Aynı zamanda bu olay, Kıta’nın sahip olduğu kapasite ve kaynakları ele geçirmek üzere rekabet eden Fransa ve Batı'nın Afrika'ya yönelik uluslararası mücadelesindeki düşüşü de teyit ediyor.

Askeri darbe olgusu ve ulus devlet krizi

Son yıllarda tekrarlanan darbeler, Afrika'daki ulus devlet krizine ve iktidarı zorla ele geçirme olgusuna son verilmediğini gösteriyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre 1950’li yılların sonu ve 1960’lı yılların başında Afrika’nın sömürgecilikten kurtuluşundan bu yana darbe girişimlerinin sayısı yaklaşık 205'e ulaştı.

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve üçüncü milenyumun başlamasıyla birlikte darbe dalgasının tanık olduğu düşüşün, son on yılda yok olmaya başladığı kaydediliyor. Zira uluslararası rekabetin yoğunlaşmasıyla bu olgu ivme kazanarak geri döndü. Aynı şekilde Batılı güçlerin (en başta Fransa) terörle mücadele çalışmalarındaki başarısızlığı da etkenler arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra çekingen ve aksak demokrasi anlayışının kalkınmayla ilişkilendirilmesindeki katkıları da unutulmamalı...

1970’li yıllarda yolsuzluk, yoksulluk ve kötü siyasi yönetim üçlüsüne karşı darbecilerin öne sürdükleri gerekçelerin, 2020 yılında da terör örgütleri bahane edilerek darbeciler tarafından aynı şekilde tekrarlanması dikkat çekici. ‘Dijital devrim’, sansür, gizli dinleme ve hackleme çağında askeri darbelerin sonsuza dek sona erdiği ve gerçekleşmesinin artık çok zor olduğu inancı bizi ikna ediyordu. Ancak bu mekanizmaların darbecilerin elinde olması, güvenliği ve orduyu kontrol etmelerini sağlıyor, darbe girişimlerinde onları başarılı kılıyordu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında defalarca olduğu gibi, dışardan askeri müdahale olasılığı olmasa bile hedeflerine ulaşıyorlardı.

Son yıllarda tekrarlanan darbeler, Afrika'daki ulus devlet krizine ve iktidarı zorla ele geçirme olgusuna son verilmediğini gösteriyor.

Ulus devlet inşa edilememesi, etnik çatışmalara geri dönülmesi, bölgesel ayrışmaların artması, terör olaylarının tırmanması ve paralel kara ekonomi savunucularının varlığı, darbelerin tekrarlanmasının yapısal nedenleriyle ilişkilidir. Kıta ekonomilerinin zayıflığı, çalkantılı güvenlik ortamı, demokratik anlaşmalara saygı gösterilmemesi ve birçok sivil yöneticinin görev süresini saltanata dönüştürmeye çalışması da bu nedenler arasındadır.

Modern darbe olgusunu anlamak için sebeplerdeki farklılıkları ve tutarsızlıkları belirtmekte fayda var. Zira cihatçı, terörist ve isyancı gruplara karşı mücadele edilememesi, Mali ve Burkina Faso'da orduları darbeye iten doğrudan sebepti. Gine'de ve bir dereceye kadar Nijer'de ise asıl neden, kıdemli subayların görevlerinden azledilmeleri gibi görünüyor. Ancak bu, Nijer ordusunun terörle mücadelede verdiği ağır kayıplardan etkilenmediği anlamına gelmiyor.

Nijer Ulusal Halk Kurtuluş Komitesi, 26 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'a karşı darbeyi ilan etti. (AFP)
Nijer Ulusal Halk Kurtuluş Komitesi, 26 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'a karşı darbeyi ilan etti. (AFP)

Herhalükârda, Mali, Burkina Faso ve Gine'deki darbelerin, darbe çemberinde Nijer'in düşmesine (Özellikle de uluslararası kınamalar ve yaptırım tehditleri ordunun savunması gereken kurumları devirmesine engel olamadığından) elverişli bir ortam yarattığı söylenebilir.

