Nijer krizine ilişkin üç senaryo

Askeri müdahalenin zorlukları ve ciddi bir arabuluculuk girişiminin olmaması geç kalınmasına neden oluyor.

Darbeci gruptan bir asker pazar günü, başkent Niamey'de kalabalığa hitap etti. (AP)
Darbeci gruptan bir asker pazar günü, başkent Niamey'de kalabalığa hitap etti. (AP)
TT

Nijer krizine ilişkin üç senaryo

Darbeci gruptan bir asker pazar günü, başkent Niamey'de kalabalığa hitap etti. (AP)
Darbeci gruptan bir asker pazar günü, başkent Niamey'de kalabalığa hitap etti. (AP)

Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) tarafından Nijer’de derhal darbeden vazgeçilmesi, alıkoyulan Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'un serbest bırakılması, anayasal ve kurumsal düzenin yeniden tesis edilmesi için verilen bir haftalık süre dolarken üç senaryo şekillenmeye başladı. Bu senaryoların her biri üstesinden gelinmesi hiç de kolay olmayan çeşitli zorluklar ve bunların aşılmasını güçleştiren sonuçlarla karşı karşıya.

1- Askeri senaryo: Bu senaryo, ECOWAS'ın tehdidinin gerçekleştirilmesi halinde uygulanacak olan ve başkent Niamey'e girilmesini, Cumhurbaşkanı Bazoum’un darbecilerin elinden kurtarılıp yeniden iktidara getirilmesini ve darbecilere karşı askeri bir operasyonun başlatmasını öngörüyor. Edinilen bilgilere göre ECOWAS üyesi 11 ülkenin genelkurmay başkanları bu amaç doğrultusunda, Nijerya'nın başkenti Abuja'da iki gün süren askeri toplantıların ardından 50 bin kişilik bir askeri güç oluşturma kararı aldılar.

fer

Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu cumartesi günü yaptığı açıklamada, Nijerya, Senegal, Fildişi Sahili ve Benin olmak üzere dört büyük ülkenin bu 50 bin kişilik askeri gücün unsurlarını sağlamak için gönüllü olduğunu söyledi. Fransa, ECOWAS kararlarını desteklediğini açıklayan ülkeler arasında en katı ve kararlı olan ülke gibi görünüyor. Savunma Bakanı Lecornu ve Dışişleri Bakanı Catherine Colonna'nın açıklamaları bu katılığın ve kararlığın birer göstergesiydi. Fransa Dışişleri Bakanı Colonna, Lecornu gibi cumartesi günü yaptığı açıklamada, ECOWAS'ın kararlarını güçlü ve kararlı bir şekilde desteklediklerini söyledi. Fransız Bakan sözlerine “Askeri seçeneğe başvurma tehdidini ciddiye almalıyız” diye ekledi.

 

asd
Pazar günü başkent sokaklarına dökülen darbe destekçileri. (AP)

Buna karşın ne Colonna ne de Lecornu, Nijer’de, Niamey Havaalanı’nın askeri kısmında konuşlu havacı ve komando birliklerinden bin 600 askeri bulunan Paris’in söz konusu askeri güce destek verip vermeyeceğine değindi. Fakat askeri gücün oluşturulması durumda Fransa ordusunun olası askeri operasyonlara doğrudan katılmayacağına şüphe yok. Çünkü Fransız siyasi kaynaklarının da belirttiği üzere Paris, böyle bir katılımın Fransız karşıtı duyguları harekete geçireceği gerekçesiyle ön planda olmak istemiyor. Geçtiğimiz günlerde Fransa'nın Niamey Büyükelçiliği’ne yönelik işgal girişimi, binanın girişlerinin ateşe verilmesi, camlarının kırılması ve Fransa bayrağının yakılması gibi olaylar, Paris'i Nijer'deki Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının ülkeden tahliyesini hızlandırmaya itti. Tahliye edilenler arasında Avrupa vatandaşı olmayanların sayısı binin üzerindeydi.

