Taliban, DEAŞ-Horasan ve El Kaide şiddeti körüklüyor: Pakistan'daki kabile bölgeleri bir saatli bomba

Ordu, Afgan sınırına yakın bölgelerin güvenliğini kontrol etmeyi başarabilecek mi?

Güvenlik personeli, 25 Temmuz 2023'te intihar saldırının gerçekleştirildiği Hayber Pakhtunkhwa eyaletinin (Peşaver) Hayber ilçesindeki yol kenarındaki camide çalışırken (DPA)
Güvenlik personeli, 25 Temmuz 2023'te intihar saldırının gerçekleştirildiği Hayber Pakhtunkhwa eyaletinin (Peşaver) Hayber ilçesindeki yol kenarındaki camide çalışırken (DPA)
TT

Taliban, DEAŞ-Horasan ve El Kaide şiddeti körüklüyor: Pakistan'daki kabile bölgeleri bir saatli bomba

Güvenlik personeli, 25 Temmuz 2023'te intihar saldırının gerçekleştirildiği Hayber Pakhtunkhwa eyaletinin (Peşaver) Hayber ilçesindeki yol kenarındaki camide çalışırken (DPA)
Güvenlik personeli, 25 Temmuz 2023'te intihar saldırının gerçekleştirildiği Hayber Pakhtunkhwa eyaletinin (Peşaver) Hayber ilçesindeki yol kenarındaki camide çalışırken (DPA)

Bölgede yapılan bir saha araştırması, Pakistan'ın Afganistan sınırına bitişik olan kabile bölgelerinde üç aktif terör örgütü olduğunu ortaya koydu. Bu grupların Taliban, DEAŞ -Horasan ve El Kaide olduğuna işaret edildi. Taliban, yaklaşık 3 bin ila 4 bin savaşçıya sahip ve Afganistan'a komşu sınır kasabalarında konuşlanmış durumda. DEAŞ-Horasan, Afganistan'dan ABD'nin çekilmesinden bu yana özellikle kentlerde yoğun terör saldırıları gerçekleştiriyor. El Kaide ise kabile bölgelerinde önemli bir varlığa sahip ve bu bölgeyi bir ‘saatli bomba’ haline getirdi.

Terörle mücadele uzmanlarına göre, ülkelerinden kaçan ve şu anda Afganistan'da saklanan radikaller de var. Pakistan'ın kabile bölgelerinde ve sınır şeridi boyunca, Afgan Araplar ve diğer Müslüman uyruklular büyük bir varlığa sahip. Ancak bu insanlar yerel halkla evlendiler ve şimdi bu bölgelerde yerel sakin olarak yaşıyorlar.

Afganistan bir tampon devlet

Pakistan'ın kabile bölgeleri, Hindistan'daki Britanya İmparatorluğu'nun Afganistan'ı Britanya Hindistanı ile Orta Asya'daki Rus İmparatorluğu arasında bir tampon devlet olarak kurmaya yardım etmesinden sonra ortaya çıktı. Böylece kabile bölgeleri, huzursuz Afganistan ile Britanya İmparatorluğu'nun Hindistan'daki barış ve huzuru arasında bir tampon görevi gördü.

Ancak bölgede tansiyonu düşürmeyi bir türlü başaramayan İngiliz sömürge hükümeti, ‘Sınır Suçları Yönetmelikleri’ olarak bilinen ve kuzeybatı sınırı boyunca dolaylı yönetim yoluyla yerel liderlere büyük güç veren bir düzenleme hayata geçirdi. Bu düzenlemeyle ilhak edilen kabile bölgelerinin sakinleri kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Böylece bölge, Kabil'deki huzursuzluğa karşı bir tampon görevi gördü.

re
Peşaver'deki patlama alanı (Reuters)

Pakistan, 1947'de bağımsızlığını kazandıktan sonra, İslamabad hükümeti, İngilizlerin kabile bölgeleri politikasını büyük ölçüde benimsemeye devam etti. 1980'lerde, General Muhammed Ziya'ül Hak'ın askeri hükümeti, kabile bölgeleri Sovyet işgaline karşı Afgan cihadını desteklemek için bir üs olarak kullandı. Bu, bölgenin yerli halkı arasında radikalleşmeye yol açtı.

Kabile bölgelerini birleştirmek için yasa

Ekonomik açıdan bu bölge, Pakistan'ın geri kalmış ve yoksul bir bölgesi. 2018 yılında, Pakistan Parlamentosu, Federal Hükümet tarafından yönetilen Federal Yönetim Bölgesi'nin Hayber-Pahtunhva eyaletiyle birleştirilmesi hakkında bir yasa çıkarmıştı.

Modern Afganistan devleti, 18. yüzyılda Rusya'nın genişleyen imparatorluğu ve İngiliz Hindistanı arasında doğrudan askeri çatışmanın kaçınılmaz hale geldiğinde ortaya çıktı. Rusya, İngiltere ve ABD olmak üzere üç büyük güç, herhangi bir sorundan kaçınmak için Afganistan devletini finanse etti. Afganistan'ın kanunsuz genişlemesi büyük güçler için bir sorun kaynağıydı ve birçok güvenilir tarihçinin ifadesiyle, modern Afganistan devletinin kurulmasının ana nedeni buydu. Pakistan Federal Yönetim Bölgeleri, Hindistan İmparatorluğu ile izole edilmiş Afganistan devleti arasındaki bir engel olarak ortaya çıktı. Bu engel, Orta Asya'daki Rus İmparatorluğu ile İngiliz Hindistanı arasında bir tampon görevi görmesi amaçlandı.

