G20 Zirvesi: Hindistan ve çok yönlü politika

Hindistan’ın ABD ve Avrupalı güçlerin yanı sıra Rusya ile de ticari faaliyetlerde bulunma stratejisi

AFP
AFP
TT

G20 Zirvesi: Hindistan ve çok yönlü politika

AFP
AFP

Sanjay Kapoor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo’nun 2022’deki G20 Bali Zirvesi’nde başkanlık devri sürecinin bir parçası olarak kendisine verdiği sembolik tokmağı havaya kaldırırken neşeli görünüyordu. Böylece Modi, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenecek bir sonraki zirvenin başkanlığı görevine başlamıştı.

Dünyanın en önemli 20 ülkesinin küresel ekonomi sorunlarını ele almak için bir araya gelmesine imkân tanıyan bu zirveler, biraz rutin hale gelmiş olsa da Başbakan Narendra Modi, G20 zirvesinin ev sahipliğini kendi döneminde gerçekleştirilen başarıları vatandaşlarına ve dünyaya gösterme fırsatına dönüştürmek için tokmağı iki eliyle tuttu. Zira ikinci kez başbakanlık koltuğuna gelmek için çabalıyor.

Başbakan Modi, G20 grubunun başkanlığını devralırken, 2023 yılında küresel güç dengesinin ne kadar hızlı değişeceğinin ve aynı şekilde gözle görülür sonuçlara sahip hedefli bir zirveye ev sahipliği yapma görevinin ne kadar zor olacağının belki de farkında değildi.

2008 yılında kurulan G20, Amerikalı yatırım şirketi Lehman Brothers’ın çöküşünün ardından dünyayı kasıp kavuran küresel krizle yüzleşmek için çözüm bulmada etkili olduğunu kanıtladı.

Bu forumda yirmi ülkenin devlet başkanları ve onların danışmanları, yavaşlama döneminde küresel ekonomi hızını yükseltecek stratejiler belirlemek üzere bir araya gelip açıkça görüş alışverişinde bulundu.

Bocalayan ekonomileri canlandırmak için parasal müdahale araçlarını kullanmadaki başarıları, G20 grubunun görevinde başarılı olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte geçmişteki başarısının kaynağı, katılımcı ülkeler arasında siyasi anlaşmazlıkların olmamasıydı. Gelgelelim Moskova’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya savaş açmasından sonra küresel sistem çöktü. Bali Zirvesi, ABD ile dağılan Varşova Paktı ülkeleri arasında Rusya’nın işgali yüzünden yaşanan gerilime rağmen toplanmayı başardı. Ama ne yazık ki Yeni Delhi o kadar şanslı olmayabilir.

Kaotik Ukrayna savaşında taraf olma korkusu ve savaşan taraflardan herhangi birinin düşmanlığını kazanmamak için temkinli davranması sebebiyle Delhi zirvesi, pek çok aksaklığa sahne oldu. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve diğer birkaç liderin bu etkinliğe katılmaktan kaçınması da buna dahil. Buna ek olarak Hindistan hükümeti, zirveye katılan tüm ülkelerin onaylayacağı ortak bir bildiri hazırlamakta da zorluk çekiyor.

Başbakan Modi, G20 grubunun başkanlığını devralırken, 2023 yılında küresel güç dengesinin ne kadar hızlı değişeceğinin ve aynı şekilde gözle görülür sonuçlara sahip hedefli bir zirveye ev sahipliği yapma görevinin ne kadar zor olacağının belki de farkında değildi

Delhi Zirvesi’ni etkileyecek değişimin işaretleri, Ağustos 2023’ün başlarında Johannesburg’da düzenlenen son BRICS toplantısında netleşti. Geçen yıla kadar BRICS grubuna ölmek üzere olan bir yapı olarak bakılıyordu. Ancak Ukrayna savaşından ve ABD’nin Rusya’ya yaptırım uygulamasından sonra bu grup, belirgin bir ilerleme kaydetmeye başladı. Grup, Küresel Güney liderlerinin ABD’ye ve NATO ülkelerine bir muadil oluşturma arzusunu ortaya koymaya başladı ve böylece yeni bir ivme kazandı.  

Çin’in teşviki ve başkanı Vladimir Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kendisi hakkında verdiği tutuklama emrinden kaçınmak için Güney Afrika’daki BRICS zirvesine katılmamayı tercih ettiği Rusya’nın desteği sayesinde bu değişiklikler, dünya işleri üzerindeki Batı hegemonyasını etkileyecek şekilde kendini gösterdi.