Herkes Nijerya’nın, kendisiyle aynı görüşteki diğer tarafların etrafında toplanacağı bir eksen haline geleceğini biliyor. Bu da özellikle Nijerya’nın Batı Afrika ülkeleri ve ECOWAS üyeleri arasında demografik, siyasi, ekonomik ve askeri açıdan başlıca güç olmasından kaynaklanıyor. Şarku’l Avsat’ın gözlemlerine göre Nijerya’nın yeni Devlet Başkanı Bola Ahmed Tinubu, askeri müdahaleyi destekleyen, darbe dalgasının diğer Batı Afrika ülkelerine sıçramasını engelleyecek lokomotif olarak kabul ediliyor. Tinubu, sürece öyle sirayet etti ki, geri çekilmesi kendisi ve ülkesi için bir düşüş anlamına gelecektir. Ancak muhalefet, müdahaleyi reddettiği ve müdahaleyi ‘yararsız ve sorumsuz’ bir girişim olarak gördüğü için Tinubu’nun politikası konusunda ülke içinde uzlaşıya varılamıyor.

Nijerya’nın önde gelen siyasetçileri, Devlet Başkanı Tinubu'dan politikasını yeniden gözden geçirmesini istedi. Nijerya Senatosu da aynı zamanda ECOWAS Başkanı olan Tinubu'yu ‘ekonomik topluluktaki önde gelen isimleri, siyasi ve diplomatik seçenekleri geliştirmeye teşvik etmeye’ çağırdı. Yedisi Nijer ile aynı sınırları paylaşan ülkenin kuzey eyaletlerinden senatörler de diğer tüm seçeneklere başvurulmadan ve bu seçenekler tüketilmeden askeri müdahalede bulunulmamasını tavsiye ettiler.

Nijerya Anayasası’na göre ordu, ulusal güvenliğe karşı ‘yakın bir tehdit ya da tehlike durumu’ oluşmadıkça Senato'nun onayı olmadan sınır ötesi operasyonlara katılamaz. Nijerya, petrol zengini bir ülke olmasına rağmen nüfusunun yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ülke, ekonomik bir krizle ve yüksek enflasyonla boğuşuyor. Ülkenin yaşadığı güvenlik sorunları ve güvenlik güçlerinin suç çeteleri, cihatçı ve ayrılıkçı gruplar karşısında aciz kalması da bu sorunları körükleyen etkenler arasında yer alıyor.

fedee
Nijerya Devlet Başkanı Bola Ahmed Tinubu. (AP)

Nijerya için ne geçerliyse her biri ekonomik ve güvenlik sorunları yaşayan diğer üç ülke için de o geçerlidir. Bu ülkelerden biri olan Senegal'de muhalefet lideri ve Ziguinchor Belediye Başkanı Ousmane Sonko’nun tutuklanıp hapse atılmasının ardından ülkede cadı kazanları kaynamaya başladı. Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Musa Faki, geçtiğimiz haziran ayı başlarında güvenlik güçlerinin protesto gösterilerine sert müdahalesinin ardından duyduğu endişeyi dile getirdi. Faki, Senegal hükümetini ‘vatandaşların ifade özgürlüğüne ve barışçıl gösteriler düzenlenme hakkına saygı göstermeye’ çağırırken, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ise itidal çağrısında bulundu. Diğer iki ülke olan Fildişi Sahili ve Benin de çeşitli benzer zorluklarla boğuşuyorlar.

Zorluklar bu kadar da değil. Zira eğer askeri müdahalede bulunulursa Afrika’da iki karşıt kampın ortaya çıkması kaçınılmaz. Bu kamplardan biri ECOWAS üyelerinden oluşacak. İkincisi ise Nijer, Mali, Burkina Faso ve Gine'den oluşacak ve Rus paralı asker grubu Wagner bu kampa sızacak. Paris, Savunma Bakanı Lecornu’nun ağzından ‘darbenin arkasında Wagner'in olmadığını’ düşündüğünü ifade etse de sanki bir batı kampı ile ona düşman olan başka bir taraf arasında, Rusya esintileri taşıyan bir çatışmaymış gibi görünecek. Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Anne-Claire Legendre, Rusya'nın ‘darbeye doğrudan karışmadığını, ancak bulunduğu yerde istikrarı sarsmaya çalıştığı için fırsatçı bir yaklaşım benimsediğini’ söyledi. Bu durumda ‘darbeciler cephesi’ ile ECOWAS cephesi arasında çıkacak bir savaşın Nijer ve diğer ülkeler için bir felaket olacağı ve radikal gruplara, savaştıkları güçlerin başka yerlerle meşgul olacağı göz önüne alındığında nüfuz alanlarını genişletmeleri için mükemmel bir fırsat sunacağı belirtilmeli.

