BRICS Lider Zirvesi, Batı'nın hegemonyasını ortadan kaldırılabilecek mi?

15. BRICS Zirvesi'nin katılımcıları, doların küresel ticaret üzerindeki hegemonyasının kırılması, grubun yeni üyelerle genişletilmesi ve beklenen sonuçların alınması umutları arasında Çin'in kapsamlı faaliyetleri ve iddialı dosyaları ele alacaklar

BRICS Liderler Zirvesi'nde ele alınması beklenen dosyalar arasında üye ülkelerin uluslararası ticarette doların hegemonyasından kurtulma çabaları yer alıyor / Fotoğraf: AFP
BRICS Liderler Zirvesi'nde ele alınması beklenen dosyalar arasında üye ülkelerin uluslararası ticarette doların hegemonyasından kurtulma çabaları yer alıyor / Fotoğraf: AFP
TT

BRICS Lider Zirvesi, Batı'nın hegemonyasını ortadan kaldırılabilecek mi?

BRICS Liderler Zirvesi'nde ele alınması beklenen dosyalar arasında üye ülkelerin uluslararası ticarette doların hegemonyasından kurtulma çabaları yer alıyor / Fotoğraf: AFP
BRICS Liderler Zirvesi'nde ele alınması beklenen dosyalar arasında üye ülkelerin uluslararası ticarette doların hegemonyasından kurtulma çabaları yer alıyor / Fotoğraf: AFP

Ahmed Abulhekim

Bugün tüm dünyanın gözü, koronavirüs (Kovid-19) salgınından bu yana ilk kez yapılacak olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın başını çektiği dünyanın önde gelen gelişmekte olan ekonomilerinden oluşan BRICS'in 15. Liderler Zirvesi'nin gerçekleşeceği Güney Afrika'nın en büyük şehirlerinden Johannesburg'a çevrilmiş durumda.

Güney Afrika basınının aktardığına göre Çin'in Pretorya Büyükelçisi Chen Xiaodong, dünyanın önde gelen gelişmekte olan ekonomileri, 'geleneksel küresel yönetişim sisteminin işlevsiz ve yetersiz hale gelmesinin' ardından 'Batı'nın hegemonyasından uzakta yeni bir dünya düzeni yaratma' girişimini değerlendirdiklerini söyledi. 

Zirve, ev sahibi Güney Afrika tarafından desteklenen 'BRICS ve Afrika: Karşılıklı olarak hızlandırılmış büyüme, sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı çok taraflılık için bir ortaklık' başlığı altında yapılıyor olsa da üye ülkeler arasındaki ticaret faaliyetlerinde yerel para birimlerinin kullanımının artırılması ve ortak bir para biriminin oluşturulması amacıyla ortak bir ödeme sisteminin kurulması için çalışılarak BRICS'in nüfuzunu genişletme ve küresel siyasette bir değişime yönelik çabalara dayanan masasındaki 'iddialı' dosyaları zirvenin ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteriyor.

BRICS'in masasındaki önemli konulardan biri de 23'ü resmi talepte bulunan en az 40 ülkenin katılmayı istediği gruba yeni üyelerin katılımı olacak.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in hakkında çıkarılan uluslararası tutuklama emri nedeniyle katılmayacağı zirvede Rusya'yı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov başkanlığındaki bir heyet temsil edecek.

Bu durum, 2022 şubatından bu yana devam eden Rusya-Ukrayna savaşının jeopolitik ve ekonomik yansımalarının bir göstergesi olarak görüldü.

Ayrıca BRICS Liderler Zirvesi öncesinde 'yeni dönemde Çin-Afrika iş birliğini ilerletmek' amacıyla Afrikalı liderlerle yapacağı görüşmeler çerçevesinde Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile resmi bir görüşme yapması planlanan üç günlük ziyaret programıyla Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in katılımı büyük ilgi görüyor.

Independent Arabia'ya konuşan gözlemcilere göre Çin, 'kara kıtadaki nüfuzunu en üst düzeye çıkarmanın ve güçlendirmenin' peşinde.

Pretorya tarafından yapılan resmi açıklamalara göre, zirveye ev sahipliği yapan Güney Afrika'nın ve zirveye katılan heyetlerin geniş talepleri ve umutları göz önüne alındığında zirveye 40'tan fazla devlet ve hükümet başkanının katılması bekleniyor.

Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa, zirvenin 'harika' olacağını vurgulasa da bazı gözlemciler, zirveden 'yakında küresel sahneyi, özellikle de ekonomik düzeyde değiştirebilecek' sonuçlar ve kararlar çıkabileceğini düşünmüyorlar.

Buna karşın Güney Afrika'da iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi Partisi'nin cumartesi günü Johannesburg şehrindeki toplantısında, bu kadar çok liderin zirveye katılmasının Güney Afrika'nın 'dünyadaki etkisini ve nüfuzunu gösterdiğine' işaret edildi.