Batı hegemonyasına karşı koyma

Öncelikle, BRICS grubu mevcut beş ülkeye başka altı ülke ilave ederek bünyesini genişletmeye karar verdi. Katılmak isteyen ülkeler şunlar: Suudi Arabistan, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İran ve Arjantin. Bunların birçoğu rutin bir şekilde ABD ile iş yapan ülkeler.

Yapıya katılan ve çoğu petrol ve gaz üreten yeni ülkelere şöyle bir bakıldığında petrol üretim miktarı, fiyatı ve ilgili anlaşmalarda kullanılması gereken para birimi konusunda karar verme yetkisinin bu yeni bloğun eline geçtiği görülüyor.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)

Konuyu daha da ilgi çekici hale getiren şey, BRICS ülkeleri içindeki enerji üreticileri grubunun yanında Hindistan ile Çin’in de olmasıydı. Zira bu iki ülke, dünyadaki en fazla enerji tüketicisine sahip ülkeler. ABD’yi asıl rahatsız eden şey belki de Çin’in Suudi Arabistan ile İran arasındaki yakınlaşmaya sağladığı katkı biçimidir ki bu, ortak anlayışın çok ötesine geçen sonuçları olan bir mesele.

Basitçe söyleyecek olursak Pekin, ABD’nin müttefiki (Suudi Arabistan) ile düşmanını (İran), aralarındaki barışı tartışmak üzere bir araya getirmeyi başardı. Çin tarafından atılan bu adım, G20’yi bir ölçüde önemsiz kılacak bir şekilde ilerleyen yeni dünya düzeninin temeli haline geldi. Bu gelişme, ulusal para birimiyle ticareti teşvik etmek suretiyle ABD dolarının sahip olduğu üstünlüğü tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin Rusya’ya ve başka ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulama konusundaki tavrına dair şüpheler de doğuruyor. BRICS grubuna katılmak isteyen yaklaşık 30 ülke var ve bunların birçoğu, Çin ve diğer ülkelerle ticaretlerinde dolardan farklı para birimleri kullanmaya başladı.

Delhi’deki zirveyi etkileyecek değişimin işaretleri, Ağustos 2023’ün başlarında Johannesburg’da düzenlenen son BRICS zirvesinde netleşti

Ekonomik gücü şu anda 18,75 trilyon dolara ulaşan ve teknolojik kısıtlamaları ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik arzusu nedeniyle Washington tarafından eziyet gören Çin, bu Batı karşıtı direnişe öncülük ediyor. Nitekim bölgede ABD ile herhangi bir çatışmaya karşı kendisini korumaya çalıştı. Pek çok görüşe göre BRICS’i güçlendirmek, onun bunu başarmasının bir yolu. Bunun, Hindistan’ın, ABD’nin aşırı etkin olduğu G20’ye ev sahipliği yaptığı bir dönemde gerçekleşmesi bekleniyor.

Şu zamana kadar Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, tüm G20 zirvelerine katılmak gibi mükemmel bir sicile sahip oldu. Aslında Pekin, çok taraflı etkinliklere katılımından fayda sağladı. Nitekim bu onun konumunu yükseltiyor ve bu olayların sonucuna gerekli meşruiyeti kazandırıyor. Özellikle de yorumcular, ABD ve Çin devlet başkanlarının bir araya gelerek ortak bir açıklama yapma konusunda anlaştıklarını dile getirdiğinde. Bali zirvesinin başarılı olmasının sebebi de bu. Devlet Başkanı Şi Cinping ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşme, bu zirvenin en önemli anıydı ve toplantı, aralarındaki ilişkilerin biraz olsun iyileşmesine katkı sağladı. ABD Başkanı Joe Biden, Delhi’ye gelecek. Bununla birlikte Devlet Başkanı Şi Cinping’in başka planları olmasından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi. 

ABD Başkanı Joe Biden (solda) ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (solda) ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesinden önce tokalaşırken (AFP)

ABD ile Çin arasında gerilim var. Ancak yine de Devlet Başkanı Şi Cinping’in neden G20 zirvesine katılmama kararı aldığını açıklamak zor. Financial Times gazetesine göre bu, “en önde gelen küresel forum olarak G20’nin statüsünü sarsıyor.”

