Suudi Arabistan’daki 50 bölge dünya mirası listesine giriyor

Riyad’da yapılan UNESCO toplantısında yaklaşık 50 sit alanının sınıflandırması bekleniyor

Dünya Mirası listesi, 167 ülkeye dağılmış bin 157 miras alanını içermekte. (Dünya Miras Komitesi)
Dünya Mirası listesi, 167 ülkeye dağılmış bin 157 miras alanını içermekte. (Dünya Miras Komitesi)
TT

Suudi Arabistan’daki 50 bölge dünya mirası listesine giriyor

Dünya Mirası listesi, 167 ülkeye dağılmış bin 157 miras alanını içermekte. (Dünya Miras Komitesi)
Dünya Mirası listesi, 167 ülkeye dağılmış bin 157 miras alanını içermekte. (Dünya Miras Komitesi)

UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin Riyad’da düzenlenen 45. oturumunda, 37 kültürel sit, 12 doğal sit ve çok önemli 2 sit olmak üzere Dünya Mirası Listesi’nde yer alan yaklaşık 50 sit alanının sınıflandırılması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, küresel iklim değişikliğinin Dünya Mirası için varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, 10 Dünya Mirası alanından 7’sinin doğrudan risk altında olduğuna işaret etti.

Dünya Mirası listesi, dünya çapında 167 ülkeye yayılmış, ormanlar ve vahalar gibi doğal sit alanları, kültürel ve miras açısından önemli köyler ve saraylar gibi insan yapımı sit alanları ile ikisini birleştiren sit alanları arasında bölünmüş bin 157 miras alanını içermekte.

Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen uluslararası forum kapsamında, gençlerin ve profesyonellerin sektördeki rolünü geliştirmek ve alanında gelecek vaat eden bir uzman neslin önünü açmak için bu alanda seminerler ve çalıştaylar düzenlenecek.



Laboratuvarda kan hücreleri olan insan embriyosu benzeri bir yapı üretildi

Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanları embriyo benzeri yapılara "hematoid" adını verdi (Jitesh Neupane/Cambridge Üniversitesi)
Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanları embriyo benzeri yapılara "hematoid" adını verdi (Jitesh Neupane/Cambridge Üniversitesi)
TT

Laboratuvarda kan hücreleri olan insan embriyosu benzeri bir yapı üretildi

Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanları embriyo benzeri yapılara "hematoid" adını verdi (Jitesh Neupane/Cambridge Üniversitesi)
Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanları embriyo benzeri yapılara "hematoid" adını verdi (Jitesh Neupane/Cambridge Üniversitesi)

Bilim insanları, kan kök hücrelerinin üretimi de dahil insanın en erken dönemdeki gelişimini taklit eden insan embriyosu benzeri bir yapıyı laboratuvarda yetiştirdi.

Laboratuvarda yetiştirilen embriyo modeli, araştırmacıların nakiller için kan kök hücreleri üretmesine, ilaçları taramasına ve lösemi gibi kan hastalıklarını anlamasına imkan sağlayabilir.

Hematopoetik kök hücreler olarak da bilinen insan kan kök hücreleri, oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri ve bağışıklık sistemi için hayati öneme sahip çeşitli beyaz kan hücreleri de dahil her tür kan hücresine dönüşebilen olgunlaşmamış hücrelerdir.

Cambridge Üniversitesi Gurdon Enstitüsü'nde araştırmacı olan ve Cell Reports adlı akademik dergide yayımlanan çalışmanın baş yazarı Dr. Jitesh Neupane, "Kapta kan kırmızısı rengin ortaya çıkması heyecan verici bir andı, çıplak gözle bile görülebiliyordu" dedi.

Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanlarının "hematoid" adını verdiği embriyo benzeri yapılar, laboratuvarda yaklaşık iki haftalık bir gelişimin ardından kan üretmeye başlayarak insan embriyosundaki gelişim sürecini taklit ediyor.

Kan kök hücreleri üretmesine rağmen, gerçek embriyoların aksine, çeşitli embriyonik dokuların yanı sıra gelişimin ilerlemesi için gerekli destekleyici yumurta kesesi ve plasentaya sahip değil.

Cambridge Üniversitesi Gurdon Enstitüsü'nden, çalışmanın ortak başyazarlarından Dr. Geraldine Jowett şunları söyledi:

Hematoidler, T hücreleri gibi özelleşmiş bağışıklık hücreleri veya adaptif lenfoid hücreleri oluşturabilen ikinci kan gelişimi dalgasını yakalıyor. Bu da sağlıklı ve kanserli kan gelişiminin modellenmesinde kullanılmaları için heyecan verici imkanlar sunuyor.

Hematoidleri geliştirmek için kullanılan insan kök hücreleri vücuttaki herhangi bir hücreden oluşturulabiliyor, bu da bir hastanın vücuduyla uyumlu kan üretme potansiyeli olduğu anlamına geliyor.

Laboratuvarda kök hücre oluşturmanın başka yolları olsa da bu yöntem, doğal gelişim sürecini taklit ediyor ve kök hücre büyümesini desteklemek için ekstra proteinler gerektirmiyor.

Bulgular, hematoidlerdeki kan hücrelerinin, organlarımızın ve kan sistemimizin ilk oluşmaya başladığı, kabaca insan embriyonik gelişiminin 4. ila 5. haftasına karşılık gelen bir aşamaya kadar geliştiğini ortaya koydu.

Yaşamın bu çok erken aşaması gerçek bir insan embriyosunda doğrudan gözlemlenemez, çünkü bu zamana kadar anne rahmine yerleşmiştir.

Ekip, hematoidlerin büyümesinin ikinci gününde, ektoderm, mezoderm ve endoderm diye adlandırılan ve kan da dahil her organ ve dokuyu şekillendirmek için kritik önem taşıyan, insan vücut yapısının temelleri olan üç germ tabakasına kendi kendilerine organize olduklarını gözlemledi.

8. güne gelindiğinde, gelişmekte olan embriyoda kalbin temelini oluşturan atan kalp hücreleri ortaya çıkmıştı. Ekip, 13. günde hematoidlerde kırmızı kan lekelerinin oluştuğunu gördü.

Araştırmacılar ayrıca kan kök hücrelerinin T hücreleri gibi özelleşmiş bağışıklık hücreleri de dahil çeşitli kan hücresi türlerine farklılaşabileceğini gösteren bir yöntem geliştirdi.

Independent Türkçe


Stres altında burnun soğuduğu bulundu

Termal görüntüleme, stresli olduğumuzda burun sıcaklığının 3 ila 6 derece arasında düştüğünü gösteriyor (Sussex Üniversitesi)
Termal görüntüleme, stresli olduğumuzda burun sıcaklığının 3 ila 6 derece arasında düştüğünü gösteriyor (Sussex Üniversitesi)
TT

Stres altında burnun soğuduğu bulundu

Termal görüntüleme, stresli olduğumuzda burun sıcaklığının 3 ila 6 derece arasında düştüğünü gösteriyor (Sussex Üniversitesi)
Termal görüntüleme, stresli olduğumuzda burun sıcaklığının 3 ila 6 derece arasında düştüğünü gösteriyor (Sussex Üniversitesi)

Stresliyken burnumuzun soğuduğu ve bu değişimlerin termal görüntülerde bile görünencek kadar belirgin olduğu, bir araştırmada bulundu.

Sussex Üniversitesi'ndeki bilim insanlarının yeni araştırması, stres kaynaklı duygular yaşadığımızda  yüzümüzdeki kan akışının nasıl değiştiğini gösteriyor. Ekip, termal görüntüleme kullanarak stresli durumlarda sürekli ortaya çıkan "burun ısı düşüşü"nü göstermeyi başardı.

Araştırma, katılımcılardan kulaklıkla beyaz gürültü dinlemeleri ve ardından üç dakika içinde "hayallerindeki iş" hakkında 5 dakikalık bir konuşma hazırlamalarının istendiği deneysel bir stres testini içeriyordu. Konuşma boyunca bir panel onları sessizce izledi.

Aynı zamanda termal görüntüleme kullanılarak katılımcının stres seviyesi arttıkça yüzlerine gelen kan akışındaki değişiklikler izlendi. 29 gönüllünün hepsinin burun sıcaklıklarının 3 ila 6 derece düştüğü görüldü.

Araştırmacılara göre insan beyni ve vücudu dış stres faktörlerine daha tetikte davranarak tepki verecek şekilde evrimleştiğinden, uyarılma sistemimiz aktive olduğunda kan akışında değişiklikler meydana geliyor.

Görme tüm primatların temel duyusu olduğundan, görsel çevremize daha fazla dikkat etmeye adapte olduk ve bu da yüzün diğer bölgelerindeki kan akışının azalmasına yol açıyor.

Bu değişim burun çevresinde vazokonstriksiyona neden olarak burnun ucunda, sakin olduğumuz zamana kıyasla belirgin bir sıcaklık düşüşüne yol açıyor.

Bilim insanları burundaki ısı düşüşünün "stresle ilişkili duyguların gerçek zamanlı, invazif olmayan, göze batmayan ve doğrudan biyolojik bir ölçümü" olarak kullanılabileceğini belirtiyor.