BRICS doların hegemonyasını kırabilir mi?

Zirvede ele alınması beklenen belki de en tartışmalı dosyalar arasında üye ülkelerin (Brezilya, Hindistan, Rusya, Çin ve Güney Afrika) uluslararası ticarette ABD dolarının hakimiyetinden kurtulma çabaları yer alıyor.

Zirvede ayrıca üye ülkeler arasındaki ticari faaliyetlerde yerel para birimlerinin kullanımının artırılması ve ortak bir ödeme sisteminin kurulmasının yanı sıra ortak para birimiyle ilgili çalışmalara başlamak için bir teknik komite oluşturulması ele alınacak.

BRICS, üyesi olan ülkelerin nüfusunun dünya nüfusunun yüzde 42'sinden fazlasını, dünya gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 23'ünü ve ticaretin yüzde 18'ini oluşturması nedeniyle küresel ticaret anlaşmaları bakımından önemli bir ağırlığa sahip.

Güney Afrika'nın Büyükelçisi Anil Sooklal, geçtiğimiz günlerde Bloomberg'e yaptığı açıklamada ticari faaliyetlerin yerel para birimleriyle yapılması konusunun güçlü bir şekilde gündemde olduğunu belirterek, "Görüşmelerde ortak bir ödeme sisteminin oluşturulması da dahil olmak üzere çeşitli konular üzerinde durulacak. Muhtemelen ortak ortak para birimiyle ilgili çalışmaların başlaması için de bir teknik komite oluşturulacak" dedi.

Rusya, özellikle 2022'nin şubat ayında Ukrayna'ya savaş açmasının ardından Batı'nın kendisine uyguladığı kapsamlı yaptırımların ardından böyle bir adımın atılması konusunda amansız bir mücadeleye girişti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu yılın başlarında Batı'nın ülkesine uyguladığı yaptırımlarla ilgili olarak "Moskova Batı'nın finans sisteminden kurtulacak" ifadelerini kullandı.

Ancak bunun biraz zaman alacağını söyleyen Lavrov geçtiğimiz ocak ayında yaptığı Afrika turunda da aynı sözleri tekrarlayarak Güney Afrika'da yapılması planlanan BRICS Zirvesi'nde üye ülkeleri arasında ticari faaliyetlerde kullanılmak üzere ortak bir para biriminin oluşturulması konusun ele alınacağını belirtti.

Lavrov, BRICS üyeleri ile Latin Amerika ve Karayip ülkeleri arasında özel para birimleri oluşturmanın düşünülmesi gereken bir konu olduğunu da sözlerine ekledi.

Gözlemcilere göre Pekin, Washington ile olan ticaret savaşında elini güçlendirecek olan bu adımı desteklemeye devam ederken, BRICS ülkelerinin dışişleri bakanlarının bununla ilgili öneriyi geçtiğimiz haziran ayında zirveye hazırlık için yapılan toplantıda sunmalarının yanı sıra, BRICS'in küresel ekonomik sistemin hegemonyasından kurtulmak için sahip olduğu araçların ve doların küresel ticaretteki hegemonyasına karşı alternatif para birimlerinin kullanılması meselelerinin tartışılması dikkati çekti.

Bakanlar ayrıca BRICS'in Batılı güçlerle rekabet etmekteki kararlılığını ve küresel sistemde dengeyi yeniden sağlayacak 'çok kutuplu bir dünya' kurma niyetini teyit ettiler.

Ancak BRICS ülkelerinin ötesine geçen ve gelişmekte olan birçok ülkeye, özellikle de Rusya-Ukrayna savaşından ve bir yanda Moskova ile Batı, diğer yanda Washington ve Pekin arasındaki gerilimin yansımalarından büyük ölçüde etkilenen Afrika kıtasına uzanan geniş özlemlere ve umutlara karşın Independent Arabia'nın Johannesburg'da görüştüğü gözlemciler, yakın gelecekte, özellikle dolar ve (Avrupa Birliği ülkelerinin ortak para birimi) euronun dünya genelindeki ticari ve mali işlemlerin yaklaşık yüzde 75'ini kontrol etmesi nedeniyle ticarette dolardan uzaklaşma konusundaki farklı görüşlere sahipler.

Güney Afrika'daki Pretoria Üniversitesi'nden araştırmacı Ayesha Menda, küresel mali sistemin mevcut haliyle, gelişmekte olan ülkelerin çıkarları doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. 

Menda, sözlerini şöyle sürdürdü:

Doların küresel ekonomi üzerindeki hegemonyasını ortadan kaldırma fikri, her ne kadar fiilen başarılamamış olsa da dünya genelinde birçok ülke Batı'nın küresel finans sistemi üzerindeki hakimiyetinden ve ekonomilerini halklarının çıkarlarını dikkate almaksızın kontrol etmesinden duyduğu memnuniyetsizliği ifade eden önemli bir siyasi ve ekonomik mesaj olmaya devam ediyor.

