Tavuri'yle merhametin keşfine doğru

12. filmi Tavuri'yi izleyicisiyle buluşturan yönetmen Derviş Zaim, türleri harmanladığı yeni belgeselini yoğururken, kendisinin de yoğrulduğunu söylüyor

Derviş Zaim, önceki belgeseli Paralel Yolculuklar'ı 2004'te çekmişti (Marathon Film)
Derviş Zaim, önceki belgeseli Paralel Yolculuklar'ı 2004'te çekmişti (Marathon Film)
TT

Tavuri'yle merhametin keşfine doğru

Derviş Zaim, önceki belgeseli Paralel Yolculuklar'ı 2004'te çekmişti (Marathon Film)
Derviş Zaim, önceki belgeseli Paralel Yolculuklar'ı 2004'te çekmişti (Marathon Film)

Hepimizin mahallede birlikte top koşturduğu, parkta karşılıklı tahterevalliye bindiği veya ip atladığı çocukluk arkadaşları olmuştur. Meraklanıp "Acaba nasıl biri oldu şimdi?" diye kendine sorduğu, hatta Facebook'taki arama çubuğuna adını yazıp 20, 30 hatta 40 sene sonraki halini bulmaya yeltendiği eski arkadaşlar, tanıdıklar… 

Kıbrıs'ın en ünlü dolandırıcısı

Sizin mahalleden arkadaşlarınız büyüyünce ne oldu? Mühendis olan vardır elbet, esnaf olan. Yıllar süren tahsilini tamamlayıp doktor olan ya da öğretmen olanlar da illaki vardır. 

Yönetmen Derviş Zaim'in mahalleden arkadaşı dolandırıcı olmuş. Hem de öyle böyle değil, Kıbrıs'ın en meşhur dolandırıcısı. 

Ben onu 40 yıla yakın bir süre görmedim ama gazetelere çıkıyordu. Bugün şunu yaptı, bugün bunu yaptı diye... Korkunç şeyler yaptığını okuyorduk.

Zaim, bir zamanlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Mağusa kentinde, çocukluk yıllarında aynı arsada top oynadığı Mustafa Serttaş'la ilgili böyle diyor. 

1996'da çektiği Tabutta Rövaşata'dan bu yana her filmi merakla beklenen Zaim, son filmini o yıllardan tanıdığı Serttaş üzerine çekmeye karar veriyor. Yıllarca görmediği Serttaş, Zaim'in deyimiyle "enteresan şeyler yapıyor" ve yönetmenin radarına giriyor: 

Mesela Rum tarafında bir suç işlemişti ve orada tutuklanmıştı. Gazeteciler ona niye Rum tarafında böyle bir suç işledin diye sordukları zaman, ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıtmak için' diyordu. Öyle bir durumda bu cümleyi kullanabilen adam enteresan bir adamdır, bunu görebiliyordum. Bu trajikomik bir laftı. Buna benzeyen anekdotlar yavaş yavaş beni pişirmeye başladı. Bir gün dedim ki ‘Şunu bulayım, bir konuşalım'. Yeni tahliye olduğu bir zamanda Rum tarafında bir kafede buluştuk. 40 sene sonra. İlk konuşmamızı öyle yaptık.

Çocukken bile "tekinsiz"

Daha çocukken "Tavuri" lakabını almış Mustafa Serttaş. Tavuri, şeytan anlamına geldiği gibi Derviş Zaim'in belgeseline adını da veriyor. Serttaş'ın hırsızlığı da şeytanlıkları da çocuk yaştan geliyor.

Derviş Zaim de Serttaş'ın bu lakabı hak ettiği görüşünde ama yine de "Bunu benim söylemeye hakkım yok" diyerek ekliyor:

Bir hin tarafı vardı. Tekin olmayan bir yanı... Orası kesin.

Hayatının yarısı cezaevlerinde geçen Tavuri'yi daha yakından tanımak ve onu anlamak için Zaim'le ekibi de onun peşinden hapishaneye bile giriyor. Daha çocuk yaşta neden hırsızlık yaptığını soruyorlar. Mustafa Serttaş'ın her şeye verecek bir cevabı ve sunacak bir gerekçesi var. Bazen Zaim soruyor o anlatıyor, bazense sormaya bile gerek kalmıyor.

"Kötülüğün felsefesi" üzerine

Derviş Zaim, Mustafa Serttaş'a hayatında belki de kimsenin ona vermediği bir fırsat sundu. Hayatı boyunca belki de ilk kez biri ona kendini anlatabilme imkanı vermişti. İlk defa onu tanımak ve anlamak için ısrar eden biri vardı karşısında. Ve Tavuri de bu fırsatı değerlendirdi, cevaplamaya, anlatmaya devam etti. O anlattıkça mevzu daha da derinlere indi. 