Baş araştırmacı Profesör Gillian Forrester, 18 Ekim'de Londra'daki New Scientist Live etkinliğinde bir izleyici kitlesinin önünde bu düşüşü göstermeye hazırlanıyor. BBC'ye konuşan ekibi, bu tüm primatlarda bulunan evrimsel bir tepki olduğu için insanların yanı sıra maymunlarda da stres seviyelerini ölçmek için kullanılabileceğini söylüyor.

Sussex Üniversitesi'nden araştırmacı Marianne Paisley, "Nasıl hissettiklerini söyleyemiyorlar ve hislerini gizlemede son derece iyiler" diye açıklıyor. 

Son 100 yıldır kendimizi anlamamıza yardım etmeleri için primatları [inceliyoruz]. Artık insan ruh sağlığı hakkında çok şey biliyoruz, belki bunu kullanıp onlara bunun karşılığında bir şey verebiliriz.

Independent Türkçe


Avrupa'da 40 bin yıl önce su aygırlarının dolaştığı ortaya çıktı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Avrupa'da 40 bin yıl önce su aygırlarının dolaştığı ortaya çıktı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Buzul Çağı fosilleri üzerinde yapılan yeni çalışma, su aygırlarının Orta Avrupa'da daha önce sanılandan çok daha sonra, 40 bin yıl önce dolaştığını ortaya koydu.

Bilim insanları daha önce su aygırlarının (Hippopotamus amphibius) yaklaşık 115 bin yıl önce Orta Avrupa'dan kaybolduğunu düşünüyordu. Bu ağır hayvan günümüzde sadece Sahraaltı Afrika'da yaşıyor.

Ancak Current Biology adlı akademik dergide yayımlanan çalışmada değerlendirilen fosiller, bu hayvanların son buzul çağının ortasında Yukarı Ren fosil yataklarında yaşadığını gösteriyor.

Aralarında Almanya’nın Potsdam Üniversitesi’nden araştırmacıların da bulunduğu bilim insanları, su aygırlarının yaklaşık 47 bin ila 31 bin yıl önce bugün ülkenin güney batısındaki Yukarı Ren Grabeni'nde yaşamayı sürdürdüklerini tespit etti.

Bulgular, su aygırlarının son Buzul Çağı'nda uzun süre dayandıklarını ve bir zamanlar bu tür sıcağı seven hayvanlar için fazla soğuk olduğu düşünülen bir bölgede hayatta kaldıklarını gösteriyor.

Bulgular, Yukarı Ren fosil yataklarının önemli bir karasal iklim arşivi olduğuna da işaret ediyor.

Fosil kazılarının arkasındaki proje lideri Wilfried Rosendahl, "Mevcut çalışma, buzul çağının her yerde aynı olmadığını etkileyici bir şekilde kanıtlayan önemli yeni bilgiler sağlıyor ancak yerel özellikler bir arada değerlendirildiğinde, bulmacaya benzer şekilde karmaşık bir genel tablo oluşturuyor" dedi.

Güney Almanya'nın bu bölgesinde binlerce yıldır çakıl ve kum birikintileri içinde korunan hayvan kemikleri, araştırmalar için değerli bir kaynak oluşturuyor.

Çalışmanın yazarlarından Ronny Friedrich, "Kemiklerin bu kadar iyi korunmuş olması şaşırtıcı. Pek çok iskelet kalıntısından analize uygun örnekler almak mümkün oldu. Bu kadar uzun bir süre sonra bu pek mümkün olmuyor" dedi.

Çalışmada bilim insanları çok sayıda su aygırı fosil buluntusunu inceleyerek genomik ve yaş verilerini birleştirdi.

Örneklerden elde edilen genom dizileri, Avrupa buzul çağı su aygırlarının bugün yaşayan Afrika su aygırlarıyla yakın akraba ve aynı türe ait olduğunu gösterdi.

Ancak çalışma, bu dönemde Avrupa'daki popülasyonlarının muhtemelen çok düşük genetik çeşitliliğe sahip olduğunu ortaya koydu.

Bilim insanları, "Elde edilen genomdaki düşük çeşitlilik, bunun küçük, izole bir popülasyona ait olduğunu gösteriyor" diye yazdı.

Fosil örneklerinin daha ileri analizleri, sıcağı seven su aygırlarının, mamutlar ve yünlü gergedanlar gibi soğuk havalara adapte olmuş türlerle aynı zaman diliminde ortaya çıktığını gösterdi.

Ancak son buzul çağının başlangıcında küresel soğumanın başlaması "elverişsiz koşullara" yol açarak batı ve orta Avrupa'da su aygırlarının neslinin tükenmesine neden oldu.

Dr. Rosendahl, "Şimdiye kadar son buzul çağına atfedilen diğer sıcağı seven hayvan türlerini daha fazla incelemek ilginç ve önemli olacaktır" dedi.

Independent Türkçe