Menda, böyle bir hamlenin etkili olabilmesi için ortak bir merkez bankasının kurulması ve üye ülkeler arasında siyasi düzeyde gerçek anlaşmalara varılması gibi başlangıç için birçok prosedürün yerine getirilmesi gerektiğinden BRICS ülkelerinin ve hatta üyeliğe aday ülkelerin yakın gelecekte bu yönde hızlı bir ilerleme kaydedebileceklerini düşünmüyor.

Batı ülkelerinin halen çok güçlü olduklarını söyleyen Menda, Çin'in güçlü yükselişine rağmen henüz küresel sahnede dramatik değişiklikler yaratabilecek hakim bir güç düzeyine ulaşamadığını da sözlerine ekledi.

BRICS ülkeleri arasında öne çıkan yerel para birimlerinin başında Çin yuanı geliyor. Çin yuanı her ne kadar uluslararası ekonomilerde yaygın olsa da uluslararası ticaretteki payı halen çok sınırlı.

Dünya Bankalar Arası Finansal Telekomünikasyon Derneği (SWIFT) tarafından yayınlanan verilere göre döviz işlemlerinin yüzde 42'sinde doların kullanılırken euronun payı yüzde 32 ve Çin yuanının oranı ise yüzde 2. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) verileri ise küresel döviz rezervlerinin yüzde 59'unun dolar cinsinden olduğunu, bunun yüzde 20'sini euronun ve yalnızca yüzde 5'ini yuanın oluşturduğunu gösteriyor.

Ayrıca Malavi'den zirveye katılacak heyette yer alan Roderick Mulnea, doların hegemonyasını ortadan kaldırma fikrinin halen önemini koruduğunu belirterek, bunun Güney ülkelerinin küresel sistemde, özellikle de ekonomi açısından dengeyi yeniden kurmaya yönelik ciddi girişimlerinin bir ifadesi olduğunu söyledi.

Güçlü bir BRICS bloğunun, uluslararası alanda güçlü ve etkili ekonomik bileşenleriyle bu yaklaşımı benimsemesi gerektiğini belirten Mulnea, böylece dünya genelinde daha fazla ülkeyi, özellikle uluslararası krizlerin ulusal ekonomilere ciddi yansımaları olmasından dolayı doların küresel ekonomi üzerindeki hakimiyetini kırma konusunda adımlar atamaya cesaretlendireceğini vurguladı. 

Daha fazla üyenin katılımı dosyası ve beklenen kararlılık

Ev sahibi Güney Afrika Cumhurbaşkanı Ramaphosa ve ülkesini temsil eden Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yanı sıra Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Brezilya Devlet Başkanı Luis Inacio Lula da Silva ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin katıldığı 15. BRICS Liderler Zirvesi gündemin önemli bir yer tutan ikinci bir dosya daha var.

O da yeni üyelerin katılımı. Zirveye, aralarında tüm Afrika ülkelerinin de bulunduğu toplam 69 ülke davet edildi.

Resmi kaynaklar, BRICS'e olan ilginin arttığını söylerken Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor'a göre sekizi Arap ülkesi olmak üzere resmi üyelik talebinde bulunan 23 ülkenin de aralarında bulunduğu en az 40 ülke zirveye katılmak istediklerini bildirdiler. 

Bakan Pandor, bundan birkaç gün önce Cezayir, Bahreyn, Mısır, Kuveyt, Fas, Filistin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Arap ülkelerinin de aralarında olduğu BRICS'e katılmak için resmi talepte bulunan ülkelerin bir listesini yayımladı.

Listedeki diğer ülkeler arasında ise listede Bangladeş, İran, Kazakistan, Nijerya, Senegal, Etiyopya, Belarus, Bolivya, Arjantin, Venezuela, Vietnam, Küba, Honduras, Endonezya ve Tayland yer aldı.

Güney Afrika'nın Büyükelçisi Sooklal'ın açıklamalarına göre zirvenin resmi açılış töreni öncesinde söz konusu ülkelerin BRICS üyeliği için sıraya girmelerinin nedenlerinden birinin içinde yaşadığımız son derece kutuplaşmış dünya olduğunu ve bu kutuplaşmanın Rusya-Ukrayna krizinin, ülkelerin iki taraftan birinin yanında yer almak zorunda kalmasıyla daha da arttığını söyledi. 

Güney ülkelerinin kimi destekleyeceklerini, nasıl hareket edeceklerini, egemen kararlarını nasıl alacaklarını kendilerine dikte edilmesini istemediklerini söyleyen Sooklal, bu ülkelerin artık kendi konumlarını teyit edecek kadar güçlü olduklarını belirtti.