O konuşmalardan da bir şeyler yaptım. Çok ileride, onlardan da 5 bölümlü 40'ar dakikalık bir şey çıkarmayı düşünüyorum. Sadece konuşmalarımızdan. Çünkü onlar da çok enteresan. Kriminoloji, psikoloji, sosyoloji, hapishanenin kendisi, suç olgusu ve kötülük üzerine. İnsanların kötülüğün felsefesi üzerine çok enteresan şeyler bulunabileceği konuşmalar oldu aramızda.

"Tangocu" Tavuri

Kıbrıs'ın en meşhur dolandırıcısıyla geçirdiği süre zarfında, Derviş Zaim de Tavuri'nin oyunlarına malzeme olmuş tabii. Onu bir oyuncuya, bir tangocuya benzetiyor Zaim. Haksız da sayılmaz:

Mahkumlara çekimler sırasında ‘Ben şu kadar milyon verdim, siz de enteresan suçlar işlediniz, sizin de belgeselinizi çekebilir ama ufak bir kapora lazım' demiş. İşte öyle bir adam. ‘Benimki kadar olmasa da ucuz bir şeye ikna ederim. Beni çekerken sizinkini de çeker. Ne olacak canım?' demiş. Hayatla oynuyor. Olağan hali o sanki. Oynuyordu ve oynamaktan, dans etmekten zevk alıyordu. İnsanlarla sanki tango yapardı, dans ederdi.

"Bir suçlu vicdanıyla yüzleşebilir mi?"

Derviş Zaim'in Tavuri'yi tamamlaması 8 yıl gibi uzun bir sürece yayılmış. Dile kolay. O süreçle ilgili Zaim şöyle diyor:

İyisi kötüsüyle, zorluklarıyla, ezasıyla, cefasıyla ve mutluluk veren taraflarıyla unutulmayacak bir süreç oldu. Vefat etmeseydi daha da devam edebilirdi. Ve de çekim sonrası işlemleri çok uzun sürdü. Özellikle montaj bitmek bilmedi. Çünkü hakkını vermek gerekiyordu o materyalin. Ve de dik anlatımcı bir belgesel yapmak istemiyordum. Acaba sistemin dışına savrulmuş ya da orada bırakılmış insanları taze bir sinema yaklaşımıyla ekrana getirmek mümkün müydü? Sorduğum sorulardan bir tanesi buydu. Bu adam değişebilir mi? Bu adam kötülükle, kendisiyle yüzleşebilir mi? Vicdanıyla yüzleşebilir mi? Suç olgusuyla toplum olarak, bütün dünya olarak nasıl yüzleşebiliriz? Onun gibi kronik bir suçlu değişebilir mi?

Zaim, Serttaş'ın değişmeyeceğini bir süre sonra anladığını söylüyor:

Vicdanı yoktu. Peki biz ne yapmalıyız? Acaba ben ona karşı nasıl bir şey geliştirmeliyim? İşte orada merhametin keşfi süreci başladı. Film, merhametin keşfine dönüştü bir süre sonra. Sorular da evrildi zaman içerisinde. Film beni yoğurdu, ben de filmi yoğurdum. İyi ki de böyle oldu. Çünkü böyle süreçlerde bir şey öğrenebilirsiniz ya da öğrendiğiniz şey derinleşme ihtimali gösterebilir. Bende de öyle oldu. Öğretici bir süreç oldu benim için. Her manada.

Amerikalılar buz gibi soğukta Tavuri için sıra bekledi

Tavuri'nin prömiyeri ABD'de, son derece prestijli bir etkinlik olan True False Film Festival'da gerçekleşti. Derviş Zaim, hem filminin galasını bu festival kapsamında yapmaktan hem de Tavuri'nin gördüğü ilgiden çok memnun:

True/False kurmaca dışı türün önemli festivallerinden biri. Dünyadan 30 civarında filmi kabul ediyorlar. Çok prestijli ve butik bir festival. Dolayısıyla Tavruri'nin ilk gösterimini orada yapmasından dolayı çok mutluyum. Film büyük ilgi gördü, epey beğendiler. Pazar günü sabahın köründe buz gibi soğukta kuyrukta bekleyen insanları görünce insan yorgunluğunu unutuyor. Hatta film gösterildikten bir gün sonra beni kahve kuyruğunda gören Amerikalılar, ‘Bütün gece Tavuri'yi düşündüm' dediler. Ben de içimden ‘Hey gidi sevgili Tavuri, bütün Kıbrıs'ı düşündürdün, şimdi de Amerikalıları düşündürtmeye başladın' diye tatlı bir serzenişte bulunmuştum kendime.

Gelelim Tavuri'nin yurtiçindeki gösterimlerine… Filmin Kadıköy Sineması'ndaki özel gösterimi büyük ilgi gördü. Zaim'in gözlemci ve interaktif gibi farklı belgesel türlerini harmanlayarak çektiği filmi izleyenler için, ki ben de bunlardan biriydim, bir buçuk saat su gibi aktı. Gösterim sonrasındaki ufak söyleşide Zaim'e ilgi büyüktü. Soru sormak için kalkan parmaklar ısrarcıydı ve saat gece yarısına dayandığında kimsede yorgunluk emaresi yok gibiydi. Yönetmen sinemadakilere teker teker söz verdi, hepsinin yorumunu dinledi, soruları şevkle cevapladı. 

"Bunun maddi karşılığı yok"

Derviş Zaim o anları şöyle anlatıyor:

Bu işin iyi taraflarından biri. Aynen bu gece olduğu gibi seyirciden olumlu geri dönüşleri ve o sıcaklığı hissedebilmek… Üstelik bunu laf olsun diye söylemedikleri belli, çünkü laf olsun diye söylediğin şeyler çok net belli olur. İnsanlar uzun süre kalmak istediler. Soru sormaya devam etmek gibi bir eğilim içindeydiler. Bu da filmin yaydığı titreşimin onlarda uyandırdığı karşılığı gösteriyor. Bu beni çok mutlu etti. İnsanın yorgunluğunu gideren şeyler bunlar. Çünkü bunun maddi karşılığı yok. Olamaz da. Yani olacak şey değil. Ne kadar yorulduğumuzu anlatamam.

Derviş Zaim'in “yavaş yavaş örülen bir ipek kozasına” benzettiği Tavuri, insana hem kendiyle hem beyazperdede tanıştığı bu kişiyle ilgili sorular sorduran bir yapım. Zaim, “Böyle bir süreci yaşamak estetik olarak da ahlaki olarak da eğiticiydi” diyor. Ve Tavuri'yle tanıştıktan sonra bizler de kendimizi iyilik, kötülük, geçmiş, merhamet, affetmek, masumiyet, vicdan, ölüm ve daha bir sürü şeyle ilgili düşünürken buluyoruz. Çünkü Derviş Zaim'in Tavuri'yle yoğurduğu şey belgeselden ibaret değil. 

Filmin sonunda her şeyin başladığı yere, Zaim ve Serttaş'ın çocukken top koşturdukları kırık dökük arsaya dönüp çemberi tamamlıyoruz. Ve izleyiciler olarak biz de kendi yıkık arsalarımızda kendimiz ve "Tavuri"lerimizle baş başa kalıyoruz.     

Independent Türkçe



Mayaların en eski ve en büyük tapınağı evreni resmediyor

Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
TT

Mayaların en eski ve en büyük tapınağı evreni resmediyor

Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)

Bugüne kadar keşfedilen en eski ve en büyük Maya tapınağının, evreni tasvir ettiği bulundu.

Meksika'daki Aguada Fénix kazı alanı, 2020'de ilk keşfedildiğinde büyüklüğüyle arkeologları etkilemişti. 

Yaklaşık 3 bin yıl önce, Maya uygarlığının ilk dönemlerinde inşa edilen yapı 300 yıl kadar kullanılmış. 

Teotihuacan ve Tikal gibi diğer Mezoamerika yapılarından çok daha büyük olan bu tapınak, 9'a 7,5 kilometrelik genişliğiyle Maya uygarlığının bilinen en büyük ve eski mimarisi. 

Arizona Üniversitesi'nden Takeshi Inomata liderliğindeki ekibin bölgede yaptığı yeni çalışmalar, bu yapı hakkında yepyeni bilgileri açığa çıkardı.

Saha çalışmaları yürüten araştırmacılar, LIDAR teknolojisinden yararlanarak bitki örtüsü tarafından örtülmüş yapıları ortaya çıkardı.

Bilim insanları anıtın düzeninin, bir tür iç içe geçmiş artılar şeklinde olduğunu ve uzun eksenlerin yapının merkezine uzandığını saptadı. Yapay bir plato üzerindeki bu merkezin ortasında iki adet iç içe geçmiş artı şeklinde çukur bulunuyordu.

Uzun eksenlerin her birinde toprağa kazılmış bir koridor ve her iki tarafta yerüstüne inşa edilmiş geçitler vardı. 