Hindistanlı yetkililer, Çin Devlet Başkanı’nın yokluğunun doğurduğu riskleri hafifletmeye çalışarak, bu yılki G20 zirvesinin başarılı olacağına güvendiklerini ifade ediyor. Bununla birlikte Delhi’deki stratejik topluluk, onun yokluğunun yansımalarını oldukça dikkatli bir şekilde gözlemliyor. Önde gelen bir isim olmayan Çin Başbakanı Li Çiang, her ne kadar bu etkinlikte ülkesini temsil edecek olsa da onun Delhi’de yürütülecek müzakerelerde ne kadar yetkili olduğu belli değil.

Çin Devlet Başkanı’nın zirveye katılmama sebebi

Bir görüşe göre Çin Devlet Başkanı’nın Delhi’deki G20 zirvesine katılmamasının sebebi, önceki yıllarda Hindistan’ı Batı’dan uzaklaşmaya sevk edememesidir. Çin, Hindistan’ın 2023 yılı başında Delhi’de Şangay İşbirliği Zirvesi’ne ev sahipliği yapma girişimini desteklemişti.

Gayri resmi olarak Asya NATO’su olarak da bilinen bu zirve; Rusya, İran, Pakistan ve birçok Orta Asya ülkesi dahil olmak üzere üye ülkeler arasındaki ilişkileri güçlendirecekti. Ancak Yeni Delhi, meşguliyetleri ve belki de bu zirveyi küçümsemesi nedeniyle zirveyi, iki gün sürecek fiziki bir toplantıyken sadece iki saatlik bir sanal etkinliğe dönüştürdü ve bu şekilde Başbakan Modi’nin Washington’a resmî ziyaretini gerçekleştirebileceğini öne sürdü. Bu durum, Pekin’i ve diğer ülkeleri rahatsız etti.

Çin hükümetindeki kaynaklar, Pekin’in bu adımdan rahatsız olduğunu ve Hindistan hükümetinin tüm ilgisini neden G20 zirvesine verdiğini sorguladığını belirtti. Başka kaynaklara göre de Pakistanlı yetkililer, Şangay İşbirliği Zirvesi’nin tarihinin değiştirilip sanal bir etkinliğe dönüştürülmesinin sebebini sorguladı.

Bunun ardından Hindistan hükümetini sıkıştırmak amacıyla Çinli temsilciler, BM tarafından onaylanmadığını öne sürerek G20 zirvesi logosunda kadim dil Sanskritçenin kullanılmasına itiraz etti.

Öte yandan başka kaynaklar, Devlet Başkanı Şi Cinping’in Delhi’de bulunmamasının sebebinin, Başbakan Modi ile BRICS zirvesi münasebetiyle Johannesburg’da yaptığı toplantının başarısızlıkla sonuçlanması olduğunu iddia ediyor. Bu toplantının, iki komşu arasında yaşanan ve 2020’de şiddetli bir çatışmaya sahne olan uzun süreli sınır anlaşmazlığı da dahil olmak üzere çözüme kavuşturulmamış sorunları çözeceği fikri savunuluyordu. Lakin iki tarafın anlaşmazlıklarının aşılması zor görünüyor. Nitekim Çin, Hindistan’ın ABD’ye gereğinden fazla yakınlaştığını düşünüyor ve Japonya, Avustralya ve ABD ile birlikte, Çin’in nüfuzunu sınırlamayı amaçlayan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’na (Quad) üye olmasından da rahatsızlık duyuyor.

Ekonomik gücü şu an 18,75 trilyon dolara ulaşan ve teknolojik sınırlamaları ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik arzusu sebebiyle Washington tarafından eziyet gören Çin, Batı karşıtı bu direnişe öncülük ediyor. Nitekim bölgede ABD ile herhangi bir çatışmaya karşı kendisini korumaya çalıştı

Öte yandan Hindistan, ABD ve Avrupalı güçlerin yanı sıra Rusya’yla da ticari faaliyetlerde bulunmasına imkân tanıyan çok yönlü politikalar benimsedi. ABD, Hindistan’a karşı hoşgörülüydü; onun Rusya petrolünü satın almasına, rafine etmesine ve sonra da Batı’daki tüketicilere satmasına müsaade etti. Bu, Hindistan’a devam eden Ukrayna savaşında uzlaştırıcı bir rol oynayabileceğine dair bir güven verdi.

Rutin hamleler bir yana; Yeni Delhi’nin Kiev ile Moskova’yı müzakereye taşıma çabaları, gözle görülür bir sonuç vermedi. Aksine Kiev, Ruslarla olan ilişkilerinden ötürü Yeni Delhi’ye düşmanca davrandı. Başbakan Modi, Delhi zirvesinde anlaşmazlığın çözümü meselesine değinmek için yeni girişimlerde bulunacak. Bununla birlikte Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ülkesinin, Delhi bildirisinde çatışmanın herhangi bir şekilde anılmasına izin vermeyeceğini açıkça ifade etti.

Afrika üzerine rekabet

Bu kadar çok engel varken Hindistan bu zirvede neler başarabilir? Hindistan, Delhi’deki G20 zirvesinin nihai belgesinde Afrika Birliği’ne katıldığını ilan edecek. Bilindiği üzere neredeyse tüm ülkeler, Afrika Birliği’ni kendi yanına çekmek için rekabet ediyor. Delhi zirvesi sırasında Birliğin 55 üyesinin temsilcileriyle çok sayıda toplantı yapılması bekleniyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un da Afrika’nın bazı önemli ülkeleriyle görüşmeler yaptığı düşünülüyor.

İlginç olan şu ki Afrika’da sömürgeciliğe maruz kalmamış tek ülke olan ve Addis Ababa’da Afrika Birliği’nin merkezine ev sahipliği yapan Etiyopya da BRICS grubuna katıldı.   

Her iki ittifakın da Afrika Birliği’ni kendi yanına çekmek için çaba sarf ettiği çok açık. Bu isteklilik, G20 zirvesinde de açıkça görülüyor. Bu, Nijer ve Mali’nin de yer aldığı Afrika Sahil bölgesindeki ülkelerin Fransız sömürgeciliğinin boyunduruğundan kurtulup Çin ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kurma yolunda ilerlediğine gerçeğine de dayanıyor. Moskova, bu yılın başlarında St. Petersburg’da Afrika Birliği ile temas kurdu ve Afrika Birliği’nin de Avrupa Birliği gibi G20’ye katılma zamanının geldiğini söyledi.

Foto: Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ile Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Ahmed Tinubu, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesi öncesinde tokalaşırken (AFP)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi (sağda) ile Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Ahmed Tinubu, 9 Eylül 2023’te Yeni Delhi’deki G20 liderler zirvesi öncesinde tokalaşırken (AFP)

Hindistan hükümeti sadece geçen yıl, diplomatları ağırlamak ve onlarla ortaklık kurmak amacıyla ülkenin çeşitli şehirlerinde 100 milyon dolardan fazlaya mal olan 200’den fazla etkinlik düzenledi. Bununla beraber Rusya ile Çin’in Ukrayna’dan herhangi bir şekilde bahsetme konusundaki isteksizliğine bakılınca, dış ilişkilere ve ekonomiye ilişkin ortak bir bildiri üzerinde görüş birliğine varma ihtimali Hindistan için halen uzak. Nitekim Rusya, ABD ile Avrupa’nın, esasında ekonomik sorunlarla yüzleşmek için kurulmuş bir foruma siyaseti dahil etmek istediklerini ısrarla dile getiriyor. Avrupalı güçler de Ukrayna’daki savaşın küresel ekonomiyi istikrarsızlaştırdığı, bu nedenle G20 zirvesinde savaşın tartışılması gerektiği konusunda ısrarcı. Dolayısıyla Hindistan’ın temsilcisi Amitabh Kant’ın ülkeler arasında bir uzlaşma görebileceği alanlar teknoloji, dijital dönüşüm ve iklim değişikliğiyle sınırlı kalacak.

Ortak bir bildiriye varamama ihtimali ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in etkinlikte yer almaması, imajına çok önem veren Hindistan Başbakanı Modi için bir endişe kaynağı olabilir mi? Aktif hareketleri ve çabalarına bakılınca pek öyle görünmüyor. Başbakan Modi halen bu etkinliği, Pew Center’ın yaptığı bir kamuoyu yoklamasında da açıkça görülen popülerliğini dünyaya göstermek için bir fırsata dönüştürmek istiyor.

Hintli lider ayrıca Başkan Joe Biden ve Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak gibi dünya liderleriyle olan ilişkileriyle de övünecek ve bu, yaklaşan seçim kampanyası için önemli bir içerik sağlayacak. Bununla birlikte bu büyük partinin, Mayıs 2024’te yeni bir dönem elde etmek için birkaç aylık yeni kampanyasına başlayacak olan Hindistan Başbakanı Modi’nin şansını artırıp artırmayacağını sadece zaman gösterecek. 

* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
TT

İsrail'in Katar'a saldırısı: Netanyahu, Trump'ın dikkati çeken olumsuz tutumuyla sınırlarını test ediyor

Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)
Washington'daki basın toplantısının ardından Trump ve Netanyahu (Reuters)

Brian Katulis

İsrail'in bu hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik sürpriz saldırısı, Trump yönetiminin ikinci döneminin Gazze’deki savaşı sona erdirme hedefini büyük ölçüde gerçekleştiremediğinin en son göstergesi oldu.

Saldırıdan üç gün sonra perşembe günü öğleden sonra konuşan ABD Başkanı Donald Trump, diplomatik bir çözüm için belirsiz bir umut dile getirerek “İsrail'in Katar'a saldırısının, rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'de ateşkes için yürütülen müzakereleri etkilememesini umuyorum. Rehinelerin serbest bırakılmasını ve bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump yönetiminin Ortadoğu'ya yaklaşımının en tuhaf yönlerinden biri, Gazze'deki savaşa verdiği tepkinin çarpıcı pasifliği oldu. ‘Pasiflik’ kelimesi, birçok kişinin Trump ile ilişkilendireceği bir kelime olmasa da bu durum kısmen Beyaz Saray'dan hemen her gün yapılan çılgın hızdaki açıklamalar ve eylemlerden kaynaklanıyor.

“İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlanmasını engelliyor. Trump, bu hedefe ulaşmak için benzersiz bir gayretle çalışıyor.   

Trump, Gazze Şeridi'nin tamamen ABD’nin kontrolü altına alınması ve pitoresk (resimsi) bir ‘Gazze Rivierası’ kurulması gibi, dünyanın dikkatini çeken provokatif açıklamalar yapmaya özen gösteriyor. Öte yandan Trump, geçtiğimiz haziran ayında İran'a yapılan ani saldırı ve bu ay Venezuelalı uyuşturucu kaçakçılarına yönelik saldırı gibi hedefli açıklamalara benzer gösterişli tedbirlerle öne çıkıyor. Ancak bu hamleleri, bu alanların herhangi birinde kalıcı sonuçlar doğuracak tutarlı bir stratejik yaklaşımla karıştırmamalıyız.

Trump, İsrail-Filistin cephesinde ise İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmanın sona ermesi konusundaki beklentileri yükseltti. Ancak, İsrail'in öngörülemez eylemleri bir yandan bölgeyi istikrarsızlaştırırken diğer yandan sahada istediği gibi hareket etmesine olanak tanıdı. İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını ve İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşme anlaşması sağlamasını engelliyor. Oysa Trump bu hedefe ulaşmayı çok istiyor. Ancak şimdiye kadar ABD'nin Arap-İsrail sorununa yönelik politikasında stratejik bir değişiklik olmadı.

Yüksek ses, küçük sopa

Bu durum, ABD’nin eski başkanlarından Theodore Roosevelt'in ünlü sözü “Yumuşak konuş, sert davran” ile özetlenebilecek dış politika ilkesiyle tam bir tezat oluşturuyor. İsrail'in 9 Eylül'de Katar'daki Hamas yetkililerine yönelik eşi görülmemiş saldırısı, NATO dışında, bölgedeki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapan önemli bir ABD müttefikinin, başta İsrail olmak üzere bölgesel aktörlerin, Trump yönetiminin birçok açıdan kenarda durduğu bu bölgenin dinamikleri üzerindeki etkisinin boyutunu gösteriyor.

Trump, ocak ayında ikinci dönemi için göreve başladığında ateşkes anlaşması imzalamak ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak gibi güçlü bir başlangıç yapmasına rağmen, o zamandan beri odak noktasını kaybetti. Sosyal medyada paylaştığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Gazze’de hayali bir sahilinde rahat bir şekilde görünen tuhaf yapay zeka tarafından üretilmiş video, birçok kişiyi şaşırttı ve özellikle de göreve başlamadan önce ulaştığı ateşkes anlaşmasının uygulanmasını sağlamak için yeterli baskı uygulamamış olması nedeniyle endişelendirdi.

İsrail'in Gazze ve bölgenin diğer yerlerinde gerçekleştirdiği eylemler, Trump'ın en büyük hedeflerinden biri olan Nobel Barış Ödülü'nü kazanmasını engelliyor.

Kahire'de geçtiğimiz mart ayında düzenlenen Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi, Gazze'nin uzun vadede yeniden inşası ve kalkınması için taahhütler içeren ayrıntılı bir plan ortaya çıktı ve Filistin devletinin kurulması taahhüdü teyit edildi. Ancak Trump'ın ekibi bu fikirleri görmezden geldi ve bununla anlamlı bir şekilde ilgilenmedi. İsrail, müzakerelerde Hamas'a baskı uygulamak amacıyla, askeri harekatını yeniden başlatarak ve insani yardımı kesmek de dahil olmak üzere Gazze'ye boğucu bir abluka uygulayarak mart ayında ateşkesi sona erdirdi.