İngilizler, 18. yüzyılda Orta Asya'da genişleyen geniş Rus İmparatorluğu ile sömürge toprakları Hindistan arasındaki bir engel olarak bu kanunsuz genişleme alanına bir tür istikrar duygusu vermek istediler.

Soğuk Savaş sırasında Afganistan’ın, eski Sovyetler Birliği ve rakip güç ABD için önemi şüphe götürmezdi.

Taliban uluslararası sınırları silmeye çalıştı

Hala bazı tarihçiler ve uzmanlar, Sovyet liderliğinin 1979 yılının Aralık ayında Afganistan'a askeri müdahaleye karar verdiğini iddia ediyor. İddiaya göre Sovyet liderliği, kötü şöhretli Afganistan Komünist Partisi fraksiyonlarından bazılarının CIA ile görüştüğüne dair raporlar aldıktan sonra bu kararı verdi. Sovyet liderliği, bu durumun ABD askerlerinin Afganistan'a girmesine yol açabileceğini düşünüyordu.

Hatta Ruslar, bunun Afganistan'daki Komünist devrimin tamamen çökmesine yol açmasından endişe ediyordu. 2001 ve 2021 yılları arasında Washington, Afganistan'da yaşanabilir bir devlet kurmak için trilyonlarca dolar harcadı, ancak bunu başaramadı. Afganların kültürel nedenlerle merkezi siyasi otoriteyi kabul etmediği görülüyordu. Bu nedenle, Amerikalılar ayrıldıktan sonra, ABD tarafından kurulan devlet makinesini ele geçiren bir isyancı güç, ABD'nin çekilmesinden sonra ülkeyi yeni bir şiddet sarmalına sürükledi.

dfeg
Güvenlik personeli, 25 Temmuz 2023'te intihar saldırının gerçekleştirildiği Hayber Pakhtunkhwa eyaletinin (Peşaver) Hayber ilçesindeki yol kenarındaki camide çalışırken (DPA)

Afgan Talibanı ve Pakistan Talibanı, büyük imparatorlukların 20. yüzyılda yarattığı uluslararası sınırları ortadan kaldırmaya ve bu bölgede yaşayan Peştun kabilelerini bölmeye çalışıyorlardı. Bu, hafife alınmaması gereken iddialı bir hedef.

dsfee
Pakistan güvenlik yetkilileri, Belucistan eyaletinin başkenti Ketta'da patlama meydana gelen bölgeyi denetlerken (EPA)

Onlarca kabile, İngiliz Afganistanı ile İngiliz Hindistanı arasında uluslararası sınır çizme girişimi nedeniyle bölündü. Uzmanlara göre Taliban, sınırlar boyunca geniş çaplı faaliyetleriyle bu uluslararası sınırları ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Terörün ağırlık merkezi: Kuzey Veziristan

Terörün merkezi olan Kuzey Veziristan, çoğunluğu Vezir ve Dwar kabilelerine mensup yaklaşık 375 bin kişiye ev sahipliği yaptığı için bölge bakımından ikinci büyük teşkilat konumunda.

Washington'da yaşayan Pakistanlı güvenlik uzmanı Hasan Abbas'a göre, Veziristan bölgesi her zaman İngilizler için kronik bir baş ağrısı olmuştur. Pakistan'ın kurulmasından sonra bile, Vezir kabilesinin üyeleri, Pakhtunistan/ Peştunistan'ı (tüm Pakhtun bölgelerini birleştirerek yeni bir devlet kurmak) desteklemek için düzenli olarak Pakistan'ın dikkatini çekerek iyi ilişkileri sürdürdü.

Ancak Vezir kabilesinin üyeleri, 1970'ten beri, diğer kabilelerin üyelerine kıyasla önemli ölçüde Pakistan Silahlı Kuvvetlerinin saflarına katıldı. Güney Veziristan, yüzölçümü bakımından en büyük bölgedir ve yaklaşık 425 bin kabile üyesine ev sahipliği yapıyor. Bu kabileler, savaşçı olarak iyi bir üne sahip olmaktan gurur duyar ve sık sık kanlı çatışmalara karışırlar.

Kabile çeşitliliği, çoğunluk ‘Peştun’

Pakistan-Afganistan sınır bölgesi, büyük ve küçük kabilelerden ve aşiretlerden oluşan büyük bir çeşitliliğe ev sahipliği yapıyor. Her birinin kendi ilişki ağı vardır, ancak gücü ve cesareti olan ‘Pathans’ veya Peştunlar adlı bir grup tarafından birleştirilir.

Hayber Pakhtunkhwa hükümeti tarafından yayınlanan bir rapora göre, yıllar boyunca, büyük şehirler diğer eyaletlerden gelen farklı insanlarla karıştı ve bu Peştunların Punjab, Sindh ve Belucistan'daki büyük şehirlere göç etmesine ve burada yaşamaya başlamasına neden oldu. Nüfusun etnik bileşimi, farklı göç ve istila akımlarının oluşturduğu grupları temsil eden birkaç farklı etnik gruptan oluşmaktadır. En büyük ve en önemli kesim, Peştunlar Peşaver, Kohat ve Bannu'daki tarım işçilerinin çoğunluğunu oluşturuyor.