İronik bir şekilde, bölgede gerçekleşen bir darbe daha fazla göçmeni, kaçakçıyı ve teröristi komşu Arap ülkesi Cezayir'e doğru itecek olsa da onlar bu konuda sessiz kalıyor. Libya ise sınırdaki terörist grupların, yabancı savaşçıların ve göçmenlerin faaliyetlerinin yükünü bir süre daha kaldırabilir. Moritanya'nın domino oyunundan sağ çıkıp çıkmayacağı hususunda akıllarda soru işaretleri olacaktır. Nijer'in müdahalelerine maruz kalması halinde, Sudan’da çatışmalar yoğunlaşır.

Darbeden sonraki durumun gelişimi, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'un kaderi ve Niamey'deki siyasi durum büyük ölçüde Batı Afrika Devletleri Grubu’nun (ECOWAS) darbenin devrilmesindeki rolüne ve Washington ile Paris’in bu sıcak ortamda kalmaya ne kadar hazır olduğuna bağlı olacaktır.

Darbeden çıkarılan dersler ve sonraki aşama için umutlar

Fransa ve Batılılar için daha da vahimi, Mali ve Burkina Faso'daki darbelerden ders alınmamasıdır. Gerçekten de Fransız sömürge mirasının ve çağdaş Fransız uygulamalarının olumsuz etkileri var ve Fransa'yı bölgeden kovmak için büyük çaba gösteriliyor. Ancak Fransa'nın kendi çıkarlarına ve yerel müttefiklerine öncelik vermesi, kıdemsiz subayların gösterdiği öfke için yeterli gerekçe sağladı. Mali, Burkina Faso ve Çad'daki darbeler karşısında Fransızların tepkileri homojen değildi.

İronik bir şekilde, bölgede gerçekleşen bir darbe daha fazla göçmeni, kaçakçıyı ve teröristi komşu Arap ülkesi Cezayir'e doğru itecek olsa da onlar bu konuda sessiz kalıyor.

Fransa ve Batı'nın başarısızlığı, Nijer'i terörle mücadele ve kalkınmada Batı-yerel ortaklığı için bir model haline getirmedeki başarısızlıkta da temsil edildi. El Kaide veya DEAŞ ile bağlantılı şubelere karşı savaşmak için Nijer'de konuşlanan Batı ordusu, güvenlik, kalkınma ve insani yardımı birbirine bağlayan entegre bir sisteme dayanıyordu. Ayrıca Avrupalılar, göçmenlerin Akdeniz'e yönelmesini önlemek için Nijer'in ‘jandarma’ rolünü üstlenmesini istiyorlardı. 25 milyonluk bu ülkenin dünyadaki en büyük uranyum üreticisi olduğundan bahsetmiyorum bile...

Bu darbeyle birlikte Batı desteği belli ki beklenen etkiyi yaratmadı. Yerli halkın umduğu kalkınma çok gecikti. Darbecilere gelince, bin 500 Fransız, bin Amerikan ve 100 Alman askerinin bölgede konuşlanması, onların ‘sivil otoriteye’ karşı silahlanmalarına engel olmadı. Böylece hazır olmayan ülkelerde demokratik veya sivil yönetimin korunması hususunda başka bir Batılı çekişme daha başlıyor. Bunu uluslararası rekabet adı altında gerçekleştiriyorlar. Wagner veya diğerlerinin kaynak elde etme ve Rus nüfuzunun etkisini kolaylaştırma karşılığında yeni makamları koruma rolünü oynamaya hazır olması da bu minvaldedir.

Wagner Grubu, Bangui'deki askeri yönetimi korumak için 2018'den bu yana Orta Afrika'da bulunuyor. Bu grubun Sudan, Libya, Angola’dan Mozambik, Mali ve Burkina Faso'ya uzanan bağlantıları var ve hepsi farklı roller üstleniyorlar. Son birkaç yıl içinde Orta Afrika, Batı'nın demokrasi ve insan hakları kavramlarına aldırış etmeden, güvenlik kontrolü alanında örnek teşkil eden bir Wagner modeli haline geldi. Bu başarı, Fransa'nın, gelirden pay ve ekonomik faydalar karşılığında ordu ve Cumhurbaşkanlığı Muhafızları eğitimi, kurumların güvenliğinin sağlanması, altın ve gümüş madenlerinin işletilmesi konusunda üstlendiği rollerin avantajlarını kaybetmesiyle aynı zamana denk geldi. Nijer'den gelen uranyuma büyük ölçüde güvenen Fransa gibi, Rus şirketlerinin de Afrika'daki elmas, altın ve diğer mineral madenleriyle çok aktif olarak ilgilendiği biliniyor.