BRICS'in küresel sistemi yeniden çizmek isteyen ülkelere umut olduğuna işaret eden Sooklal, "Başlıca pazarların artık dünyanın güneyinde yer aldığını düşünürsek, uluslararası kararlar konusunda halen kenarda kalıyoruz" dedi.

Johannesburg'daki aynı kaynaklara göre zirvede, son dönemde BRICS üyeliği için yapılan resmi başvurular kabul ederek bloğun genişletilmesi meselesinin ciddi şekilde masaya yatırılacağı belirtildi.

Zirvede üyelik ilkeleri ve kriterleri konusunda görüşmeler gerçekleştirileceğini kaydeden kaynaklar, birçok ülkenin BRICS'e katılma isteğinin, Batı'nın mevcut hegemonyasına alternatif bir blok arayışında olduğu bir zamanda geldiğine dikkati çektiler.

Ekonomileri farklı büyüme aşamalarında olan üç kıtada milyarlarca vatandaşa sahip olan BRICS ülkelerini bir araya getiren 'Zengin Batılı güçlerin çıkarlarına hizmet ettiğini söyledikleri dünya düzeninin ortadan kaldırılması' düşüncesi.

BRICS'in bu amaç doğrultusunda Batı'nın küresel ekonomi üzerindeki hegemonyasını kırmak amacıyla 2014 yılında Yeni Kalkınma Bankası'nı kurması dikkat çekici bir gelişmeydi.

Bankanın başlangıç sermayesi yaklaşık 50 milyar dolardı ve Mısır, BAE, Uruguay ve Bangladeş gibi ülkelerin 2021 yılında 10 milyar dolarlık yatırımla bankanın hisselerinden satın almalarıyla blok dışından gelişen ve gelişmekte olan ekonomiler de katılım gösterdi.

Çin'in dikkat çekici etkinliği

Çin, medya ve ekonomi alanlarından büyük heyetlerle Çin'in Johannesburg'da dikkat çekici bir etkinliğe sahip. Çin Devlet Başkanı Şi'nin geçen mart ayında Rusya'ya yaptığı ziyaretin ardından bu yıl ikinci yurt dışı ziyaretini Güney Afrika yapması Çin'in kara kıtaya olan ilgisinin açık bir göstergesiydi. 

Çin'in resmi haber ajansı olan Xinhua Haber Ajansı'na göre Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Güney Afrika'nın Johannesburg şehrinde düzenlenen BRICS 15. Liderler Zirvesi'ne katılmak ve Güney Afrika'ya resmi ziyarette bulunmak üzere pazartesi günü Pekin'den ayrıldı.

Ajans, Şi'nin resmi ziyaretine bugün başkent Pretorya'da Güney Afrikalı mevkidaşı Ramaphosa ile yapacağı görüşmeyle başlayacağını ve ardından BRICS Liderler Zirvesine katılmak üzere Johannesburg'a geçeceğini bildirdi.

Çin'in Pretorya Büyükelçisi Chen, Devlet Başkanı Şi'nin 'yeni dönemde Çin-Afrika iş birliğini ilerletmek' amacıyla BRICS Zirvesi sırasında Afrikalı liderlerle bir araya geleceğini açıkladı.

Şi'nin Afrikalı liderlerle üç günlük zirvenin son günü olan perşembe akşamı geç saatlerde görüşeceğini belirten Büyükelçi Chen, Çin Devlet Başkanı'nın, son gün, BRICS'in 'dostları' olarak davet edilen 70'ten fazla ülkenin katılacağı etkinliklerin sonunda ülkeden ayrılacağını da sözlerine ekledi.

Şi ve Afrikalı liderlerin, Afrika'da iş fırsatları oluşturmak ve hayat koşullarını iyileştirmek amacıyla bir yol haritası çizeceklerini kaydeden Çinli Büyükelçi, "Girişimler Afrika ekonomisinin yeniden yapılandırılmasının ve geliştirilmesinin ihtiyaçlarıyla tutarlı olacaktır" dedi.

Gözlemcilere göre tüm bunlar, Çin'in Afrika'ya olan ilgisinin boyutunu ve Afrika'daki rakip Batılı ülkeler karşısında nüfuzunu artırmak isteğini gösteriyor.

Gözlemciler, Pekin'in önümüzdeki dönemde BRICS'in genişletilmesine ve bloğa yeni üyelerin kabul edilmesine destek vereceğine dikkati çektiler.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de geçtiğimiz ay St. Petersburg'da düzenlenen ve davet edilen 54 Afrika ülkesinden 17'sinin katıldığı ülkelerin lideriyle Rusya-Afrika Zirvesi gerçekleştirmişti.

 

Independent Arabia-Independent Türkçe



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.