Sınırın Pakistan tarafındaki kabileler, yeni kurulan Pakistan televizyon kanallarının tasvir ettiği müreffeh kültür ve orta sınıf yaşamından büyük ölçüde etkileniyor.

Artık Pakistan Parlamentosu'nun salonlarında, milletvekilleri arasında kabile üyeleri görülebiliyor ve bölgelerinde okul ve kolej inşa etmek için finansman talep ediyorlar. Pakistan medyası, Pakistan Talibanı'nın kabileler arasında popülaritesini kaybettiğine dair haberler veriyor. Sınırın Pakistan tarafındaki kabileler, Taliban'ın geri dönmesinden sonra karşılaşacakları zorlukların artmasından korkuyor. Uluslararası ortakları, Pakistan hükümetini kabile bölgeleri için kalkınma finansmanını artırmaya çağırdı, çünkü bunun, Pakistan Talibanı'nın bu bölgede bir yer edinmesini önleyeceği düşünülüyor.

Pakistan hükümeti, Pakistan Talibanı'nın aşiret bölgelerini üs haline getirmeyi başarması halinde operasyon alanlarını büyük şehir merkezlerini de kapsayacak şekilde genişletebileceğinden korkuyor.

2014 yılından sonra, Pakistan ordusu terör ve şiddet tehdidini önlemek için kabile bölgelerine büyük bir askeri güç konuşlandırmaya başladı. Uzmanlara göre, Pakistan ordusunun kabile bölgelerindeki varlığı, Pakistan Talibanı veya başka herhangi bir terör örgütünün kabile bölgelerinin herhangi bir bölümünde bir yer edinmesini önler.

Bir toplum ve devlet olarak Pakistan, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin güvenlik üzerindeki etkilerini anlamada ve dikkate almada başarısız oldu.

ABD'nin çekilmesinden sonraki değişiklikler

ABD güçlerinin Afganistan'dan çekilmesinin ardından, Pakistan Talibanı'nın Afganistan'da geri dönüşüne ve kadrolarının ABD çekilmesinden sonra Pakistan'daki kabile bölgelerine geri dönme yollarını aramaya başlamasına dair açık bir gelişme var.

Bununla ilgili bir gelişme de Beluc isyancı gruplarının kamplarını Afganistan'dan İran topraklarına kaydırmış olmaları ve burada Pakistan güçlerine saldırılar düzenlemeleri oldu.

DEAŞ-Horasan örgütü ise Pakistan'daki kabile bölgeleri ve Afganistan'da önemli ölçüde kendini toparlamayı başardı. Örgüt, Afganistan'daki Afgan Talibanı liderlerini hedef almaya odaklandı ve 2016-2019 yılları arasında Amerikan hava saldırıları sonucunda Doğu Afganistan'ın bazı kısımlarını kaybettikten sonra toprak kontrol etme planlarından vazgeçti.

DEAŞ-Horasan, şehir savaşına odaklanıyor

Pakistanlı bir güvenlik uzmanı, DEAŞ-Horasan'ın faaliyetlerinin şimdi ‘kentsel savaş ve kentsel terörizme katılmaya’ odaklanmaya başladığını söyledi.

Uzman, “Kader, Pakistan devleti ve toplumu için adil değildi. Afganistan ve kabile bölgelerinde bulunan uluslararası terör güçlerinin tümü Pakistan devleti tarafından yaratılmadı, ancak biz de onların oluşumunda önemli bir rol oynadık. Batı emperyal güçlerinin istihbarat ajansları ve askeri müdahaleleri, Afganistan ve kabile bölgelerini bugünkü haline getiren en önemli faktörlerden bazılarıydı. Bununla birlikte, bu bölgenin güvenliğiyle başa çıkma yükü büyük ölçüde Pakistan'a bırakıldı. Gelecekte Afganistan ve kabile bölgelerinde ortaya çıkan uluslararası terör güçlerinin tüm ağırlığıyla başa çıkmak zorunda kalırsak, büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağız çünkü Batı'nın uzun bir savaşa girmek için gerekli mali kaynaklarına sahip değiliz. İronik olarak, İslamabad'daki iktidar mücadelesinin bizi Batı sınırımızdaki gelişmelerden tamamen habersiz bıraktığını henüz fark etmedik" dedi.



İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
TT

İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye Mülteci Kampı bölgesinde beş İsrail askerinin ‘dost ateşi’ sonucu öldürülmesinden üç gün sonra, dün (Cuma) bir İsrail savaş uçağından atılan füzenin Gazze Şeridi sınırındaki bir Yahudi kasabasına düştüğü ortaya çıktı. Olay dün sabah İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait bir F-15 savaş uçağından atılan 500 kilogramlık büyük bir füzenin Gazze Şeridi'ne komşu Eshkol bölgesindeki Yad kasabasında evlerin arasına düşmesiyle meydana geldi.

Askeri kaynaklara göre füze bir Gazze kasabasını hedef alıyordu, ancak rotasından saparak patlamadan bir İsrail hedefine isabet etti. Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre görgü tanıkları, savaşçılar ve Hava Kuvvetleri yetkilileri füzenin patlamadığını, patlayıcı madde içerip içermediğini incelemek için olay yerine koştuğunu belirtti.

Kasaba, füzenin kontrollü bir şekilde patlatılmasına hazırlanıyor. Bu nedenle kaza bölgesine yakın yerlerde yaşayan sakinler polisin talimatıyla tahliye edildi. Hava Kuvvetleri olayın nedenini ve yankılarını belirlemek üzere soruşturma başlattı.

Bölge sakinlerine dağıtılan bildiride, “Sabah saatlerinde Yad kasabasındaki bir evin bahçesinde İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçaktan atılan bir füze görüldü. Güvenlik güçleri olay yerini boşaltmak için çalışıyor. Durum uzmanlar tarafından değerlendiriliyor” ifadeleri yer aldı. Ordu olayı nadir ve tehlikeli olarak nitelendirirken, uzmanlar füzenin patlaması halinde ciddi hasar ve kayıplara yol açabileceğini belirtti.


Axios: Washington bölgede gerilimin tırmanmasını önlemek için Tahran'la dolaylı görüşmelerde bulundu

 İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
TT

Axios: Washington bölgede gerilimin tırmanmasını önlemek için Tahran'la dolaylı görüşmelerde bulundu

 İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)

Axios haber sitesinin bilgi sahibi kaynaklara dayandırdığı habere göre, ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetiminden iki üst düzey yetkili bu hafta Umman'da İranlı yetkililerle, bölgede saldırıların artmasının nasıl önlenebileceği konusunda dolaylı görüşmelerde bulundu.

İki kaynak, Biden yönetimi yetkilileri ile İranlı yetkililer arasındaki görüşmelerin, İran'ın ve bölgedeki vekillerinin eylemlerinin sonuçlarını açıklığa kavuşturmaya odaklandığını, ayrıca Amerika'nın İran nükleer programının durumuyla ilgili endişelerinin de görüşüldüğünü belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre Başkan Biden'ın kıdemli Orta Doğu danışmanı Brett McGurk ve ABD'nin İran elçisi vekili Abram Paley'in de yer aldığı görüşmeler, Amman'da benzer görüşmelerin yapıldığı ocak ayından beri ABD ile İran arasında yapılan ilk görüşme oldu,

Görüşmeler, İran'ın 13 Nisan'da İsrail'e düzenlediği ve Orta Doğu'yu bölgesel bir savaşın eşiğine getiren benzeri görülmemiş füze saldırısından yaklaşık bir ay sonra gerçekleşti.

İsrail, saldırıdan birkaç gün sonra İran'a ait bir hava üssündeki S-300 hava savunma sistemini hedef alan bir misillemede bulundu.


Washington, Gazze'den 17 Amerikalı doktoru tahliye etti

Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
TT

Washington, Gazze'den 17 Amerikalı doktoru tahliye etti

Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)

Yetkililer, Amerika Birleşik Devletleri'nin dün (Cuma) İsrail'in Mısır'la olan Refah sınır kapısının kontrolünü ele geçirmesinden beri Gazze Şeridi'nde mahsur kalan 17 Amerikalı doktoru tahliye ettiğini duyurdu.

Adının açıklanmasını istemeyen bir ABD'li yetkili, Amerikalı diplomatların 17 doktorun Kerem Şalom sınır kapısından İsrail'e geçişini ABD'li diplomatların sağladığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü "Gazze'de mahsur kalan bazı Amerikalı doktorlar, Kudüs'teki ABD Büyükelçiliğinin yardımıyla güvenli bir şekilde bölgeden ayrıldılar" ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre sözcü "Bu Amerikalı doktorların ait olduğu gruplar ve Amerikan vatandaşlarının aileleriyle yakın temas halindeydik" dedi.

Operasyon hakkında bilgi sahibi bir kaynak, gönüllü sağlık ekibinde olan üç Amerikalı doktorun, bir daha ayrılma şansına sahip olabilecekleri konusundaki belirsizliğe rağmen Gazze’de kalmaya karar verdiklerini söyledi.

İsrail güçlerinin 7 Mayıs'ta Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdiğinden beri kapıdan hiçbir insani yardım geçmedi.

İsrail ve Başbakanı Binyamin Netanyahu, aylardır Refah'a saldırı düzenleme tehdidinde bulunuyor. ABD de dahil olmak üzere uluslararası toplumun böyle bir saldırının sivillerin yaşamı üzerindeki sonuçlarına ilişkin uyarılarına rağmen, Hamas'ı "ortadan kaldırma" hedefine ulaşmak için operasyonun gerekli olduğu konusunda ısrar ediyor.


Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
TT

Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)

İş insanlarının Columbia Üniversitesi'ndeki Filistin eylemlerine polis müdahalesi için New York Belediye Başkanı Eric Adams'a baskı yaptığı ortaya çıktı.

Amerikan gazetesi Washington Post (WP), gıda şirketi Kind'in kurucusu Daniel Lubetzky, risk fonu Third Point'in kurucusu Daniel Loeb, Warner Music Group'un sahibi Len Blavatnik ve gayrimenkul yatırımcısı Joseph Sitt'in, Adams'la 26 Nisan'da Zoom'dan görüştüğünü yazdı.