Trump yönetimi, Gazze'deki insani durum daha da kötüleşince Gazze İnsani Yardım Vakfı’nı (GHK) kurdu. Bu vakıf, Filistinlilerin ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yardım almayı bekleyen en az bin kişinin ölümüne yol açan kusurlu bir yardım mekanizmasıydı. Belki de çok daha fazlası. Bu arada Trump, ekibinin yeni bir ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için bir anlaşma sağlayacağına dair ara sıra açıklamalar yaptı. Hatta Katar ve Mısır gibi arabulucular aracılığıyla değil, doğrudan Hamas ile görüşmek gibi alışılmadık bir adım attı.

fvghyju
İsrail'in Katar'ın Doha kentinde Hamas liderlerine düzenlediği saldırının ardından hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Ancak, tüm bu adımlar ateşkesin sağlanmasına yetmedi. Bu çatışmayı sürdürülebilir bir şekilde sona erdirmek için tutarlı bir diplomatik çerçeve bulunmadığından, İsrail'in askeri operasyonu devam ediyor. Trump'ın bir gün içinde bunu başarabileceğine dair vaatlerine rağmen, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında barış anlaşmasına varamaması ile bu durum arasında birçok yönden bazı paralellikler var. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın savaşı sona erdirme çabalarını görmezden gelmeye devam ederken, Netanyahu da aynı şeyi yapıyor ve Trump'ın sınırlarını ve bu süreçte onu ne kadar zorlayabileceğini test ediyor. Trump'ın birçok önemli dış politika meselesinde öngörülemez ve dikkat dağıtıcı diplomasisinin sonuçsuz kaldığı herkesçe biliniyor.

Güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği olmadan İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor.

Eksik unsurlar

Bu konuda daha iyi sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunabilecek iki önemli unsur eksik. Bunlardan birincisi, barışa yol açacak kalıcı bir ateşkes için güvenilir bir formül ve vizyon geliştirmeyi amaçlayan ABD'nin diplomatik liderliğine geri dönülmesi. Bu unsur, daha tutarlı bir stratejik odaklanma ve bu sorunları ele almak için ABD yönetimi içinde özel bir ekip gerektirir, ancak bunların hiçbiri ufukta görünmüyor.

İkinci unsur ise İsrail ile resmi ilişkileri olan Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas gibi Arap ülkelerinden ortakların yanı sıra İsrail'e ihtiyaç duyduğu güvenceyi sağlayacak şekilde Filistinlilere diplomatik, ekonomik ve güvenlik desteği sağlayabilecek olan Suudi Arabistan, Katar ve Umman gibi ülkelerle daha yakın iş birliği içinde çalışmaktır.

Bu iki unsur, yani güçlü liderlik ve ortaklarla yakın iş birliği, eksik olduğunda İsrail mevcut yolunda ilerlemeye devam edecek ve Trump yönetimi Ortadoğu'da barışa ulaşma hedefinden uzak kalacak.


Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
TT

Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, Gazze Şeridi'nde gerginliğin artması ve İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Doha saldırısının ardından müzakerelerin durması üzerine İsrail'i ziyaret etmesi bekleniyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre, bu ziyaret iki olası senaryo barındırıyor: Ya ‘Gazze Şeridi'nde ateşkes konusunda ciddi görüşmeler yapılmayacak’ ya da ‘yıl sonuna kadar savaşın sona ermesi ve sınırlı bir ateşkesin kabul edilmesi ele alınacak’.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott'a göre Rubio’nun İsrail ziyaretinin amacı, Gazze şehrinin kontrolünü ele geçirmeyi de içeren İsrail'in yeni operasyonundaki ‘operasyonel’ hedeflerini görüşmek. Pigott ayrıca, bu ayki Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına atıfta bulunarak, Rubio’nun, ‘Hamas terörizmini ödüllendiren Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil olmak üzere, İsrail karşıtı hareketlerle mücadele etme taahhüdünü yineleyeceğini’ bildirdi.

Pigott'a göre, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile New York'ta yaptığı görüşmenin hemen ardından gerçekleşen bu ziyarette Rubio, ‘ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını vurgulayacak ve Hamas'ın bir daha Gazze Şeridi'ni yönetmemesini ve tüm rehinelerin geri dönmesini sağlamanın gerekliliğini ifade edecek.’