Bulguları hakemli dergi Science Advances'ta dün (5 Kasım) yayımlanan çalışmaya göre tapınak, Antik Maya uygarlığının evrene dair anlayışının bir tasviriydi.

Inomata bulguları şöyle açıklıyor:

Bu, bir evren veya kozmos modeli gibi. Evrenin temelde bu artı biçimindeki düzene göre düzenlendiğini ve bunun da zamanın düzenine bağlı olduğunu düşünüyorlardı. 

Live Science'a konuşan Inomata, bu alanı kullanan kişilerin "evrenin muhtemelen kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerine göre düzenlendiğini düşündüğünü" söylüyor.

Araştırmacılar yapının batı ekseninde yapımına başlanmış bir kanal sistemi tespit etti. Bu kanalların inşasının yarım bırakılması, işçilerin birtakım engellerle karşılaştığına işaret ediyor.

Antik takvimin izleri

Aguada Fénix'in merkezinde iç içe geçmiş artı şeklindeki çukurların tam ortasında gizli bir çukurda çalışmanın en etkileyici bulgularından biri ortaya çıkarıldı.

Araştırmacılar burada yine artı şekilde hizalanmış pigment kalıntıları buldular. 

dfrgt
Renkli pigmentlerin kuzey, güney, doğu ve batıyı temsil ettiği düşünülüyor (Takeshi Inomata)

Inomata, "Burada belirli yönlere göre konumlanmış pigmentler bulduk; kuzeyde mavi, doğuda yeşil, güneyde sarı. Batıdakini bilmiyoruz ama kırmızı bir kabuk var, bu yüzden kırmızı olabilir" diyor.

Ekip ayrıca anıtsal yapının doğu-batı ekseninin, 17 Ekim ve 24 Şubat'ta gün doğumuna göre hizalandığını tespit etti. Bu nedenle tapınağın, Maya takviminin önemli günlerinde ritüel alanı görevi gördüğünü düşünüyorlar.

Eşitlikçi bir toplum

Aguada Fénix'te yapılan çalışmalarda hükümdarları tasvir eden heykeller veya üst sınıflara ait evler bulunmadı. 

Araştırmacılar bu nedenle Aguada Fénix'te toplumsal hiyerarşi olmadığını, eşitlikçi bir toplum yapısının bölgede hakim olduğunu tahmin ediyor.

Ayrıca devasa yapının da işçilere baskı yapılarak değil, gönüllü çalışmalarla inşa edildiği düşünülüyor. Bilim insanlarına göre burayı inşa etmek için en az bin kişi, birkaç yıl boyunca her yıl birkaç ay çalışmış olmalı.

Inomata "İnsanlar geçmişte bazı şeylerin yaşandığına inanıyorlar; krallar vardı ve krallar piramitleri inşa etti. Dolayısıyla modern zamanlarda büyük işler başarmak için güçlü insanlara ihtiyaç duyulur" diyerek ekliyor:

Ancak geçmişe ait gerçek verilere baktığınızda, durumun böyle olmadığını görüyoruz. Yani önemli işler başarmak için gerçekten büyük bir toplumsal eşitsizliğe ihtiyacımız yok.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, CNN, Science Advances


Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Yeni bir araştırmaya göre lama ve deve kanından elde edilen küçük protein molekülleri, Alzheimer hastalığı gibi beyin rahatsızlıklarının tedavisine fayda sağlayabilir ve daha az yan etkiye yol açabilir.

Bağışıklık sistemindeki bir tür antikor olan bu nanokorlar, ilk kez 1990'larda deve, lama ve alpakaları da içeren devegiller ailesinde keşfedildi.

Geleneksel antikorların yaklaşık onda biri kadar olan bu moleküller, başka hiçbir memelide görülmedi.

Kanser gibi hastalıklarda mevcut tedavi yaklaşımları genellikle antikorlara odaklansa da antikor molekülleri vücudun doğal kan-beyin bariyerini geçmekte zorlandığından, bu tedavilerin beyin rahatsızlıklarının tedavisinde sınırlı etkisi var.

Ancak araştırmacılar, çok daha küçük boyutları nedeniyle nanokorların, beyin hastalıklarına karşı daha etkili tedavilere dönüştürülme ve daha az yan etki gösterme potansiyeli taşıdığını söylüyor.

Fransa'daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nden (Centre National de la Recherche Scientifique / CNRS) Philippe Rondard, "Devegil nanokorları beyin bozukluklarına yönelik biyolojik tedavilerde yeni bir çağ açıyor ve tedaviler hakkındaki düşüncelerimizi kökten değiştiriyor" diyor.