Görüşmenin, New York Polis Teşkilatı'ndan (NYPD) ekiplerin Columbia Üniversitesi'ne girdiği 18 Nisan'dan yaklaşık bir hafta sonra yapıldığına dikkat çekildi. 

Polis, üniversitenin talebi üzerine eylemcilere müdahale etmiş, en az 100 kişiyi gözaltına almıştı. Adams da polis müdahalesini savunarak, eylemlerin "dış etkilerin güdümünde" örgütlendiğini ve radikalleşmenin önüne geçilmesi gerektiğini iddia etmişti.

Haberde, Zoom görüşmesine katılan iş insanlarından Lubetzky'nin, 2025'te yapılacak belediye başkanlığı seçimlerinde Adams'ın yürüteceği kampanyaya maddi destek sağlanması çağrısı yaptığı belirtildi.

Gazete, Blavatnik'in nisanda 2 bin 100 dolar bağış yaptığını yazdı. WP, diğer bağışçıların kimliklerinin tespit edilemediğini aktardı.

Zoom görüşmesinde ayrıca Columbia Rektörü Minouche Shafik'le iletişime geçilmesi ve kampüse polisin girmesine müsaade etmesinin sağlanması istendi.

Ayrıca iş insanlarının Adams'tan, protestoların bastırılması ve eylemcilerin sorgulanması için NYPD'nin özel dedektiflerle çalışmasına izin vermesini istediği öne sürüldü. Haberde, Adams'ın bu seçeneğe sıcak yanaştığı savunuldu. 

Adams'ın yardımcısı Fabien Levy, WP'ye açıklamasında iddialara doğrudan yanıt vermezken, polisin kampüse üniversite yönetiminden gelen talep üzerine iki kez girdiğini söyledi. 

NYPD ekipleri, 30 Nisan'da tekrar Columbia kampüsüne girmiş, birçok akademisyen ve öğrenciyi gözaltına almıştı. Gazete, Shafik'in talebi üzerine polislerin halen kampüste olduğunu aktardı. 

İkinci polis müdahalesinin ardından yaptığı açıklamada Adams, "Barışçıl protestolar Yahudi düşmanı gösterilere döndüğü için harekete geçtik" demişti.

Milyarderlerin WhatsApp grubu

WP, Zoom görüşmesine katılan kişilerin yanı sıra aralarında Starbucks'ın eski CEO'su Howard Schultz, Dell CEO'su Michael Dell ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın kardeşi Joshua Kushner'ın yer aldığı isimlerin bir WhatsApp grubu kurduğunu aktardı.  

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen kaynaklar, "İsrail'de mevcut durum" adlı sohbet grubunun Gazze savaşının başladığı 7 Ekim'den kısa süre sonra kurulduğunu söyledi. 

WhatsApp'taki yazışmaların, Amerikalı gayrimenkul yatırımcısı Barry Sternlicht'in bir çalışanı tarafından başlatıldığı, iş insanının gruba doğrudan üye olmadığı ifade edildi. 

Gazete, çalışanın 12 Ekim'de gruba attığı mesajla misyonu şu şekilde belirlediğini aktardı:  

İsrail savaşı cephede kazanmak için mücadele ederken, sohbet grubunun üyeleri Hamas karşıtı bir bilgilendirme kampanyasını finanse ederek, ABD kamuoyunu kendi tarafına çekip savaşın kazanılmasına destek sağlayacak.

Amerikan haber sitesi Semafor, kasımdaki haberinde Sternlicht'in 50 milyon dolarlık bir Hamas karşıtı medya kampanyası başlattığını öne sürmüştü. WP, kampanyaya WhatsApp grubundaki bazı kişilerin de katıldığını iddia etti.

WP, ayrıca gruptaki bazı isimlerin, İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, eski İsrail Başbakanı Naftali Bennet ve İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Herzog'la görüştüğünü aktardı.  

Eski Starbucks CEO'su Schultz'un, 16 Ekim'de gruba attığı mesajda Bennet'in özellikle görüşmeden memnun kaldığını yazdığı belirtildi.

Haberde, sohbet grubunun mayıs başında kapatıldığı aktarıldı.

Independent Türkçe, Washington Post, Semafor


Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
TT

Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)

Norveç'e bağlı Svaldbard takımadasındaki son özel mülk 300 milyon euroya satılığa çıkarıldı. 

Fransız haber ajansı AFP'nin aktardığına göre, Arktik Okynausu'ndaki satılık arazi yaklaşık 60 kilometrekare büyüklüğünde. Üzerinde hiçbir yapının yer almadığı arazininyaklaşık 5 kilometre uzunluğunda kıyı şeridi var.

Takımadaların batısındaki Wedel Jarlsberg bölgesinde yer alan Sora Fagerfjord adlı arazi, Norveçli Aktieselskabet Kulspids firmasına ait. 

Şirketin avukatı Per Kyllingstad, firmanın Oslolu sanayiciler tarafından bölgede asbest madenciliği yapmak için kurulduğunu fakat bununla ilgili arazide hiçbir çalışılma yürütülmediğini belirtti. 

Avukat, satışın Norveç'in Svalbard üzerindeki egemenliğini tanıyan Svalbard Anlaşması uyarınca yapılacağını söyledi.