İsrail'in planladığı ‘gönüllü göç’ konusu, Rubio'nun İsrail ziyareti sırasında, Filistinlileri kabul edecek birkaç ülkeyle yapılan görüşmelerin bir parçası olarak gündeme getirilecek.

Arap ve uluslararası toplum tarafından reddedilen yerinden edilmeye dayalı plan, İsrail güvenlik birimleri tarafından Binyamin Netanyahu'ya sunuldu. İsrail'in Kanal 12 televizyonunun cuma günü yayınladığı habere göre söz konusu plan, Gazze Şeridi sakinlerinin önümüzdeki aydan itibaren hava ve deniz yoluyla Gazze Şeridi'nden ayrılmalarına izin veriyor.

Rubio ve Netanyahu arasındaki görüşmeler, İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee'nin dün Gazze şehrinin bazı bölgelerinin tahliye edileceğini duyurmasının ardından gerçekleşti. Adraee, ordunun tahminlerine göre Gazze şehrinin çeyrek milyondan fazla sakininin kendi güvenlikleri için şehirden ayrıldığını belirtti ve Hamas'ı yenilgiye uğratmakta kararlı olduklarını vurguladı.

fgthyju
Nuseyrat Mülteci Kampı yakınlarındaki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru giden Filistinlileri izleyen bir adam (AFP)

Amerikalı stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman'a göre, Rubio'nun İsrail'e gelişi daha acil bir soruyu gündeme getiriyor: “Washington ateşkes için zemin mi hazırlıyor, yoksa başka taktikler için siyasi koruma mı sağlıyor?”

Tsukerman, “Rubio'nun gündemindeki acil konu, her iki tarafın da zafer olarak pazarlayabileceği sınırlı bir ateşkes için bir çerçeve sağlamak… Bu, İsrail'e Gazze şehri içinde ve dışında büyük ölçekli operasyonları durdurmak için net parametreler belirlemesi konusunda baskı yapmak ve Katar'daki Hamas müzakerecilerinden rehineler ve insani koridorlar konusunda garantiler almak anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman'a göre Rubio'nun, Netanyahu'ya kişisel olarak baskı uygulayarak iç siyasi talepler ile Washington'un savaşı uluslararası alanda kararlı ve sorumlu olarak sunulabilecek şartlarla sona erdirme stratejik ihtiyacını dengelemesi bekleniyor.

Bu nedenle Tsukerman'a göre Rubio'nun ziyareti, sadece mevcut çatışmaları sona erdirmekle kalmayıp, Washington ve en yakın müttefikleri için elverişli koşullar altında ‘ertesi gün’ için siyasi sistemin ilk bölümlerini yazmayı da amaçlıyor. Tsukerman, ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘savaş için siyasi bir zaman sınırı belirlediğini ve bunun 2026 ABD seçim yılına kadar sürmesine izin verilemeyeceğini’ vurguladığını belirtti.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava, Rubio'nun İsrail ziyaretinin Gazze ateşkesi ile hiçbir ilgisi olmadığına inanıyor. Çünkü bu konudan ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff sorumlu. Mutava, ziyaretin Filistinlilerin yerinden edilmesine ilişkin düzenlemelere ve Başkan Donald Trump'ın Netanyahu'nun Gazze'yi işgalini tamamlamasına itiraz etmediğinin teyit edilmesine odaklanacağını düşünüyor. Ancak İsrail ve ABD kaynaklarından sızan bilgilere göre, bunun için belirlenen en uzun süre bu yılın sonu.

Mutava, ABD – İsrail koordinasyonunun, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesinden sonraki gün için, özellikle Hamas'ın silahsızlandırılması için net bir plan olduğunu doğruladığını ve bu nedenle ateşkes çağrısının şu anda dikkate alınmayabileceğini ifade etti.

dfty
İsrail hava saldırıları sonrası Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)

Uluslararası arena, Arap ülkeleri ve İslam dünyası Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması konusunda kararlılığını sürdürüyor. Ürdün Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Bakan Eymen es-Safadi ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper'ın yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi'nde kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin sağlanması için çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini yinelediklerini duyurdu.