Trends in Pharmacological Sciences adlı hakemli dergide yayımlanan yeni çalışmanın yazarlarından Dr. Rondard, "Geleneksel antikorlar ve küçük moleküller arasında yeni bir ilaç sınıfı oluşturabileceklerine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor.

df
Hayvancılık Zirvesi'nde ağıldaki iki alpaka samanların üzerinde oturuyor (Hans Lucas/AFP)

Fareler üzerinde yapılan önceki bir çalışma da nanokorların şizofrenideki davranış bozukluklarını giderebileceğini göstermişti.

CNRS'den Pierre-André Lafon, "Çözünürlüğü yüksek bu küçük proteinler, beyne pasif bir şekilde girebilir" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Dr. Lafon şöyle açıklıyor: 

Buna karşın kan-beyin bariyerini geçmek üzere tasarlanan küçük moleküllü ilaçlar hidrofobik yapıda ve bu da biyoyararlanımlarını sınırlıyor, hedef dışı bağlanma riskini artırıyor ve yan etkilere yol açıyor.

Bilim insanları nanokorların üretiminin, saflaştırılmasının ve mühendisliğinin daha kolay olduğunu ve geleneksel antikorlara kıyasla hedefe göre ince ayar yapılabildiğini söylüyor.

Öte yandan nanokorların insan klinik deneylerinde beyin bozukluklarına karşı test edilebilmesi için birkaç adıma daha ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar.

Bilim insanlarına göre asıl zorluk, nanokorların taşınmasını optimize etmek ve güvenliklerini sağlamak.

Dr. Rondard, "Nanokorların kendisiyle ilgili de kararlılıklarını değerlendirmek, düzgün katlandıklarını doğrulamak ve bir araya toplanmadıklarından emin olmak da gerekiyor" diyor.

Uzun süreli depolama ve nakliye sırasında etkinliğini koruyabilen klinik düzeyde nanokorlar ve kararlı formülasyonlar elde etmek gerekiyor.

Independent Türkçe


Yunan pirinç üreticilerinin yeni ek gelir kaynağı: Düğün konfetisi

Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
TT

Yunan pirinç üreticilerinin yeni ek gelir kaynağı: Düğün konfetisi

Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)

Kuraklık ve artan rekabetle mücadele eden Yunan pirinç üreticileri, ellerindeki ürünleri ek gelir için düğün organizasyonlarına satıyor.

Reuters'ın haberinde, Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak pirinç kullanma geleneğinin israfa yol açtığına dikkat çekiliyor. 

Çiftçilerin aktardığına göre bu gelenek sebebiyle her yıl yaklaşık 200 ton yenebilir pirinç kullanılmaz hale geliyor. 

Selanik'in 20 kilometre doğusundaki Halastra'da kurulan bir kooperatif hem israfın önlenmesi hem de çiftçilerin ek gelir kazanması için düğünlere kırık pirinç satmaya başladı. 

Kırık pirinçler hasat sırasında, kurutma ya da nakliye işlemlerinde zarar gören tanelerden oluşuyor. Kooperatif, bunları yeniden paketleyip "düğün pirinci" etiketli çuvallarla organizasyonlara satıyor. 

Kooperatifin pirinç üreticileri başkanı Kristor Gatzaras, "Yetersiz beslenme sorunu varken pirinci çöpe atmak yanlış" diyor. 

Avrupa Birliği'nin (AB) üçüncü büyük pirinç üreticisi olan Yunanistan, yıllık 250 bin tonluk üretimin çoğunu ihraç ediyor. Kırık pirinç ise ihracatın yaklaşık yüzde 9'una denk geliyor. 

Sektör, Güney Asya'dan gelen düşük maliyetli pirinçlerin yanı sıra tarım alanlarında son dönemde yaşanan kuraklık nedeniyle büyük darbe aldı. Kırık pirinçlerin düğün organizasyonlarına satılmasının sektörün canlanmasına katkı sağlayabileceği belirtiliyor. 

Girişimi destekleyen 34 yaşındaki çiftçi Vasilis Matziounis, "Birçok zorlukla karşı karşıyayız, maliyetler yükseldi, büyük baskı altındayız" diyor.

İklim değişikliği ve son yıllarda yaşanan kuraklık, başkent Atina'yı 30 yıl sonra ilk kez su kıtlığı tehdidiyle karşı karşıya getirdi.

Yunan hükümeti, ülke genelinde su yönetimini güçlendirmeyi ve Atina'nın su tedarikini güvence altına almayı amaçlayan 2,5 milyar euroluk bir acil durum planını devreye soktuğunu geçen hafta duyurmuştu. 

Independent Türkçe, Reuters, Ekathimerini