1920'de yapılan anlaşmada, aralarında Türkiye'nin yanı sıra Çin, ABD, Suudi Arabistan ve Japonya'nın da bulunduğu 46 ülkenin imzası var.

Kyllingstad, anlaşma gereği tüm ülkelerin satın alma sürecine eşit şekilde dahil olabileceğini söylerken, "Uzun süredir Kuzey Kutbu ve Svalbard'a gerçekten ilgi gösterdikleri için Çinliler, araziyi satın alabilecek potansiyel müşteriler arasında" dedi. 

Avukat, Norveç'in Svalbard'daki Longyearbyen bölgesine havalimanı ve ev inşa ettiğine dikkat çekti. 

Ayrıca Barentsburg bölgesinde de Rusya'ya ait bir kömür madeni faaliyet gösteriyor. Anlaşmaya göre Svalbard'a askeri üs inşa edilmesi yasak.

Kyllingstad, 2018-2019'da arazinin satışı için Norveç devletiyle görüşüldüğünü fakat fiyatta anlaşılamadığı için sürecin olumsuz sonuçlandığını söyledi. 

Arazinin satış işlemlerine destek sağlayan hukuk firması Zeiler Floyd Zadkovich'ten avukat Jonathan Webb, potansiyel alıcılar arasında çeşitli devletlerin yanı sıra ultra yüksek gelirli kişilerin olduğunu söyledi. 

Norveç'teki Fridtjof Nansen Enstitüsü'nden Andreas Osthagen, bölgenin 50 ila 100 yıl sonra çok değerlenebileceğine işaret ederek, Çinlilerin araziyi satın almaya çalışmasının Norveç makamlarını harekete geçirecek bir hamle olacağını belirtti.

Independent Türkçe, AFP, CNN


İsveç polisi İsrail'in Stokholm Büyükelçiliği’nin bulunduğu bölgeyi kordon altına aldı

İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
TT

İsveç polisi İsrail'in Stokholm Büyükelçiliği’nin bulunduğu bölgeyi kordon altına aldı

İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)

İsveç polisi bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, devriye ekiplerin silah sesi olduğundan şüphelendikleri bir ses duyması üzerine birkaç kişiyi gözaltına aldıklarını ve Stokholm'de geniş bir alanı kordon altına aldıklarını belirterek, polis tarafından kordon altına alınan bölgede İsrail Büyükelçiliği’nin de bulunduğunu kaydetti.

İsveç polisinin internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada, “Stokholm'deki Strandvagen'de devriye ekipleri bir ses duydu ve bunun bir silah sesi olduğundan şüphelendi” ifadesi yer aldı. Açıklamada, söz konusu bölgenin başkentteki Djurgarden Köprüsü, Nobel Parkı ve Oscar Kilisesi arasında yer aldığına dikkat çekildi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre polis, birkaç kişiyi gözaltına aldıklarını ve olayla ilgili soruşturma başlattıklarını belirtti.


ABD Kongresi'ndeki Demokratlar, İsrail'e silah sevkiyatına ilişkin tasarının kabul edilmesini eleştiriyor

Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
TT

ABD Kongresi'ndeki Demokratlar, İsrail'e silah sevkiyatına ilişkin tasarının kabul edilmesini eleştiriyor

Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)

ABD Temsilciler Meclisi'nde Başkan Joe Biden'ın İsrail'e silah sevkiyatını engelleme yetkisini zayıflatan bir karar tasarısının onaylanmasına karşı çıkan İsrail yanlısı bazı Demokrat üyeler, oylamayı ‘İsrail'i ve Yahudi toplumunu ABD'nin siyasi mücadelesinde kullanmaya yönelik utanç verici bir girişim’ olarak nitelendirerek şiddetle eleştirdi.

Söz konusu gelişme, ABD Temsilciler Meclisi'nin İsrail'e silah sevkiyatını zorunlu kılan bir tasarıyı onaylamasının ardından geldi. Cumhuriyetçiler, yedi ayı aşkın bir süredir Gazze Şeridi'nde Hamas'la savaşan İsrail'e mühimmat sevkiyatını askıya alma kararı alan Başkan Joe Biden üzerindeki baskıyı arttırmaya çalışıyor.

Şarku’l Avsat’ın Axios'tan aktardığı habere göre, Demokrat üyeler Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson'a ‘tek taraflı yasa tasarıları’ politikasını durdurması ve İsrail'i destekleyen iki partili bir konsensüsü yeniden tesis etmesi çağrısında bulunuyor.

Demokrat üyeler tarafından yapılan açıklamada, ABD-İsrail ilişkilerinin tehlikeye atılmaması, Hamas'ın ortadan kaldırılması ve Gazze Şeridi'nde Hamas ve diğer Filistinli gruplar tarafından tutulan tüm esirlerin geri dönmesinin sağlanması için Cumhuriyetçi meslektaşlarıyla birlikte çalışmaya hazır oldukları ifade edildi.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre tasarı, Biden'ın Kongre tarafından İsrail'e onaylanan herhangi bir silah sevkiyatını engelleme, durdurma veya iptal etme kabiliyetini zayıflatıyor.

Tasarı ayrıca İsrail'in askıya alınan silah sevkiyatlarının yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren 15 gün içinde teslim edilmesini gerektiriyor.

CNN’e göre Demokratların kontrolündeki Senato'nun tasarıyı reddetme olasılığı düşükken, Beyaz Saray'ın da Biden'ın Kongre'den geçen yasayı onaylayacağını söylediği belirtildi.


Fransa'nın kuzeybatısında sinagogu ateşe vermeye çalışan bir şahıs polis tarafından vuruldu

Fransız polisi (Reuters - arşiv)
Fransız polisi (Reuters - arşiv)
TT

Fransa'nın kuzeybatısında sinagogu ateşe vermeye çalışan bir şahıs polis tarafından vuruldu

Fransız polisi (Reuters - arşiv)
Fransız polisi (Reuters - arşiv)

Fransız polisi, ülkenin kuzeybatısındaki Rouen'de bir sinagogu ateşe vermeye çalışan bıçaklı ve demir sopalı bir şahsı etkisiz hale getirdi.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Fransız polisi Rouen'de bu sabah erken saatlerde kentteki sinagogu ateşe vermek isteyen silahlı bir kişiyi etkisiz hale getirdi. Gösterdikleri tepki ve cesaretten ötürü kendilerini kutluyorum” ifadelerini kullandı.

Dosyaya yakın kaynağa göre, sinagogu ateşe vermeye çalışan adamın elinde ‘bıçak ve demir sopa’ vardı. Ateş açan polislere yaklaşan şahıs öldürüldü.


İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
TT

İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)

İsrail bugün Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde, Güney Afrika'nın Refah'taki askeri operasyonla Gazze Şeridi'ndeki ‘soykırımı’ devam ettirdiği yönündeki suçlamalarına cevabını sunacak.

Pretorya, UAD'dan İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylediği Refah saldırısını durdurmasını talep etti.

İsrail daha önce uluslararası hukuka bağlılığının ‘sarsılmaz’ olduğunu vurgulamış ve Güney Afrika'nın açtığı davayı ‘tamamen temelsiz’ ve ‘ahlaki açıdan iğrenç’ olarak nitelendirmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son kalesi olarak gördüğü Refah'ta geniş çaplı bir kara harekâtının Hamas’ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylüyor.

İsrail dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, yoğun nüfuslu bu kente yönelik geniş çaplı bir saldırıya karşı uluslararası uyarılara rağmen, Refah'taki kara operasyonlarını ‘yoğunlaştıracağını’ duyurdu. İsrail'in Refah'ta ‘insani bir felaketi’ önlediğini düşünen Netanyahu, ofisi tarafından Arapça olarak yayınlanan açıklamasında “Şu ana kadar Refah'taki yaklaşık yarım milyon insan çatışma bölgelerinden tahliye edildi. Bahsettikleri insani felaket gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecek” ifadelerini kullandı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise Refah'taki askeri operasyonun ‘takviye kuvvetlerin girişiyle devam edeceğini’ duyurdu.


Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
TT

Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)

Hüda Rauf

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile İranlı ve Arap düşünür ve uzmanlardan oluşan seçkin bir grubun katılımıyla, 13 Mayıs 2024 tarihinde el-Cezire Araştırmalar Merkezi ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi tarafından İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen Arap-İran Diyalog Konferansı'nın üçüncü oturumunun faaliyetleri "İşbirliği ve Etkileşim için Diyalog" başlığı altında başladı.

Diyalogun üçüncü oturumu marjında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan şunları söyledi: "Bu tür konferansların karşılıklı etkileşimin artması, bölgede barış, istikrar ve güvenliğin tesisi ile sonuçlanabileceğine eminim." Ardından "Bugün İran-Arap diyalogu aşamasını geçip bölgesel diyalog ve iş birliği aşamasına girmiş bulunuyoruz. Eğer bu toplantının kurucuları da aynı görüşte olursa, gelecekte İran-Arap diyalogunun yerini bölgesel diyalog alabilir. Çünkü birbirimizin yanındayız ve olumlu, güçlü bir bölgesel diyalog ve iş birliğinin olumlu bir aşamasındayız" diye ekledi.

Emir Abdullahiyan "Bugün, anlaşmalara varmak için diyalogu sürdürmeye ve aramızdaki etkileşimi artırmak için bölgesel iş birliğine ve tabii ki zorlukların farkına varmaya ihtiyacımız var” diye vurguladı. "Ortak noktaların yapay ve dışarıdan empoze edilen anlaşmazlık noktalarından çok daha fazla olduğuna" dikkat çekti.

İranlı yetkili "Bugün, bazıları tarihi olayların yanlış yorumlarının yankısı olan ve birçoğu da çağdaş döneme ait, yabancı kökenli, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratmak için gündeme getirilmiş olan algıları gözden geçirmek için kararlılığa ve cesarete ihtiyacımız var" açıklamasında da bulundu.

Teorik olarak Abdullahiyan'ın açıklamaları kusursuz sayılabilir, zira bölgenin ihtiyacı olan şey diyalog, anlayış ve ardından iş birliği. Ancak gerçek, açıklama ve konuşmalardan tamamen farklı çünkü Ortadoğu, kendisini oluşturan devletlerin etkileşimlerinin rekabet ve çatışmaya dayalı olduğu, çatışmalı doğaya sahip bir bölge olarak nitelendiriliyor.