Fransızların Sahel'deki feci başarısızlığını kavramak ve anlamak için tarihe geri dönmeliyiz.

Fotoğraf Altı: Darbe destekçileri, 27 Temmuz'da Niamey’de ateşe verilen Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum liderliğindeki Demokrasi ve Sosyalizm Partisi Genel Merkezi’ni izliyor. (AFP)
Darbe destekçileri, 27 Temmuz'da Niamey’de ateşe verilen Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum liderliğindeki Demokrasi ve Sosyalizm Partisi Genel Merkezi’ni izliyor. (AFP)

Kıyıdaki Fransız kolonizasyonu ‘Fransız Sudanı’ (günümüzde Mali ve Nijer) olarak adlandırılan bölgede 1898-1899'a kadar uzanıyor. İlk Fransız askeri üssü Mali'nin Gao şehrinde bulunuyordu. Yetmiş yıl sonra sömürgeciliğe son verilmiş, yerel yapılar ve kültürel boyutlar dikkate alınmadan Fransız tarzı ulus-devlet modeline göre ‘bağımsız’ devletler yeniden üretilmiştir.

Bağımsızlık sonrası yıllar boyunca, Afrika'daki ulus-devlet modeli, nüfus patlaması, aşırı yoksulluk, çevresel bozulma, yolsuzluk, kötü yönetim ve siyasi ve radikal İslamcıların ortaya çıkışı nedeniyle genellikle başarılı olamadı. Böylece neredeyse her şey çöktü. Bu dönemde Sahel'deki geleneksel ülke kalıplarına bir dönüş ve sınırları olmayan, belirli bir siyasi tarihe sahip bölgeye doğru bir eğilim görüyoruz. Ortaçağ'da Sahel bölgesi üç imparatorluktan oluşuyordu: Gana, Soso ve Mali. Daha sonra bu bölgelerde Tuareg Krallığı ve bir İslam halifeliği kuruldu.

Fransa ve Batılılar için daha da vahimi, Mali ve Burkina Faso'daki darbelerden ders alınmamasıdır.

Bu geri adım, tarihin mevcut aşamasının karmaşıklıklarını ve zorluklarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Zira güvenlik çözümleri tek başına etkili olamayacağından, özel modernite ve popüler temsil modelleri inşa edilmelidir.

Fotoğraf Altı: Darbeciler tarafından Nijer Cumhurbaşkanı ilan edilen General Abdurrahman Tchiani, 28 Temmuz'da Niamey'de (Reuters)
Darbeciler tarafından Nijer Cumhurbaşkanı ilan edilen General Abdurrahman Tchiani, 28 Temmuz'da Niamey'de (Reuters)

Afrika, sahip olduğu doğal kaynakların çeşitliliği ve zenginliği, devasa maden rezervleri ve sahip olduğu genç insan potansiyeli nedeniyle gelecek vadeden bir Kıta. Dolayısıyla kaynaklarından veya yatırımlarından pay alabilmek için ilgi artıyor. Ardı ardına gelen darbeler, Batı Afrika'nın uluslararası bir kutuplaşma merkezi haline geleceği, Batı karşıtı kampın nüfuz edeceği, terörizmin yeni bir kalesi olacağı ve DEAŞ ve El Kaide saflarının yeniden düzenlenmesi için bir odak noktası haline geleceği yönündeki korkuları artırıyor. Tüm bunlar, gelecekteki Kıta’nın toprakları ve nimetleri için başkalarının mücadele ettiği bu çağın sonuçlarını tahmin etmeyi daha da zorlaştırıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.