2- Şu an kimsenin arabuluculuk rolü üstlenmediği Nijer’deki krizde diplomatik çözüm ve garip bir sınır etme senaryosu yaşanıyor. Başlarda Çad Geçiş Dönemi Devlet Başkanı Mahamat İdris Debi Itno fiilen arabuluculuk girişiminde bulundu. Itno, 30 Temmuz Pazar günü Niamey'e gelip Nijer Devlet Başkanı Bazoum ve darbecilerle görüştü, ancak arabuluculuk girişimi sonuç vermedi. Aynı şekilde ECOWAS tarafından Niamey'e gönderilen bir heyet, darbenin başı olan Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı General Abdurrrahman (Ömer) Tchiani ve Devlet Başkan Bazoum ile görüşmeyi başaramazken General Tchiani tarafından görevlendirilen bir subayla görüşmekle yetindi ve doğruca Abuja’ya geri döndü. Bu iki arabuluculuk girişimlerinin sorunu, tarafsız değil taraf olmaları idi. Ardından darbecilere geri adım atmaları için bir hafta süre tanınması ters tepti ve darbeciler uzlaşıya yanamayıp geri adım atmamakta kararlı hale geldiler. Darbeciler, Afrikalıların Mali, Burkina Faso ve Gine’deki darbecilere yönelik tutumlarının kendileri için de geçerli olacağı, yani darbenin dayattığı yeni ‘oldu-bittileri’ er ya da geç kabul edecekleri fikrine dayanarak, Bamako ve Vagadugu’daki darbe yönetimlerinden aldıkları cesaret ve Wagner’in desteğiyle daha da güçlendiler.

Darbecilere geri adım attırmak amacıyla askeri operasyon tehdidinde bulunulması, bunun için hazırlık yapılması ve bunun ciddi bir tehdit olduğu konusunda ısrar edilmesi gerektiğini düşünenler olsa da Fransız siyasi kaynaklar, darbecileri çıkmaza sokmak ve teslim olmaya zorlamak yerine güvende olduklarına ve bazı kazanımlar elde edeceklerine dair birtakım garantileri öngören bir teklif sunulması gerektiğini düşünüyorlar.

3- Darbecilere tanınan sürenin uzatılması: Bu senaryoda Sahel bölgesi ve Batı Afrika ülkelerinde daha fazla trajedinin yaşanmasını önlemek amacıyla barışçıl çabalarda bulunulması için ek süre tanınması öngörülse de BM’nin şimdiye kadar gerek Genel Sekreteri Guterres’in şahsında ve gerek Yemen'de ve Sudan'da gerekse dünyanın dört bir yanında yaşanan krizlerde özel temsilcileri düzeyinde neden boş durduğu ve genel açıklamalarla yetindiğini anlaşılmış değil.

Bu yüzden Guterres'in uluslararası desteğe sahip bir girişim başlatarak, savaşa sürüklenen bir duruma müdahale etmede ciddi rol oynamasını engelleyen nedenlerin ne olduğu sorusu ortaya çıkıyor.

Darbecilere tanınan sürenin son saatleri ağır geçerken tarafların her biri, sunulan senaryolarda kar-zarar hesabı yaptılar. Etkili faktörlerin ve hesapların çok olmasına rağmen değişmeyen tek sonuç başta Nijer halkı olmak üzere herkesin kaybedeceği gerçeği olacak.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.