Aslında herhangi bir bölgesel ortamın rekabetçi doğası, ülkeleri arasında diyalog ve iş birliğini engellemez. Avrupa ülkeleri onlarca yıl süren savaşların ardından birbirleriyle ilişkiler kurdular. Avrupa Birliği kuruldu ve Batılı siyaset bilimciler, demokratik ülkelerin birbirleriyle savaşa girmediğini söyleyen demokratik sistemler teorisini oluşturdular.

Ortadoğu'da ise pek çok çevre arasında bir rekabet ve çatışma hali mevcut, bu da Arap ülkeleri ile Türkiye, İran ve İsrail gibi diğer komşu ülkeler arasında rekabet ve çatışmaya neden oluyor. Öte yandan Arap olmayan komşu ülkelerin de kendi aralarında rekabet ve çatışma var. Burada İran ile İsrail arasındaki çatışmayı gözden kaçıramayız.

Ortadoğu'da çatışma ve rekabet halinden bölgesel iş birliği durumuna geçiş, bölgesel topluluk durumuna geçiş demektir. Burada bölgesel sistemi oluşturan ülkeler birbirlerinin çıkarlarını tanır, tehdit kaynaklarını tespit eder ve bölgesel iş birliği ile entegrasyonu sağlamak için bölgenin kaynaklarını seferber etmeye çalışırlar.

Teorik olarak dünyadaki bölgeler, ülkeler arasında var olan düşmanlık ve dostluğun derecesi üzerine inşa edilmiştir. Dostluk, ülkeler arasındaki, gerçek dostluk ile koruma veya destek beklentisi arasında değişen ilişkileri ifade eder. Düşmanlık kelimesi ise ülkeler arasında şüphe ve korkuyla koşullanan ilişkileri ifade eder.

Dostluk ve düşmanlık kalıpları, sınır anlaşmazlıklarından ideolojik ittifaklara, olumlu ya da olumsuz uzun süredir devam eden tarihsel bağlara kadar çeşitli konulardan doğar. Araplarla İsrailliler ya da İranlılar ile Iraklılar arasında olduğu gibi, özellikle halklar arasında tarihi bir nitelik kazandığında düşmanlığın sürmesi mümkündür.

Bölgesel sistemin durumu, Barry Buzan'ın ülkeler arasındaki dostluk ve düşmanlık kalıplarından kaynaklanan oluşumları adlandırmak için kullandığı "güvenlik kompleksi" terimini içerir. Güvenlik topluluğu, bu terimi “temel güvenlik çıkarları birbiriyle yakından bağlantılı olan, dolayısıyla ulusal güvenlikleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir devletler grubu” olarak tanımlar. Dolayısıyla terim, grubu tanımlayan özelliğin doğasını ve herhangi bir grubu komşularından ayıran karşılıklı bağımlılık kavramını ifade eder. Güvenlik toplulukları buradaki karşılıklı bağımlılık ve rekabetin yanı sıra, ortak çıkarların da altını çizer.

Güvenlik kompleksi tanımını uygularsak, Ortadoğu'yu temel güvenlik çıkarları, ulusal güvenlikleri tek başına istikrara kavuşturulamayacak kadar yakından birbirine bağlı devletlerden oluşan bir bölge olarak tanımlayabiliriz.

İran Dışişleri Bakanı'nın Arap-İran diyalogunda yaptığı çağrıya dönersek şu soru ortaya çıkıyor: İran ile Arap ülkeleri arasında diyalogun, iş birliğinin ve ortak çıkarların gerçekleşmesini engelleyen nedir? Öncelikle bir diyalog ve uzlaşının bulunması, çıkarların eşgüdümünün sağlanması ve her ülkenin diğer ülkelerin çıkarlarını tanıdığı ve onlara tehdit oluşturmadığı bir bölgesel topluluk durumuna geçmek mümkündür. Burada rekabet, herhangi bir insani organizasyonunun temeli olduğu için halen mevcut olabilir, ancak her zaman şüphe ve korku yaratan çatışma, anlaşmazlık ve artan güvenlik ikilemleri olmadan.

Bu nedenle İran, İbrahim Reisi'nin çağrıda bulunduğu ve Arap, Körfez ülkelerinin de karşılık verdiği komşuluk diplomasisi ilkesine dayanarak deklare edilen ilkeden gerçekçi uygulamaya geçiş yapmalı. Bunun için de dosyaları iç içe geçirme, Arap gerilim noktaları ile Filistin sorununun çözümünde ortak bir görüşe varmak için yapılan diyalogları kızıştırma politikasından vazgeçmeli. Her şeyden önce de çerçevesini bölgesel hegemonyanın, Arap meselelerini kullanarak bölgesel statünün büyük güçler tarafından tanınmasını sağlamaya çalışmanın oluşturduğu siyasi söylemi terk etmeli. Tarihin ve geçmişin komplekslerini ve bunların İranlı karar alıcının kendi bölgesel rolüne ilişkin algısı üzerindeki etkilerini bir kenara bırakmalı, çünkü benlik algısı, İran dış politikasının psikolojik çerçevesini temsil ediyor.

O zaman Abdullahiyan'ın Arap-İran diyaloguna ilişkin açıklamaları; ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından bütünleşmiş bir bölgesel ortam için gerçeğe dönüştürülebilir.