Ürdün ve Birleşik Krallık'ın bu tutumu, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanlarının 9 Eylül'de Doha'ya yapılan İsrail saldırısının ‘müzakere yoluyla bir anlaşmaya varılmasına ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ belirten ortak açıklamalarının ertesi günü geldi. Söz konusu açıklamada şöyle denildi: “Katar ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyor ve İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculuk çabalarında Katar'ın oynamaya devam ettiği önemli rolü tam olarak destekliyoruz.”

Üç ülke, ‘sivil halkın kitlesel göçüne, sivil kayıplara ve hayati altyapının tahrip olmasına neden olan İsrail'in Gazze şehrindeki askeri operasyonlarının derhal durdurulması’ çağrısında bulundu.

Mutava, Washington'un ısrar ettiği tek çözümün, İsrail'in herhangi bir anlaşmadan geri adım atmaması için, gelecekte Hamas'ın yokluğu ve uluslararası güçlerin varlığıyla birlikte, Başkan Trump'ın kapsamlı bir anlaşma önerisini kabul etmek olduğunu düşünüyor. Mutava, İsrail operasyonlarına devam ettiği sürece bu çözümün gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu ve bu nedenle savaşı sona erdirmek için acil bir müzakere veya anlaşma olmadığını belirtti.

Çatışmanın yıl sonuna kadar devam edeceğini düşünen Tsukerman sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail'in operasyonlarını ABD'nin stratejik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek ve Trump'a siyasi bir zafer kazandırmak, hem yurt içinde hem de yurt dışında yankı uyandıracaktır.”


ABD Dışişleri Bakanı Rubio İsrail'de

Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Maryland'deki Joint Base Andrews Hava Üssü’nden İsrail'e gitmek üzere pistte yürürken (AP)
Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Maryland'deki Joint Base Andrews Hava Üssü’nden İsrail'e gitmek üzere pistte yürürken (AP)
TT

ABD Dışişleri Bakanı Rubio İsrail'de

Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Maryland'deki Joint Base Andrews Hava Üssü’nden İsrail'e gitmek üzere pistte yürürken (AP)
Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Maryland'deki Joint Base Andrews Hava Üssü’nden İsrail'e gitmek üzere pistte yürürken (AP)

Fransız Haber Ajansı AFP muhabiri, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, İsrail’in Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırılarının ardından bugün İsrail'e ulaştığını bildirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve diğer yetkililerle görüşmesi planlanan Rubio, Tel Aviv’in Katar’daki Hamas liderlerine yönelik saldırılarının ABD Başkanı Donald Trump ve bölgesel ve uluslararası taraflarca eleştirilmesine rağmen, İsrail’e yapacağı ziyaret öncesinde ülkesinin İsrail’e desteğini yineledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tommy Pigott'un yaptığı açıklamya göre Rubio, İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki Gazze şehrini kontrol altına almayı da içeren yeni askeri harekatın ‘operasyonel hedeflerini’ tartışacak ve bu ay yapılması planlanan Birleşmiş Milletler BM Genel Kurul toplantılarına atıfla “Hamas'ın terörünü ödüllendiren Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil olmak üzere, İsrail karşıtı eylemlere karşı mücadele taahhüdünü’ yeniden teyit edecek.

Pigott’un aktardığına göre New York'ta Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdulrahman Al-i Sani ile yaptığı görüşmenin ertesi günü gerçekleşecek olan ziyaret sırasında Rubio, “ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını vurgulayacak ve Hamas'ın bir daha Gazze'yi yönetmemesini ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak” dedi.

İsrail'in planladığı ‘gönüllü göç’ konusu, Filistinlileri kabul edecek birkaç ülkeyle görüşmelerin sürdüğü bir dönemde, Rubio'nun İsrail ziyareti sırasında kendisine sunulacak.

Arap ve uluslararası toplum tarafından reddedilen yerinden edilmeye dayalı plan, İsrail Güvenlik Ajansı tarafından Binyamin Netanyahu'ya sunuldu ve İsrail'in haber kanalı Kanal 12’nin cuma günü yayınladığı habere göre plan ‘Gazzelilerin önümüzdeki aydan itibaren hava ve deniz yoluyla Gazze Şeridi'nden ayrılmalarına izin verilmesini’ öngörüyor.

Rubio-Netanyahu görüşmesi öncesi İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün yaptığı açıklamada Gazze şehrinin bazı bölgelerinin tahliye edileceğini duyurdu. Adraee açıklamasında İsrail ordusunun tahminlerine göre Gazze şehrindeki çeyrek milyondan fazla insan kendi güvenlikleri için şehir dışına taşınırken ordu Hamas'ı yenilgiye uğratmaya kararlı olduğunu belirtti.