Günde sadece bir öğün tüketirseniz vücudunuza ne olur?

Günde sadece bir öğün tüketirseniz vücudunuza ne olur?
TT

Günde sadece bir öğün tüketirseniz vücudunuza ne olur?

Günde sadece bir öğün tüketirseniz vücudunuza ne olur?

OMAD veya günde bir öğün yeme sistemi, aslında aralıklı oruç ve zaman kısıtlı yemek yeme gibi diğer diyetlerin daha aşırı bir versiyonunu temsil ediyor. Ancak temel fark, yalnızca belirli günlerde oruç tutmak veya yemeklerinizi yalnızca belirli bir zaman diliminde yemek yerine, günlük kalorilerinin tamamının tek bir büyük öğünde yenilmesine dayanıyor.

OMAD savunucuları bu diyeti takip etmenin birçok yönden sağlığı iyileştirdiğini söylüyor. Bunun güvenli olup olmadığı bir yana, aslında günde tek öğün yemenin vücut üzerindeki etkisi hakkında çok az şey biliniyor.

OMAD’ı takip etmenin faydasını destekleyen kanıtlar sınırlı ayrıca OMAD’ı ele alan çok az sayıda çalışma bulunuyor. Yapılan çalışmaların çoğu ise hayvanlar üzerinde yapılmış.

Bu nedenle, OMAD’ın işe yaradığına yönelik ifadelerin çoğu iddia niteliğinde olurken, diğer oruç biçimlerinin sağlığa faydası varsa OMAD’ın da faydası olacağı varsayımına dayanıyor. Aralıklı oruç diyetleri üzerine araştırmalar devam ediyor.

Bu bağlamda, bazı kanıtlar, ‘5:2 diyeti’ olarak bilinen (bir kişinin haftada beş gün normal şekilde yediği, daha sonra haftada iki gün 800 kalori veya daha az yediği) aralıklı oruç biçiminin insanların kilolarını daha iyi yönetmelerine yardımcı olabileceğini gösteriyor. Ancak Şarku’l Avsat’ın The Conversations’tan aktardığına göre diğer diyet yöntemlerinden daha iyi olmuyor. Araştırmalar ayrıca, zaman kısıtlamalı beslenmenin (günde ihtiyacınız olan tüm kaloriyi belirli bir süre içinde aldığınız beslenme düzeni) insanların kilolarını daha iyi yönetmelerine yardımcı olabileceği sonucuna ulaştı. Bu yöntemin tansiyonu düşürmek gibi başka sağlık yararları bulunuyor.

Bir inceleme çalışmasında ayrıca birkaç farklı oruç türünün (aralıklı oruç ve tüm gün oruç dahil) metabolizmanın çeşitli yönlerini iyileştirebileceği tespit edildi. Bunlar arasında kan şekeri ve kolesterol seviyelerinin iyileştirilmesi, iltihaplanma seviyelerinin azaltılması ve insanların iştahlarını daha iyi düzenlemelerine yardımcı olması da yer alıyor. Bu da kişinin obezite, tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Sadece bir öğün

Şu ana kadar yapılan çalışmalardan birinde OMAD’ın insanlar üzerindeki etkisini inceledi. Bu çalışmada katılımcılara, çalışma süresince her gün aynı miktarda kalori verildi.

Araştırmanın yarısında katılımcılar bu kalorileri tek öğünde yediler, daha sonra ise günlük kalorilerini günde üç öğüne bölerek tükettiler. Her öğün düzeni yalnızca 11 gün boyunca takip edildi. Bu çok uzun bir süre değildi. Katılımcılar akşam 17.00 ile 19.00 arasında bir öğün yemek yedi.

Araştırmayı yalnızca 11 katılımcı tamamladı. Katılımcılar günde sadece bir öğün yediklerinde, vücut ağırlıklarında ve yağ kütlelerinde daha büyük bir azalma gördü. Bununla birlikte, günde sadece bir öğün yemek yiyen katılımcılarda yağsız kütle ve kemik yoğunluğunda daha büyük azalmalar görüldü. Bu durum, diyetin daha uzun süre takip edilmesi durumunda kas fonksiyonunun azalmasına ve kemik kırılma riskinin artmasına neden olabileceği anlamına geliyordu.

OMAD’ın etkilerinin incelendiği hayvan çalışmaları çelişkili sonuçlar verdi. Araştırmalar, günde bir büyük öğün yiyen farelerin, birden fazla öğün yiyenlere kıyasla daha fazla kilo aldığını gösterdi.

Bu bulgular OMAD’ın sağlığın bazı yönlerine fayda sağlayabileceğini düşündürse de, bu konuda hala bilmediğimiz çok şey olduğunu ortaya çıkardı.

OMAD’ın etkisinin daha fazla sayıda katılımcı ve insan gruplarında araştırılması gelecekteki çalışmalar için önem teşkil ediyor. OMAD’ın daha uzun süreli etkisinin incelenmesi ve bu deneylerin gerçek dünya ortamında yapılması da çalışmalar açısından önemli olacak. Bunların yanı sıra yemek zamanlamasının, sonuçları daha da iyileştirip iyileştiremeyeceği ve yemeğin besin profilinin bir fark yaratıp yaratmayacağını da görmek ilginç olacak.

Diğer olumsuzluklar

Bir kişi günde yalnızca bir öğün yerse, başta enerji, protein, lif, gerekli vitamin ve mineraller olmak üzere tüm beslenme gereksinimlerini karşılamak onun için çok zor olur.

Bu önemli besinlerin yeterince alınmaması kas kütlesi kaybına, kabızlık riskine ve bağırsak sağlığının bozulmasına neden olabilir.

OMAD’ı takip eden bir kişinin, bu beslenme gereksinimlerini karşılamak için günlük sadece bir öğün sırasında iyi bir porsiyon protein, bol miktarda sebze, kuruyemiş, tohum ve biraz meyve ve tam tahıl aldığından emin olması gerekecek. Ayrıca kalsiyum ve iyot gereksinimlerini karşıladıklarından emin olmak için iyi bir porsiyon süt ürünlerine veya vejetaryen olmaları durumunda da bir takviyeye veya bir alternatife de ihtiyaçları olacak.

Bu diyet ünlüler için faydalı olsa da onların ihtiyaç duyduklarında beslenme uzmanlarına, kaliteli diyetlere ve besin takviyelerine de erişebildiklerini unutmamak gerekiyor. 

Nottingham Üniversitesi’nde beslenme alanında öğretim görevlisi olan Dr. Amanda Avery’ye göre, çoğumuz için bu tür bir beslenme sürdürülemez ve uzun vadede potansiyel olarak zararlı bir durum olabilir.



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature